DEĞİŞEN
ORTADOĞU’DA ABD HAYATİ BİR POZİSYONDA
David Ignatius (Washington Post
gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar listesinde
yer alan casusluk romanı yazarı)
Washington Post,
1.3.2016
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
Ortadoğu’nun
aldığı mevcut şekli tasvir etmesi istendiğinde İsrailli bir yetkili İbranice
olarak “gam vegam” dedi. Yani “aynı anda her iki yöne doğru da
gidiyor”.
Ortadoğu
mozaiğinin kırılmış parçası her zamankinden çok daha keskin ve tehlikeli; ama
Amerikan, İsrailli ve Arap yetkililer, son birkaç aydır bu parçaların yeniden
düzenlenmekte olduğunu –ve artık taşların farklı ama sürpriz bir şekilde yerine
oturabileceğini- söylüyorlar. Çok az gözlemcinin öngörebileceği fırsatlar
olduğu gibi yeni tehlikeler de söz konusu. Başkan Obama, başkanlığının son 10
ayında Ortadoğu sahnesinde aksayarak ilerleyen bir topal ördek olarak görülüyor
sıklıkla. Ancak gidişatın büyük
ölçüde -bir diplomat olarak halen daha ispatlayacağı şeyler olan- Dışişleri
Bakanı John F. Kerry tarafından belirlenmesi muhtemel.
Ancak
önümüzdeki ayların gözler önüne sereceği gibi 2016 senesi, bir sonraki başkanın
seçeneklerini de şekillendirecek. Başkanlığının son demlerindeki Obama,
Ortadoğu’da stratejik dengeyi değiştirme ümidindeydi ve bunu kısmen yaptı da –
iyi ya da kötü, diğer güçleri daha fazla askeri roller üstlenmeye
cesaretlendirerek ama Amerikan diplomasisini de koruyarak.
Yeni bulmacanın parçaları neler? Birincisi, Obama’nın
en büyük dış politika başarısızlığı olduğu iddia edilen Suriye. İstemezükçüler
korosuna rağmen Kerry, Suriye konusundaki birçok rakibi –yani Rusya, İran, Türkiye,
Suudi Arabistan, Ürdün, Esed rejimi ve parçalı Suriye muhalefetini- ateşkesin
ayrıntıları üzerinde çalışmak için aynı çatı altında bir araya toplamayı
başardı.
Diplomatik süreç kırılgan ve daha evvel salt şahsi
çıkarlarla hareket eden Ruslar ve diğerlerinin iyi niyetine bağlı. Ama bu bir
hiç de değil. Dışişleri Bakanlığına göre geçtiğimiz birkaç hafta içinde yardım
konvoyları çaresiz 225 bin Suriyeliye ulaştı; hedef mart ayı sonuna kadar 1,7
milyon kişiye yardım ulaştırmak.
Ateşkes süreci ihlallere davetiye çıkarıyor; zira
ateşkesi kabul eden 100’ü aşkın isyancı gruptan birçoğu, ateşkesten dışlanan
İslam Devleti ve Nusra Cephesi savaşçılarının yanı başında konaklıyor. Amerikan
Dışişleri yetkilileri, örgütlerin bu ortak yerleşimini [yani bir arada yaşamalarını]
“mozaik yapı” olarak niteliyor ve savaşçıların saflarını belirlemelerinin
haftalar alacağı beklentisinde. Bu saflaşma da sadece, Esedsiz bir nihai siyasi
geçiş süreci için bir ilerleme işareti olup olmadığını ortaya koyacak.
Bulmacanın ikinci
parçası olan İran, gelinen nokta itibarıyla çoğumuzun birkaç yıl evvel hiç
tahmin dahi edemeyeceği kadar farklı görünüyor. Böylelikle Obama’nın
-küresel koalisyonla uygulanacak- uluslararası yaptırımlarla İran’a anlamlı bir
nükleer anlaşma için baskı yapılabileceği iddiasının doğru olduğu ispatlandı.
Üstelik İran açılımının pragmatik güçleri kuvvetlendireceği ümidi de Cuma günkü
seçimlerde meyvesini vermiş görünüyor.
Dışişleri
yetkilileri, yeni mecliste veya İran’ın bir sonraki dini liderini seçecek
Uzmanlar Meclisinde siyasi dengelerin nasıl olacağını tam olarak kestirebilmek
şimdiden imkansız diyorlar. Ama şu açık ki muhafazakârlar zayıfladı ve
Cumhurbaşkanı Ruhani’nin pozisyonu güçlendi. Bu, Obama’nın oynadığı en büyük
stratejik kumardı ve başarılı olmuş görünüyor.
Suudi Arabistan
da değişiyor. Birkaç sene evvel kim tahmin edebilirdi ki bir zamanların can
çekişen, aşırı muhafazakâr monarşisinde kararlıkla hareket eden şahsiyetin,
Suudi tarzı bir modernleşmeyi hedefleyen 30 yaşında bir dik başlı prens
olacağını? Ama işte bu, tam da Veliahtın Veliahtı Prens Muhammed bin Selman’ın
idaresi altında yaşanan şey.
Bu genç Suudi,
zaman zaman ferasetli olmaktan ziyade fazlaca cesur olageldi, tıpkı Yemen
savaşında, İran’la diplomatik ilişkileri kesmekte ve Hizbullah’ın
tahakkümündeki Lübnan’ı istikrarsızlaştırmaya dönük yeni çabalarında olduğu
gibi. Ancak değişimin öznesi olarak oynadığı rol son derece aşikâr. Geçen hafta
Washington’ı ziyaretinde 36 yaşındaki Suudi Enformasyon Bakanı Adil
et-Turaifi’nin dediği gibi, veliaht prens “Suudi Arabistan’ı çok hızlı bir
şekilde dönüştürmek istiyor.”
Ortadoğu
bulmacasında şu an için en pürüzlü parça, -sadece on yıl evvel bölgenin en
parlak noktası olan- Türkiye. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güç oyunu, bir zamanlar
Kürtlerle gelecek vaat eden uzlaşmayı paramparça etti ve Türk demokrasisinin
altını oydu. Türkiye aynı anda Rusya, İsrail, İran ve ABD’yle ilişkilerini
bozmayı büyük bir maharetle başardı. Kıdemli Türkiye uzmanları iç çalkantının
artmasından endişe ediyor.
Obama’nın
başkanlığı döneminde ABD Ortadoğu’da geri adım attığından Rusya, İran, İslam
Devleti ve Suudi Arabistan ileri adım attılar. Bu durum birçok yeni tehlikeyi
beraberinde getirdi. Amerikan askeri üstünlüğü zayıflamış olsa da diplomatik
rolü hala belirleyici, tıpkı Suriye ve İran müzakerelerinin gösterdiği gibi.
Bulmacanın
değişen parçalarını bir araya getirmenin birçok riski var, ama yeni açılımlar
da sunuyor. Ve şu aşikâr ki zayıflayan rolüne rağmen ABD, beğenin veya
beğenmeyin, hala vazgeçilmez bir istikrara kavuşturucu güç.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder