Bu konuda David
Ignatius’un farklı dönemlerde kaleme aldığı iki ayrı yazısının tercümesini
aşağıda okuyabilirsiniz:
UMMAN’IN İRAN
‘GİZLİ DİPLOMASİ’Sİ VE NÜKLEER ANLAŞMAYI KUŞATAN SIR PERDESİ
Washington Post,
7.6.2016
David Ignatius (Washington Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok
satanlar listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
İran nükleer
anlaşmasının niçin son dönemde gündemden düştüğü 2016 Amerikan başkanlık
seçimleri kampanyasının gizemlerinden biri. Ama yeni yayınlanan bir kitap,
Tahran’la diplomasinin –daha İran’da reformcu kanat iktidara gelmeden
çok önce– gizlilik içinde nasıl başladığını ve Demokratların muhtemel başkan
adayı Hillary Clinton’ın bu süreçte oynadığı hayati rolü ifşa ediyor.
Bu diplomatik
hikâye, New York Times’ın Beyaz Saray
muhabiri Mark Landler tarafından kaleme alınan Alter Egos kitabında
anlatılıyor. Landler, renkli bir iş bitirici olan Salim bin Nasır el-İsmaili
(Salem ben Nasser al-Ismaily) üzerinden 2009’da açılan Umman’ın İran ‘gizli
diplomasi’sini tüm boyutlarıyla ifşa eden ilk isim.
Landler’in
hikayesi, Clinton’ın başlangıçtaki çekincelerine rağmen, hem kendisinin hem de
başında bulunduğu Dışişleri Bakanlığı personelinin ne denli erken ve yoğun bir
biçimde İran görüşmelerine dahil olduğunu gösteriyor. Donald Trump sıklıkla dış
politikada neye varacağı belirsiz yaklaşımlar savunarak bir başkanlık
kampanyası yürütürken bu hikâye, büyük atılımların tuhaf ve gizli yollardan –ve
bu olay özelinde zaman zaman yönetimin örtbas etmeye çabası eşliğinde–
geldiğini hatırlatıyor.
İsmaili temasları, Başkan Obama’nın göreve başlamasından sadece dört ay
sonra Mayıs 2009’da dönemin Dışişleri Bakanı Clinton’ın başdanışmanı Dennis
Ross’un 51 yaşındaki bu Ummanlıyla Dışişleri Bakanlığındaki buluşmasıyla
başlamış.
Landler’ın
yazdıklarına göre, bu ilk buluşmada Ummanlı, nükleer programa ilişkin “İran
tarafından gelen müzakere teklifi”yle Amerikalıları şaşırtmış. Obama zaten İran
dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’e müzakere teklif eden gizli bir mektup
yollamış ama beklediği cevabı alamamıştı.
“İsmaili, İranlıları masaya çekebileceğine ve Umman’ın gizli müzakereler için
ideal bir mekan olacağına dair Ross’a güvence verdi.”
Her iki söz de
doğru çıktı. Önce 2009’da İran cumhurbaşkanlığı seçimleri kargaşası ve “Yeşil
Devrim”in kanlı bir şekilde bastırılması geldi. Bazı eleştirmenlerin iddiasına
göre Obama’nın İran’la diplomatik bir açılım hevesi, muhafazakâr Mahmud
Ahmedinejad’ın çalıntı oylarla kazandığı zafere ABD’nin mukabelesini azalttı.
Ancak Umman
arabuluculuğu devam etti. Temmuz 2009’da yakalanan üç Amerikalı otostopçunun
serbest bırakılmaları için görüşmelere İsmaili gizlice başladı. Biri Eylül
2010’da, diğer ikisi ise bundan bir yıl sonra serbest kaldı. Ross ile bir
meslektaşı gidişatla ilgili daha fazla şey öğrenmek için Aralık 2010’da Umman’a
gittiler. Clinton’ın da Ocak 2011’de Umman sultanıyla benzer bir istikşafi
görüşme yaptı, her ne kadar başlangıçta bu açılımı “riskli girişim” olarak
gördüğünü yazsa da.
John Kerry, daha
dışişleri bakanı olmadan evvel Umman’ın diplomasi kanalına girmişti. Otostopçu
görüşmelerinde İsmaili’yi tanımıştı ve 2011-2012 arasında Umman’a birçok
ziyaret gerçekleştirdi. Kerry ayrıca Ummanlı arabulucuyla Londra, Roma ve
Washington’da da buluştu.
Landler’a göre,
“Müzakerelere hızlı bir başlangıç yapmak için Kerry, İsmaili üzerinden
İranlılara birçok mesaj yolladı.” Mesajlardan biri önemli olabilir: Henüz daha
bir senatör olan ve dolayısıyla yönetim adına resmen konuşmayan Kerry,
–İranlıların temel talebi olan– nükleer bir anlaşma altında İranlıların uranyum
zenginleştirebileceğini ileri sürdü. Landler “Bir bakıma Kerry ve onun hevesli
Ummanlı elçisi işi dolandırmadan doğrudan konuya giriyordu” diye yazıyor.
Umman aracılığında
daha da gizli toplantılar, Clinton’ın en yakın yardımcıları olan Dışişleri
Bakan Yardımcısı Bill Burns ve Özel Kalem Vekili Jake Sullivan’ın 2012’de
devreye girmesiyle başladı. Daha sonra 2013’te Kerry’nin dışişleri bakanlığına
atanmasıyla ve İran’da Hasan Ruhani’nin cumhurbaşkanı seçilmesiyle süreç ivme
kazandı. Yılın sonuna gelindiğinde geçici nükleer anlaşmaya varılmıştı.
Sullivan’ın bir
e-mailde açıkladığı gibi, Clinton başlangıçta Umman temaslarından kuşku duysa
da onlar bunun önemli olduğunu kanıtladılar: “Bu kanal olmazsa eğer, bizim 2013
sonbaharını kiminle ve nasıl konuşmamız gerektiğini düşünmekle geçirmemiz
muhtemeldir.”
Landler’ın kitabı,
Ulusal Güvenlik Müsteşar Yardımcısı Ben Rhodes öncülüğünde yürütülen medya
kampanyasının, hikâyenin resmi söyleminde Ruhani sonrası döneme vurgu yapıp
yapmadığı ve büyük ölçüde fark edilmeyen Umman arabuluculuğundaki ilk temasları
örtbas edip etmediği sorusuna vurgu yapıyor. Geçen ayki New York Times Dergisi’nde
Rhodes’le ilgili biyografik bir makaleye göre böyle bir intiba “anlaşmayı
pazarlamak için büyük ölçüde üretilmiş”.
(…)
Bu seçim
kampanyasında İran nükleer anlaşması daha fazla ilgiyi hak ediyor. Kerry ve
Obama müzakerelerin anlaşmayla sonuçlanmasını sağlayan isimler olabilir, ama
Clinton da sürecin başlamasında yardımcı oldu. Trump’ın [kampanyasında iddia
ettiği gibi] bu anlaşma olmasa dünyanın niye daha güvenli bir yer olacağını
ve daha iyi bir anlaşmayı kendisinin nasıl müzakere edeceğini açıklaması
gerekiyor. Beyaz Saray’ın da dönüm noktası niteliğindeki böyle bir anlaşmayı
niçin gizlilik içinde yürüttüğünü açıklaması lazım.
İRAN’LA ANLAŞMA NASIL OBAMA BAŞKANLIĞININ EN STRATEJİK BAŞARISINA DÖNÜŞTÜ
Washington Post, 15.9.2015
(…)
Obama Ocak 2009’da başkanlık koltuğuna oturduğunda yaptığı konuşmada
niyetleri gayet netti: “İslam dünyasına gelince, ortak çıkarlara ve karşılıklı
saygıya dayalı ileriye dönük yeni bir atılım arayışındayız.”
Bu geniş çerçeveli istek, Müslüman Kardeşler’e siyaset hakkı tanıma çabaları ve
İsrail-Filistin barış görüşmeleri inisiyatifi geri tepti. Ama İran konusunda
Obama yol almaya devam etti.
(…) Beyaz Saray danışmanlarından Ben Rhodes, bir röportajda Beyaz Saray’ın
ay ay havuç ve sopayı nasıl mezcettiğini anlattı.
Obama’nın ilk hamlesi, İran’ın ruhani lideri Ayetullah Ali Hamaney’e
yazdığı gizli mektuba eşlik eden İran
halkına yönelik Mart 2009 tarihli Nevruz Bayramı mesajıydı. İlk müzakere çabası
Tahran Araştırma Reaktörünü sınırlamaya dönük gayet mütevazı bir pazarlıktı ama
İran içindeki siyasi mücadele yüzünden akim kaldı.
ABD 2009’da başlayıp ileriki yıllarda genişleyen yaptırımlar için küresel
destek sağlayarak bir pazarlık kozu elde etti. ABD’ye bu kozu veren, İran’ın
bir dağın derinliklerindeki Fordow’da gizli gizli uranyum zenginleştirme tesisi
inşa ettiğinin keşfedilmesi oldu. (…) Obama ayrıca Stuxet olarak bilinen siber
saldırılarını gizlice tırmandırdı.
Kerry baştan beri Obama’nın İran konusundaki kanat oyuncusuydu. Kerry daha
senatörken Aralık 2011’de İran’la nükleer bir anlaşma için arabuluculuk yapması
konusunda Umman’la gizli temaslara başladı. (…)
Diplomasi hızlandıkça ABD’nin gizli misyonları da artarak devam etti.
Hillary Clinton’ın dışişleri bakanlığı sırasında başyardımcıları William Burns
ve Jacob Sullivan 2012’de Umman’da İranlılarla gizlice görüştü. Asıl büyük
ilerleme 2013 ortasında Hasan Ruhani’nin cumhurbaşkanı seçilmesiyle başladı.
Obama’nın gönderdiği müzakerelere geçmeyi teklif eden özel mektubuna Ruhani
olumlu cevap verdi ve böylece gizli görüşmeler başladı.
Burns ve Sullivan o denli hızlı ilerlemeler kaydetti ki Eylül 2013’te
Ruhani bana üç ay içinde bir anlaşma yapılabileceği söyledi. Aslına bakarsanız
bundan da kısa sürdü. Geçici anlaşma Kasım 2013 sonlarına doğru imzalandı. (…)
Nihai anlaşma da bu yılın temmuzunda imzalandı, Netanyahu’nun (…) engelleme
çabalarına rağmen.
(…)
Obama bu anlaşmanın daha dengeli ve nihayetinde istikrarlı bir Ortadoğu’nun
köprüsü olacağı ümidinde. Olabilir, ama şimdilik, işe yaramış gibi görünen
yüksek riskli bir diplomatik kumar hikayesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder