MUSUL’DA IŞİD’İN
YENİLGİYE UĞRATILMASI, ABD’NİN ASKERİ OLARAK ORTADOĞU’DA NASIL BAŞARILI
OLABİLECEĞİNİ ORTAYA KOYUYOR
David
Ignatius (Washington Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü
gazeteci ve kitapları en çok satanlar listesinde yer alan casusluk romanı
yazarı)
Washington Post,
11.7.2017
Tercüme: Zahide Tuba Kor
IŞİD’in Musul’daki
yenilgisinden ve Rakka’yı tahliye etmek üzere olmasından ne gibi dersler çıkarabiliriz?
Hilafetin çöküşü bize ABD’nin Ortadoğu’da ancak –muhtemelen ancak ve ancak–
savaşıp ölmeye hazır yerel müttefiklerle iş tutarsa başarılı olabileceğini
söylüyor.
Geçtiğimiz 15 yılda Irak ve Afganistan’a yönelik devasa
kara harekâtları, hüsranla sonuçlanan pahalı tatbikatlara dönüşürken IŞİD’e
karşı savaş, harcanan para ve canını veren Amerikalılar bakımından çok çok daha
az maliyetli ve çok daha başarılıydı. Şaşırtıcı bir
şekilde, Amerikan ordusuna göre, geçtiğimiz üç yılda Suriye ve Irak’taki
harekâtlarda sadece ve sadece 5 Amerikalı can verdi.
Amerikalılar bedel ödemeseler de genel can kaybı
korkunçtu. Muzaffer Irak Başbakanı Haydar el-İbadi pazartesi günü Musul’da
zafer ilan etse de fotoğraflar, yerle bir olan binalarıyla şehrin tam bir
harabeye döndüğünü gösteriyor. Yıkıntıların altında kaç bin sivilin hayatını
kaybettiğini hiçbir zaman bilemeyebiliriz.
Amerikalıların izi ve can kayıpları son derece sınırlı
olduğundan onlar için bu savaş, gözlerinden de gönüllerinden de ıraktı.
Stratejinin askeri olarak nasıl işlediği –ve bununla bağlantılı siyasi
stratejisizliğin yakında problemlere yol açabileceğinin farkına varmak–
incelenmeye değer bir konu.
Amerikan operasyonu Özel Harekât birlikleri üzerine inşa
edildi. Bu birliğin sloganı hep şudur: Savaş, yerel ortaklar “ile, aracılığıyla
ve üzerinden” yürütülmelidir. Bu da Irak ve Suriye askerlerini eğitmek,
donatmak ve danışmanlık yapmak –ardından da onlara, düşmanı sürekli tepeden
vuran hava desteği sağlamak– anlamına geliyor.
Operasyonun en vahşice etkili kısmı, ABD ve bazı
ortaklarınca yürütülen gizli “yakala veya öldür” vuruşları. Açıkça, bir terör
eylemcisiyle ilgili harekete geçilebilir bir istihbarat edindiğinde o kişiyi
savaş alanından alıp götürmeye/temizlemeye çalışıyor.
Yerel kara güçlerinin Amerikan insansız hava uçakları,
savaş uçakları ve istihbaratıyla izdivacı etkili oldu. Geçtiğimiz ilkbaharda
haftalarca savaşı izlemek üzere Irak ve Suriye’de bulunan Rand Corporation
uzmanlarından Linda Robinson, kaleme aldığı son blog yazısında ABD’nin “yeni
bir savaş yürütme yöntemi” bulduğunu yazdı.
Bu yaratıcı operasyondan dolayı takdiri hak edenler,
yavaş ve tedrici bir başlangıcın ardından giderek kendinden emin hale gelen
Amerikan ordusu, kamuoyunun teyakkuz haline rağmen Irak ve Suriye’ye binlerce
Amerikan askerini yollayan eski Başkan Barack Obama ve operasyonu hızlandıracak
şekilde orduya karar verme yetkisini devreden yeni Başkan Donald Trump.
Asıl sürpriz ise Irak ve Suriye birliklerinin bu denli
motive ve disiplinli oluşuydu. Büyük can kayıpları vererek yiğitçe savaştılar.
Ve çoğu zaman mezhepçi çizgileri aşan işbirlikleri yaptılar.
Irak’ta ABD savaşla yoğrulmuş iki kuvvete bel bağladı:
Irak ordusunun Terörle Mücadele Birimi ve Kürt peşmergeler. Bu iki grup,
(siyasi liderleri birbirleriyle didişmeye devam etse de) savaş meydanında
işbirliği yaptı. Bu arada, uzmanların Sünni radikallere karşı savaşı
baltalayacaklarından korktukları Iraklı Şii milisler bu tür bir bozguncu rol
oynamadılar.
Suriye’de nihai sonuca götüren Amerikan müttefiki, YPG adıyla
bilinen Kürt milislerdi. Bu ortaklık, yağmacı İslam Devleti’nin Suriye’nin
kuzeyindeki Kobani’yi ele geçirmek üzere olduğu bir anda, 2014’te neredeyse
tesadüf eseri başladı. Iraklı Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) milis gücü,
Amerikalı danışmanlarına Suriyeli YPG’yi pazarlayan aktördü ve böylelikle
doğaçlama/hazırlıksız bir “gözetleme, hedef alma ve hava saldırısı sistemi”
gelişti. Amerikalılar Kürtlerin kararlılığına şaşırıp kaldılar ve böylece
savaşçıların yakınlaşması başladı.
Suriyeli Kürtler siyaseten idare edilmesi zor bir
müttefikti; zira Türkiye onları (muhtemelen haklı bir şekilde) terörist PKK’nın
bir yan kuruluşu olarak görüyor. Ancak Amerikan Merkezi Komutanlığı CENTCOM’un
komutanı General Joseph Votel’in geçen sene Suriye’deki bir eğitim üssünde
dediği gibi, Suriye’de “biz, elimizdekiyle yola devam etmek zorundaydık” yani
Kürtlerin öncülüğündeki bir kuvvetle…
Bu tür bir doğaçlama yaklaşım, 2014’ten itibaren Amerikan
çabalarının ayırt edici özelliği oldu. Amerikan modeline dayalı bir ideal
kuvvet inşa etmek yerine komutanlar [mevcuda] adapte oldular.
Türkiye’nin sert muhalefeti, Iraklı Kürtlerin bağımsızlık arzusu, Suriye’yle
ilgili tutarsız siyasi strateji gibi siyasi problemler daha sonra ele alınmak
üzere rafa kaldırıldı. Askeri strateji, siyasi bataklık kumu üzerine inşa
edildi, ama hala ayakta.
2012’de CIA’in yaptığı bir çalışma, bu tür yerel
kuvvetlere Amerikan desteğinin nadiren işe yaradığı iddiasındaydı. Ancak
kaynaklara göre CIA analizcileri önemli bir şerh de düşmüşlerdi: ABD, başarılı
müdahalelerinde savaş alanındaki müttefikleriyle çok yakından iş tutmuştur. Bu
bulgu Suriye ve Irak’ta güçlenmişe benziyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder