Z. Tuba Kor, Anlayış Dergisi, Sayı: 45, Şubat 2007, sf. 70-71.
NOT: Her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
NOT: Her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
DİKKATLERİN Irak, Afganistan, Filistin ve Lübnan’a odaklandığı son dönemde, Afrika Boynuzu’nun iç savaşın pençesindeki boynu bükük ülkesi Somali yine karıştı. 11 Eylül’ün ardından teröre karşı küresel mücadele bahanesiyle Afganistan ve Irak’ı işgal eden ABD, tıpkı Hamas ve Hizbullah’a karşı İsrail’i desteklediği gibi, Somali’de de İslami Mahkemeler Birliği (İMB)’ne karşı bölgedeki ileri karakolu olan Etiyopya’yı kullanıyor. Haziran ayından itibaren başkent dahil ülkenin orta ve güney kesimini kontrolü altına alarak 15 sene sonra ilk defa hukuku ve düzeni tesis eden İMB’ye, henüz altı ay geçmişti ki, Batı destekli geçici hükümet güçlerine eşlik eden Etiyopya ordusunca savaş açıldı. Kan dökülmemesi için direniş göstermeksizin geri çekilen İMB birlikleri, Etiyopya’ya karşı cihat çağrısı yapıp mücadeleyi taktik değiştirerek sürdüreceklerini ilan ettiler. Son dönemde yaşananlar, Somali’ye ve dış güçlerin bu ülke üzerindeki hesaplarına ilişkin tafsilatlı bir değerlendirmeyi zorunlu kılıyor.
Fırsatlar İçinde Çöküş
Somali, gerek nüfus yapısı gerekse jeopolitik ve jeoekonomik önemi açısından dünyanın sayılı ülkelerinden birisi. Zira on milyona yaklaşan nüfusunun neredeyse tamamı, Somali ırkına mensup aynı dili konuşan Sünni Müslümanlardan oluşuyor. Afrika ile petrol kaynağı Ortadoğu’yu birleştiren, Hint Okyanusu’nu Kızıldeniz’e bağlayan kritik konumuyla uluslararası deniz ticaretinin, özellikle de petrol tankeri trafiğinin çok yoğun olduğu bir kavşak noktasında yer alıyor. Ayrıca, diğer pek çok Afrika ülkesi gibi, el değmemiş uranyum, bakır, boksit ve demir gibi yeraltı kaynaklarının yanı sıra zengin petrol ve doğalgaz rezervleriyle büyük güçlerin iştahlarını kabartıyor. Ancak bu fırsatlara rağmen Somali, bir türlü çatışmaların ve sefaletin pençesinden kurtulamıyor.
Bunun kaynağını ülkenin sömürgeci geçmişinde aramak gerekir. Süveyş Kanalı’nın 1869’da açılmasıyla stratejik değeri katlanarak artan Somali toprakları İngiltere, İtalya ve Fransa arasında bölüşüldü. Bu dönemde farklı kabile ve aşiretler arasında ekilen kin ve nefret tohumları yüzünden Somali, 1960’ta bağımsızlığını kazansa da, hiçbir zaman homojen bir nüfusa sahip olma avantajını kullanarak istikrara kavuşamadı. 1969-91 arasında devlet başkanı olan Muhammed Siyad Berri’nin önce SSCB’nin, ardından ABD’nin desteğini alarak kurduğu baskıcı yönetimin (zengin petrol rezervlerinin keşfinden hemen sonra) düşürülmesinin ardından Somali iç savaşın kucağında buldu kendini.
15 senedir dış destekli savaş ağalarının iktidar mücadelesine sahne olan Somali’de devlet sistemi tamamen çöktü. Ülke kabileler ve aşiretler arasında paylaşıldı. Özellikle başkent Mogadişu’da silahlı milislerin himayesi olmadan adım atmak neredeyse imkansız hale geldi. 1991’de bağımsızlığını ilan eden ülkenin Aden Körfezi’ne bakan en stratejik kuzey kesimi ise, resmen tanınmasa da, dış güçlerin yoğun desteğini alıyor.
İMB Umut Oldu
Bu paramparça yapıda, Somali İslami Hareketi ülkeyi yeniden imar etme azmi ve iradesiyle öne çıkarak, başta eğitim ve sağlık olmak üzere verdiği sosyal hizmetlerle halk arasında itibar kazandı. Devletin olmadığı anarşik ortamda adaleti sağlamak üzere işadamlarının finanse ettiği yerel İslami mahkemeler kuruldu. Ülkede savaş ağalarının başını çektiği suçları azaltmada ve uyuşturucuya karşı mücadelede başarılı olan ve hatta sosyal hizmetler de veren bu mahkemeler, bölgelerinde asayişi sağlamak üzere kendi silahlı birliklerini kurdular. Zamanla güçlenen bu yerel mahkemeler 2004’te İMB çatısı altında güçlerini birleştirdi.
Halktan aldığı tam destekle bir alternatif haline gelen İMB’nin Şubat 2006’da başlayan ilerleyişi Haziran’da başkent Mogadişu’dan savaş ağalarını kovmasıyla neticelendi. İlk kez birliği ve sükuneti sağlayan İMB, 11 sene sonra Mogadişu Havaalanı ve limanlarını yeniden uluslararası ulaşıma açtı.
Ancak İMB’nin bu başarısı karşısında başta ABD olmak üzere Batılı güçler ile Somali’nin istikrara kavuşmasından rahatsız olan komşuları el ele vererek hükümetin düşürülmesi için harekete geçtiler.
Dış Güçlerin Somali Üzerindeki Hesapları
11 Eylül’ün ertesinde bölgedeki İslamcı yükselişin önünü kesmek (ve tabii ki petrol akışını ve doğal kaynakları denetlemek) isteyen Bush yönetimi, çökmüş bir devlet olması hasebiyle el-Kaide için güvenli bir sığınak olduğu iddiasıyla Somali’ye özel bir önem atfetti. Somali’nin Hıristiyan çoğunluklu komşusu Etiyopya’yı “teröre karşı savaş müttefiki” ilan etti.
Bu Etiyopya için biçilmiş kaftandı. Zira nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturmasına rağmen Müslümanlara yönetimde temsil hakkı tanımayan hükümet, yanı başında başarılı bir İslam devletini ulusal çıkarlarına yönelik bir tehdit olarak algılıyordu. Yine, Eritre’nin 1993’te bağımsızlığını kazanmasıyla karaya hapsolmasından bu yana Kızıldeniz’e güvenli bir deniz çıkışı elde etmek ve 1889’dan itibaren pek çok kez savaşa neden olan ancak bir türlü hallolmayan Ogaden meselesini kendi lehine çözmek için fırsat kolluyordu.
ABD 2002’de kurduğu “Afrika Boynuzu Birleşik Müşterek Görev Kuvveti” ile Etiyopya, Cibuti ve Kenya ordularını eğitti ve silahlandırdı. Bölgenin en stratejik noktası Babu’l-Mendeb Boğazı’nı denetleyecek şekilde Cibuti’de askerî üs kurarak bölgeye yerleşti. Giderek güçlenen İMB’nin ülkenin tümünde yönetimi ele geçirmesi halinde ABD karşıtı politikalar izleyeceğinden duyduğu endişeyle, geçmişte bizzat mücadele ettiği savaş ağalarına destek vererek iç savaşı sürdüren bu grupları bir araya getirdi. İki sene süren çabaların ardından Kenya ve Etiyopya’nın da girişimleriyle Ekim 2004’te Nairobi’de Geçici Federal Hükümet (GFH) kuruldu.
Ancak senelerdir yaşanan acıların bizzat kaynağı olan birbirine rakip aşiret temsilcilerinin yer aldığı 90 bakandan oluşan bu hükümetin “yaraya merhem” olması mümkün değil. BM’ce tanınsa da, tamamen dış güçlerin eseri olması hasebiyle halk arasında ciddi bir meşruiyet problemiyle yüz yüze kalan GFH, iki sene Mogadişu’ya giremedi ve otoritesi başkente 250 km uzaklıktaki Baidoa kentinin ötesine dahi geçemedi. Aralık ayında Etiyopya ordusu sayesinde girdiğinde ise, kendisine bağlı milislerin her şeyi yağmalaması yüzünden Mogadişu yeniden kaosa teslim oldu.
ABD, 1993’te tam bir fiyaskoyla sonuçlanan “Umut Operasyonu”ndan da aldığı dersle bu kez Etiyopya ordusu ve savaş ağaları kanalıyla Somali’deki İslamcılara savaş açtı. Ancak Somali’yi parçalama niyetinde olduğu herkesin malumu olan ezeli düşmanı Etiyopya’yı ve kuklası GFH’yi kullanması, yeni senaryonun da fiyaskoyla sonuçlanacağının habercisi. Bu senaryo sadece Somali’de yıllardır devam eden iç savaşı körüklemekle kalmayıp, Afrika Boynuzu’nda bölgesel bir savaşı, hatta Müslüman-Hıristiyan savaşını da tetikleyebilir. Sonuç olarak bölge halkları birbirini yerken, tıpkı Irak ve Afganistan’da olduğu gibi ABD sessizce yerleştiği Afrika Boynuzu’nun el değmemiş tabii kaynaklarını cebine indirerek Çin ile yaşadığı kıyasıya rekabette bir adım daha öne geçmiş olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder