OBAMA’NIN İRAN’LA ANLAŞMA KONUSUNDA ÇARESİZCE FERYADI
David Ignatius (Washington Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü
gazeteci ve kitapları en çok satanlar listesinde yer alan casusluk romanı
yazarı)
Washington Post, 6.8.2015
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Bir Amerikan
başkanı nispeten az bir siyasi destekle ülkesinin siyasi istikametinde büyük,
tarihi bir değişim yapabilir mi? Kongre’den geçirmeye çalıştığı sağlık
reformunda Başkan Obama’nın karşılaştığı meydan okuma işte buydu. Aynı
problemle bir kez daha, bu defa İran’la nükleer anlaşma atılımına destek
bulmaya çalışırken yüzleşiyor.
(…)
İran konusu
Obama için bir anda tutuşabilecek kadar sıcak bir konu. Başkanlığının büyük dış
politika temalarını içinde mezcediyor: uluslararası ortaklarla birlikte çalışma
ve hasımlarla angaje olma; askeri çözümleri diplomatik çözümlere tercih eden
Irak Savaşı “mentalistesi”nin tehlikesi. Obama’nın bu derece kendisinin haklı
ve aksi görüşlerin kendi deyimiyle “saçma” olduğuna kani olduğu durumlar çok
nadirdir.
Bu ahlaki
eminlik hali, Çarşamba günü Amerikan Üniversitesinde yaptığı konuşmaya da güç
kattı. Mekan tercihi de tesadüf değildi; Başkan Kennedy’nin SSCB’yle yumuşama (detente)
politikasının temellerini attığı meşhur konuşmasını yaptığı üniversiteyi tercih
etti. Obama başkan olarak bazı zorlu kararlarla yüzleştiğini, ama İran’la
nükleer anlaşma konusunda artı ve eksilerin “birbirine yakın bile olmadığı”nı
söyledi [Z.T.K. yani diyor ki anlaşmanın artısı eksisinden daha çok].
Meselenin özünde
Obama’yla hemfikirim. Anlaşma İran’ın nükleer silah üretme kapasitesinin en az
15 yıl net, doğrulanabilir şekilde sınırlandırılmasını sağlayacak [ZT.K.
uluslararası denetçiler tarafından yapılacak denetimlerle doğrulanmasını
kastediyor]. Daha fazla müeyyidenin daha iyi bir anlaşmayla
neticeleneceğini düşünenler, Obama’nın dediği gibi “bir fantezi pazarlıyorlar”.
(…)
Tarih bize ülke
dışında büyük diplomatik adımların içeride sağlam destek bulduğunda en iyi
şekilde işlediğini söylüyor, yoksa Woodrow Wilson’ın idealist Milletler
Cemiyeti planı gibi bataklığa saplanır [Z.T.K. Başkan Wilson, Birinci
Dünya Savaşı sonunda Milletler Cemiyeti kurulması fikrini ortaya atmış, ancak
Amerikan Kongresinde onaylatamadığı için ABD taraf olmamıştı]. Ama Obama
bugünün aşırı kutuplaşmış Washington’ında böyle bir geniş uzlaşmanın
imkânsızlığı üzerinden yola çıkıyor.
Obama küçük bir
gazeteci grubuna şöyle dedi: “Washington’da hâlihazırdaki kutuplaşmanın boyutu
o derece ki, kanserin bir tedavisini sunsam bunu kanun olarak Kongre’den
geçirmenin tırnak kemirtici olacağını söylesem yanlış olmaz.” Bu, gülünç bir
taktik, ama aynı zamanda Obama’nın sözlerinde çaresizce bir feryat duyuyorum:
Başkan İran konusunda haklı olduğuna inanıyor, ama Kongre’deki Cumhuriyetçi
çoğunluğun kendisini dinlemeyeceğinden de aynı derecede emin. Eleştirenlerin
sadece kendi argümanlarını desteklemek, ikna etmek için konuştuklarını söyledi.
(…)
Obama’nın
İran’la anlaşmayı başkanlığını tanımlayıcı bir dış politika başarısı olarak
gördüğü aşikâr. Modeli sadece
Kennedy’nin Sovyetlerle yumuşama arayışındaki gibi değil, aynı zamanda Başkan
Nixon’ın Çin gezisi gibi. Obama, liderlerin büyük düşünerek tartışmalı kararlara
imza attıkları sıralarda yaptıkları üzerine de konuştu: “Nixon Çin’e gittiğinde
Mao hala iktidardaydı” diye hatırlattı, “Oyunun nasıl sonuçlanacağına dair
hiçbir fikri yoktu.”
(…) Cesur ol.
Angaje ol. Risk al. Tarih yaz. Obama “6,5 yılın ardından yaptığım
değerlendirmelerde artık çok daha kendimden eminim ve eli kulağında olan
gelişmeleri daha çabuk görebiliyorum.” dedi.
Evet ama acaba
ülkesini de peşinden sürükleyebilecek mi? İran’la anlaşma gibi önemli bir
proje, daha geniş bir siyasi destek kazanmak için daha fazla çaba sarf etmeye değer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder