ABD AFGANİSTAN VE PAKİSTAN’I UNUTAMAZ
David Ignatius (Washington
Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar
listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)
Washington Post, 6.10.2015
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Geçen hafta Afganistan’da Sınır Tanımayan Doktoralara ait
bir uluslararası hastaneye yönelik ölümcül saldırı, uzayıp giden berbat savaşı
bir kez daha hatırlara getirdi.
(…)
Hastane bombalaması, ABD’nin Afganistan’da şiddeti
azaltabilmek ve hatta kapı komşusu nükleer Pakistan’daki tehlikeyi kontrol
altına alabilmek için sessiz sedasız bazı diplomatik seçenekleri araştırdığı
bir dönemde geldi. Güney Asya’daki diplomasinin ekseriyeti gibi [Afganistan
ve Pakistan’a yönelik] bu beklentiler de “şüpheli”. (…)
ABD 4 yılı aşkın bir süre evvel Afganistan Savaşından en
iyi çıkış yolunun Taliban ve onun Pakistan’daki eski destekçilerinin de
katılımıyla bir diplomatik anlaşma/çözüm olacağını kabul etti. Dışişleri
bakanlığı yetkilileri 2011’den beri aralıklarla da olsa gizli barış
görüşmelerini sürdürmekteydi. Taliban’ın Kunduz’a yönelik son saldırılarının da
gösterdiği üzere, bu çabalar henüz meyvelerini vermedi.
Ancak barış müzakereleri, -ABD’nin Çin’le
alışılmadık/beklenmedik diplomatik ortaklığı sağ olsun- bu yıl içinde hızlandı.
Pazartesi günü Amerikan yönetiminden üst düzey bir yetkili, Kunduz ve diğer
yerlerdeki yoğun çatışmalara rağmen, “müzakereleri kaldığı yerden devam ettirme
noktasında Taliban tarafında bir isteklilik olacağı ümidindeyiz” dedi. Pekin’in
[sürece] müdahil olması “yeni bir dinamik” ve “ABD’nin çıkarlarının
Çin’inkiyle örtüşmesi”nin bir örneği.
Görüşmelerin ilk turu mayıs ayı sonlarında Çin’in
batısındaki Şincan eyaletinin başkenti Urumçi’de gerçekleşti. ABD ile Pakistan,
Afgan hükümeti ile Taliban temsilcileri arasındaki müzakerelerde gözlemci
olarak yer aldı. İkinci tur, temmuz başında Pakistan’da İslamabad’a yakın tatil
kasabası Murree’de gerçekleşti. New York Times’a göre “iki taraf da bu düzenli
toplantılara katılarak çatışmanın barışçıl bir şekilde sonlandırılması
konusunda anlaştı”.
Üçüncü turun ağustos başında Murree’de yapılması
planlandı. Ancak Afganistan’ın [Afgan hükümetinin], Taliban lideri
olduğu sanılan Muhammed Ömer’in aslında iki yıl evvel öldüğünü sızdırmasıyla
görüşmeler baltalandı. Kısa bir duraksamanın ardından Akhtar Muhammed Mansur
örgütün yeni lideri oldu. Amerikalı yetkililer, örgüt üzerindeki kontrolünü
güçlendirmek için Afganistan’daki son saldırıları Mansur’un düzenlediğine
inanıyorlar ve şiddet azalana kadar görüşmeleri yeniden başlatma konusunda
temkinliler.
Beyaz Saray diplomatik alanda büyük başarının ne
olabileceğini de araştırıyor: Pakistan’ın nükleer silahlarının ve yollama
araçlarının yeniden sınırlanması ve kontrolü. Böyle bir mutabakat, 2005’te
Hindistan’la başlatılan sivil nükleer anlaşmanın Pakistan versiyonu için bir
yol açabilir.
Nükleer diyalog bilhassa çok önemli; zira son 20 yıldır
Amerikalı yetkililerin dünyanın en tehlikeli güvenlik meselelerinden biri
olarak gördüğü bu konunun üzerine eğilme sürecini başlatabilir.
Müzakereleri takip eden bir kaynağa göre, Pakistan’dan “parantezdekiler”
olarak tanımlanan konu üzerinde düşünmesi istendi. Pakistan, Hindistan’dan
gelen nükleer tehdide karşı savunma ihtiyaçlarına uygun olacak şekilde nükleer
programının sınırlandırılmasını kabul edecektir. Mesela belirli bir menzilin
ötesine gitme kapasitesi olan füzelerini konuşlandırmamayı kabul edebilir.
(…)
Pakistan nükleer programına çok değer veriyor, bu yüzden
müzakereler yavaş ve zorlu olacaktır. Öte yandan İslamabad’ın sınırlamaları
kabul etmeye razı olup olmayacağı da net değil. Ama konu 22 Ekim’de Başbakan
Navaz Şerif’in Washington ziyaretinde sessiz sedasız görüşülecek. Herhangi bir
ilerleme, ABD’nin Pakistan’ın nükleer programını ortaya çıkardığı 1980’lerin
ortalarından beri, özellikle de Pakistan’ın ilk nükleer silahını denediği 1998’den
bu yana [aralarında] var olan
açmazı kıracaktır.
ABD Afganistan ve Pakistan’ı unutmuş olabilir ama bu
kırılgan devletler ABD’yi unutmuş değil. Tehlike her zaman olduğu gibi gayet
gerçek ve bu tehlikeyi azaltmak için agresif diplomasiye olan ihtiyaç da aynı
şekilde...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder