ON YILLARIN ÖLÜMCÜL
ÇATIŞMASI ORTADOĞU’YA YAYILACAK
Richard N. Haass (Amerikalı diplomat ve Dış İlişkiler Konseyi başkanı)
Financial Times,
26.3.2015
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Belki de 30 yıl
sürebilecek kanlı ve maliyetli siyasi ve dini çatışmaların ağına düşen modern
Ortadoğu tıpkı 17. yüzyıl Avrupa’sı gibi. Uzun yıllardır fakirlik ve kabilevi,
dini, siyasi ve coğrafi çizgilerde iç bölünmelerle malul Yemen, bu çatışmaların
sadece en sonuncusu. Halihazırda en az üç temel aktörün dahil olduğu bir iç
savaş söz konusu: [düşen] Sünnilerin liderliğindeki Abdurrabu Hadi
hükümetinden kalanlar, terörist grup Arap Yarımadası el-Kaidesi ve Şii İslam’ın
bir kolunu temsil eden Yemen nüfusunun [Zeydilerin] bir bölümünün
desteğini alan Husiler.
Çatışmaya dışarıdan
da müdahale söz konusu. Mesela Amerikan istihbarat servisleri, bölgesel ve
hatta küresel bir tehdit olarak görülen el-Kaide ve diğer gruplara karşı
hükümetle işleyen bir ilişki yürütmüştü. İnsansız hava uçağıyla saldırılar
yaygınlaşmıştı. Ancak bu politika [Yemen’deki] hükümet düştüğünde ve
güvenlik bozulduğunda çökmüş oldu.
İran’ın
yükselişteki Husilere silah, eğitim ve para verdiği iddia ediliyor. Şimdi ise
Suudi Arabistan ve aralarında BAE, Bahreyn, Fas ve Ürdün’ün olduğu ülkeler
düşen hükümete yardıma geliyor. (…)
Suudi öncülüğündeki
bu askeri müdahale, aşikar ki hem çok yetersiz hem de çok gecikmiş bir adım;
sadece hava harekatıyla Husilerin veya el-Kaide’nin kontrolü altındaki
topraklar geri alınamayacaktır. Ama bu adım gösteriyor ki, çökmüş veya İran’la
müttefik bir grubun kontrolündeki bir Yemen’in gerek Suud’un gerekse diğer
Sünni yönetimlerin çıkarlarına büyük bir tehlike oluşturacağının farkına Riyad
ve diğer yerlerde varılmış durumda.
Bu da demek oluyor
ki Yemen, İran-Suud ve Şii-Sünni çatışmasının son mahalline dönüşmüş durumda.
Bir diğeri ise Bahreyn: dört yıl evvel Suudiler ve BAE’liler Şii çoğunluklu
nüfusun protestolarıyla karşı karşıya kalan Sünni azınlık yönetimini
desteklemek üzere binlerce
asker yollamışlardı. Ama Bahreyn’in nüfusu Yemen’in nüfusunun belki de 1/20’si
ve yüzölçümü de %1’i kadar. Bahreyn yönetimi hiçbir zaman kontrolü kaybetmedi
ve protestolar da iç savaşa dönüşmedi. Az sayıda polis ve asker düzeni yeniden
tesis edebildi.
Suudilerin
yapabileceklerinin sınırlarını belirleyen başka etmenler de var.
Etkili/kapasiteli kara birliklerine sahip değiller ve üstelik ülkenin içiyle
ilgili de endişelenecekleri konular var. Suud’un –İslam’ın iki mukaddes şehrine
hâkim olan yönetimi devirmeyi büyük hedeflerinin olmazsa olmazı haline
getirecek- IŞİD gibi grupların doğrudan meydan okumasıyla yüzleşmesi an
meselesi. Bu arada Suriye’deki iç ve
bölgesel savaş devam ediyor: İran ve Rus destekli Beşşar Esed’in azınlık
yönetimi, IŞİD’in de aralarında olduğu radikal Sünni gruplar, Kürtler ve diğer
Sünni gruplar söz konusu. Sünni devletler hava saldırısı düzenledi ama kara
birliklerini savaşa göndermedi. Yüz binlerce Suriyeli hayatını kaybetti ve 10
milyondan fazlası da evlerini kaybetti. Yakın gelecekte savaşın sonu
görünmüyor.
Irak’ın da kendi
dinamikleri söz konusu. İran ve Şii milislerin yardımıyla hükümet güçleri
Tikrit’i IŞİD’den geri alıyor. (…) ama IŞİD’i püskürttükten sonra ne olacağı
belirsiz. Sünniler ve Kürtler İran ve Şii milislerin kontrolünde bir ülkeyi
asla kabul etmeyeceklerdir.
Bütün bunlar bizi
Avrupa’nın Otuz Yıl Savaşlarına götürüyor. Dini ve siyasi gündemleri olan
dışarıdakiler [dış güçler] tarafından körüklenen iç savaşlar ancak şu
şekilde sonlanabilir: ya düzen taraflardan biri veya bir üçüncü taraf
tarafından dayatılır yahut taraflar artık tükendikleri için masaya oturur.
Yazık ki Ortadoğu için bu senaryolardan hiçbiri yakın görünmüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder