Abdülbari Atwan (Arap dünyasının
önde gelen gazetecilerinden olup şu an Ra’i el-Yevm haber sitesi genel yayın
yönetmeni; daha evvel el-Kuds el-Arabî gazetesi genel yayın yönetmeniydi)
Ra’i el-Yevm, 16.1.2018
Tercüme: Zahide Tuba Kor
NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin
bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız
Geçtiğimiz on
yıllarda Kızıldeniz bir “Arap Gölü” olarak nitelendirilmekteydi. Ancak bugünlerde
Kızıldeniz’in kontrolü için bölgesel ve uluslararası mücadelenin tırmanmasıyla
bambaşka bir izlenim yayılıyor ve sözkonusu mücadele, kıyıdaş ülkeleri daha da
istikrarsızlaştıracak doğrudan veya dolaylı/vekâlet savaşlarına kolayca
dönüşebilir.
Körfez Krizi,
Yemen’deki savaş ve Nil Nehri sularına odaklanan çeşitli ihtilafların tamamı,
öyle veya böyle bölgeyi “militerleşme” tehdidiyle yüz yüze bırakıyor. Ve bu
durum, –günlük 18 milyon varil petrol akışı da dâhil dünya ticaretinin %13’ünün
geçtiği– Kızıldeniz’in her iki yakasında da askeri ve güvenlik gerilimlerini
görülmemiş bir şekilde artırıyor.
Babü’l-Mendeb
Boğazı üzerinden Kızıldeniz’e güneyden erişim rotasını kontrol eden üç ana ülke
–Cibuti, Eritre ve Yemen– yabancı askeri üslerin birer çekim alanına dönüştü.
BM Güvenlik Konseyi beş daimi üyesi Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve ABD’nin
Cibuti’de deniz üsleri/tesisleri var, tıpkı İtalya, Japonya ve Suudi Arabistan
gibi. İsrail ve BAE ise hemen yanı başındaki Eritre’de üs kurmayı tercih etti.
Türkiye de Afrika kıtasındaki ve Kızıldeniz sahilindeki genişlemesi için en iyi
mevki olarak Somali ile Sudan (Sevakin)’ı seçti.
Son yıllarda
görece sakin olan Kızıldeniz sularına, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın 24 Kasım’da başlayan üç günlük Hartum ziyaretiyle devasa bir kaya
atılmış oldu. Erdoğan, Sudanlı yetkililerle 13 ticaret ve güvenlik anlaşması
imzaladı ve bunlardan biri, Kızıldeniz’deki Sevakin adasının 99 yıllığına Türkiye’ye
kiraya verilmesini içeriyor.
Mısır, güneyinde
Türkiye’nin attığı adımlara karşı son derece hassas; bu da büyük ölçüde
Erdoğan’ın iktidardaki AKP’sinin Mısır rejimine muhalif Müslüman Kardeşler’le
yakın ilişkisinden kaynaklanıyor. Kahire, Türkiye ile Sudan arasında “Müslüman
Kardeşler yanlısı” yakınlaşmayı doğrudan bir tehdit olarak algılıyor. Suudi
Arabistan ve BAE’nin desteğiyle bölgesel bir karşı-ittifak kurmayı görüşmek
üzere geçen hafta Kahire’yi ziyaret eden Eritre Cumhurbaşkanı Isaias
Afwerki’nin önüne Sisi yönetiminin kırmızı halı sermesinin nedeni tam da buydu.
Mısır hükümeti
Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Hartum ziyaretiyle ilgi yorum yapmasa da medyası, bu
ziyareti ve özellikle Sevakin’e bir Türk üssü kurulmasını Mısır’ın milli
güvenliğine yönelik bir komplo olarak niteledi. (…)
Stratejik
analistler, Türkiye destekli Sudan-Katar ittifakına karşı Mısır-Eritre
ittifakının şu sıralar karşı karşıya geldiği güney Mısır/doğu Sudan cephesinde
gerginliğin arttığına işaret ediyorlar. (…)
Katar’ı boykot
eden Körfez ülkeleri Mısır-Eritre ittifakını destekliyor; zira onlar Katar’da
olduğu gibi Kızıldeniz’de de bir Türk üssü kurulduğunu görmek istemiyorlar.
Katar’daki Türk üssü (…) en azından şimdiye kadar Doha’yı askeri bir müdahaleye
karşı korudu.
(…)
Birçok uzman,
Mısır ile Sudan arasında askeri bir çatışma çıkacağı beklentisini –her ikisi de
iktisadi darboğazda ve içeride terörle mücadeleyle meşgul olduklarından– abartı
olarak görüyor. Yine de bölgede gerginlikler artıyor ve dış güçlerce
körükleniyor. Mısır kuvvetleri Eritre’nin Sawa bölgesine ulaştı. Sudan’ın doğu
Darfur bölgesinde vekâlet savaşının çoktan ateşlendiğine dair spekülasyonlar da
var. Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir, Mısır’ı isyancılara zırhlı araçlar
sağlamakla suçladı. Mısır cumhurbaşkanı ise bunu yalanladı (…).
Tecrübe, hiç
kimsenin savaşların ne zaman patlak vereceğini de sona ereceğini de
söyleyemeyeceğini bize öğretti. Yemen Savaşı bunun bir örneği. Bundan üç sene
evvel –her biri savaşlardan uzak duran barışçıl ülkeler olarak görülen– Suudi
Arabistan, BAE, Bahreyn ve Katar’ın Yemen’in insafsızca bombalanması için kendi
savaş uçaklarını yollayacaklarını kim tahayyül edebilirdi ki?
En büyük
savaşlar en küçük kıvılcımlarla tetiklenir. Kızıldeniz militerleşmeye doğru
gidiyor ve küresel ve bölgesel güçler bölgeyi kontrol için birbiriyle
yarışıyor. Buranın artık bir “Arap Gölü” olmaması ne üzücü. Bu durum kıyıdaş
Arap devletleri yönetimlerinin öngörüsüzlüklerinden kaynaklanıyor. Onlar
Kızıldeniz’i boşu boşuna heba ettiler; tıpkı ondan daha az önemli olmayan
Körfez, Irak, Suriye, Libya, Yemen ve hepsinden önce de Filistin gibi diğer
Arap denizlerini ve topraklarını da tüketip bitirdikleri gibi. Liste gerçekten
uzun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder