SELMAN DOKTRİNİ
Cemal Kaşıkçı (Suudi kraliyet ailesi ve
istihbaratına en yakın gazetecilerden. Daha evvel Suudi Arabistan’ın ABD
Büyükelçisi Prens Türki el Faysal’ın basın müşavirliğini yürüttü. Yine birçok
Arap ülkesinde muhabirlik yaptı. Şu anda yazılı ve görsel birçok Arap medya
kuruluşunda yazılarıyla ve yorumlarıyla öne çıkıyor)
(İngilizcesi) Arab News, 1.4.2015 / (Arapçası) el-Hayat, 28.3.2015
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Birkaç ay evvel “Her devrin
kendi şartları, adamları ve dış politikası vardır” başlıklı bir makale kaleme
almıştım. Bugün Kararlılık Fırtınası harekatıyla birlikte, devir bundan daha
fazlasını üretecektir. Bu, Kral Selman ilkesidir.
(…)
Bu tam da Kral Salman bin
Abdülaziz’ın yaptığıdır; o, uluslararası ilişkilere yeni bir kural getirdi.
Kıdemli Senatör John McCain geçen perşembe günü, Kararlılık Fırtınası
operasyonunun başlatılmasından birkaç saat sonra işte buna dikkat çekti: “Arap
ülkeleri artık ABD’ye güvenmiyorlar ve bu nedenle söz konusu ittifakı kendi
başlarına planladılar.” McCain onlarca yıldır bu tür bir ittifak
gerçekleşmediğini de sözlerine ekledi.
‘Suudi
Arabistan artık umursamıyor’
Yani bu eylem, Kral Selman
tarafından oluşturulan yeni bir durum. Peki, bu nasıl oldu ve devam edebilir
mi? Zannedersem bunda ilk adım, Suudi kralının ülkesinin bundan böyle İran’ın
bölgedeki provokatif yayılmacı politikasına ve buna karşı Amerika’nın suskunluğuna
tahammül gösteremeyeceğine karar vermesi oldu.
Bu Amerikan sessizliğinin,
görev süresi iki yıl sonra sona erecek bir başkanın gelip geçici bir
zafiyetinden mi kaynaklandığı, yoksa Başkan Barack Obama’nın nükleer programa
odaklanarak İranlılarla müzakere ettiği bir büyük anlaşma veya bir komplo mu
olduğu artık Suudi Arabistan’ın umurunda bile değil.
Öyle görünüyor ki Suudi kralı
Suudi çıkarlarının [her şeyden] önce geldiğine karar vermiş durumda.
Suudi Arabistan’ın eğer tek başına harekete geçmesi gerekirse bunu yapmaya
kararlı. Tabii ki test edilmiş bu eski ittifak senaryosunu eski müttefikiyle [ABD’yi
kastediyor] hayata geçirmeyi tercih ederdi; ama ülkesinin kaderini bu
ittifaka [Amerikan-Suud ittifakı] bağlayamaz – zaten ittifak kurmak için
öncelikle Arap ve İslam dünyasından kardeşlerine ve dostlarına başvurdu.
Birileri (ki bunun ikinci
veliaht prens ve içişleri bakanı Muhammed bin Nayef olduğu söyleniyor) Amerikan
başkanına Suudi Arabistan’ın Yemen’de askerî bir operasyona “Amerikalı veya
Amerikasız” girişeceğini söylemiş ve Suudi krallığıyla müttefik olan ülkelerin
isimlerini bildirmiş olmalı. Amerikalılar da konuyu savsaklayıp zaman istemiş
olabilirler. Suudilerin [Amerikalıların] kararlılıklarını test edip
üzerinde baskı kurmaya çalıştığını düşündüler; ancak ne zaman ki “kararlılığı”
hissettiler, bundan sonra savaşa doğrudan müdahil olmasalar da işbirliği
yapmaya razı oldular ve Obama istihbarat ve lojistik destek sağlama sözü verdi.
İleride bunun bize nasıl
faydası olur?
İlk fayda, Suudi Arabistan
gibi güçlü bölgesel devletler, tarih veya en azından kendi tarihleri değişiyor
olsa da, [süreci] yönetebilirler. İkincisi, ABD “kararlılığı” hissettiği
anda buna karşılık verecek ve bölgesel lideri [peşinden] takip
edecektir, eğer ortada halk meşruiyeti ve desteği olan ve doğru olduğunu
düşündüğü şekilde –hele de ahlaken üzerinde ittifak edilen bir şeyse-
yürümeye/ilerlemeye kararlı bağımsız bir lider varsa.
“Krizleri
çözmek”
Üçüncü fayda, müttefikler tereddüt anlarında hayal kırıklığına
uğrayabilirler, hatta duruşlarını değiştirip diğerlerinden bağımsız politikalar
benimseyebilirler ve böylece başarılanın ve başarı için planlananın önünde bir
engel teşkil edebilirler. Ancak liderin kararlılığını hissettiklerinde,
politikasını değiştirme arzusundan vazgeçip –gönüllü veya gönülsüz– onun
planıyla devam ederler ve sonunda kendileri de bundan faydalanırlar.
Şu anda Kararlılık Fırtınası
devam ediyor, birileri durumu gözlemliyor olmalı. “Kriz çözümü” biliminde yeni
bir kural koyma/oluşturma söz konusu ve eğer başarılı olursa, diğer bölgesel
güçleri de başka konularda bunu deneme noktasında cesaretlendirecektir.
Operasyonlar başladığında
Suriyeliler [kendileri için de] benzer bir yaklaşım[ın
sergilenmesini] istediler; zira Suriye ile Yemen vakaları arasında çok net
benzerlikler olduğunu hissettiler.(…)
Amerikasız “kriz çözümü”
sürecinde Suudi Arabistan’ın ortağı olmak üzere olan Türkler de böyle
düşünüyorlar. (…)
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan, Suriye’de bir uçuşa yasak bölge ve daha sonra tampon bölge
oluşturulması isteğini defalarca dile getirdi. Hatta son görüşmesinde Kral
Selman’a da bu tampon bölge fikrini önerdi ve kralın desteğini aldı.
Ancak alışıldık olan, böyle
bir isteğin Amerikan onayı olmaksızın başarılamayacağı. Eğer Kararlılık
Fırtınası başarılı olursa bu kural değişebilir ve Amerikan şartı artık bir şart
olmaktan çıkabilir. Bu durumda Erdoğan “Eğer Suudiler yaptıysa ben niye onlar
gibi yapmayayım?” diyebilir.
Bekleyip görelim. Nasıl ki
Erdoğan Yemen’de Suudi Arabistan’ın operasyonunu desteklediyse, Selman
doktrinini uygulamaya karar vermesi halinde tabii ki Suudi Arabistan da onu
destekleyecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder