15 Mart 2016 Salı

R.HAASS - AMERİKA’NIN İÇİNİ DÜZENE SOKUN



AMERİKA’NIN İÇİNİ DÜZENE SOKUN
Richard N. Haass (Amerikalı diplomat ve Dış İlişkiler Konseyi başkanı)
American Review, sayı.15, 2014

Tercüme: Zahide Tuba Kor

ABD’nin güvenliğine ve refahına yönelik en büyük tehdit, dışarıdan değil içeriden gelmekte. (…)
ABD’nin dışarıda başarılı olması için [öncelikle] gücünün içerideki temellerini iyileştirmeli. Dış politika, şu anda ve öngörülür gelecekte, içeride başlamalı. Diğer bir deyişle, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD’nin yürüttüğü dış politika dozunu/tarzını azaltıp artık daha fazla iç yatırıma ve iç politika reformuna odaklanması lazım.
(…)
ABD eşitler arasında birinci olmaya bir süre daha devam edecek. Zira dünyanın en büyük ekonomisine ve en yetenekli askeri gücüne sahip. Ufukta ABD’ye denk bir rakip görünmüyor. (…) Bu haliyle 21. yüzyıl ikinci büyük Amerikan yüzyılı olabilir.
Ancak bu yeni yüzyılı ABD’nin kontrol etmesi kaçınılmaz da denemez. ABD’nin mevcut avantajları ne kalıcı ne de üstünlüğü sürdürmek için yeterli. Ülke çok net bir şekilde beklenenden daha düşük bir performans sergiliyor. Durumu daha da endişe verici hale getiren, çok sayıdaki iç gelişmedir (…)
Amerikan gücünün temellerinin birçoğu sarsılıyor; (…). İçerideki yetersizlikler doğrudan ABD’nin güç projeksiyonunu ve deniz aşırı etki gücünü, küresel pazarlardaki rekabetini, dışarıda tam kapasite Amerikan çıkarlarını teşvik etmek için gerekli kaynakların yaratılmasını ve diğerlerinin düşüncesini ve davranışını etkileyecek zorlayıcı örnekler oluşturma kapasitesini tehdit ediyor. Sonuç itibarıyla ABD’nin dünyada harekete geçme ve yönetme kapasitesi giderek azalıyor.
Bu, milli güvenliği çift taraflı düşünmeyi gerektiriyor. Bir taraf dış politikadır –yani bir ülkenin dışarıda diplomatik, askeri ve diğer alanlarda neler yaptığıdır-, diğer taraf ise iç politikadır –yani bir ülkenin ekonomisi ve toplumunu güçlendirmek için neler yaptığı veya yapamadığıdır. Bir ülkenin milli güvenliği, her iki alanda birden ne yapıldığının bir yansımasıdır. Büyük strateji (grand strategy) de bir ülkenin kendi milli güvenliğini ilerletmek için ne yaptığıdır.
Dolayısıyla Amerikan milli güvenliğine yönelik üçüncü bir tehdidi de eklemek gerekir ki bu da hem dışarıda fazla yayılmakla/altından kalkamayacağı kadar çok işin altına girmekle (over-reach) hem de içeride performans düşüklüğüyle (under-performance) bağlantılı olmakla birlikte bunlardan [biraz daha] farklıdır. Buna “under-reach” de denebilir: Amerikalıların çoğunun dünyanın durumuyla ABD’nin durumu arasındaki yakın ilişkiyi anlayamamalarından kaynaklanan riskler. Sonuç ise izolasyonculuğun geri dönmesidir.
Tıpkı performans düşüklüğü ve aşırı yükün altına girme/fazla yayılma gibi, izolasyonculuk da siyasal yapı içinden çıkar ve parti siyasetini aşar. Ve tıpkı siyasal işlevsizlikte (political dysfunction) olduğu gibi, diğerlerinin akıllarında Amerikan güvenirliğine dair sorular uyandırır ki bu da dostların daha bağımsızca ve düşmanların daha saldırganca hareket etmesine yol açar.
(…)
İlham kaynağı her ne olursa olsun, modern izolasyonculuğun ortaya çıkışı son derece problemlidir. ABD, dünya kargaşa içindeyken kendi evinin içinde başarılı olamaz – ve tutarlı bir Amerikan liderliğinin yokluğunda dünya da kargaşaya doğru ilerler. Bu, aşırı gururun değil, gerçeğin bir ifadesidir: Düzenin öylece [kendi kendine] gerçekleşmesi beklenemez ve [ABD dışındaki] başka herhangi bir ülke veya ülkeler topluluğu [da halihazırda] düzeni getirme kapasitesine ve sorumluluğuna sahip değildir. Amerikan dış politikasının içeride/evde başlaması gerekir ama bu orada bitemez.
Diğer bir deyişle izolasyonculuk çılgınlıktır. İstese bile ABD –terörizm, nükleer yayılma, ticaret ve yatırım korumacılığı, salgın hastalıklar, iklim değişikliği veya doğal kaynaklara erişememe gibi- küresel tehditlere karşı kendisine duvar öremez. Amerikan yönetimi bu tehditlere karşı aktif olmak zorundadır.
Ancak ABD, dünyada neyi nasıl yapacağına dair tercihlerinde daha seçici olmalıdır. Zor kararlar alabilmelidir. Önceliklerini belirlerken sadece elindeki kaynakların değil, bir de nüfuzunun sınırlarını dikkate almalıdır. Dışarıda neyi başarmaya çalıştığını yeniden düşünmelidir. Amerikalılar, arzu edilen ile elzem/hayati olan ve muhtemel/makul ile imkansız arasında bir ayrım yapmalıdır. Yine Amerikalılar, tehdit altındaki çıkarların çok da hayati olmadığı ve güç kullanımına karşı alternatiflerin bulunduğu ihtiyari savaşlara karşı direnmelidir. Diğer toplumları kendi tahayyüllerimiz çerçevesinde yeniden oluşturamayız.
Son 20 yılda büyük Ortadoğu’nun genişçe bir kısmını yeniden oluşturmakla tükenen Amerikan dış politikası, çok kolay bir şekilde altından kalkamayacağı bir işe girişti (overreached). ABD’nin dış dünyadaki dikkati ve çabaları, daha iyi bir şekilde düzenlenmeli ve bu çerçevede giderek daha kritik hale gelen Asya-Pasifik bölgesi ve Batı Yarımküre’ye daha fazla, Ortadoğu’ya ise daha az odaklanılmalıdır. Amerikan dış politikası, diğer ülkelerin kendi sınırları içinde neler yaptıklarına değil, sınırları dışında neler yaptıklarına daha fazla odaklanmalıdır.
Daha etkili bir dış politika için ABD ayrıca kendi evini düzene sokmalıdır. (…)
(…) 21. yüzyılda, 20. yüzyılın ilk yarısındaki Almanya’ya ve ikinci yarısındaki SSCB’ye denk bir güç bulunmamaktadır.
Sözde diğer büyük güçler –Çin, AB, Japonya ve Rusya- o kadar da büyük değildir. Hiçbiri mevcut düzeni yıkacak araçlara sahip olmadığı gibi, bunu vaat etmiş/kendini adamış da değillerdir. Her biri kendi iktisadi, siyasi ve toplumsal meseleleriyle meşguldür. Bu arada İran, Kuzey Kore ve el-Kaide gibi tehditler önemli olmakla birlikte bunlar ne küresel nitelikte ne de varoluşsal birer tehdittir. Bu bakımdan ABD şanslıdır.
Bir sonraki Amerikan yüzyılı önündeki engel, Amerikan politikasının kendisidir. (…)

Ya Amerikalılar siyasi işlevsizliklerini çözerler, dış politikalarını yeniden düşünüp Amerikan gücünün temellerini restore ederler –ve böylelikle bir Amerikan yüzyılının daha koşullarını oluştururlar- ya da ABD, gittikçe daha fazla, sınırları ve kendi kontrolü ötesinde yaşananların merhametine kalır. Böyle bir sonuç ise ne dünyanın ne de ABD’nin çıkarınadır. İyi haber şu ki, ABD -Amerikalıların çoğunun zaten bildiği üzere- yapılması gerekeni yaparsa eğer, [ikinci ihtimalde belirtilen] böyle bir geleceğin önüne geçilebilir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder