SUUDİ ARABİSTAN’IN YEMEN’DE TÖKEZLEMESİYLE
BÖLGEDEKİ GÜÇ DOĞUYA KAYMAYA BAŞLADI
Alastair Crooke (İngiliz istihbarat servisi MI-6 ve AB diplomasisinde
üst düzey görevlerde bulunmuş eski bir ajanı ve diplomat. Beyrut merkezli
Conflicts Forum’un kurucusu ve başkanı. BM Medeniyetler İttifakı Küresel
Uzmanlar komitesi üyesi.)
Huffington Post, 29.6.2015
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Amerikan ordusu en baştan beri Suudi hava
bombardımana karşı son derece kuşkuluydu ve başıbozuk bombalamanın yol açacağı
ölümcül hasarı azaltmak için hedef tespit desteği verdi. Amerikalı komutanlar,
bir kara harekatının faydalarından sadece kuşku duymakla kalmadılar, dahası
(son derece doğru bir şekilde) Yemen’i –Suudi Arabistan’ın içine saplanma riski
taşıdığı– çamurlu bir bataklık olarak gördüler.
(…)
Savaşa fiilen dahil olma konusunda Pakistan ve
Türkiye’nin erken ve beklenmedik geri kaçışının ve Ürdün, (karşılığında büyük
paralar isteyen) Mısır ve (başbakanı söz konusu girişimi açıkça eleştiren)
Irak’ın ise belirgin bir isteksizliğinin sıkıntısını yaşadı. Daha da kötüsü,
Suudiler son dönemde BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’in, [Suudilerin] arkalarından
iş çevirerek Ali Abdullah Salih’in çıkarına hizmet edecek siyasi bir çözüm
bulmak amacıyla onunla [Salih’le] komplo kurduğundan şüphelenmeye
başladı. (Hatırlayın, bin Zayed’in Kral Abdullah’ın en yakın adamı Tuveycri’yle
birlikte Kral Selman’ın başa geçmesini engellemek için komplo kurduğuna dair
haberler vardı.)
Daha da önemlisi, kraliyet bu yeni aşamada dahi
hala, abartılı bir retorikle başladığı hedeflerini nasıl başaracağına dair
etkili bir plana sahip görünmüyor.
Washington Enstitüsünden Simon Henderson, “Suudi
Arabistan’ın Tecrübesiz Delikanlısı” başlıklı makalesinde [Z.T.K. kralın
oğlu olan Veliahtın Veliahtı ve Savunma Bakanı Muhammed bin Selman hakkında]
şöyle diyor: “Ülkelerin ekseriyetinde net bir başarı elde edemeyen askeri lider
veya savunma bakanı siyasi bir ölüye dönüşür. Eğer Suudi Arabistan’da bu
gerçekleşmezse, Kral Selman kendisini çok daha temel değişimler isteyen üst
düzey prenslerin baskısı altında bulacaktır.”
Henderson’ın işaret ettiğinin ötesinde asıl soru,
bu başarısızlığın bölge için ne anlama geleceği. Eski Amerikan Ulusal Güvenlik
Konseyi Başkan Yardımcısı Graham Fuller şöyle yazmış: “Eski Soğuk Savaş
jeopolitik konseptlerinden biri olan Kuzey Kuşak Devletlerini hatırlayanınız
var mı? SSCB’nin güney sınırındaki Türkiye, İran ve Pakistan’ı (zaman zaman da
Afganistan’ı) içeriyordu; Batı’da bu devletler Ortadoğu’ya yönelik muhtemel bir
Sovyet saldırganlığına karşı birer tampon olarak görülüyordu. Acaba biz bugün
‘Kuzey Kuşağı’ bloğunun yeniden nüksetmesi ihtimaliyle karşı karşıya olabilir
miyiz? Ama bu defa kesinlikle Rusya’ya karşı birlik olmayacaklardır. Tam aksine
bu üç devlet, Rus, Çin ve ‘Avrasya’ jeopolitik görüşüne birçok açıdan
jeopolitik yakınlık gösteriyor.”
Nasıl ki Ukrayna çatışması, Rusya ve Çin’i küresel
finansal yönetişimde Amerikan askeri tahakkümüne karşı zafiyetlerini azaltmak
üzere harekete geçirdiyse, Yemen “savaş”ı da Ortadoğu’ya ilişkin bazı hususları
bir şekilde açığa kavuşturdu. Güç/iktidar sarkacının Körfez kutbundan uzaklaşıp
eski yörüngesine doğru gitmeye başladığı söylenebilir.
Çok farklı sebeplerden bölgenin kilit konumdaki
direkleri (İran, Türkiye, Mısır) ve Pakistan Doğuya doğru kendilerine yeniden
yön veriyorlar. Çin’in “Tek Kuşak, Tek Yol” inisiyatifinin bu yön değişiminde
ne kadar ehemmiyet arz ettiği tam olarak Batı’da takdir edilebilmiş değil.
(...)
Bütün bunlar sadece birkaç alıcı bulabilen, İran’a
karşı “büyük Sünni inisiyatifi”ni Suudilerin kötü yönetmelerinden
kaynaklanmıyor. Aynı zamanda şu anda (altyapı inşası için) paranın bulunduğu
Çin’in ve (muhtemelen yaptırımlardan kurtulacak olan) İran’ın bu yeni iktisadi
ve siyasi tasarının güçlü siyasi unsurları olarak ortaya çıkacaklarının
bilinmesinin de payı var. Kısaca, Ortadoğu’nun kırılgan monarşilerini
desteklemesi istendiğinde devletler geleceğe yönelmeyi tercih edeceklerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder