24 Ocak 2018 Çarşamba

A.ATWAN: KIZILDENİZ ÜZERİNDE BÖLGESEL ÇEKİŞME




Abdülbari Atwan (Arap dünyasının önde gelen gazetecilerinden olup şu an Ra’i el-Yevm haber sitesi genel yayın yönetmeni; daha evvel el-Kuds el-Arabî gazetesi genel yayın yönetmeniydi)
Ra’i el-Yevm, 16.1.2018

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız

Geçtiğimiz on yıllarda Kızıldeniz bir “Arap Gölü” olarak nitelendirilmekteydi. Ancak bugünlerde Kızıldeniz’in kontrolü için bölgesel ve uluslararası mücadelenin tırmanmasıyla bambaşka bir izlenim yayılıyor ve sözkonusu mücadele, kıyıdaş ülkeleri daha da istikrarsızlaştıracak doğrudan veya dolaylı/vekâlet savaşlarına kolayca dönüşebilir.
Körfez Krizi, Yemen’deki savaş ve Nil Nehri sularına odaklanan çeşitli ihtilafların tamamı, öyle veya böyle bölgeyi “militerleşme” tehdidiyle yüz yüze bırakıyor. Ve bu durum, –günlük 18 milyon varil petrol akışı da dâhil dünya ticaretinin %13’ünün geçtiği– Kızıldeniz’in her iki yakasında da askeri ve güvenlik gerilimlerini görülmemiş bir şekilde artırıyor.
Babü’l-Mendeb Boğazı üzerinden Kızıldeniz’e güneyden erişim rotasını kontrol eden üç ana ülke –Cibuti, Eritre ve Yemen– yabancı askeri üslerin birer çekim alanına dönüştü. BM Güvenlik Konseyi beş daimi üyesi Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve ABD’nin Cibuti’de deniz üsleri/tesisleri var, tıpkı İtalya, Japonya ve Suudi Arabistan gibi. İsrail ve BAE ise hemen yanı başındaki Eritre’de üs kurmayı tercih etti. Türkiye de Afrika kıtasındaki ve Kızıldeniz sahilindeki genişlemesi için en iyi mevki olarak Somali ile Sudan (Sevakin)’ı seçti.
Son yıllarda görece sakin olan Kızıldeniz sularına, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 24 Kasım’da başlayan üç günlük Hartum ziyaretiyle devasa bir kaya atılmış oldu. Erdoğan, Sudanlı yetkililerle 13 ticaret ve güvenlik anlaşması imzaladı ve bunlardan biri, Kızıldeniz’deki Sevakin adasının 99 yıllığına Türkiye’ye kiraya verilmesini içeriyor.
Mısır, güneyinde Türkiye’nin attığı adımlara karşı son derece hassas; bu da büyük ölçüde Erdoğan’ın iktidardaki AKP’sinin Mısır rejimine muhalif Müslüman Kardeşler’le yakın ilişkisinden kaynaklanıyor. Kahire, Türkiye ile Sudan arasında “Müslüman Kardeşler yanlısı” yakınlaşmayı doğrudan bir tehdit olarak algılıyor. Suudi Arabistan ve BAE’nin desteğiyle bölgesel bir karşı-ittifak kurmayı görüşmek üzere geçen hafta Kahire’yi ziyaret eden Eritre Cumhurbaşkanı Isaias Afwerki’nin önüne Sisi yönetiminin kırmızı halı sermesinin nedeni tam da buydu.
Mısır hükümeti Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Hartum ziyaretiyle ilgi yorum yapmasa da medyası, bu ziyareti ve özellikle Sevakin’e bir Türk üssü kurulmasını Mısır’ın milli güvenliğine yönelik bir komplo olarak niteledi. (…)
Stratejik analistler, Türkiye destekli Sudan-Katar ittifakına karşı Mısır-Eritre ittifakının şu sıralar karşı karşıya geldiği güney Mısır/doğu Sudan cephesinde gerginliğin arttığına işaret ediyorlar. (…)
Katar’ı boykot eden Körfez ülkeleri Mısır-Eritre ittifakını destekliyor; zira onlar Katar’da olduğu gibi Kızıldeniz’de de bir Türk üssü kurulduğunu görmek istemiyorlar. Katar’daki Türk üssü (…) en azından şimdiye kadar Doha’yı askeri bir müdahaleye karşı korudu.
(…)
Birçok uzman, Mısır ile Sudan arasında askeri bir çatışma çıkacağı beklentisini –her ikisi de iktisadi darboğazda ve içeride terörle mücadeleyle meşgul olduklarından– abartı olarak görüyor. Yine de bölgede gerginlikler artıyor ve dış güçlerce körükleniyor. Mısır kuvvetleri Eritre’nin Sawa bölgesine ulaştı. Sudan’ın doğu Darfur bölgesinde vekâlet savaşının çoktan ateşlendiğine dair spekülasyonlar da var. Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir, Mısır’ı isyancılara zırhlı araçlar sağlamakla suçladı. Mısır cumhurbaşkanı ise bunu yalanladı (…).
Tecrübe, hiç kimsenin savaşların ne zaman patlak vereceğini de sona ereceğini de söyleyemeyeceğini bize öğretti. Yemen Savaşı bunun bir örneği. Bundan üç sene evvel –her biri savaşlardan uzak duran barışçıl ülkeler olarak görülen– Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Katar’ın Yemen’in insafsızca bombalanması için kendi savaş uçaklarını yollayacaklarını kim tahayyül edebilirdi ki?

En büyük savaşlar en küçük kıvılcımlarla tetiklenir. Kızıldeniz militerleşmeye doğru gidiyor ve küresel ve bölgesel güçler bölgeyi kontrol için birbiriyle yarışıyor. Buranın artık bir “Arap Gölü” olmaması ne üzücü. Bu durum kıyıdaş Arap devletleri yönetimlerinin öngörüsüzlüklerinden kaynaklanıyor. Onlar Kızıldeniz’i boşu boşuna heba ettiler; tıpkı ondan daha az önemli olmayan Körfez, Irak, Suriye, Libya, Yemen ve hepsinden önce de Filistin gibi diğer Arap denizlerini ve topraklarını da tüketip bitirdikleri gibi. Liste gerçekten uzun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder