IŞİD KRİZİNİ
YÖNETMEK
Richard N. Haass (Amerikalı diplomat ve Dış İlişkiler Konseyi başkanı)
Project Syndicate,
23.2.2015
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Gün gelecek
tarihçiler, hâlihazırda Ortadoğu’nun çoğunu esir alan kaosun nedenlerini
hararetli bir şekilde tartışacaklar. Soracaklar, acaba [bütün bu yaşananlar]
ne ölçüde bölgenin toplumları ve siyasal sistemlerinin çoğunda yaygın olan
derin kusurların kaçınılmaz bir sonucuydu ve ne ölçüde dış güçlerin
tercihlerinden (veya yapmayı tercih etmediklerinden) kaynaklanıyordu?
Ama bölgenin içinde
bulunduğu mevcut kaos realitesinin ve bunun sonuçlarının üstesinde gelmesi
gerekenler bizleriz. Bununla birlikte Ortadoğu’da bulunduğumuz yere kendi kendimize
geldik, bulunduğumuz yer malum ve bu da oldukça kötü bir yer.
İnsani, iktisadi ve
stratejik riskler devasa. Yüz binlerce insan hayatın kaybetti, milyonlarcası
evsiz kaldı. Petrol fiyatları düştü, ama eğer Suudi Arabistan terör
saldırılarına uğrar veya istikrarsızlığa düşerse fiyatlar bu düzeyde
kalmayacaktır. Bölgeye yönelik tehdit çok büyük ve giderek de artıyor; her
tarafta insanlar tehdit altında - hele de radikal savaşçılar ülkelerine geri
döndükçe ve hâlihazırda ülkesinden hiç ayrılmamış olmakla birlikte çok kötü
şeyler yapmaya teşvik edilenler dolayısıyla… Ortadoğu, istikrarına yönelik bir
yığın meydan okumayla yüzleşse de hiçbiri İslam Devleti kadar büyük, tehlikeli
ve yakın değil.
İslam Devletini bir
devlet olarak isimlendirmeye karşı çıkanların bir nedeni var. Birçok açıdan
İslam Devleti melez bir karışım: kısmen bir hareket, kısmen bir ağ/network,
kısmen de bir örgüt. Belli bir coğrafyayla da sınırlı değil. Ama kontrolü
altında toprakları, 20.000 kadar savaşçısı ve dini ideolojiyle beslenen [kendine
ait] bir gündemi var.
(…) İslam Devletini
öngörülebilir gelecekte yok etmek başarılabilir bir şey değil, ama
zayıflatılabilir.
Böyle bir
stratejinin kapsamlı olması lazım. Birincisi İslam Devletine para akışı
azaltılmalı. Düşük petrol fiyatları [buna] yardımcı oluyor ve soyacak o
kadar fazla banka da yok. Ama haraç almaya devam ediyor, bireylerden maddi
destek de sürüyor. Bu akış hem hükümetler hem de mali kurumlar tarafından
kesilmeli.
Yeni savaşçıların
saflarına katılmasını azaltmak çok daha hayati. Ülkeler Irak’a ve Suriye’ye
insanların gidişini zorlaştırmak için çok daha fazla şey yapabilir; mesela
Avrupa çapında bir arananlar listesi işe yarayacaktır. Ama hiçbir şey,
Türkiye’nin, bir erişim hattı olmaya artık izin vermeyeceği ve terörizme karşı
daha fazla uluslararası işbirliği çağrısı yapan 2178 sayılı BM Güvenlik Konseyi
kararını hayata geçireceğine karar vermesinden daha fazla etkili olamaz.
Herhangi bir
stratejinin diğer bir bileşeni de İslam Devletinin cazibesine ve propagandasına
karşı koymak olmalı. Bu da yönetimi altındakilere yaşattığı acıları kamuoyuna
duyurmayı, aynı zamanda Müslüman dini liderleri ve âlimleri İslam Devleti’nin
davranışının İslami açıdan gayrimeşru olduğunu savunmalarına ikna etmeyi
gerektiriyor.
Tabii ki herhangi bir
strateji mutlak surette Irak ve Suriye’de İslam Devletine doğrudan meydan
okumalıdır. Irak’ta hızının kesildiğine dair bazı kanıtlar var; ama İran’ın ve
desteklediği Şii milislerin artan rolü, sadece ve sadece Iraklı Sünnilerin
çoğunun –ne kadar kuşku ve endişeleri olursa olsun– İslam Devletine sempati
beslemelerini ve hatta destek vermelerini sağlayacaktır. Bu yüzden de dış
güçler Kürt güçlere ve Sünni aşiretlere askeri ve siyasi destek sağlamaya daha
fazla önem vermeliler.
Suriye ise, yaşanan
iç savaş ve dış güçlerin nüfuz mücadelesi dikkate alındığında, çok daha zor bir
mesele. İslam Devleti güçlerine yönelik hava saldırısı elzem ama yetersiz.
Çünkü o, toprağa bağlı bir oluşum ve bu nedenle [ona karşı] ilerleme
kaydetmek için kara birliklerinin de devreye girmesi gerekli – nihayetinde
sadece kara birlikleri toprakları geri alıp elinde tutabilir.
En iyi yaklaşım,
komşu ülkelerden, özellikle de Ürdünlü askerlerden müteşekkil bir çokuluslu güç
oluşturmaktır. ABD ve diğer NATO ülkeleri de yardım sunabilir ama savaşı veren
büyük ölçüde diğer Sünniler olmalıdır. Bölgede yaşanmakta olan şey medeniyet
içi bir savaştır; İslam Devletinin bunu medeniyetler arası bir savaş olarak –ve
dolayısıyla kendisini İslam’ın gerçek savunucusu olarak- görmesini sağlamak çok
büyük bir stratejik hata olacaktır.
Ilımlı Suriyeli
muhalif güçler ve yerel Kürtler böyle bir çokuluslu Sünni gücün bir parçası
olabilirler, ama onlar da İslam Devleti yerine ikame edilecek bir pozisyonda
değiller. Eğer yabancı ülkeye gönderilecek böyle bir görev gücü oluşturulamazsa
hava saldırıları artırılabilir ve böylece en azından İslam Devleti
yavaşlatılırken alternatif stratejiler için zaman kazanılabilir. Böyle bir
senaryoda İslam Devleti, çözülmesi gereken bir problemden ziyade, yönetilmesi
gereken bir durum olarak kalacaktır.
Bu
aşamada diplomasi büyük bir rol oynayamaz. Herhangi bir çözüm dayatılamayacak
durumda, hele de Suriye’de payı/çıkarı olan dış güçler arasındaki
anlaşmazlıklar ve hem İslam Devletinin hem de Suriye yönetiminin gücü dikkate alındığında.
Diplomasinin yapabileceği şey, Suriye yönetimi ile halkı arasındaki savaşı
durduramasa bile azaltmak olabilir.
2015’teki
en büyük tehlike, bölgesel krizin Suudi Arabistan ve Ürdün’e yayılması
olabilir. Her iki ülkeye de istihbarat ve askeri destek sağlanması ve ayrıca
Ürdün’ün omuzlarındaki devasa mülteci yüküne yardım çabalarının daha da
artırılması elzemdir. Ortadoğu’daki bu beklenmedik kargaşalar döneminde
bölgenin temel kurallarından biri işlemeye devam ediyor: Durum ne kadar kötü
olursa olsun, her daim daha da kötüleşebilir/daha da kötüsü gelebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder