8 Kasım 2017 Çarşamba

D.HEARST: GECENİN KARANLIĞINDA RİYAD’DA GÜMBÜRTÜLER




David Hearst (Middle East Eye internet sitesi baş editörü; İngiliz Guardian gazetesi eski dış politika başyazarı)
Middle East Eye, 5.11.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: David Hearst'ten bugüne kadar yaptığım ve önemli bir kısmı Suudi Arabistan ve Körfez bölgesiyle ilgili olan 21 tercümeyi toplu olarak okumak için TIKLAYINIZ

NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız. 

Cumartesi gecesi Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman için yoğun bir geceydi. 32 yaşındaki veliaht [üstün başarısıyla] kendi kendini gölgede bıraktı. Yemen’e hava saldırılarını başlatan savunma bakanı olarak çoktan başarmış olduğu o üst düzey kaosu ve insani acıları fersah fersah aştı.
Günün ilk çıkışı, görevinin daha ilk yılında Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin ani istifasıydı. Hariri istifasını Riyad’dan ilan etti; burası bir Lübnan başbakanının istifa etmesi için enteresan bir yerdi doğrusu. Açıklaması, Hizbullah ve İran karşıtı sert bir içerikte olup bu tonda bir konuşma kendisinden yıllardır duyulmuş değildi. [Z.T.K. Lübnan'da 2,5 yıldır devam eden siyasi tıkanıklığı aşmak için bundan bir sene evvel Saad Hariri'nin geri adım atarak Hizbullah'ın başını çektiği karşı blokla anlaşıp cumhurbaşkanının seçilmesini ve hükümetin kurulmasını sağlamasından Suudi Arabistan çok rahatsız olmuştu. Lübnan'ın Suudi Arabistan ile İran arasında uzunca bir süredir kansız bir vekalet savaşının verildiği alan olduğunu hatırlatmak isterim.]
Konuşmasında iddia ettiği şekilde bir suikast tehdidi altında olduğuna dair daha evvel hiçbir işaret vermemişti. Riyad’a uçmadan evvel Beyrut’ta havalimanı çalışanlarının kendisiyle selfie çektirmesine izin vermiş ve Lübnan’dan neşeli ve iyimser bir hâletiruhiye içinde ayrılmıştı.
Hariri, batma tehlikesi geçiren sahip olduğu inşaat şirketi Saudi Oger’e geçen sene uygulanan baskıdan artık kurtulduğunu düşünmüştü ve Körfez’den Sorumlu Suudi Devlet Bakanı Samir es-Sabhan’la görüşmesi iyi geçmişti.
Es-Sabhan attığı twitinde “ortak çıkar olan birçok konuda” Hariri’yle uzlaştıklarını vurgulamıştı. Ancak bakanın tonu Hariri’nin istifasının ardından hızla değişiverdi ve Hizbullah ile İran’a atıfta bulunarak “İhanetin ve saldırganlığın elleri kesilmeli” twitini attı.
Müçtehit (Mujtahidd) isimli Twitter hesabının sahibi olan Suudi kraliyeti içinden bilgi veren kimliği gizli Suudi yorumcu, Hariri’nin kendisini İran’dan suikast tehdidi altında hissettiği teorisini inandırıcı bulmadı. Ona göre Lübnan Başbakanı, İslam Devleti grubu gibi cihatçı örgütlerin çok ciddi şekilde fiziksel tehdidi altında.
Müçtehit, Hariri’nin İran dinî lideri Hamaney’in dış politika başdanışmanı Ali Ekber Velayeti’yle son görüşmesinden memnun ayrıldığını söyledi.
Müçtehit, Twitter’da şöyle yazdı: “Onu Riyad’a geri çağırmanın temel nedeni, şantaj yapmak ve yurtdışındaki –özellikle Lübnan’la bağlantılı olmayan– kayıp fonları geri getirmeye zorlamak için tutuklu diğer prensler ve işadamlarıyla birlikte esir tutmaktı.”
[Z.T.K. 1978’de Refik Hariri’nin Suudi Arabistan’da kurduğu Saudi Oger, kraliyetin en büyük inşaat şirketlerinden biriydi. Lübnan Başbakanı Hariri’nin suikastla öldürüldüğü 2005’te oğluna kalan servet 4,1 milyar dolardı. Suudi ekonomisinin bozulması ve yolsuzluklar yüzünden 2016 Aralık’ında şirketin ve Saad Hariri’nin serveti, Forbes dergisine göre 1,3 milyar dolara indi. Düşen petrol fiyatları yüzünden Riyad yönetiminin birçok inşaatı durdurup sözleşmeleri iptal etmesi Oger’i parasız bıraktı. Suudi yönetiminin bu yılın bahar aylarında yaptırdığı denetim sonucunda Oger’in Suudi bankalarına 3,5 milyar dolar borçlu olduğu görüldü. Yukarıda alıntılanan twitteki bilgilerin temeli de bu. Ayrıntılar için TIKLAYINIZ]
Müçtehit şöyle devam etti: “Okuduğu açıklama başkası tarafından yazılıp eline tutuşturulmuştu. Ne açıklamanın muhtevasına ne de istifasını Riyad’dan duyurmaya ikna olmuş değildi. Bir siyasi liderin istifasını yabancı bir ülkenin başkentinde ilan etmesi nasıl olabilir?”
İran dışişleri bakanının başdanışmanlarından Hüseyin Şeyhülislam da Müçtehit’le hemfikir görünüyor. O da Amerikan Başkanı Donald Trump ile Suudi Veliaht Prensi’ni Hariri’ye istifa baskısı yapmakla suçladı: “Hariri’nin istifası, Lübnan’da ve bölgede gerginliği kışkırtmak için
Trump ve Muhammed bir Selman’la koordineli olarak gerçekleştirildi” dedi.
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah da (…)
Bütün bu açıklamalar bir araya getirildiğinde, Hariri’nin Lübnan’dan ayrılırken istifa gibi bir niyeti olmadığı, istifa edeceğini kendisinin dahi bilmediği ve onu istifaya Suudilerin zorladığı sonucuna varmamak zor olur. Ancak benim kendi aldığım bilgilere göre Hariri gözaltına alınmamış.
Diğer gelişme ise kelimenin tam anlamıyla gece yarısı gümbürdedi. Hariri’nin o çatışmacı konuşmasından hemen saatler sonra geldi. Binlerce kilometre ötedeki Yemen’den Husi isyancıların fırlattığı uzun menzilli bir füze, başkentin kuzeyindeki Riyad havalimanı yakınlarında bir yere düştü. Füzenin Suudi hava savunma sistemince imha edildiği iddia edilse de yerde panik görüntüleri haber yapıldı.
Husiler şimdiye kadar genellikle Cidde’yi hedef almaktaydı. Başkenti hedef alan uzun menzilli füze, Suudiler tarafından İran adına hareket eden vekil gücün net bir mesajı olarak okundu: Füzeyi fırlatanlar “Siz Hizbullah üzerindeki baskıyı artırsanız biz de Riyad’a baskıyı artırırız” der gibiydi.

McCarthy yeniden doğuyor
Barışı sabote etmeye dönük üçüncü olay ise çok iyi planlanmıştı. Prens Mitab bin Abdullah’ın çöküşü zaten öngörülmekteydi. Muhammed bin Selman savunma ve (kuzeni Muhammed bin Nayif’in ayağını kaydırdıktan sonra da) içişleri bakanlıklarının kontrolünü ele alırken, Prens Mitab da kraliyetin üçüncü askeri kuvveti olan Milli Muhafızların başındaydı [Z.T.K. Prensin 2005’te kral olan babası Abdullah, 1962-2010 yılları arasında kraliyeti koruyan bu en kritik biriminin başındaydı; 2010 yılında görevi oğluna devretti]. Mitab’ın kellesini alıp kraliyetin bütün ordularını kendi şahsi kontrolü altına alması artık an meselesiydi.
Milli Muhafızlara tarihsel olarak kraliyet kabilelerinden adam toplanır. [Z.T.K. Bugünkü IŞİD’in ilk nüvesi sayılabilecek, 1912’de kurulan ve Suudi Arabistan’ın günümüz sınırlarına kavuşmasını sağlayan dini-militer örgüt İhvan-ı Necd’in daha fazla cihat diyerek İngiliz manda/sömürge bölgelerine saldıran kesiminin başı ezildikten sonra itaat eden kısmı daha sonraları işte bu birime alınacaktı. İhvan-ı Necd ve Suudi Arabistan hakkında Türkçe en iyi çalışma Prof. Mehmet Ali Büyükkara'ya ait "İhvan'dan Cüheyman'a Suudi Arabistan ve Vehhabilik" kitabıdır; okumanızı tavsiye ederim.]. Pazar günü bu orduya asker veren kabile şeyhlerinin banka hesapları donduruldu ve önemli kabile şeyhlerine seyahat yasağı kondu. Bunların çoğu, merhum Kral Abdullah’a sadık olan Mutayr ve Uteybe kabilelerindendi. Bütün bunlar muhalefeti ezmek üzere yapıldı.
Biz bin Selman’ın Mitab’a karşı bu denli vahşice davranacağını öngörememiştik. O ve ağabeyi Türki, tutuklandı ve yolsuzlukla suçlandı. Kraliyet ailesine yakın web siteleri isminin baş harflerini yazarak onun tutuklanacağının işaretini vermiş ve yolsuzluğun bakanlığındaki askeri satışlarla bağlantılı olduğunu yazmışlardı. Bu konuda özel bir hashtag de oluşturdular: “Selman yolsuzlukla mücadelede”. [Z.T.K.  Her ne kadar veliaht prens, "yolsuzlukla mücadele" kisvesi altında rakiplerini/muhalifleri tasfiye, krallığını sağlama alma ve servetlere el koyarak devletin tükenmekte olan gelirlerini artırma amacı gütse de yolsuzluk hem Arap dünyasının hem de Suudi Arabistan'ın en temel problemlerindendir. Bu konuda daha evvel Tunuslu akademisyen Muhemmed Hüneyd'den tercüme ettiğim “Arap Dünyasında Yolsuzluk Sorunu” başlıklı makaleyi okumanızı tavsiye ederim. Tercüme için TIKLAYINIZ]
(...)
Kraliyete mahsus yönetim tarzı nazar-ı dikkate alındığında, bu tasfiyeleri uygulama kararı, sözkonusu tutuklamaları yapacak komitenin kuruluş ilanından evvel alınmışa benziyor. Bu tam da bazı Ortadoğulu uzmanların “Batılı tarzda bir reformcu” diye ısrarla vurguladıkları genç prensin iş tutuş tarzı. Prens, ihzar müzekkeresi, kanunî esaslara uygun yargı süreci ve hukuk devleti esaslarını tamamen göz ardı ederek hareket ediyor. Onun gözünde tutuklananlar, suçları daha ispatlanmadan suçlular.
Gücü ve ölçeği itibarıyla bu komite tam McCarthy tarzı. Komitenin kuruluş kararnamesinde dikkat çeken ilk şey, kendisini hukukun üstüne koyması. Kararnameye göre, bin Selman’ın başkanlığındaki komite, “kanunlardan, yönetmeliklerden, talimatlardan, emirlerden ve kararlardan muaf olup şu görevleri icra edecektir: ... yakalama emri çıkartma, seyahat yasağı, banka hesaplarını ve portföylerini ortaya çıkarıp dondurma, fonları ve mal varlıklarını takip edip bunları başkalarına havale veya transfer etmelerini engelleme. Komite, soruşturma idarelerine veya yargı kurumlarına sevk edilene kadar gerekli gördüğü her türlü tedbiri alma hakkına sahiptir.”
Diğer bir deyişle prens, kraliyet içindeki ve dışındaki mal varlıklarına el koyma da dâhil istediği herkese her şeyi yapabilir [Z.T.K. Prens, petrol fiyatlarının düşmesiyle suyunu çeken devlet hazinesini bu şekilde el konacak paralarla yavaş yavaş doldurup yeni projelerinde kullanabilir!!]. Prensin şu an kontrol ettiği kurumları hızlıca bir hatırlayalım: Suudi Arabistan’ın her üç silahlı kuvvetinin de başında; dünyanın en büyük petrol şirketi olan Aramco’ya başkanlık ediyor, kraliyetin bugüne kadar şahit olduğu en büyük özelleştirmeyi yapmak üzere olan bütün ekonomik işlerden sorumlu komitenin başında; gelinen nokta itibarıyla bütün Suudi medya zincirlerini kontrol ediyor.
Tutuklanan işadamları listesinde bu açıkça görülüyor. ART[Z.T.K. Ortadoğu’nun ilk uydu kanalı] MBC ve Rotana Medya grupları Arap medyasına egemen olup yön verici nitelikteler. Bu Suudi medya şirketleri, Katar’ın sahip olduğu el-Cezire haber kuruluşunun dışında, Ortadoğu’daki canlı yayın yapan uydu kanalların çoğuna tekabül ediyor.
Bunların saygıdeğer sahipleri Salih Kamil, Velid Âl İbrahim ve Prens el-Velid bin Talal şu an parmaklıklar ardında. Büyük ihtimalle servetlerine el kondu. Kingdom Holding’in yönetim kurulu başkanı olan bin Talal’ın değeri, Forbes dergisine göre, 18 milyar dolar. Newscorp, Citigroup, 21st Century Fox ve Twitter gibi birçok şirketin önemli oranlarda hisselerini elinde tutuyor. Bu hisseler şimdi yeni yönetimin elinde. Suudi Arabistan’daki en büyük cep telefonu operatörü STC’nin başı da tutuklandı.
Eğer ki bin Selman’ın daha evvelki adımları iktidarı/gücü ele geçirme girişimiyse cumartesi günkü adımları serveti ele geçirme kalkışması.
Çok fazla Suudi’nin servetlerini elinden almanın siyasi tehlikeleri bir yana, bu ayrıca yabancıları kraliyette yatırıma teşvik etmenin de acayip bir yolu. Bin Selman’ın cumartesi günkü adımları sanki bütün hepsini korkutmak üzere planlanmışa benziyor.
Suudi ekonomisi resesyonda ve dış rezervler tükenmekte. Bin Selman kraliyetin en büyük işadamlarının mal varlıklarına el koydu ve hem yurtiçindeki hem de yurtdışındaki servetlere el koyabilecek bir komite kurdu. İleride arasının bozulacağı yabancı yatırımcıların mal varlıklarına da aynı şeyi yapmaktan onu kim alıkoyabilir?
Suud’un en büyük inşaat şirketinin başındaki Bekir bin Ladin gibi zirvedeki diğer oligarkları tasfiye, ekonominin geri kalanı üzerinde zincirleme etki yapacaktır. Bin Ladin grubu binlerce alt yükleniciyle iş yapmakta. Tasfiyeler ve ticaret birbiriyle bağdaşmaz; bin Selman yakında bunu öğrenecek.
Güvenilir bir kaynaktan öğrendiğim kadarıyla, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın kuzeni Prens el-Velid bin Talal’la kapışma nedeni, kuracağını ilan ettiği mega kent Neom’a yatırım yapmayı reddetmesiymiş. Ayrıca bin Talal’ın [devrik veliaht prens] bin Nayif’in ev hapsinin sona ermesi için açıkça çağrı yapması da kuzeniyle çatışmasına yol açmış.
Belirtilmesi gereken diğer bir nokta da Kraliyet Hanedanının tüm kollarının bu ve önceki tasfiyelerden etkilenmesi. Görevden alınan prenslerin isimlerine bakmak bile yeterli: bin Talal, bin Fahd, bin Nayif, bin Mukrin. Sonuncusu ülkeden kaçmaya çalışırken bir helikopter kazasında hayatını kaybetti. Bu isimler size şunu söylüyor: Kraliyet Hanedanındaki çatlaklar iyice ileri gitmekte ve derinleşmekte, hatta tam kalbine kadar uzanmakta.
Bütün bunlar Trump’ın yeşil ışığı olmadan gerçekleşebilir mi? Trump dünkü twitinde şöyle dedi: “Suudi Arabistan’ın Aramco’nun halka arzını New York Borsası’nda yapması bizi mutlu edecektir. Bu ABD için önemli!” Trump ayrıca Kral Selman’ı telefonla arayarak iktidara geldiğinden bu yana yaptığı her şey için tebrik etti. Bu adımlar [damat] Jared Kushner’ın bu sene içinde Suudi Kraliyetine yaptığı üçüncü ziyaretin akabinde geldi.
Eğer daha evvel herkesin malumu değildiyse bile artık öyle olmalı. Ortadoğu’da istikrarsızlığın başkenti Riyad’dır. 32 yaşındaki prensin mutlak gücü ele geçirme yönündeki adımları, komşu ülkeleri istikrarsızlaştırmaya ve başbakanlarını devirmeye kâdir. Daha da beteri, görünen o ki bu prens, ne yaptığını bilmez bir Amerikan başkanı tarafından teşvik ediliyor.

Dışişleri Bakanı Rex Tillerson veya Savunma Bakanı James Mattis gibi Washington DC’deki daha âkil adamlar şu an saçlarını başlarını yoluyor olmalılar – tabii eğer geriye saç baş kaldıysa. Yakında Tillerson’ın Başkan Trump ve yakın çevresinin sürekli kıvılcımını çaktığı ateşleri söndürmeye çalışmaktan gına gelip artık yeter dediğini öğrenirsem buna hiç şaşmam.

3 yorum:

  1. Hocam çevirilerinizi yakından takip ediyorum ellerinize sağlık acaba metnin orijinalinide ekleseniz olur mu teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  2. http://www.middleeasteye.net/columns/things-go-bump-night-riyadh-1511882449
    yazının linki yukarıdadır. ilginiz için teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  3. Hocam, Ortadoğu'ya ilgi duyan biri olarak sizin değerli çevirilerinizi ilgiyle takip ediyorum. Emeğiniz için teşekkür eder başarılarınızın devamını dilerim...

    YanıtlaSil