BRÜKSEL SALDIRISI, AVRUPA’NIN İŞLEVSİZ GÜVENLİK YAKLAŞIMINI ŞOK EDİCİ BİR
ŞEKİLDE GÖZLER ÖNÜNE SERDİ
David Ignatius (Washington
Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar
listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)
Washington Post,
22.3.2016
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
(…)
Avrupa, modern
tarihte görülmemiş bir güvenlik tehdidiyle karşı karşıya; hem de ortak para
biriminin, sınır güvenliğinin ve istihbarat paylaşımının ciddi baskı altında
olduğu bir dönemde. Eğer Avrupa bir borsa olsaydı pragmatik bir yatırımcı onu
satıp elden çıkarırdı, batışın maliyetine ve duygusal bağlara rağmen. Eğer radikal
bir yeniden yapılandırma olmazsa Avrupa, batmaya yüz tutan bir girişim.
AB’nin güvenlik
sistemine yatırım yapması lazım. Bilgi paylaşımını, sınırları takviyeyi ve
vatandaşlarını korumayı engelleyen yapıyı kırması gerekiyor. Salı günü meydana
gelen Brüksel saldırılarından evvelki aylarda “sistem alarm veriyordu”, tıpkı
eski CIA başkanlarından George Tenet’in 11 Eylül 2001 saldırılarından evvelki
dönemle ilgili yaptığı tespit gibi. Buna rağmen, tıpkı 11 Eylül öncesi Amerika
gibi, Belçika da istihbaratlar arasındaki bağlantıları kuramadı.
Avrupa’ya doğru
akan cihatçı dalga baş döndürücü: Amerikan istihbarat birimleri 2012’den beri
38.000’i aşkın yabancı savaşçının Irak ve Suriye’ye gittiğini tahmin ediyor.
Güvenlik danışma şirketi Soufan Group’un topladığı resmi verilere göre,
bunların en azından 5000’i Avrupa’dan – 1700’ü Fransa, 760’i İngiltere, 760’ı
Almanya ve 470’i Belçika’dan. Nüfusuna kıyasla Belçika en fazla oranda savaşçı
üreten ülke.
Belçikalı
yetkililer kasım ayındaki Paris saldırısının lojistik planlayıcısı Salah
Abdüsselam’ı 120 günü aşkın bir süre bulamadı. (…) Ancak Belçika’nın
başarısızlığı sistemin kendisinden kaynaklanıyordu: cihatçılar gizlice hareket
ediyorlardı ve Belçikalılar da yeterince istihbarat toplamadılar ve paylaşmadılar.
Yetkililer Belçika için Suriye, Irak ve Libya’dakine kıyasla çok daha tehlikeli
bir cihatçı sığınağı olan Molenbeek’in bu halde kalmasına izin verdi.
Bu tehdide daha
az maruz kalan Amerikalılar kibirli bir şekilde kendilerini koruyabildiklerini
hayal ediyor olabilirler. Ancak İslam Devleti’nin sağa sola saldırması
Avrupalılardan ziyade Amerikalıların başarısızlığının bir ürünü. ABD 2014
Eylül’ünde İslam Devletini “zayıflatmak ve nihai olarak yok etmek” için küresel
bir koalisyon kurdu. Ama bu strateji işe yaramadı; Irak ve Suriye’de ele
geçirdiği topraklar küçülse de başka yerlere yayıldı.
Amerikan
öncülüğündeki koalisyonun cihatçıları kontrol altında tutmakta başarısız olması
kırılgan Avrupa’yı teröre ve toplumsal isyanlara açık hale getirdi. Başkan Obama,
tarihin onun ihtiyatlı politikasını haklı çıkaracağını ümit etse de bu görüşü
sürdürmesi Paris ve Brüksel saldırıları sonrası hiç şüphesiz daha da
zorlaşacak.
ABD ve Avrupa
İslam Devleti’yle mücadele için daha etkili bir strateji nasıl geliştirebilir?
Gerçek anlamda istihbarat paylaşımı ve ortak askeri komutayla işe başlanabilir.
Pearl Harbor baskını sonrası en üst düzey Amerikalı ve İngiliz yetkililer
Washington’da Aralık 1941’de “Arcadia Konferansı”nda bir araya gelmişlerdi. (…)
En büyük başarısı, Amerikan ve İngiliz orduları ve iki ulus arasındaki
kıskançlıkları bir kenara bırakıp komutayı birleştirmeleri olmuştu. (…)
İslam Devleti’ne
karşı başarının önündeki engeller de benzer. Avrupa devletlerinin istihbarat
birimlerinin kabiliyetleri/yeterlilikleri ve saldırıya geçebilirlikleri
birbirinden farklı. Uzmanlar, İngiltere ve Fransa’nın güçlü bir casus teşkilatı
olduğunu, Almanya’nınkinin yeterli olmakla birlikte halkıyla karşı karşıya
gelmekten korktuğunu; diğerlerinin ise daha zayıf olup Avrupa çapında bir
istihbarat teşkilatının da bulunmadığını söylüyorlar.
Avrupa’nın
ABD’nin istihbarat Leviathan’ından daha fazla “ürün”e [Z.T.K. elde edilmiş
hazır istihbaratı kastediyor] ihtiyacı var. Avrupa Amerikan istihbaratından
daha fazla “ürün [bilgi]” almak ama kendisi daha az [istihbarat] toplamak
istiyor. Amerikalılar ve Avrupalılar zaman zaman farklı takımdaymış gibi
hareket ediyorlar. Brüksel de böyleydi.
(…)
El-Kaide için
işe yarayan istihbarat stratejileri bu yeni düşmana karşı başarısız kalabilir.
İslam Devleti daha az dijital sinyal bırakıyor. Daha fazla “beşeri
istihbarat”ın, yani düşman kampına sızmaya cesaret edecek gerçek casusların
kullanılması hayati, ama bu da çok riskli. Veyahut “Kimler devşirilebilir?
Muhtemel hedefler neler olabilir? Etkili düşmanları dağıtmanın en iyi yolu
nedir?” gibi hayati önemdeki bilgileri elde etmek için büyük veri setlerinde
“yapay zekayla öğrenme” uygulaması kullanılabilir.
Avrupa
istihbarat teşkilatları hem ABD hem de birbirleriyle güçlerini
birleştirmelidir. Brüksel tarzı yeni saldırılar planlayan İslam Devleti’ni
çevreleyebilmek için gerekli ortaklığın inşasında Batı’nın yeni bir Arcadia
Konferansına ihtiyacı var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder