SUUDİ
ARABİSTAN’IN KAOS PRENSİ MUHAMMED BİN SELMAN
David Hearst (Middle
East Eye internet sitesi baş editörü; İngiliz Guardian gazetesi eski dış
politika başyazarı)
Middle East Eye,
21.6.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
Daha evvel
yazdığım, Kral Selman’ın başa geçtiğinden beri yaşanan saray darbesinin son
adımı tamamlandı. Herkes Katar’a karşı bir darbe bekliyordu. Ama darbe Suudi
kraliyetinin kendi içinde meydana geldi.
Henüz gün
doğmadan sahur vakti yaşandı ve milyonlarca Suudi yeni bir gerçekliğe
uyandı: 31 yaşındaki prens bir sonraki kral olacaktı.
Babası Kral
Selman’ın görevden feragati artık sadece bir formalite. Oğul Selman resmen
olmasa da fiilen kral.
Bin Selman’ın
baş döndürücü hızda kraliyette yükselişi önündeki tek engel olan kuzeni
Muhammed bin Nayif’in yetkileri adım adım elinden alındı. Bunu durdurmak için
yapabileceği pek bir şey yoktu, ama yine de bütün bu süreçte mücadele vermeyi
sürdürdü. [Z.T.K. Prens Nayif, 11 Eylül'den sonra el-Kaide’ye karşı mücadelesiyle hem Washington’da hem de Avrupa başkentlerinde ve özellikle istihbarat çevrelerinde büyük bir saygınlık kazanmış ve Sııudi kraliyet ailesi içinde de güçlü bir destekçi ağı kurmuştu. Kendisine
yönelik dört suikast girişiminden kurtulmuş; 2009'daki el-Kaide'nin düzenlediği saldırıyı hafif yaralanarak atlatmıştı. Terörle mücadele azmiyle ölümden dönmüş bir veliaht prens olarak kendisine
“terörle mücadele çarı” ve “karanlıklar prensi” gibi lakaplar takılmıştır.]
Önce onun
kraliyet maiyeti elinden alındı, ardından onun üzerinde milli güvenlik konseyi
diye bir kurum ihdas edildi. Sonra başında bulunduğu içişleri bakanlığının
elinden kovuşturma yetkisi alındı. Ardından de en yakın müttefiki olan Katar’ı
tecrit etme operasyonuna girişildi.
Bu bir kabile
sistemi. Yani eğer ki kabilenizin reisi bir yola girerse sizin de onu takipten
başka yapabileceğiniz pek bir şey kalmaz. Sessiz kalmak uzlaşmakla
karıştırılmamalı. Bu önceden görülmüştü, ama hataya düşülmesin: Bu, 1964’te
Kral Suud’un Prens Faysal tarafından görevi bırakmaya zorlanmasından bu yana
Suudi kraliyet ailesindeki en büyük şok.
Bu ne manaya
geliyor?
İktidarın tüm
kaldıraçları şimdi artık genç, tecrübesiz ve risk alan bir adamın elinde;
savunma bakanı olarak geçirdiği kısa süre içinde pervasızlığıyla nam saldı.
Yemen’de
Husilere karşı hava harekâtı başlatıp hemen ardından gözlerden kaybolup
Maldivler’e tatile gitti. Amerikan savunma bakanının kendisine ulaşabilmesi
günler aldı. Şimdiye kadar 10.000 kişi bu savaşta hayatını kaybetti; ama
Husiler hala daha başkent San’a’da varlıklarını güçlü bir şekilde koruyor, [Z.T.K.
Husilerin elinden] kurtarılan ülkenin güney kesimi [Z.T.K.
Riyad’da sürgünde yaşayan Yemen Cumhurbaşkanı] Abdurrabbu Mansur Hadi’nin
kontrolünden çıktı ve ülkede kolera salgını patlak verdi.
Bin Selman’ın
eline aldığı her dosya, kağıt imha makinesinden (shredder) geçmek üzere yol
aldı.
Önce, ülkenin
beş sene içinde iflasa sürüklenebileceği uyarısı yaparak kamu çalışanlarının
maaşlarında büyük bir kesintiye giden tasarruf tedbirlerini yürürlüğe koydu.
Ardından mali istikrarın sağlandığını iddia ederek kesintileri iptal etti.
Sonunda ABD’den 500 milyar dolara varan büyüklükte silah ve askeri teçhizat
satın alma taahhüdü altına girdi.
Tasarruf
tedbirlerinin uygulandığı kraliyette Suudiler şimdilerde bir hafta fazladan
Ramazan bayramı tatili alacak.
Fevri
kararlarının, mesela her birinin nasıl hayata geçirileceği gibi, ince detayları
bulunmuyor. (…)
Suriye’deki
hikâye de aynı. Suriye’deki silahlı gruplara en vahşi adamlardan bazılarını
kimin temin ettiğini unutmayalım. Milli güvenlik sekreteri olarak Prens Bender
bin Sultan’ın görev süresi sırasında aralarında tecavüzcüler ve katillerin de
olduğu 1239 idam mahkûmu, “Suriye’de cihat”a gitme şartıyla hapishanelerden
salındı. 15.4.2012 tarihli çok gizli bir belgede bu ayan beyan belirtiliyor. [Z.T.K.
İlgili haber ve belgeyi okumak için TIKLAYINIZ]
Bin Selman’ın
idaresi altında Kraliyet, Suriye muhalefetini (Cenevre müzakerelerine giden
heyetin başındakine ne zaman toplantıyı terk edip havalimanına gitmesi
gerektiğini söyleyecek kadar) çok yakından idare etmekle işe başlayıp sonunda
isyancılara olan ilgisini bütünüyle kaybetti. Bir Suudi müttefiki olarak her an
yarı yolda yüz üstü bırakılabilirsiniz.
İster Yemen’de
ister Suriye’de isterse Katar’da olsun, veliaht prens çoktan bir unvan daha
kazandı: Kaos prensi.
Bin Selman’ın
akıl hocası
Ancak o da
talimatlara uyuyor. Vakti zamanında Middle East Eye olarak haber
yaptığımız gibi, genç prensin akıl hocası Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin
Zayid, tahta giden yolu hızlandırması için kendisine iki tavsiyede bulundu. [Z.T.K.
Haziran 2016’da Rori Donaghy tarafından kaleme alınan bahsi geçen yazıya göre,
BAE Veliahtı, Muhammed bir Selman’ın 2016 yılı sonuna kadar nasıl ABD desteğini
elde edip kral olabileceği konusunda tavsiyeler vermiş. Bu yazıyı okumak için
TIKLAYINIZ]
İlki, İsrail’le
bir iletişim kanalı açmaktı. Bu yapılmış durumda ve onun liderliği altında
Suudi Kraliyeti, Tel Aviv’le ticari ilişkileri başlatmaya daha evvel hiç
olmadığı kadar yakın. Suudi Dışişleri Bakanı Adil el-Cübeyr ile ABD’nin BM
Büyükelçisi Nikki Haley, HAMAS’ı kara listeye alma çabasını aynı komuttan oku[yarak
yürütü]yor.
İkinci talimat,
kraliyette dini otoritenin [Z.T.K. yani Vehhabiliğin] gücünü
azaltmaktı. [Z.T.K. Yukarıda bahsi geçen yazıda, etkili bir Suudi
kaynağın Middle East Eye’a bu konuda anlattıkları şöyle aktarılmış: “Bin Selman
dini polis gücünü yavaş yavaş ortadan kaldırma ve en etkili İslamcıları hapse
atma planını çoktan yürürlüğe koydu. Suudi Yüksek Ulema Konseyi’ni de ilga edip
Vehhabiliğe hizmet eden tüm İslami faaliyetleri durduracak. Eğer bunda başarılı
olursa, tecrübeli eski müttefiki bin Nayif’i halen daha destekleyen
Washington’ın desteğini kendi yanına çekmek için kullanacak. Dini reformlar ABD’de
halkla ilişkiler şirketleri de kullanılarak büyük atılım olarak yere göğe
sığdırılamayacak. Hedef, Amerikan basınında, Kongre’de ve akademide bin
Selman’ı bir kahraman haline getirerek Amerikan yönetimini tercihini
değiştirmeye zorlamak.”]
Bin Selman,
Suudilerin günlük hayatında dini kurumun nüfuzunu azaltmış olsa da otoritesini
güçlendirmek için onu hala daha kullanıyor. Suudi Yüksek Ulema Konseyi’nden
ulemanın attığı bir dizi twit, dinin nasıl siyasetin hizmetine zorla
sokulduğunu gösteriyor.
Bakın bu ulema
heyeti Müslüman Kardeşler hakkında neler söyledi:
“Müslüman
Kardeşler sırat-ı müstakim (doğru yol) üzere olanlar arasında değildir.”
(Al-Luhaidan, Allah onu korusun)
“Müslüman
Kardeşler (mensupları) iktidarı ele geçirmeye çalışan hizipçilerdir; [Z.T.K.
Vehhabiliğin odaklandığı temel alan olan] imanı düzeltme çağrısıyla hiç
ilgilenmezler.” (Al-Fawzan, Allah onu korusun)
Daha da önemli
olan twit şu:
“Kur’an ve
Sünnet’te (siyasi) partileşmeye ve örgütlenmeye izin yoktur. Tam aksine her
ikisi de böyle bir şeyi kınar ve cezalandırır.”
Bununla verilen
mesaj son derece net. Siyasi partilere izin yok. Size demokrasi değil, teokrasi
ve istibdat sunuyoruz.
Bu son saray
darbesinin zamanlaması dahi önemli. Prens bin Selman, kendi kraliyet ailesinden
ve halktan biatı, ibadetlerin sevabının 1000 kat verildiği ve hicri takvimin en
önemli günü olan Ramazan’ın 27. gecesi yani Kadir Gecesi’nde Mekke’de alacak.
O, devlet
işlerinde dinin rolünü etkisizleştirmeye niyetlenen bir veliaht değil; aksine
kendi istibdat yönetimini kurmak için dini bizzat kullanıyor.
Yemen bir
sonraki adım
Bu, icraata
dökülen Trump etkisi [Z.T.K. Yazarın bu konudaki yazısının tercümesi
için TIKLAYINIZ].
Bin Selman’ın Suudi tahtını ele geçirme ihtirasları ve Bin Zayid’in bütün
bir Arap dünyasında diktatörlüğünü dayatma planları, modern Amerikan tarihinin
en tehlikeli başkanının göreve gelmesinden çok daha öncesine gidiyor. Ama
Trump’ın Riyad ziyareti, işaret fişeği tabancasını ateşledi.
Günler içinde
bin Selman-bin Zayid ekseninin tankları dönmeye başladı, önce Katar’a ardından
da bin Nayif’ karşı.
Yemen bir
sonraki hedef olacak. Daha evvel yazdığım gibi, Riyad’da yaşayan sürgündeki
Yemen Cumhurbaşkanı Hadi ile BAE’lilerin kontrol ettiği Aden’deki yerel güçler
arasında büyük bir sıkıntı vardı. Husilere karşı savaşta iki büyük ortak
Yemen’ın güneyinde birbiriyle savaşan farklı tarafları destekliyor. [Z.T.K. Yazarın bu konudaki yazısının tercümesi için TIKLAYINIZ]
Benim anladığım
kadarıyla bu, kısa süre içinde çözülecek. Bin Selman, Yemen’in güneyindeki
durumu yatıştırması gerektiğini söylemek için BAE veliahtının kardeşi ve
emniyet teşkilatının başındaki Tahnun bin Zayid’le bir araya geldi. Ve ona
birinci veliaht prens olur olmaz Hadi’yi sepetleyip yerine BAE’ye yakın bir
isim olan Halid Bahhah’ı getireceğini söyledi.
Bahhah yeni
Suudi yönetimiyle bağlarını yeniden kurmak üzere kısa süre evvel Riyad’ı
ziyaret etti. Bundan sonra Müslüman Kardeşler’in Yemen kolu olan Islah
Partisi’ne karşı topyekûn bir saldırıya kaldığı yerden devam edilecektir. [Z.T.K.
Middle East Eye’de konuyla ilgili yayınlanan bir başka yazıda Islah Partisi ile
Suudi Arabistan arasındaki bağlantının büyük ölçüde görevden alınan veliaht
prens Muhammed bin Nayif üzerinden yürütüldüğüne dikkat çekiyor. Yazı için
TIKLAYINIZ]
Yani bu, sadece
Suudileri değil bölgede milyonları bekleyen yeni alaca karanlık. Eğer ki bu
planlar böylece devam ederse bölgeyi daha onlarca yıl sürecek kargaşa, iç
savaş, vekâlet savaşı ve katliamın kollarına atacak.
Sıkı fıkı olmak
nereye kadar?
Ancak
hırsızların birbirine düşmek gibi bir alışkanlığı vardır. Siyasal İslam’a ve
bölgede demokrasiyi desteleyen tüm güçlere karşı bu savaşın mimarı olan bin
Zayid, şimdiye kadar bin Selman’ın hedefleriyle bağdaştı. Kral olmak için onu
avantajlı bir konuma soktu.
Ancak bin Selman
tahta oturduktan sonra çok daha küçük bir devletin veliaht prensinden
tavsiyeler almak artık işine gelmeyebilir. Menfaatleri kolayca farklılaşabilir.
Bunu Mısır’da çoktan gördük; Suudiler bu ülkeye bir askeri diktatörü
yerleştirdiler, ama Sisi, İran’a karşı mücadelede onları desteklemedi.
İkinci faktör,
bin Selman-bin Zayid ekseni, bölgede tahakkümlerine karşı koyacak yeni
ittifakları da ister istemez şekillendirmiş olacaktır. Suud’un Katar’la
sınırlarını kapatması zaten Türk askerî birliklerinin Doha’ya gidişini
hızlandırdı. Bu, aynı zamanda Türkiye, Kuveyt ve Umman’ı İran’la uzlaşmaya
zorlayabilir. Suriye savaşının yol açtığı Hizbullah ile HAMAS arasındaki
anlaşmazlıklar ve ayrılık kısa süre sonra çözülebilir.
Kral Abdullah’ın
ölümünün ardından babayla oğul tahta geçtiğinde Sünnileri birleştirebileceğine
ve şiddetle ihtiyaç duyulan liderliğe kavuşturabileceğine dair bir ümit
belirmişti. Ama gelinen aşamada bunun yerine Sünni dünyayı tamir edilemez
şekilde kutuplaştırıp bölebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder