David Ignatius (Washington Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve
kitapları en çok satanlar listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)
Washington Post,
4.1.2018
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
NOT:
Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını
kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız
(…)
İran’daki gösterilerin “devrim öncesi” şartları yaratıp yaratmadığı
sorusu daha büyük bir noktayı gözden kaçırabilir. Değişim süreci çoktan
başladı. Rejimin baskı araçlarını kullanmasıyla huzursuzluk gözden
kaybolabilir. Ancak protestolar o denli yaygındı ki (eski bir Amerikalı
istihbarat görevlisinin söylediğine göre 80 şehre yayılmıştı) tüm ülkeyi kutuya
geri sokmak mümkün olmayacaktır.
İran’daki protestolar 1979 Devrimi’nden bu yana derinleşen tezatları
ortaya döktü: yaşlı teokratik yöneticilere karşılık kıpır kıpır bir genç ülke,
muazzam iktisadi kapasitesine rağmen kötü performans, iç ihtiyaçlarına karşılık
dış maceralar. Hükümet de bölündü; Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani protestoculara
sempatisini dile getirirken dinî lider Ayetullah Ali Hamaney ise muhalifleri
ezme ümidinde.
Günümüz dünyasında baskının kısa vadede işe yaramayacağını savunmak
zor. Ama bu uzun vadeli bir oyun ve mollalar silahlı olsa da kamuoyunun
güvenini kaybetmişe benziyorlar. Rejim zayıflarken mutsuz ülke adına konuşacak
popüler bir liderin doldurabileceği bir alan var ortada. Bir hafta evvel bu
Ruhani olabilirdi, ama artık bu şansı kaybetmiş gibi görünüyor.
İran’daki protestoları ne denli hararetle desteklemek gerektiği
konusunda Batılı hükümetler bölünmüş durumda. Başkan Trump’ın yaygaracı
tweetleri Avrupa’daki hükümetleri rahatsız etti; zira onlara göre bu tweetler,
rejimin “Büyük Şeytan”ı ve diğer dışarıdan burnunu sokanları suçlamasını
kolaylaştırıyor. Bu hafta Fransa, Almanya ve İngiltere ABD’nin İran’a karşı
ortak bir açıklama yapma talebini tereddütle karşıladı. Trump’ın söylemleri
çoğunlukla sorumsuzca olmakla birlikte bu konuda haklı.
(…)Susmak yanlış. Batı, İranlı protestocuları barışçıl kalmaya teşvik
edip rejimi de vatandaşlarına karşı şiddetten sorumlu tutulacağı konusunda
uyarmalı. Eğer ki rejim, tıpkı 2009 Yeşil Hareketi sırasında olduğu gibi sert
önlemlere başvurursa bunun sonuçlarına katlanmalı.
Batı ayrıca İran’la iletişim hatlarını açık tutmaya yardımcı olmalı.
(…) 2009’da İran’da kullanılan akıllı telefon sayısı 1 milyonken bugün tahminen
48 milyona ulaştı. İranlılar rejimin bloke edebileceğinden çok daha fazla
şifreli mesaj uygulamasına erişebilirler. Güneydeki bazı noktalardan cep
telefonları BAE ve başka yerlerdeki ağlara erişebilir. (…)
Dünya İran rejiminin baskıcılığına ve istikrarsızlaştırıcılığına
odaklanmışken Trump yönetiminin konuyu İran nükleer anlaşmasına kaydırması
aptalca olur. Trump anlaşmayı korumalı ve İran’ın dışarıya müdahalelerine
odaklanmalı. Tam da dikkati içeriye odaklanmışken İran’ın Yemen, Suriye ve
Lübnan’daki vekil güçlerine lojistik akışı sıkıştırmanın ideal bir vakti. ABD
ve müttefikleri, İran’ın vekillerine meydan okumak suretiyle protestocuların
“Gazze’ye, Lübnan’a değil, hayatım İran’a feda” sloganını güçlendirecektir.
(…)
Ortadoğu geçtiğimiz haftadan ne ders aldı? Ben bu soruyu Suudi
Kralı’nın oğlu ve Washington Büyükelçisi Prens Halid bin Selman’a yönelttiğimde
şu cevabı aldım: “İran rejimi geleceğin önünün tıkamaya çalıştı. Tersine bir
devrim yapmaya çalışıyorlar. Biz ise diğer tarafa gitmek istiyoruz.” Eğer
Suudiler gerçekten gençlik ve modernleşme üzerine bahis oynuyorsa doğru yöne
gidiyorlar demektir.
İran rejimi bu hafta sarsıldı ve buna acımasızca karşı koyacaktır.
Ama değişime bu denli aç bir toplumda teokrasinin ilelebet galip geleceğini
hayal etmek zor. Batı bu savaşı veremez. Ama kimin doğru kimin yanlış olduğunu
söylemekten korkmamalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder