21 Nisan 2010 Çarşamba

LİVNİ İSRAİL SİYASETİNE NE GETİRİR?


Eylül 2008
 
2006’daki Lübnan yenilgisinden bu yana İsrail iç siyasetindeki gerilimler Eylül ayında yaşanan gelişmelerle yeni bir sürece girdi. Hizbullah karşısında alınan yenilginin ardından iki yıldır istifa baskılarına direnen Başbakan Ehud Olmert, aylardır devam eden yolsuzluk soruşturmaları sonunda polisin başsavcılığa suç duyurusunda bulunmayı tavsiye etmesi üzerine Temmuz ayında, istifa edeceğini duyurmuştu. Haziran ayında da, koalisyon ortaklarının ve parti içindeki bir grubun baskısıyla Eylül’de Kadima Partisi’nde liderlik oylaması yapılmasını kabul etmişti. 17 Eylül’de yapılan oylamada Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, Kadima Partisi’nin yeni genel başkanı oldu. Ancak Livni’yi zor bir süreç bekliyor. Eğer Ekim sonuna kadar koalisyon hükümeti kurmayı başaramazsa, İsrail’in en geç Ocak ayında erken genel seçimlere gitmesi gerekiyor.

Başkanlık yarışını, en güçlü rakibi olan eski Savunma Bakanı ve şimdiki Ulaştırma Bakanı Şaul Mofaz’a sadece bir puanlık fark atarak kazanan Livni’nin, öncelikle partisinin bütünlüğünü koruması gerekiyor. Zira Kadima, bir siyasi partiden ziyade farklı partilerden insanları, Şaron’un manevi öncülüğünde aynı çatı altında toplamış bir oluşum niteliğinde. Kıl payı genel başkanlık koltuğuna oturması nedeniyle meşruiyet tartışmaları ve iç siyasi hesaplaşmalarla yüzleşirken, bir yandan da hükümeti kurabilmek için kendine koalisyon ortakları bulmak zorunda. İşçi Partisi’ni yanına çekmesi nispeten kolay; ancak Livni’nin barış girişimlerine ve başta Kudüs olmak üzere herhangi bir toprak tavizine karşı çıkan aşırı sağ partileri ikna etmek için epeyce ter dökmesi gerekiyor. Hükümet kurmayı başarsa bile muhalefetteki Likud Partisi erken genel seçim baskısını sona erdirecek gibi görünmüyor. Zira 2006 seçimlerinde beşinci sıraya düşerek tarihinin en ağır yenilgisini alan Likud, Olmert’in bıraktığı kötü miras sayesinde yapılacak ilk seçimde yeniden iktidara gelmek için gün sayıyor.
Hükümeti kursun veya kuramasın, Livni’nin Kadima’nın başına geçmesi bir şans. Zira önce Cumhurbaşkanı Moşe Katsav’ın taciz ve tecavüz, ardından Başbakan Olmert’in rüşvet, görevi kötüye kullanmak ve vergide usulsüzlük gibi yolsuzluk suçlamaları nedeniyle koltuklarını bırakmak zorunda kaldığı İsrail’de halkın siyasetçilere olan güveninin dibe vurduğu bir ortamda, yolsuzluklara hiç bulaşmamış Livni partinin kötü imajını düzeltebilir. Zaten ilk kez 1999’da Likud Parti’sinden milletvekili olarak meclise giren ve çeşitli bakanlıklarda bulunan Livni, halihazırda ülkenin en popüler siyasetçilerinden biri. En önemli kozları hukuk eğitimi, diplomasi tecrübesi, uluslararası desteğe sahip olması ve yolsuzluğa bulaşmaması. Ancak Livni’nin, İsrail’in temel meseleri olan güvenlik ve ekonomi konularında yeterince bilgi ve deneyime sahip olduğu söylenemez ki bunların her ikisi de önümüzdeki dönemde en yakıcı meseleler olmayı sürdürecek.

Livni’nin, başbakanlık koltuğuna oturması halinde, Lübnan Savaşı ile birlikte yenilmezlik imajının yerle bir olmasıyla yaşanan ulusal travmayı atlatacak adımlar atması gerekiyor; eğer ki en erken 2009 en geç de 2010’da yapılması gereken genel seçimlerde giderek güçlenen muhalefetteki Likud Partisi’ni yenebilmek istiyorsa. Yakın bir gelecekte İran’a müdahale edilmemesi durumunda İsrail için geriye tek bir seçenek kalıyor: en yakın müttefiki Suriye ile barışarak İran’ı yalnızlaştırmak, böylece Filistin ve Lübnan’daki direnişe de darbe vurmak. Ancak her iki seçeneğin de uygulanması kısa vadede zor görünüyor. Zira Ortadoğu’da bütün taraflar Kasım ayında yapılacak ABD’deki başkanlık seçimlerine ve yeni başkanın politika tercihlerine odaklanmış durumda. Yine 2009’da Irak, Lübnan, Filistin gibi kritik ülkelerde yapılacak seçimler de bölgedeki gelişmeleri etkileyecek nitelikte. Dolayısıyla tüm tarafların beklemeyi ve güçlerini takviye etmeyi tercih ettiği bu belirsizlik döneminde Livni’nin önünü açacak gelişmelerin yaşanması zor görünüyor. Ortadoğu’da savaşın da barışın da anahtarı durumundaki ABD’de yeni başkanının, Bush’un iflas eden bölge politikalarının ardından, üstelik de finansal krizle altüst olan ekonomisini rayına oturtması gerekirken, yeni bir askerî maceraya atılmak veyahut muhtemel bir barışı finanse etmek gibi kendisine epeyce pahalıya patlayacak yükümlülüklere girmesini beklemek bu aşamada pek de makul değil.

İçerideki meşruiyetini büyük ölçüde kaybeden Olmert döneminde, ABD’nin girişimleriyle Kasım 2007’de yapılan Annapolis Konferansı’nın ardından başlayan Filistin’le doğrudan barış müzakerelerini, Türkiye aracılığında Suriye’yle barış, Mısır aracılığında Hamas’la ateşkes ve Almanya aracılığında Hizbullah ile esir değişimi için dolaylı görüşmeler izlemişti. Filistin ile görüşmelerde başmüzakereci olan Livni’nin barış süreçlerini devam ettirmesi bekleniyor. Zira İsrail devletinin kurulmasından evvel Filistinlilere karşı en büyük terörist saldırıları gerçekleştiren İrgun çetesinin liderlerinden birinin kızı olan, Mossad geçmişi bulunan ve 90’lı yıllarda barış girişimlerine şiddetle karşı çıkan Livni, değişen nüfus dengeleri karşısında İsrail’in Yahudi karakterinin korunabilmesi ve “demokratik bir Yahudi devleti” olarak ayakta kalabilmesinin yolunun toprak tavizinden geçtiğinin farkında. Dolayısıyla artık iki devletli çözümün taraftarları arasında yer alıyor. Ancak onun döneminde barış anlaşması imzalanması mümkün görünmüyor. Livni, yeni ABD başkanıyla anlaşana ve bölgede dengeler yerli yerine oturana kadar barış süreçlerinde oyalama taktiklerine başvurarak zaman kazanmaya çalışacaktır. Öte yandan zaman zaman Filistin topraklarına düzenlenecek saldırılarla “Demir Leydi” imajı oluşturmaya ve böylece bir sonraki seçimde sertlik yanlılarının da oyunu çekmeye çalışacaktır.

Golda Meir (1969-1974)’den sonra ülkenin ikinci kadın başbakanı olma ihtimali bulunan Livni’nin atacağı adımlarda, iç siyasi gelişmeler kadar bölgesel ve uluslararası konjoktür de etkili olacağa benziyor. Ancak gerek iç gerekse dış konjoktürdeki belirsizlik kendisine pek de umut vaat etmiyor. Livni, Olmert’in bıraktığı kötü miras karşısında kamuoyuna oynayarak ve onu ikna ederek partisine yeniden umut bağlanmasını sağlayabilir ve kazasız belasız ülkesini seçimlere kadar idare edebilirse bunu başarı addetmek gerekir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder