14 Ocak 2018 Pazar

V.NASR: İRAN PROTESTOLARI NE DEĞİLDİ?




Vali Nasr (Johns Hopkins Üniversitesi İleri Uluslararası Araştırmalar Okulu dekanı ve “The Shia Revival” ile “The Dispensable Nation” kitaplarının yazarı)
The Atlantic, 11.1.2018

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız

Birçok İran şehri ve kasabasında patlak veren son protestolar dünyayı şaşırttı ve İran hükümeti ile müesses nizamı sıkıntıya soktu. Ancak protestoların bir halk isyanına dönüşeceği ve İslam Cumhuriyeti’ni çözeceği beklentisi gerçekleşmedi. İran’ın yöneticileri, bundan cesaret alabilirler; ancak protestolarla devreye giren İran ekonomisi ve siyasetinin geleceği konusundaki daha büyük tartışmaları önleyemezler.
Yaşananlar iktisadi temelli protestolardı. İktisadi durgunluk, kötü yönetim ve yolsuzluklardan duyulan derin hayal kırıklıklarının ve büyüyen gelir adaletsizliğinin yanısıra servetin bariz bir şekilde yukarıda birikmesinin bir yansımasıydı. Protestoların yayıldığı coğrafya, başta başkent Tahran olmak üzere büyük şehir merkezleri ile küçük şehirler ve kırsal kesim arasındaki –yani kabaca Ruhani’nin siyasi tabanı ile muhafazakâr ve taviz vermeyen rakipleri [arasındaki ayrışmaya] tekabül eden– giderek derinleşen uçurumu gözler önüne seriyordu. Protestolar birçok küçük şehre hızla yayıldı ve –Devrim mesajıyla en yakından bağlantılı– toplumun sıkıp suyu çıkarılmış hoşnutsuz alt kesimi arasındaki öfkeli sesleri harekete geçirdi.
Bu protestoların ne olmadığını belirtmek de aynı derecede önemli. Toplumsal ve kültürel değişim, ifade hürriyeti ve siyasi katılım isteyen zengin vatandaşların geçmişteki şehirli ve seküler isyanının bir tekrarı değildi bu. İslam Cumhuriyeti için iyi haber işte tam da burada. Sisteme yönelik en ciddi tehdit, geleneksel olarak başkent Tahran’ın isyana kalkışmasıdır; tıpkı Haziran 2009’da cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına karşı başlayan protestolarda olduğu gibi. Bu noktada öğrenciler ve kozmopolit şehirliler yığını geniş kalabalıklar oluşturarak şehirlerin kontrolüne ve dolaylı olarak müesses nizamın istikrarına yönelik acil bir tehdit haline gelmişlerdi.
Son protestolardaki önemli faktör, tepki vermesi beklenirken sessiz kalan kesimler (Trump’ın tweetlerinde resmetmeye çalıştığı şekilde bunun niçin tiranlığa karşı bir mücadeleye benzemediğini de bu kesimler gösteriyor). Şehirli muhalif sesler popülist iktisadi adalet çağrısına katılmadılar. Niçin? Birincisi, şehirliler –iktisatçı Djavad Salehi-Isfahani’nin de belirttiği üzere– Hasan Ruhani’nin iktisadi liberalleşme politikalarından ve ılımlılıktan bahsetmesinden asıl istifade edenlerdi ve nükleer anlaşmanın en büyük destekçisi de onlardı. Nükleer anlaşmanın İran’ın uluslararası tecridini sonlandıracağını, iktisadi faydalar sağlayacağını ve içerideki siyasi iklimi iyileştireceğini ummuşlardı.
Ruhani’de sistemli değişime giden bir yol gördüler. Bu şehirlilerin birçoğu, protestoların ülkeyi kaosa sürüklemesinden veya İran siyasetini, can düşmanları popülist demagog eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad lehine çevirmesinden korktular.
Protestolar Tahran katılmadığı sürece hiçbir zaman İslam Cumhuriyeti’ne yönelik varoluşsal bir tehdit oluşturamaz. Hiçbir rejim, şehir merkezlerinde ve en önemlisi başkentte kontrolü kaybetmediği sürece gerçek anlamda tehdit altına girmiş sayılmaz. İran güvenlik güçleri, çok sayıda küçük şehirde aynı anda patlak veren protestoları kontrol altına almaya uygun şekilde örgütlenmiş değildi ve dolayısıyla hazırlıksız yakalandılar. Böyle olsa bile güvenlik güçleri, Tahran’a sıçramadığı sürece, protestoları sonunda kendi kendini yakacak küçük yangınlar olarak düşünmekle yetinebilirlerdi ki zaten son olaylarda da böyle düşünmüşe benziyorlar.
Şehirli orta sınıf ile fakir kesim –1979’da olduğu gibi– ortak bir dava etrafında buluşmadığı sürece yeni bir devrim yaşanmayacaktır. Bu istikrar hesabına göre Tahran ve büyük şehir merkezlerini mutlu kılmak çok daha önemli. Devrim Muhafızları Komutanı’nın protestolara ilişkin kamuoyuna ilk açıklamasında, kargaşadaki rolünün soruşturulduğu imasında bulunarak, protestocuların eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’la bağlantısını kurması bir tesadüf değil.
Tahran’ı sessiz kılan şey, sadece bir Jakoben [devrimlerde şiddeti başlatan] isyan korkusu değil, aynı zamanda Ruhani’nin siyasi vaatleri. Ruhani, cumhurbaşkanlığı seçimlerini 2012 ve 2015’te iki defa –şehirli orta sınıflar nezdindeki popülaritesi ve Tahran’daki oylara sıkıca tutunması sayesinde– kazandı [Z.T.K. tarihler yanlış, doğrusu 2013 ve 2017 olacak]. Protestolar, Ruhani’nin fakir kesim arasında popüler olmadığını, ancak Tahran’ın orta sınıf şehirlilerinin de aynı seviyede bir memnuniyetsizliği paylaşmadığını gösterdi. Eğer ki istikrar Tahran’a bağlıysa bu durumda protestolar sadece ve sadece Ruhani’nin siyasi konumunu güçlendirmiş oldu.
Gerçekten de Ruhani’nin gündemi Tahran’a yarıyor. Benzin fiyatlarını yükseltirken sübvansiyonları kesti, yolsuzluklarla baş etmekte başarısız oldu ve nükleer anlaşmanın ardından bir anda iktisadi bolluğa erişme vaatlerini hayata geçiremedi. İlk defa aralık ayında İran bütçesinin ayrıntıları kamuoyuyla paylaşıldı ki bu adım sosyal medyada bir velveleye yol açtı. Ruhani, bu tür bir şeffaflıkla aslında elinin kolunun bağlı olduğunu, kaynakları güvenlik güçlerinden ve dini kurumlardan alıp da [halka yönelik sağlık, sosyal güvenlik, işsizlik ve refah gibi] programların finansmanına aktarmakta serbest olmadığını göstermeyi ümit etmişti. Ama bu onu protestocuların gazabından kurtaramadı.
Müesses nizam bundan böyle daha büyük bir isyanın patlak vermesinden endişe duymayabilir; ama endişelenmesi gereken husus, protestoların bir sonraki parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini nasıl etkileyeceği. Aslında son protesto dalgası, ilk olarak muhafazakârların kalesi ve dini lider Ayetullah Hamaney’in memleketi kutsal Meşhed şehrinde Ruhani’nin muhafazakâr eleştirmenleri tarafından cumhurbaşkanlığını geri kazanma kampanyasının bir ilk adımı olarak kışkırtılmıştı.
Ancak bu adım protestoların hızla yayılması, yoğunluk kazanması ve bir bütün olarak müesses nizam aleyhine dönmesiyle geri tepti. Gösteriler şimdilik kontrol altına alınmış olabilir; ama İslam Cumhuriyeti, gösterilerin açığa çıkardığı derinlerde yatan iktisadi rahatsızlıklara çözüm bulmak zorunda hissedecektir kendisini. Bunu başaramamak, muhafazakâr kesimde derin bir yarığın açılması riskini ve eğer ki protestolar yeniden patlak verirse bu defa şehirli orta sınıfın farklı bir şekilde tepki gösterebileceği endişesini beraberinde getirecektir.
İran’ın yöneticileri arasında hiç kimse fakirleri susturmak için popülizme dönmeye hevesli değil. Zira Ahmedinejad tarzı siyasete geri dönüş anlamına gelecek böyle bir adım, İran’ı daha da tecrit edecek, ekonomiyi zayıflatacak ve şehirli orta sınıfı yabancılaştıracaktır. İran’ın küçük şehirlerdeki muhtemel istikrarı, Haziran 2009’da şahit olduğu türden çok daha tehlikeli bir şehirli siyasi huzursuzluğa öncelemesi anlamına gelecektir.
Tek alternatif, “Ruhaninomics”e [Z.T.K. Ruhani’nin ekonomi politikalarına] devam etmektir; yani liberalleştirici iktisadi reform, –dokunulmazlığı olan vakıfların ve devlet kurumları ile Devrim Muhafızlarının iktisadi nüfuzunu kırmak da dahil– yeniden yapılanma ve uluslararası iktisadi baskıyı azaltarak dış yatırımları ülkeye çekmeye çalışmanın bir karışımı… Ümit edilen şey, şehirli orta sınıfları kazanan iktisadi stratejinin aynı zamanda siyasi istikrarı teminat altına almak üzere alt orta sınıfları ve fakirleri de tatmin edebilmesi.
Ruhani, bu hafta başında protestolarla ilgili yaptığı açıklamada kargaşayı tetikleyen iktisadi yakınmaları kabul etti, ama insanların nasıl yaşamaları gerektiği konusunda dayatma istemediklerini de sözlerine ekledi. Bu, dargın fakirlerle şehirli orta sınıf tabanı bir araya getirebilecek kapsayıcı bir siyasi platformun yolunu döşemenin önemli bir ilk adımıydı.
Yakın gelecekte radikal bir değişim olmayacak. Değişime karşı direniş gösterilecek ama artık kaçınılmaz şekilde daha büyük tartışma konusu, daha fazla iktisadi büyümenin nasıl başarılacağı olacak. Bu tartışmalar net bir yola işaret etmeyecek ama herkesin zihninde tazeliğini koruyan protestolarla Ruhani bir avantaja sahip olacak. Protestolar İslam Cumhuriyeti’ni devirmedi ama 2012’de [Z.T.K. doğrusu 2013’te] Ruhani’yi cumhurbaşkanı seçtiğinde başladığı güzergâhta devam etmeye daha güçlü teşvik edebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder