15 Mart 2016 Salı

R.HAASS - IŞİD KRİZİNİ YÖNETMEK



IŞİD KRİZİNİ YÖNETMEK
Richard N. Haass (Amerikalı diplomat ve Dış İlişkiler Konseyi başkanı)
Project Syndicate, 23.2.2015

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Gün gelecek tarihçiler, hâlihazırda Ortadoğu’nun çoğunu esir alan kaosun nedenlerini hararetli bir şekilde tartışacaklar. Soracaklar, acaba [bütün bu yaşananlar] ne ölçüde bölgenin toplumları ve siyasal sistemlerinin çoğunda yaygın olan derin kusurların kaçınılmaz bir sonucuydu ve ne ölçüde dış güçlerin tercihlerinden (veya yapmayı tercih etmediklerinden) kaynaklanıyordu?
Ama bölgenin içinde bulunduğu mevcut kaos realitesinin ve bunun sonuçlarının üstesinde gelmesi gerekenler bizleriz. Bununla birlikte Ortadoğu’da bulunduğumuz yere kendi kendimize geldik, bulunduğumuz yer malum ve bu da oldukça kötü bir yer.
İnsani, iktisadi ve stratejik riskler devasa. Yüz binlerce insan hayatın kaybetti, milyonlarcası evsiz kaldı. Petrol fiyatları düştü, ama eğer Suudi Arabistan terör saldırılarına uğrar veya istikrarsızlığa düşerse fiyatlar bu düzeyde kalmayacaktır. Bölgeye yönelik tehdit çok büyük ve giderek de artıyor; her tarafta insanlar tehdit altında - hele de radikal savaşçılar ülkelerine geri döndükçe ve hâlihazırda ülkesinden hiç ayrılmamış olmakla birlikte çok kötü şeyler yapmaya teşvik edilenler dolayısıyla… Ortadoğu, istikrarına yönelik bir yığın meydan okumayla yüzleşse de hiçbiri İslam Devleti kadar büyük, tehlikeli ve yakın değil.
İslam Devletini bir devlet olarak isimlendirmeye karşı çıkanların bir nedeni var. Birçok açıdan İslam Devleti melez bir karışım: kısmen bir hareket, kısmen bir ağ/network, kısmen de bir örgüt. Belli bir coğrafyayla da sınırlı değil. Ama kontrolü altında toprakları, 20.000 kadar savaşçısı ve dini ideolojiyle beslenen [kendine ait] bir gündemi var.
(…) İslam Devletini öngörülebilir gelecekte yok etmek başarılabilir bir şey değil, ama zayıflatılabilir.
Böyle bir stratejinin kapsamlı olması lazım. Birincisi İslam Devletine para akışı azaltılmalı. Düşük petrol fiyatları [buna] yardımcı oluyor ve soyacak o kadar fazla banka da yok. Ama haraç almaya devam ediyor, bireylerden maddi destek de sürüyor. Bu akış hem hükümetler hem de mali kurumlar tarafından kesilmeli.
Yeni savaşçıların saflarına katılmasını azaltmak çok daha hayati. Ülkeler Irak’a ve Suriye’ye insanların gidişini zorlaştırmak için çok daha fazla şey yapabilir; mesela Avrupa çapında bir arananlar listesi işe yarayacaktır. Ama hiçbir şey, Türkiye’nin, bir erişim hattı olmaya artık izin vermeyeceği ve terörizme karşı daha fazla uluslararası işbirliği çağrısı yapan 2178 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararını hayata geçireceğine karar vermesinden daha fazla etkili olamaz.
Herhangi bir stratejinin diğer bir bileşeni de İslam Devletinin cazibesine ve propagandasına karşı koymak olmalı. Bu da yönetimi altındakilere yaşattığı acıları kamuoyuna duyurmayı, aynı zamanda Müslüman dini liderleri ve âlimleri İslam Devleti’nin davranışının İslami açıdan gayrimeşru olduğunu savunmalarına ikna etmeyi gerektiriyor.
Tabii ki herhangi bir strateji mutlak surette Irak ve Suriye’de İslam Devletine doğrudan meydan okumalıdır. Irak’ta hızının kesildiğine dair bazı kanıtlar var; ama İran’ın ve desteklediği Şii milislerin artan rolü, sadece ve sadece Iraklı Sünnilerin çoğunun –ne kadar kuşku ve endişeleri olursa olsun– İslam Devletine sempati beslemelerini ve hatta destek vermelerini sağlayacaktır. Bu yüzden de dış güçler Kürt güçlere ve Sünni aşiretlere askeri ve siyasi destek sağlamaya daha fazla önem vermeliler.
Suriye ise, yaşanan iç savaş ve dış güçlerin nüfuz mücadelesi dikkate alındığında, çok daha zor bir mesele. İslam Devleti güçlerine yönelik hava saldırısı elzem ama yetersiz. Çünkü o, toprağa bağlı bir oluşum ve bu nedenle [ona karşı] ilerleme kaydetmek için kara birliklerinin de devreye girmesi gerekli – nihayetinde sadece kara birlikleri toprakları geri alıp elinde tutabilir.
En iyi yaklaşım, komşu ülkelerden, özellikle de Ürdünlü askerlerden müteşekkil bir çokuluslu güç oluşturmaktır. ABD ve diğer NATO ülkeleri de yardım sunabilir ama savaşı veren büyük ölçüde diğer Sünniler olmalıdır. Bölgede yaşanmakta olan şey medeniyet içi bir savaştır; İslam Devletinin bunu medeniyetler arası bir savaş olarak –ve dolayısıyla kendisini İslam’ın gerçek savunucusu olarak- görmesini sağlamak çok büyük bir stratejik hata olacaktır.
Ilımlı Suriyeli muhalif güçler ve yerel Kürtler böyle bir çokuluslu Sünni gücün bir parçası olabilirler, ama onlar da İslam Devleti yerine ikame edilecek bir pozisyonda değiller. Eğer yabancı ülkeye gönderilecek böyle bir görev gücü oluşturulamazsa hava saldırıları artırılabilir ve böylece en azından İslam Devleti yavaşlatılırken alternatif stratejiler için zaman kazanılabilir. Böyle bir senaryoda İslam Devleti, çözülmesi gereken bir problemden ziyade, yönetilmesi gereken bir durum olarak kalacaktır.
Bu aşamada diplomasi büyük bir rol oynayamaz. Herhangi bir çözüm dayatılamayacak durumda, hele de Suriye’de payı/çıkarı olan dış güçler arasındaki anlaşmazlıklar ve hem İslam Devletinin hem de Suriye yönetiminin gücü dikkate alındığında. Diplomasinin yapabileceği şey, Suriye yönetimi ile halkı arasındaki savaşı durduramasa bile azaltmak olabilir.

2015’teki en büyük tehlike, bölgesel krizin Suudi Arabistan ve Ürdün’e yayılması olabilir. Her iki ülkeye de istihbarat ve askeri destek sağlanması ve ayrıca Ürdün’ün omuzlarındaki devasa mülteci yüküne yardım çabalarının daha da artırılması elzemdir. Ortadoğu’daki bu beklenmedik kargaşalar döneminde bölgenin temel kurallarından biri işlemeye devam ediyor: Durum ne kadar kötü olursa olsun, her daim daha da kötüleşebilir/daha da kötüsü gelebilir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder