ORTADOĞU’DA BİR
KAVGA OLDUĞUNDA “BIRAKIN REX HALLETSİN”
David Ignatius (Washington
Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar
listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)
Washington Post,
15.6.2017
Tercüme: Zahide Tuba Kor
BAE ve Suudi
Arabistan tarafından bir anda Katar’a uygulanan ambargo, Amerikan Dışişleri ve
Savunma Bakanlıklarını kızdırarak bu iki yakın Körfez müttefikine karşı ağır
eleştiriler yapmalarına yol açtı.
Katar paniği,
Trump yönetiminin dış politikasındaki iç işleyişe ilişkin çok ilginç bir
pencere açtı. Zira bu, Trump ekibinin sessiz adamı Dışişleri Bakanı Rex
Tillerson’ın Başkan’ı başlangıçta izlediği yoldan geri adım atmaya ikna etmiş
izlenimi verdiği ender vakalardan. Bir Beyaz Saray yetkilisinin deyimiyle
“Bırakın meseleyi Rex halletsin”, en azından şimdilik.
Yetkililerin
dediğine göre, 5 Haziran’da Katar’a karşı ilan edilen abluka, ABD’de birçok
düzeyde bir sürprize yol açmış. Nitekim bu, net taleplerin veya çözüm
yollarının olmadığı, karşı tarafa sorgusuz sualsiz yerine getirmesi için
yapılan bir dayatmaydı. Zamanlaması da sıkıntılıydı/beceriksizceydi: Hem Başkan
Trump’ın Riyad’da bölgesel bir zirveye katılmasının ve üstelik de Katar’ın
burada kıymetli bir misafir gibi ağırlanmasının hemen ardından geldi hem de
ABD’nin Rakka’dan İslam Devleti radikallerini temizleme harekâtının en son
aşamasında patlak verdi.
Bazı Amerikalı
üst düzey yetkililer, Katar’ı boykot planını, müttefikler arasında istenmedik
sonuçlar doğurabilecek bir kan davasını tırmandıran ve İran’a ve diğer ortak
hasımlara yaraması ihtimal dahilinde olan, iyi düşünülmemiş/yarım yamalak bir
plan olarak görüyor. Savunma Bakanı Jim Mattis, ablukanın ABD’nin bölgedeki en
önemli askeri merkezi olan Doha’nın güneyindeki el-Udeyd Hava Üssü’ndeki
Amerikan operasyonlarını tehlikeye atabileceğinden korkuyor.
Washington’da
görev yapan BAE Büyükelçisi Yusuf el-Uteybe, ülkesinin bu adımını Amerikan
Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarının eleştirdiğini itiraf etti. Ama verdiği bir
mülakatta, ABD’nin bu konuyu, “tansiyonun düşürülmesi gerektiği bir kriz”
olarak değil, Katar’ın bölgedeki aşırıcılığa verdiği desteği azaltması için bir
“fırsat” olarak görmesi gerektiğini savundu.
Uteybe, Katar’a
sunulacak resmî talepler listesinin dört ana boykotçu olan Mısır, Bahreyn, Suud
ve BAE arasındaki koordinasyon [Z.T.K. “koordinasyonsuzluk” veya
“aralarında uzlaşamama” demek belki daha doğru olur!] nedeniyle henüz
tamamlanmadığını söyledi. Katar’a verilecek mesaj şu olacak: “Bizim takımın bir
parçası olmak istiyorsan, al sana yerine getirmen gereken [yükümlülükler]
listesi”. Uteybe, taleplerin çoğunun, Katar’ın 2014 yılında verdiği komşu
ülkelerdeki muhalif gruplara desteği azaltma sözüne odaklanacağını da sözlerine
ekledi.
Abluka ilan
edildiğinde Amerikan politikasında çok açık bir kopukluk/tutarsızlık vardı. 5
Haziran’da Avustralya’da Tillerson dedi ki “Tabii ki tarafların bir araya gelip
farklılıkları üzerine eğilmelerini teşvik edeceğiz”. Tillerson bu Arap kan
davasını iyice kızışmadan ve şiddete dönüşmeden yatıştırmak istedi.
Ancak Trump’ın
yüreğinden geçen Suudilerin ve BAE’lilerin safında olmaktı. 6 Haziran’da attığı
tweet şu şekildeydi: “Ortadoğu ziyaretimde bundan böyle radikal ideolojilerin finanse
edilemeyeceğini söyledim. Liderler Katar’ı işaret etti, bakın!” Bu tarafsız bir
yaklaşım sayılmaz. Daha geniş bir düzlemde Trump, -Washington’daki
yetkililerden birinin anlattığına göre- ABD Ortadoğu ülkelerinin meselelerini
çözmeye çalışmamalı, bunun yerine “doğal düzen işlemeli” inancında.
Ancak müteakip
on gün içinde Trump, Tillerson’a bir çözüm için müzakere etme yetkisi verdi.
Bu, kısmen, Tillerson’ın Körfez’de onlarca yıllık şahsi ilişkilerine Beyaz
Saray’ın hürmetinin bir yansıması ve belki de aynı zamanda ExxonMobil eski
CEO’sunun [Z.T.K. Tillerson’ı kastediyor] basından uzak durmasına
minnettarlığın bir ifadesi.
Kriz
derinleşirken Tillerson, 6 Haziran’da Yeni Zelanda’dan yaptığı bir açıklamada
bölgedeki uzunca tecrübesine dikkat çekti: “15 yıldır Katar yönetimiyle iş
tutmaktayım, dolayısıyla birbirimizi oldukça iyi tanıyoruz. Katar Emir’ini de
onun [selefi olan] babasını da gayet iyi tanırım.” Tillerson, Suudi ve
BAE liderliğini de benzer şekilde iyi tanır.
Savunma Bakanı
Mattis’in endişesi, kısmen İslam Devleti’ne odaklanma arzusunun bir yansıması.
Komutanlar, bir haftayı aşkın bir süre evvel başlayan Rakka’nın nihai fethinin
beklenenden daha iyi geçtiğini söylüyor. Amerikan destekli saldırı gücü,
yaklaşık %35-50 arasında bir oranın yerel Araplardan, kalanın ise Kürtlerden
oluştuğu 40.000’i aşkın bir kuvvet. Suriye’nin doğusundaki birbirinden apayrı
savaşçılarla –Ruslar, İranlılar, Türkler ve Suriye rejimi– kırılgan bir irtibat
var. ABD, bölgesel kan davalarıyla işleri daha da karmaşıklaştırmak değil,
“çatışma ihtimalini azaltmak” istiyor.
Çarşamba günü
görüştüğüm Katar Savunma Bakanı Halid bin Muhammed el-Attiye bana dedi ki,
önümüzdeki müzakerelerde Katarlı yetkililerin “egemenliğimizi tehlikeye
atmayacak bir anlaşmaya varmak için manevra alanı olacak.”
Eğer ki bu
gerçekleşirse Arap aile kavgası çözüm yoluna girer. “Bırakın meseleyi Rex
halletsin” argümanı da diplomasinin henüz künhüne vâkıf olmayıp hala daha
öğrenme aşamasında olan bir yönetimde giderek güçlenir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder