FİTNE
ÇAĞI
Richard
N. Haass (Amerikalı diplomat ve Dış İlişkiler Konseyi başkanı)
Project
Syndicate, 27.10.2014
Tercüme:
Zahide Tuba Kor
Tarihsel
çağları sona ermeden farkına varmak zordur. Rönesans’ın Rönesans haline gelmesi
çok sonralarıdır. Aynısı öncesinde gelen Ortaçağ için de geçerlidir. Sebebi
basittir: ümit verici/gelecek vaat eden veya rahatsız edici/tedirginlik verici
bir gelişmenin münferit bir gelişme mi olduğunu, yoksa sona ermekte olan bir
trendin başlangıcını mı temsil ettiğini bilmek mümkün değildir.
Buna
rağmen ben, şu anda dünya tarihinin bir çağının sonuna ve diğerinin doğuşuna
şahit olduğumuz iddiasındayım. 40 yıllık Soğuk Savaş’ın sonunu getiren Berlin
Duvarı’nın yıkılmasının üzerinden 25 yıl geçti. Ardından gelen –birçokları için
refahın arttığı, görece açık toplumların ve siyasi sistemlerin ortaya çıktığı
ve büyük güçler arasında ciddi işbirliğiyle birlikte barışın yaygınlaştığı-
Amerikan üstünlüğü çağıydı. Şimdi ise bu çağ kapanıyor, barışın ve düzenin çok
daha azalacağı yeni bir çağın kapısı aralanıyor.
Ortadoğu,
-siyasi ve dini bağlılıkların milli sınırların [yani ulus-devletlerin]
hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle uzun ve bazen de vahşi çatışmaları
körüklemeye mukadder olduğu- modern dönem Otuz Yıl Savaşlarının ilk safhalarını
yaşıyor. Ukrayna ve diğer yerlerdeki davranışlarıyla Rusya, –askeri kuvvet
kullanımıyla toprak fethedilemeyeceği hukuki prensibi üzerine kurulu olan-
büyük ölçüde istikrarlı Avrupa düzenine meydan okuyor.
Asya
ise büyük ölçüde barış içinde. Ancak bu, çok sayıda çözülmemiş toprak
ihtilafları, yükselen milliyetçilik ve çatışmaları önlemeye veya yatıştırmaya
yetecek kadar sağlam ikili veya bölgesel düzenlemelerin/anlaşmaların
yetersizliği nedeniyle her an tersine çevrilebilecek, istikrarsız/riskli bir
barış. Öte yandan iklim değişikliğini yavaşlatmak, ticareti teşvik etmek,
dijital çağa yeni kurallar belirlemek ve salgın hastalıkları önlemek veya
kontrol altına almak yolunda küresel çabalar da yetersiz.
Bu
da aslında, gücün giderek daha fazla devlete ve –terör örgütleri ve milislerden
tutun şirketlere ve STK’lara varıncaya kadar farklı- devlet dışı aktörlere
dağılması da dahil dünyadaki köklü değişimlerin bir yansıması. Sera gazı
emisyonunun ve küresel uyuşturucu, silah, terörist ve hastalık mikropları
akışının kontrol altına alınması en iyi şartlarda dahi hiç de kolay bir iş
olmayacaktır; ne yapılması gerektiği konusunda bir uzlaşmanın ve bir anlaşma
olduğu takdirde de harekete geçme iradesinin olmaması nedeniyle bu daha da
zorlaşmaktadır.
Küresel
karışıklıkların artmasının diğer nedenleri de ABD’yle alakalı. 2003 Irak
Savaşı, Sünni-Şii gerilimini artırdı ve İran’ın [bölgesel] ihtirasları
önündeki kritik bir engeli kaldırdı. Daha yakın bir dönemde ABD, Suriye’de
rejim değişimi çağrısı yaptı, ama daha sonra bunu hayata geçirmek için pek de
bir adım atmadı – hatta rejim güçleri Washington’ın uyarılarına aldırmaksızın
defalarca kimyasal silah kullandığında bile. Bölgede ortaya çıkan boşluğu İslam
Devleti doldurdu. ABD, Asya’ya daha fazla müdahil olma (sözde stratejik Asya’ya
Kayış) politikasını açıkça ilan etse de bunu hayata geçirme noktasında çok az
şey yaptı.
Bütün
bunların ve diğer olayların sonucu, ABD’nin inandırıcılığına ve güvenirliğine
ilişkin yaygın bir şüphenin ortaya çıkması oldu. Sonuçta, giderek daha fazla
sayıda hükümet ve diğerleri daha bağımsızca hareket etmeye başladı.
Artan
küresel istikrarsızlığa ilişkin yerel açıklamalar da söz konusu. Ortadoğu,
gerek devletle toplum arasındaki sınır gerekse bunlar arasında dinin rolü
konusunda çok fazla hoşgörüsüzlüğün ve çok az uzlaşmanın ceremesini çekiyor. Bu
arada gerek bölgedeki gerekse çevredeki ülkeler, radikalliğin yükselişini önlemek
veya ortaya çıktığı yerlerde onunla mücadele etmek adına çok az şey yapıyor.
Vladimir
Putin yönetimindeki Rusya, imparatorluğunun kaybedilmiş parçalarını geri
kazanmak için tehdit ve güç kullanmaya kararlı gibi görünüyor. Avrupa küresel
alanda ciddi bir rol oynama araçlarını ve zihniyetini giderek kaybediyor. Çok
fazla sayıda Asya hükümeti, komşularıyla zor ama elzem olan uzlaşmaya
vatandaşlarını hazırlamak yerine, milliyetçiliğe ya göz yumuyor ya da onu
teşvik ediyor.
Bununla
yeni bir ortaçağın kaçınılmaz bir şekilde eşiğinde olduğumuzu iddia etmiyorum.
Karşılıklı bağımlılık, hükümetlerin kendilerine zarar vermeyecek şekilde iş
tutmaları için bir fren vazifesi görüyor. Dünya ekonomisi altı yıl evvelki dip
noktasından çıkarak toparlandı. Avrupa, tıpkı Latin Amerika gibi, büyük ölçüde
istikrarlı durumda.
Yeni
kargaşayı püskürtme ihtimali de var. Uluslararası müzakereler İran’ı büyük
ölçüde nükleer silah kapasitesinden mahrum bırakacak ve bu durum, komşularının
ona saldırma ihtiyacı hissetmeyeceği veya kendi nükleer silahlarını
geliştirmeye kalkışmayacakları bir sonuç üretebilir. İslam Devletini askeri
olarak zayıflatacak, savaşçı ve para akışını azaltacak ve bazı muhtemel
hedeflerinin belini doğrultacak/toparlanmasını sağlayacak adımlar atılabilir.
Yaptırımlar ve düşen petrol fiyatları Rusya’nın Ukrayna’da tavizi vermesini
sağlayabilir. Asya hükümetleri barışa destek verecek bölgesel düzenlemeleri
tercih edebilir.
Ama
öyle görünüyor ki kaydedilebilecek başarıyı, ülkelerin kendi iç siyasetleri,
uluslararası uzlaşmanın yokluğu ve Amerikan nüfuzunun azalması
sınırlandırabilir. Sonuç ise Soğuk Savaş sonrası döneme kıyasla çok daha az
barışın, çok daha az refahın olduğu ve karşı karşıya kaldığı meydan okumalarla
baş etmekte çok daha az mahir bir dünya.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder