YEMEN’DE YAŞANANLAR
SUUDİ ARABİSTAN VE İRAN ARASINDA BİR VEKÂLET SAVAŞINDAN İBARET DEĞİL
Laura Kasinof (2011-2012 döneminde New York Times’ın Yemen muhabirliğini yaptı; “Don’t Be
Afraid of the Bullets: An Accidental War Correspondent in Yemen”
kitabının yazarı)
Slate, 18.10.2106
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Pazar
günü Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry, İngiliz mevkidaşıyla birlikte
Yemen’de acil ateşkes çağrısında bulundu. Ülkenin kuzey yarısını kontrolünde
tutan Husi isyancıların Kızıldeniz’deki Amerikan savaş gemilerine yönelik
saldırılarına karşılık olarak perşembe günü Amerikan Donanmasından Yemen’e
füzeler atılmıştı.
(…)
Husilerin yönetimi ellerine geçirmeleri üzerine Mart 2015’te Yemen’e
saldırılara başlanmasından bu yana ABD olarak Suudi Arabistan’a istihbarat ve
lojistik destek sağlıyoruz. (…)
BM
verilerine göre, Yemen’deki savaşta şimdiye kadar 4.000’i sivil, en az 10.000
kişi hayatını kaybetti ve 27 milyon nüfuslu ülkede 3,2 milyon Yemenli evlerini
terk etmek zorunda kaldı. Savaş, Arap dünyasının zaten en fakir ülkesi olan
Yemen’in ekonomisini büyük ölçüde bitirdi ve ölümcül bir açlığı tetikledi.
Ülkenin altyapısı da yerle bir olmuş durumda.
Suudi
Arabistan’ın fakirleşen güney komşusuna saldırılarını sürdürmesinin resmî
nedeni, Yemen’in meşru Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hâdî’yi görevine geri
getirmek ve bu, ABD’nin sözkonusu savaşa destek vermesinin de bir mazereti.
Hâdî 2015 Şubat’ında başkent San’a’dan kaçmıştı ve şu anda Suudi Arabistan’da
yaşıyor. Ancak Suud, İran’ı Husilere destek vermekle suçluyor ve Yemen’deki
savaş sıklıkla İran’la Suud arasında bir vekâlet savaşı olarak görülüyor.
İran’la
Husilerin ortak ideolojik bağları dikkate alındığında bu anlaşılabilir, ama
sahadaki durumu meşrulaştırmaz. Yemen’deki savaş, daha ziyade kontrolden çıkan
bir iç iktidar mücadelesi olup Arap Baharı siyasi isyanıyla daha da
şiddetlendi. Dış güçlerin bu mücadeleye askeri müdahilliğiyle birlikte Yemen,
Ortadoğu jeopolitiğinin düdüklü tenceresine dönüştü. (…)
Husiler
de İranlılar da Şii; her ne kadar Husiler, Şiiliğin farklı bir kolu Zeydiliğe
mensup olsalar da. Gerçekten de Tahran yönetimi, 2012’de Yemen’deki liderlik
değişiminin ardından Hâdî yönetimine karşı olan aktivistleri destekleyerek
nüfuzunu artırmaya çalıştı. Suudi Arabistan bunun farkındaydı ve Şii İslam’dan
korku duyan Suudi krallığı bölgede, hele de güney sınırında İran’ın artık daha
fazla müttefik kazanmasını istemedi. Ancak Yemen uzmanları İran’ın Husilere
desteğinin boyutunu Suudi Arabistan’ın çok abarttığı konusunda müttefikler.
İster kasti ve hesaplı bir hareket olsun ister olmasın hiç fark etmez ama bu,
Suudilerin başlangıçta planladığı kadar öyle kolayca mağlup edilemeyecek bir
düşmana karşı savaşın zeminini hazırladı. Husiler ve müttefikleri Yemen’in
kuzeyinde kök salmış durumdalar ve şimdiye kadar Suud’un yaptığı onca
bombardıman bu gerçeği değiştiremedi; tıpkı Sovyetlerin Afganistan’da
mücahitlere karşı kazanılması mümkün olmayan uzunca bir savaşa girmeleri ve
ABD’nin de yıllar sonra aynı hatayı Irak’ta tekrarlaması gibi.
Mesela
Suud, ekim ayı başında ülke çapında nüfuz sahibi geleneksel bir aşiret lideri
olan Yemen’in kuzeyindeki önde gelen şeyhlerden birinin cenaze törenini
bombaladı. Bombardıman sonucu en az 140 sivil hayatını kaybetti. Ölenler
arasında barışçıl bir gelecek için arabuluculuk rolü oynayabilecek ılımlı
liderler de vardı. Bu arada Husiler, başta Taiz olmak üzere diğer Yemen
şehirlerinde (Suud ve BAE tarafından desteklenen) içerideki düşmanlarıyla
amansız bir savaşa girişmiş durumda. Yani her yerde siviller ızdırap içinde ve
hastaneler dökülen kanlara yetişemiyor.
* *
*
2011’de
Arap Baharı’ndan ilham alan protestoların ardından ülkeyi 33 yıldır yöneten
Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih, 2012 Şubat’ında koltuğunu zayıf ve etkisiz
bir figür olan kendi yardımcısı Hâdî’ye bıraktı. Salih yönetiminin çöküşü, on
yılı aşkın bir süre hükümetle kesintilerle de olsa uzun bir çatışmaya girmiş
Husiler gibi isyancı hareketlerin önünü açtı. Bu tarz bir diğer grup da
İslamcılardı; her ne kadar bu kategori altına el-Kaide destekçilerinden tutun
Yemen Müslüman Kardeşleri’nin ılımlı üyelerine kadar herkes doldurulsa da. Bir
aşiret milisi olarak görülen Husiler, İslamcı liderlerin desteklediği diğer aşiret
milisleriyle uzunca bir süredir rakipti ve Salih cumhurbaşkanlığı görevini
bırakır bırakmaz Yemen’in kırsal bölgelerinde bu aşiret milisleri birbiriyle
çatışmaya başladılar.
İktidarının
temel dayanağı kendisini destekleyen BM ve Batılı güçler olan ve içeride
herhangi bir geleneksel destek tabanından mahrum bulunan Hâdî, İslamcılara
kendini sevdirip onlarla iş tutmaya çalıştı. Husiler, Eylül 2014’te başkente
varana kadar bütün bunlarla çatışarak başarısız ve zayıf durumdaki
Cumhurbaşkanı Hâdî’yi kovaladı.
Hem
Cumhurbaşkanı Hâdî’yi başkentten çıkarmak hem de İslamcı güçleri ülkenin daha
da güneyine doğru püskürtmek için Husiler, son derece kritik bir şekilde, eski
can düşmanı Ali Abdullah Salih’le işbirliği yaptı. Yozlaşmış ve eli kanlı bir
diktatör olan Salih, cumhurbaşkanlığı görevinden çekilirken Batılı güçlerin ve
Körfez’deki müttefiklerinin devreye girmesiyle varılan yumuşak geçiş anlaşması
çerçevesinde dokunulmazlık zırhına büründürülerek ülkede kalmaya devam etmişti.
Salih-Husi ittifakının önemi fazla abartılmamalı. Hâdî’ye kıyasla ülkenin
kuzeyinde çok daha fazla sevilip sayılan Salih’in başkentte, Hâdî’nin
cumhurbaşkanlığı altında kendilerini yenik hisseden eski ve güçlü müttefikleri
vardı. Salih’in müttefikleri bir gecede Husilerin taraftarına dönüşüverdi; zira
bu, Hâdî karşıtlığını ortaya koymanın bir yoluydu. Bu aynı zamanda ülkeyi,
İslamcıların daha fazla güç kazandığı Arap Baharı’nın öncesine geri döndürme
yöntemiydi. Salih için eski hasmı Husilerle iş tutması hiç de bir sürpriz
değildi. Düzenbaz eski cumhurbaşkanı, kendi iktidarının bekası için tüm
tarafları birbirine karşı oynamanın zaten bir ustasıydı ve Husiler, Salih’in
yeniden liderlik koltuğuna oturması için kullanışlı bir araçtan başka bir şey
değildi. Suudilerin hava harekâtı, başkentte Husi-Salih ittifakına halk
desteğini iyice pekiştirerek hedefine ulaşmasını sadece daha da kolaylaştırdı.
Bu harekâta Amerikan desteği de Yemen’deki Amerikan karşıtlığını sadece daha da
artırdı.
2003’teki
isyanlarından bu yana Husilerin siyasi hedeflerinin tam anlamıyla ne olduğu
hala daha net değil. Ancak Salih’in ne istediği net. Hâdî’nin cumhurbaşkanı
olmasını istemiyor ve bu bağlamda Yemen’deki savaş, aslında bir kişilikler
çatışması: Bir tarafta Husileri arkasına alan Salih, diğer tarafta Hâdî’nin yanısıra
Salih’le arası açık eski siyasi liderler ve Suudi kraliyeti. Bunların tümü
Yemen’i kontrol etmek için birbiriyle çatışıyor, ama bu süreçte olan yıkıma
uğrayan Yemen’e oluyor. Ülke fiilen iki başkente ayrıldı: San’a ve Hâdî
hükümetinin görev yaptığı güneydeki liman şehri Aden.
Suudi
Arabistan, San’a’yı kontrol eden isyancıları bombalar altında başkentten dışarı
çıkarmaya çalışmaktan pes etmişe benziyor. Eğer ki kuzey Yemen yeterince
çaresiz ve aç kalırsa belki Salih ve Husiler teslim olabilir. Ancak şimdiye
kadar Husi-Salih ittifakı daha da fazla mevzilenmiş durumda; zira her
kişilikler savaşında olduğu gibi bu da bir onur meselesine dönüşmüş durumda.
Yemen’den
bir arkadaşımla kısa süre evvel yaptığım bir görüşmede bana dedi ki Yemen’in bu
karmaşadan kurtulmasının tek yolu, bir kahramanın devreye girmesi. Her iki
taraf nezdinde de meşruiyeti olan ve ne Salih’le ne İslamcılarla ne de
güneylilerle şimdiye kadar herhangi bir problem yaşamış bir Yemenli lider
olmalı. Bu, açıkça Yemenlilerin bir çözümü ve birçokları şaşıracaktır belki ama
çatışma arabuluculuğu konusunda Yemenli aşiretlerin parlak bir geçmişi var.
Ancak işin trajik olan yönü, böyle bir anlaşmaya varıp da bunun başarılı olması
bu denli büyük tahribattan sonra hiç de kolay olmayabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder