6 Aralık 2016 Salı

D.IGNATIUS: ABD’NİN İHTİYACI OLAN KRİTİK DIŞ POLİTİKA TARTIŞMASI



ABD’NİN İHTİYACI OLAN KRİTİK DIŞ POLİTİKA TARTIŞMASI

David Ignatius (Washington Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)

Washington Post, 10.9.2015

Tercüme: Zahide Tuba Kor

ABD’nin çoğu zaman en büyük dışişleri bakanlarından biri olarak görülen Dean Acheson, Present at the Creation adlı hatıratının son bölümünde “illüzyon üzerinden politika mücadelesi” diye bir ifade kullanır.
Acheson, kendisinin ve meslektaşlarının jeopolitikle ilgili inandığı şeylerin çoğunun yanlış olduğunu yazar. “19. yüzyıldan tevarüs ettiğimiz tüm dünya düzeni ve yapısının artık ortadan kalktığı, yavaş yavaş kafamıza dank edebildi” der.
Dünyanın altüst olduğu/her şeyin değiştiği hissiyatına son 50 yıldır Amerikan dışişlerinin başındaki neredeyse her yetkili kapılmıştır. Henry Kissenger dışişleri bakanlığı yıllarını anlattığı kitabının başlığı İsyan Yılları/Years of Upheaval’dır.  Eski bakanlardan George Shultz’un hatıratının ilk bölümünün başlığı Kargaşa İçindeki Dünya/The World in Turmoil’dır.
Amerikan gücünün düzensiz bir dünyayı en iyi nasıl etkileyebileceği ikilemi, Barack Obama’nın başkanlığının sonlarına yaklaştığı bu dönemde yeniden yaşanıyor. Obama, Irak’ta olduğu gibi, kuvvet kullanmak suretiyle geçmişte yapılan hataları önlemek üzere çok fazla yaratıcı olmaya çalıştı. Ancak büyük oranda dünyada -yüreklenen Rusya ve yükselen Çin’i kontrol altına almakta başarısız olan ve ABD’yi Ortadoğu’dan çıkarma çabaları çözümden ziyade çok daha fazla problem doğuran- görece zayıf bir lider olarak değerlendirildi.
ABD geri çekilirken diğerleri ilerliyor. Bu, kesin olarak Ortadoğu’da belirgin durumda – bir zamanlar Amerikan hegemonyasına boyun eğen bir dizi devlet şu anda çok daha bağımsız ve saldırgan bir şekilde hareket ediyor. Algılanan bu boşluğu doldurma iddiasındaki devletler listesinde Rusya, Suudi Arabistan, Mısır, Türkiye ve İran ve hatta küçük Katar ve BAE de yer alıyor. Bunlarının tamamının ortak arzusu, Amerika geri adım atmışken bir adım öne çıkmak.
Dış politika meydan okumalarını Obama’nın sözde zayıflığına bağlayarak şahsileştirme, meselenin ciddiyetini azaltıyor. Obama’nın halefi olma arzusundaki Cumhuriyetçilerin çoğu, baskıyı artırarak ve kuvvet kullanma konusunda daha fazla isteklilik göstererek Amerika’nın üstünlüğünün yeniden tesis edilebileceğini ima ediyorlar. Bu “geleceğe dönüş/back to the future” retoriği, dünyanın artık değiştiğini ve eski moda Amerikan gücünü daha az anlamlı hale getirdiğini birçok yönden ıskalıyor.
Eski dışişleri bakanı ve yeni aday adayı Hillary Clinton, Çarşamba günü Brookings Enstitüsünde gerçekleştirdiği dış politika konuşmasında daha dikkatli eleştiriler yaptı. Konuşması genel olarak Obama’yı destekler mahiyetteydi; ama Rusya ve Suriye konusunda daha iddialı politikalar uygulamalıydı eleştirisinde bulundu, tıpkı Zor Tercihler/Hard Choices başlıklı hatıratında dile getirdiği gibi. Brookings’te [Obama yerine olsaydı kendisinin] Amerikan gücünün geleneksel çizgilerine daha yakın duracağı ve politikalarında daha ileri atılımlar yapacağı hissini uyandırdı.
Acaba Clinton, küçük değişikliklerle Amerikan üstünlüğünün yeniden tesis edilebileceği konusunda haklı mı? Yoksa –mesela dünyanın diğer büyük güçlerince desteklenen İran nükleer anlaşmasını kabul etmeme gibi– tek taraflı Amerikan gücünün daha radikal bir restorasyonu konusunda ısrar eden Cumhuriyetçiler mi haklı? Peki ya 21. yüzyılın –teknoloji ve iletişimin ulusları ve ittifakları parçaladığı ve güç projeksiyonuna çok farklı bir şekilde meydan okuyan– gerçeklerine daha uygun alternatif bir Amerikan gücü vizyonuna ne demeli?
Bu seçim kampanyası sezonunda ABD’nin yürütmesi gereken dış politika tartışması işte bu. Ve bu tartışma, Acheson’ın ABD’nin dünyanın biçimini, güçlerin dengesini veya yükselen isyanlara karşı mücadele yöntemini her zaman bilmediği itirafıyla yönlendirilmeli. Zamanında doğru gibi görünen şeylerin feci halde yanlış olduğu tecrübeyle anlaşılabilir, tıpkı Vietnam’da, Irak’ta ve Arap Baharı’nda olduğu gibi. Diplomatlar, araziyi görmenin zorlaştığı  “siyasetin sisi” altında çalışıyorlar, tıpkı savaşçıların meşhur “savaşın sisi”yle mücadele ettikleri gibi.
Bu Amerikan gücü ikilemi konusunda işadamı bir arkadaşıma sorular yönelttiğimde aykırı bir görüş serdetti: ABD’nin küresel nüfuzu bakımından doğru “pazar payı” nedir? “1946’da pazar payımız %90’sa bu, bugünkü sözgelimi %30 pazar payımızdan hakikaten daha iyi anlamına mı gelir? Bizim için? Dünya için?” İş dünyasının yöneticileri küresel bir ekonominin sıfır toplamlı bir oyun olmadığını kabul eder hale geldiler; Çin’in kazancı aynı zamanda ABD’nin de kazancı olabilir.

Bir sonraki başkan, istikrarsız küresel sistemi istikrarlı bir hale getirmek zorunda kalacak. Amerikan gücü[nü tesis için] yeni, yaratıcı uygulamalara olan bu ihtiyaç Acheson, Kissinger, Shultz ve diğerlerinin yüz yüze kaldığı problemlerden tamamen farklı da değil. Maalesef bugünlerde verimsiz ve çoğunlukla da hiç de dürüst olmayan dış politika tartışmaları yaşıyoruz. Bunun değişmesi lazım. Belki de Clinton’ın bu hafta içindeki konuşması bir başlangıç olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder