David Ignatius (Washington Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve
kitapları en çok satanlar listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)
Washington Post,
9.1.2018
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
NOT:
Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını
kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız
Trump
yönetiminin geçen ay yayınlanan Milli Güvenlik Stratejisi’nde fazla dikkat
çekmeyen paragraf Amerikan üniversitelerini, düşünce kuruluşlarını, film
stüdyolarını ve haber kuruluşlarını etkileyen Çin nüfuz operasyonlarıyla
mücadelede yeni bir hamleyi öngörüyordu.
Yetkililer,
2016 başkanlık seçimleri kampanyasına Rusya’nın müdahalesine ilişkin Kongre ve
FBI soruşturmalarının Çin’e odaklanmaktan etkilenmeyeceği görüşündeler. Daha ziyade
amaç, sıklıkla serbestçe iş tutan ve fakat artan zenginliği ve gücü nedeniyle
zehirleyici bir uzun vadeli etkisi olabilecek Çin’in faaliyetlerine dikkat
çekmek.
Üst
düzey bir yetkili dedi ki Milli Güvenlik Konseyi kurumlar arası grubu, Çin’in
“geleneksel casusluğun dışında örtülü nüfuz operasyonlarının gri alanındaki”
faaliyetlerine dair Washington yönetiminin çalışmalarını koordine ediyor. 55
sayfalık strateji belgesinde belirtildiği üzere mantık şu: “Amerika’nın
rakipleri, dış enformasyondan kendilerini korurken, serbest toplumun dayanağını
oluşturan değerlere ve kurumlara saldırmak için bilgiyi silah haline
getiriyor.”
Çinlilerin
operasyonlarını hedef alırken Washington yönetimi; Amerikalı akademisyenlerin,
düşünce kuruluşu uzmanlarının ve gazetecilerin baskıya karşı direnmelerine
yardım etmek ile Pekin’in faaliyetlerine karşı kamuoyunun endişesini beslemek
arasında ince bir çizgide yürüyor. Amerikalı yetkililer, 1950’lerin histerisini
önlemek ama aynı zamanda –Rusya’nın hiçbir zaman olmadığı kadar– zengin,
kendine güvenen ve baştan çıkarıcı olan Çin Komünist Partisi’nin tehdidine
Amerikalı kuruluşların karşı koymasına yardım etmek istiyorlar.
Washington’daki
yetkililerden biri salı günkü bir mülakatta hedefin “Çin’in yumuşak gücü, yani
bizim de hoş karşılayacağımız meşru insan mübadelesi ve fikir teatisi
olmadığını; kastettiğimizin seçimleri, yetkilileri, politikaları, şirket
kararlarını ve kamuoyunu etkilemek üzere tasarlanan zorlayıcı ve örtülü
faaliyetler olduğunu” söyledi.
Obama
yönetiminde Asya politikasını izleyen ve şu an bir Asya danışmanlık grubunu
yürüten Kurt Campbell, [bu hamleye] ölçülü bir destek veriyor: “Çin’in
nüfuz operasyonlarına ilişkin Milli Güvenlik Konseyi öncülüğündeki tahkikat
eğer ki tarafsızlık içinde yürütülürse faydalı olabilir. Biz çoğunlukla Rus
nüfuz operasyonlarına odaklanıyoruz. Ancak Çinliler burada çok daha sinsice ve
karmaşık bir gündeme sahipler.”
Trump
yönetimi tahkikatının katalizörü Avustralya’daki bir soruşturma oldu. Bu
soruşturmayla, güvenlik şefinin deyimiyle, Avustralya’nın egemenliğine zarar
verebilecek “daha evvel görülmemiş” bir dış müdahale ifşa oldu. (…)
Washington’daki
yetkili, Amerikan kurumlarına Çin tarafından nasıl baskı yapılabileceğine dair
bazı örnekler sundu:
·
Üniversiteler 350.000’i aşkın
Çinliye ev sahipliği yapıyor ki bu rakam ABD’deki yabancı öğrencilerin
neredeyse üçte birine tekabül ediyor. Pekin, bu öğrencileri Çinli Öğrenciler ve
Akademisyenler Birliği’nin yerel şubesine katılmaya teşvik ediyor. Bazen
öğrenciler [Çin istihbaratıyla] sıkıştırılıyor. (…)
Pekin’e direnen
öğrenciler ve üniversite yetkilileri bir bedel ödeyebilirler. (…)
·
Düşünce kuruluşları Çin çalışmaya
istekli; ama araştırmayı desteklemek üzere para, sıklıkla Pekin’le yakın
ilişkileri olan iş dünyası yöneticilerinden geliyor. Bu da sinsi Çin yanlısı
önyargılara yol açabilir. (…)
·
Hollywood stüdyoları özellikle
hassas bir mesele; zira Çin’deki gişe hâsılatı kâr-zarar bilançoları açısından
son derece önemli. Çin’de bilet satışları 2010’da 1,5 milyar dolarken geçen
sene 8,6 milyar dolara ulaştı ve bu haliyle hâsılat bakımından ABD’den sonra
ikinci sırada geliyor. Kaçınılmaz olarak Amerikan stüdyoları Çinli yetkililerin
hassasiyetlerini incitmekten korkuyor.
·
Haber kuruluşları da baskı
altında kalabilir. Çin aşırı saldırgan olarak gördüğü gazetecilere vizeyi ve
yayınlara onayı sınırlandırabilir. 2012’de Bloomberg News Çinli siyasi
liderlerin aile servetlerini ifşa eden yayınlar yapınca Pekin geçici de olsa Bloomberg’in
mali veri uçbirimlerinin satışını engelledi.
Çin’in
parıldayan modern yüzü, sıklıkla dışarıdakileri bu ülkenin aslında Batı’dakiler
gibi olduğuna ikna eder. Şu an Jamestown Vakfı için Çin’in nüfuz faaliyetlerini
araştıran eski CIA analizcisi Peter Mattis “o kadar da değil” diyor. Amerikalı
kanaat önderleri Çinli temsilcilerle temasa geçtiğinde bunun serbest akan değil
kontrollü bir “kanal” olduğunu görüşünde.
ABD
daha evvel hiç Çin’e benzeyen bir rakiple yüzleşmedi; Çin demokratik değerlere
yönelik bu denli zorlu ve iyi finanse edilmiş bir meydan okumayı temsil eden bir
rakip. Amerika tabii ki yeni bir “Kızıl Korku” istemiyor, ama belki de bu bir
uyarı alarmı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder