OBAMA ORTADOĞU’DA EISENHOWER’IN
HATALARINI TEKRARLIYOR
Michael Doran (Hudson Enstitüsü kıdemli uzmanı ve eski Beyaz Saray Ortadoğu danışmanı;
“Ike’s Gamble: America’s Rise to Dominance in the Middle East”
kitabının yazarı)
Los Angeles Times, 28.10.2016
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Son beş yıldır Amerikan
Başkanı Barack Obama, Moskova ve Tahran üzerine büyük bir bahis oynadı.
Bölgesel güvenlik mimarisinde Ruslara ve İranlılara alan açmak için ABD’nin
Ortadoğu’daki tarihi müttefiklerinden –yani İsrail, Suudi Arabistan ve
Türkiye’den- uzaklaştı. Tekrar tekrar bu kumar gündeme geliyor.
İran nükleer anlaşmasının
ABD-İran ilişkilerinde yeni bir dönemi başlatacağı sanılıyordu. Ama
beklentilerin aksine nükleer anlaşma bir Rusya-İran ittifakını doğurdu. Suriye
Cumhurbaşkanı Esed’i kurtarmak için Rus hava kuvvetleriyle iş tutan en güçlü
kara birlikleri, İran Cumhuriyet Muhafızlarının doğrudan kontrolü altında olup
bunlar bir yandan da Musul’u kuşatan birlikler üzerinde doğrudan veya vekiller
aracılığıyla dolaylı olarak aşırı nüfuz kullanıyorlar. Sonuç olarak Rus-İran
ittifakı, Tahran’dan Beyrut’a uzanan bir itaatkâr devletler koridoru inşa etme
yolunda ilerliyor.
Obama bu koridorun uzun vadeli
risklerini görmezlikten geldi; zira Ortadoğu’da uyumlu bir sistem inşası için
Tahran’la Moskova’nın kendisiyle iş tutacağı ümidindeydi. Yani el-Kaide ve
İslam Devleti’ne düşmanlık etrafında birleşen bir ülkeler kulübüyle bölgenin en
kötü hastalıklarını çevrelemede işbirliği yapılabileceği beklentisindeydi.
Başkan Obama’nın, İran’la
nükleer anlaşmayı imzalar imzalamaz belirttiği gibi, bu kulübün İslam
Devleti’nin ötesindeki meydan okumalara karşı da bir işbirliği yapması
beklentisi sözkonusuydu. (…) Suriye, Irak ve Yemen meseleleri de dâhil (…).
Ancak Obama’nın beklentisinin
aksine Tahran ılımlılaşmadı ve şu anda Yemen’deki Husiler, İran füzeleri ve
teşvikiyle Kızıldeniz’deki Amerikan gemilerine füze fırlatıyor.
Obama, eski hasmı üzerinden bu
tür bir kumar oynamaya kalkışan ilk Amerikan başkanı değil. 1953’te Eisenhower
başkanlık koltuğuna oturduğunda o da dönemin en önde gelen Batı karşıtı gücü
olan Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdünnâsır’la iş tutarak Ortadoğu’yu istikrara
kavuşturmaya çalışmıştı. Eisenhower, bölgesel güvenlikte Mısır’ı bir ortak
yapmanın Nâsır’ın davranışlarını yumuşatacağına ve Soğuk Savaş’ta Arapların
Batı’nın arkasında saf tutması için onu tatlı tatlı ikna edebileceğine
inanıyordu.
Eisenhower, Washington’ın
Siyonizm ve İngiliz emperyalizmiyle birlikteliğinin ABD’nin Ortadoğu’daki
Müslümanlarla ilişkilerini zehirlediği kanaatindeydi ve dolayısıyla, İngiliz ve
İsrail çıkarları pahasına dahi olsa, Nâsır’ın milliyetçi hedeflerini
gerçekleştirmesine ABD’nin yardımcı olacağını ispatlamak için çalıştı. Bu
bağlamda mesela Eisenhower, Mısır’daki askeri varlığını onlarca yıldır
kesintisiz koruyan İngilizlere birliklerini geri çekmesi için çok büyük bir
baskı yaptı.
Bu politika, 60 sene evvel tam
da bu hafta [29 Ekim - 7 Kasım 1956], Süveyş Krizi’nin zirve noktasında
İngiltere, Fransa ve İsrail eşgüdüm içinde Mısır’a bir saldırı başlattığında
mantıksal sonucuna ulaştı. Eisenhower’ın müttefiklerine muhalefeti son derece
aşırıydı. SSCB’yle birlikte çalışarak İngiliz ekonomisini yıkımın eşiğine
getirdi ve işgalci güçlerden ilerlemelerini durdurup derhal Mısır’dan geri
çekilmelerini istedi. Amerikan müttefikleri bu baskı karşısında boyun eğmek
durumunda kaldılar.
Eisenhower’ın politikası
Nâsır’a hayatının zaferini bahşetti ve Mısır liderinin nâmı Arap siyasetinde
bir anda efsanevi bir zirveye fırladı. Peki, bu desteğin karşılığını Amerikan
başkanına nasıl ödedi? Daha da radikalleşip daha da Batı karşıtı ve Sovyet
yanlısı bir pozisyon alarak.
Nâsır’ın yükselişi, tıpkı
bugünkü Rusya ve İran gibi, Ortadoğu’da çok derin bir istikrarsızlaştırıcı etki
yaptı. Birçok sonucu arasında bilhassa önem arz edenler, Suriye ve Irak’ta
rejim değişikliğine yol açması ve Sovyetlerin bölgeye iyice nüfuz etmesiydi.
Dönemin Amerikan Başkan
Yardımcısı Richard Nixon, Eisenhower’ın ölmeden bir sene evvel [yani
1968’de] Mısır’a verdiği bu desteği başkanlığı sırasındaki en büyük dış
politika hatası olduğunu itiraf ettiğini 1980’li yıllarda nakletti. Eisenhower
kendisine demiş ki “Süveyş’te Nâsır’ı kurtarmak Ortadoğu sözkonusu olduğunda
işe yaramadı. Nâsır daha da Batı ve Amerikan karşıtına dönüştü.” Nixon’ın
yazdığına göre Eisenhower, “Süveyş’in en kötü yansıması, en iyi müttefiklerimiz
olan İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’da veya Avrupa dışındaki diğer alanlarda
büyük bir rol oynama istekliliğini zayıflatması oldu”ğunu doğrulamış.
Eisenhower, Ortadoğu’da
ABD’nin en hakiki dostunun İsrail olduğunun ve hasımların takdirini kazanmaya
çalışmanın son derece riskli bir iş olduğunun sonunda farkına vardı. Obama’nın
bu dersi öğrenmesi için artık çok geç; ama iki canlı örneğe sahip halefi için
değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder