David Ignatius (Washington Post gazetesi köşe
yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar listesinde yer alan
casusluk romanı yazarı)
Washington
Post, 23.1.2018
Tercüme: Zahide Tuba Kor
NOT: Lütfen kaynak
göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız,
alıntılamayınız, yayınlamayınız
Tampa
Ortadoğu’daki Amerikan birliklerinin
komutanı General Joseph Votel’le konuşmak, iş siyasi sonuçları belirlemeye
geldiğinde Amerikan askerî gücünün sınırlarını paradoksal bir şekilde hatırlattı.
Amerikan bombaları, -Suriye’de İslam Devleti (İD)’ni ortadan kaldırmaya
yardımcı olsa da- Suriye ulusu denen bez bebeği tekrar bir araya gelecek
şekilde dikemiyor.
Suriye’nin zaten kötü olan durumu, bu
hafta Türkiye’nin sınır bölgesi Afrin’i işgal etmesiyle birlikte biraz daha
beter hale geldi. Ankara, Afrin’de hâkim olan ve terör örgütü olarak gördüğü
PKK adıyla bilinen Suriyeli Kürt örgütten kendisini koruduğunu söylüyor.
Problem şu ki, sözkonusu Suriyeli Kürt güçler (farklı bir ad altında) ABD’nin
İD’i yenilgiye uğratırken en önemli müttefiki oldular.
Parlama noktası, Suriyeli Kürtlerin ve
Amerikalı askerî danışmanların işgali altındaki kuzey Suriye’nin Menbic
bölgesi. Geçen hafta Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Menbic’e
saldırmakla tehdit etti. Trump yönetiminden üst düzey bir yetkili salı günü
bana açık açık şunu söyledi: “Bizim askeri kuvvetlerimize yönelik tehdit, kabul
edebileceğimiz bir şey değil”. ABD’nin “NATO ortağı” Türkiye’yle dağılmakta
olan ilişkilerinin geldiği nokta tam da şu: askerî gerilimi tırmandırma
politikası.
Şu an Suriye’de olan biten, İD’in kanlı
bir şekilde dikkatleri üzerine çekmesinin ardından, tarihin kaldığı yerden
yeniden akması. Uzun süredir var olan ama ertelenen ihtilaflar, ABD
öncülüğündeki koalisyonun Hilafeti yenilgiye uğratmasıyla birlikte, intikam
arzusuyla geri dönüyor. Türkiye, İran, İsrail, Ürdün, Rusya ve ABD’nin tamamı
kendi menfaatlerinin peşinde koşuyor. Bu kuvvetleri birbirinden ayıran alan
çöktü ve bu da Amerikan birliklerini Rusya, Türkiye ve İran’la çarpışmaya
tehlikeli bir şekilde yaklaştırıyor.
Amerikan ordusuna bundan üç sene evvel
İD’i yok etme görevi tevdi edildi. Votel ve diğer komutanlar, yepyeni ortaklar
ve taktikler kullanarak bu görevi büyük ölçüde başardı. Ancak yerel nefretleri
gideremediği gibi istikrarlı bir yönetişim de kuramadı.
Geçen hafta buradaki bir eğitim üssünü
ziyaretimiz sırasında [Z.T.K. Ignatius’un
bu ziyaretle ilgili yazısını okumak için TIKLAYINIZ] karargâhında konuştuğumuz Votel,
ABD’nin Suriye’deki ileriki misyonlarını anlatırken temkinliydi. Suriye’de
yaklaşık 1500 Amerikan birliğinin kalmasının “şartlara bağlı” olduğunu söyledi.
Amerikan birlikleri, ulus inşası yerine -“insanların evlerine geri dönebilmesi
için güvenliği sağlama” arayışıyla ve bağımsız ve bütün bir Suriye çağrısı
yapan BM Güvenlik Konseyi kararlarını destekleyerek- bölgeyi “istikrara
kavuşturma”ya odaklanacak.
Amerikalı yetkililer, İD’in paramparça
olmasıyla birlikte, şimdilerde sanki ABD Suriye’de tarafsızmış gibi
konuşuyorlar. Tabii ki ABD Suriye’nin etnik mozaiğinde tüm parçaları kucaklamak
üzere hareket etmeli. Ancak dostlarını da veyahut şu bilançoyu da asla
unutmamalı: İD’in başkenti Rakka’yı geri almak üzere verilen nihai savaşta
Kürtlerin öncülüğündeki SDG savaşçılarından 650’si hayatını kaybetti, diyor
Votel. Rakka’da Amerikalıların zayiatı ise sıfırdı.
ABD’nin İD’in geri dönmemesi için
Suriye’de Sünni Arapları cesaretlendirmesi gerekiyor. Ancak Amerikalı
komutanlar, savaşın yükünü çeken ve canını verenlerin (şu an Türklerin yok
etmek istediklerini söyledikleri) Kürtler olduğunu biliyor. İD’le çatışmada
sivil can kayıpları tam olarak hesaplanabilmiş değil, ama rakamlar korkunç.
Votel pazartesi günü yerle bir olan
Rakka şehrini ziyaret etti. Gazetecilere oradaki savaşın “çirkin” ama elzem
olduğunu belirtti. Geçen hafta konuştuğumuzda Votel, İD’le mücadelenin son
aşamasında, yani aşağı Fırat Vadisi’nde kapana kıstırılan “yüzlerce” İD
savaşçısını “imha etme” savaşında, Amerikalı danışmanların ve hava gücünün
SDG’yle ortaklık kuracağını söyledi. Amerikalı komutanlar, SDG’li müttefiklerin
bu hayati temizleme harekâtını bırakıp işgalci Türklerle savaşa odaklanmasından
endişeliler.
Türk gazetesi Yeni Şafak’ın Votel’in savaş alanına gidişine ilişkin attığı şu
başlık, Suriye’de İD sonrası yeni bunalımın işaretini veriyor: “Amerikalı
komutan… Suriye’nin Rakka’sındaki teröristleri ziyaret ediyor”. Bu hiç de hayra
alamet değil.
Diğer üst düzey Amerikalı yetkililer
gibi Votel de bana ABD’nin Türkiye’nin “meşru endişeleri”ni kabul ettiğini
vurguladı ve Türkiye’yi geçen yıl “sınır güvenliği konusunda gerçekten iyi bir
iş” yapan “iyi bir ortak” olarak niteledi. Laf kalabalığını bir kenara bırakıp işin
doğrusunu söylemek gerekirse, Trump yönetimi Türkiye’yle ilişkilerin tehlikeli
bir şekilde kırılma noktasına yaklaştığını kabul ediyor.
Erdoğan, bu işgaliyle daha da zor ve tehlikeli
bir yalnızlığa doğru ilerlerken ABD’nin hedefi, Türkiye ile Kürtler arasında
bir diyaloga arabuluculuk etmek olmalıdır; sadece Suriye’de değil, aynı zamanda
büyük bir Kürt azınlığı barındıran Türkiye içinde de… Erdoğan en büyük siyasi
ve iktisadi başarılarını PKK da dahil Kürtlerle uzlaşmaya çalıştığı yıllarda
kaydetti.
İD’le mücadele sona ererken eski
bölgesel kan davaları gün yüzüne çıkıyor. ABD Türkiye, Rusya ve İran’ın yanlış
yapmasını engelleyemez. Ancak bu, ABD’nin 1500 danışmanını kuzeydoğu Suriye’den
çekmesi ve ardında çok daha büyük bir boşluk bırakması için hiç de uygun bir
vakit değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder