16 Ocak 2018 Salı

C.DOYLE: ORTADOĞU TRUMP’IN VİZYONU OLMADAN DA YAPABİLİR



Chris Doyle (Arap-İngiliz Uyumu Konseyi CAABU başkanı)
Middle East Eye, 11.1.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız

Michael Wolff’un dünyada çok satan, Trump’ın Beyaz Saray’daki ilk yılını anlatan Ateş ve Öfke: Trump’ın Beyaz Saray’ının İçinde kitabı, medyaya sızdırılan işlevsiz ve kaotik hikâyelerin çoğunu doğruluyor, Ortadoğu da dâhil dış politikanın nasıl yürütüldüğüne dair içyüzü anlamaya dönük bazı çarpıcı anlatımlarla.

Trump öncelik
(…)
(…) Amerika öncelik stratejisi, göçmen karşıtı uygulamalar ve korumacılık konusunda bastıran kişi Ağustos 2017’de görevinden alınan Baş Stratejist Steve Bannon’du.
(…)

Başkan olmaya uygun değil
(…) Wolff’un anlatımıyla, birbiri aleyhine çatır çatır ifşaatlarda bulunanların her birinin ortak noktası, Trump’ın başkanlık için uygun olmadığına inanmaları.
Bannon-Kushner nefreti sürekli olup bu, Çin ve Ortadoğu da dâhil pek çok dış politika meselesine, Yahudilere ve İsrail’e karşı tutuma kadar yansıyor. Wolff’a göre [Trump’ın damadı Jared] Kushner, Bannon’un bir Yahudi düşmanı olduğu kanaatine varmış. Henry Kissinger, Trump’ın Beyaz Saray’ının içini “Yahudiler ile Yahudi olmayanlar arasında bir savaş” olarak görüyormuş.
Liyakati sıfır olmasına rağmen Ortadoğu dosyası Trump tarafından Kushner’e verildi. Bannon, Kushner’i İsrail konusunda yumuşak olmakla ve onu savunmak için yeterince çaba sarf etmemekle ağır bir şekilde eleştirmekten hep zevk almış. “Alt-right” denilen alternatif sağcıların çoğu gibi Bannon’un İsrail’i müdafaası da Yahudilere saygıdan ziyade Müslümanlara karşı içgüdüsel tiksintisinden kaynaklanıyor.
Bannon, Trump’ın “en sapasağlam Yahudi” olarak görerek İsrail konusunda sürekli hürmet edip boyun eğdiği multi milyarder kumarhaneler kralı Sheldon Adelson’u seferber edip kullanmış.
Bannon, Wolff’a demiş ki “Daha ilk günden Amerikan büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyoruz” ve belki daha da açığa vuran bir şekilde “Bırakın Ürdün Batı Şeria’yı, Mısır da Gazze’yi alsın. Bırakın anlaşsınlar veya bununla cebelleşirken batsınlar”. Mevcut haliyle Mısır’ın Gazze’de ana güç olma şansı göz ardı edilemez.

Ortadoğu’nun kilit oyuncuları
Nisan 2017’de Suriye’de Han Şeyhun’a yönelik kimyasal silahlı saldırı, başkanlığının daha onuncu haftasında Trump’ı ilk büyük uluslararası imtihandan geçirdi. Yeni başkanın ne yapacağını dünyanın çoğu gibi Beyaz Saray çevresi de kestirmeye çalışıyormuş.
Bannon, Suriye’ye askeri bir mukabeleye karşı olan tek kişiymiş, bu türden standart cevapların Ortadoğu’da çözüme değil kördüğüme yol açtığına inanıyormuş. Trump da işadamı yönüne seslenen “benim bu işten çıkarım ne” güdüsüyle onunla kısmen de olsa mutabıkmış. 
Bu konuda Bannon’un kaybetmesi, büyük ölçüde, Trump’ı sıkan detaylı bir brifing yerine ölen çocukların çarpıcı görüntülerini gösteren [kızı] Ivanka sayesinde gerçekleşmiş.
Kushner, Bannon’un sadece aşırı tecritçi/izolasyoncu değil, üstelik bir de “Dünya yanıyor, bırak yanmaya devam etsin” tarzı apokaliptik dünya görüşü yüzünden telaş içindeymiş. Tabii ki bu kararda kilit bir unsur da Trump’ın düşünme sürecinin diğer bir özelliğiyle alakalı: Selefi hem Obama’nın hem de [Bush dönemi] Neoconların yaptığının tam aksini yapmak.
Zamanla Trump, Ortadoğu’da dört kilit oyuncu olduğu kanaatine varmış: İlk üçü sonuncuya karşı birleştirilmesi gereken İsrail, Mısır, Suudi Arabistan ve İran. İran’ın bütün kötülüklerin anası olduğu fikrine Trump’ı getiren General Michael Flynn olmuş.
Bu görüşler o denli sabitleşmiş ki İran’a karşı duran herkes dolayısıyla iyi demekmiş.
Suudi Arabistan ve yeni Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Jared Kushner’le hayati bir ilişki kurdu. Trump’ın seçim kampanyasındaki Suudi karşıtı söylemini (…) yumuşatmasında, aşırıcılığa karşı herhangi bir savaştan çok daha önemli olan faktör milyarlarca dolarlık silah satışı oldu.
Trump’ın Beyaz Saray’ı, Wolff’un anlatımıyla, son derece işlevsiz ve bu Trump’ın dış politikasına da yansıyor. Kararların nasıl alındığını çözmek neredeyse imkânsız; zira ortada ne bir sistem var ne de politika üretme veya tartışma süreci.
İçeride ve dışarıda birbiriyle rekabet eden taraflar, uzmanlığı kötüleyen ve kendi içgüdülerinin herhangi bir profesyonel tavsiyeden daha üstte olduğuna inanan, olgulara dirençli bir adamın dikkatini çekmek için itişip kapışıyorlar.

(…) Belki de Trump yönetimi Ortadoğu’da ne kadar az iş yaparsa o kadar herkesin hayrına olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder