11 Haziran 2017 Pazar

D.HEARST: KATAR KRİZİ'NİN ÜÇ MUHTEMEL NEDENİ



KATAR İLE KÖRFEZ’DEKİ KOMŞULARI ARASINDAKİ ATIŞMANIN ÜÇ MUHTEMEL NEDENİ

David Hearst (Middle East Eye internet sitesi baş editörü; İngiliz Guardian gazetesi eski dış politika başyazarı)
Middle East Eye, 2.6.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor


NOT: Katar Krizi’ni ve Körfez siyasetinde dönen oyunları daha iyi anlamak için son bir yıldır David Hearst’ten yaptığım 12 tercümeyi toplu olarak okumanızı tavsiye ederim. TIKLAYINIZ.
Suudi Arabistan’da Saray Darbesi (Middle East Eye, 26.4.2017)
Suudi Arabistan Ektiğini Biçiyor (Middle East Eye, 2.11.2016)
Halep Düştükten Sonra Ne Olacak? (Middle East Eye, 7.12.2016)
ABD Acaba Türkiye’yi Kaybediyor Mu? (Middle East Eye, 23.8.2016)
Mısır’ın Sisi’si Yürüyen Bir Mevta (Middle East Eye, 21.9.2016)
Bir iPhone Nasıl Tankları Mağlup Etti (Middle East Eye, 16.7.2016)



BAE ve Suudi kontrolündeki medyanın ağır toplarının Doha’ya salvoya başlamalarından kısa bir süre sonra Körfez komşuları Katar, bırakın Dünya Kupasını, hiç kimseye veya hiçbir şeye ev sahipliği yapamayarak için için yanıp mahvolacaktı. En azından onların safça hayali buydu.
İddialar histerik şekilde şişirildi: Katar bütün teröristleri finanse ediyordu; Katar’ın “bölgeyi sabote etmesi”ne izin verilemezdi; Katar İran konusunda artık tarafını seçmeliydi. Ve sonunda Katar Emiri’ne Muhammed Mursi’nin kaderi hatırlatıldı.
Körfez İşbirliği Konseyi üyesi bir devletin başkanını devirme tehditleri öyle isimsiz, imzasız şekilde de yapılmadı. Bunu yapan, ABD’de Suudi çıkarlarını temsil etmekle görevli Suudi-Amerikan Halkla İlişkiler Komitesi başkanı Selman el-Ensari idi. Ensari şöyle bir twit attı: “Katar Emiri’ne: Aşırılıkçı İran hükümetinin safında yer alman ve Haremeyn-i Şerifeyn’in muhafızına [Z.T.K. yani Suudi Kralına] yönelik çirkin sözlerin ile alakalı olarak, Muhammed Mursi’nin tam da aynısını yapıp sonunda devrildiğini ve hapsi boyladığını sana hatırlatmak isterim”.
Şimdilerde bu, Suudi basınında birinci sayfa haberi.

Terfiyi hak eden bir editör
Bu, Suudi Arabistan’ın Yemen’le olan güney sınırını koruması için askeri birlik yollamış bir müttefike söylenecek ilginç bir söz. Hem de askeri birlik yollamamış Mısır uğruna. Keza İran yanlısı olmakla hücum edildiği gün, Suudi Arabistan’a bir siyasi muhalifi [Z.T.K. Muhammed el-Uteybi] teslim etmiş bir yönetime sarf edilecek enteresan bir ifade. Yine bunun Kral Selman’ın Katar’ı ziyaret edip orada Emir’le birlikte geleneksel dansa eşlik etmesinin ardından gelmesi de ilginç.
Ama belki de Kral Selman, 31 yaşındaki ikinci veliaht prens olan oğlunun kendi [yani kral] adına neler çevirdiğinin farkında bile değildir.
24 Mayıs’ta Katar Haber Ajansı’nın hacklenmesi, sadece silahtan sıkılan başlama fişeğiydi. Gece yarısı 00:14’te yapılan hacklemenin ardından dakikalar içinde el-Arabiya TV ve Sky News Arapça bu sahte içeriğin metnini yayınlayıverdi. Sadece 20 dakika içinde ağlardan analizler, tavsiyeler, alıntılar ve twitler hemencecik akmaya başladı.
Katarlı yetkililere göre, gece 00:51 ile 3:28 arasında bu ağlar, canlı yayında röportaj yapacak tam 11 siyasetçi ve analist bulmayı başardı. Gece yarısı aniden ortaya çıkan bir habere “reaksiyon gösteren” görevi başındaki bir editör için hızlı bir performans. Terfiyi hak eder.
Diğer bir tuhaf tesadüf de bütün bunların öncesinde Amerikan basınında Katar’ın bölgesel istikrara yönelik teşkil ettiği tehdide dair 14 farklı görüş yazısının yayınlanması. Bu da bir başka muamma; zira Amerikan medyası yıllardır Katar hakkında görüş yazısı kaleme almaya tenezzül etmiyordu.
Yani neler olup bittiği gayet açık. Bu, önceden planlanmış bir saldırıydı. Fazla açık olmayan ise “Niçin ve neden şimdi?” sorusu.
Katar’ın Mısır’ın hem laik hem de İslamcı siyasi sürgünlerine destek vermesi çoktandır devam eden bir mesele. Yine HAMAS’ın [sürgündeki] eski siyasi lideri Halid Meşal’e Şam’ı terk etmesinden [2012’den] bu yana ev sahipliği yapıyor. Keza el-Cezire kanalı herkesin malumu; her ne kadar bu tür baskılar altında Arap Baharı’nı ekrana taşımakta eskisine kıyasla daha az tesirli bir ağa dönüşse de…
El-Cezire’nin Donald Trump’ın Riyad ziyareti yayını, bilakis, utanç vericiydi. Keza Yemen savaşı yayınları da. Suudileri rahatsız etmemek adına ince elenip sık dokunan türden yayınlar. Peki o halde fincancı katırlarını ürküten şey ne?
Bunun ardında çeşitli nedenler olabilir.

İlk neden: İşi bitirmek
Gerek Suudi ikinci veliaht prens Muhammed bin Selman gerekse Abu Dabi veliaht prensi Muhammed bin Zayid, 2013 Haziran’ında Mısır’da Muhammed Mursi’nin devrilmesiyle başlayan işi bitirmek için Trump’ın Amerikan başkanı olmasını bir fırsat olarak görüyor. Serbest seçimlerle başa geçmiş hükümetlere karşı girişilen karşı-devrimler o kadar da iyi yürümemişti. Milyarlarca dolar akıtılmasına rağmen Mısır hala daha istikrara kavuşmuş değil. Libya’da üç ayrı hükümet iktidarı ele geçirme yarışı veriyor. Mısır ve BAE’nin Libya’ya atadığı adamları olan Halife Hafter, Trablus üzerine yürümekte acele etmedi ve Husiler hala daha Yemen’in başkenti San’a’yı kontrolü altında tutuyor.
Bin Selman, Bin Zayid ve Sisi arasındaki ittifak da öyle sarsılmaz türden değil. Bu üçlü bir kez daha birbiriyle kolayca kapışabilir, tıpkı kimsenin yaşamadığı [Akabe Körfezi girişindeki] adaların Riyad’a devri konusunda Mısır’da alevlenen Nasırcı taşkınlık/heyecan sırasında olduğu gibi. Keza Bin Selman ve Bin Zayid, [stratejik önemi haiz] Aden’in kontrolü konusunda birbirine rakip Yemenli gruplara desek veriyor.
Ancak bu ittifak, sözkonusu üçlüyü muhalif tüm Arap devletlerini ezip geçme ortak misyonunda birleştirmek için yeteri kadar sağlam.

İkinci neden: Kendini güvence altına almak
İkinci neden ise daha şahsi. Katar’a saldırı başlatmak suretiyle sadece dış muhalefeti susturmayı değil, aynı zamanda içerideki güçleri de etkisizleştirmeyi hedefliyorlar. Bin Selman açısından, kraliyet ailesi içindeki muhalefeti susturmak, birinci veliaht prens olan büyük kuzeni Muhammed bin Nayif’i yerinden etmeden evvel atması gereken hayati bir adım.
Trump’ın vagonuna sımsıkı tutunmak suretiyle Bin Selman ve Bin Zayid kendi [gelecek]lerini güvence altına aldırdıklarını düşünüyor. Ancak bu, Trump’ın başkanlık dönemini tamamlayabilmesine bağlı. Gelecek hafta eski FBI başkanı James Comey’nin Senato İstihbarat Komitesi’ne vereceği ifadeyi veyahut Senatör Paul Ryan gibi hırslı Cumhuriyetçilerin sadakatlerinin ne kadar süreceğini bekleyen Washington’daki niceleri, bundan [Z.T.K. yani Trump’ın görev süresini tamamlayabileceğinden] çok da emin değiller.
Türkiye de hala daha rakip bir bölgesel güç merkezi olarak ayakta, her ne kadar geçen sene 15 Temmuz’da birkaç saatliğine de olsa aksi bir görüntü arz etse de. Bu sene Katar’ı hedef alan Suud ve BAE kontrolündeki aynı medya kuruluşları, Erdoğan’ın askeri darbeyle devrilmiş gibi görüldüğü o saatlerde keyifle sevinç çığlıkları atıyorlardı.
Dolayısıyla şu anda Katar Emiri’nin devrilişini görmek onların temel motivasyonu demek mantıklı. Nihayetinde Emir, Suudilerin ve BAE’lilerin hala daha mücadele ettikleri halk devrimlerini finanse eden kişi.

Üçüncü neden: Yok edici davranış 
Katar’a saldırmanın daha da ileri bir amacı var. Aslında onlar Katar’ın bağımsız bir devlet olarak ortadan kalktığını görmek istiyor olabilirler. Yaşadığımız yüzyılda bu, çılgınca gelebilir ki aslında öyle de. Her şeyden evvel Katar, Amerikan Merkezi Komutanlığı CENTCOM’un ileri komuta merkezine ev sahipliği yapıyor. Bu, BAE’nin Katar’daki Amerikan üssünün taşınmasını sağlamak amacıyla Washington’da niçin ısrarla kampanyalar yürüttüğünü de açıklıyor olsa gerek.
Ancak bu kampanyanın ardındaki düşüncenin 21. yüzyılda meydana gelen olaylarla pek de bir ilgisi olmayabilir. Riyad’da devlet destekli blog yazarları, 100 yılı aşkın bir süre evvel meydana gelen gelişmeleri kurcalayan twitler atıyorlar. Arap yarımadasının bu parçası üzerinde yönetici olarak es-Sani ailesinin seçilmesinde İngiliz rolünü ortaya döküyorlar.
Ne ironik ki onlar, Katar’ın mevcut problemlerini, Sani ailesinin diğer kabilelere siyasi otoritesini dayatmasının zeminini hazırlayan Muhammed es-Sani’nin 1868’de İngilizlerle yaptığı anlaşmaya hamlediyorlar.
Suudi gazetesi el-İktisadiyye bakın nasıl twitler attı: “Katar’da iktidar, babadan en büyük oğla değil, oğullardan tercih edilen birine geçer” ve “Petrol gelirlerinin %40’ı es-Sani ailesi arasında paylaşılıyor”.
[Z.T.K. Analizlerde hep eksik kalan bir boyutu dördüncü neden olarak burada belirtmek isterim: 11 Eylül’den bu yana Suud, Vehhabi ideolojisi nedeniyle topun hep ucundaydı ve geçtiğimiz yıllarda IŞİD’in yükselişiyle birlikte, özellikle de 11 Eylül saldırıları yüzünden Amerikan bankalarındaki paralarına el konduğu süreçte kraliyete yönelik eleştiriler giderek artmıştı. Şimdi Suudi Kraliyeti, bütün suçu Katar’ın üstüne atıp onu ana hedef haline getirerek kendini bir bakıma temize çıkarmaya çalışıyor.]

Tarihler ve bumeranglar
Bu fasa fisoları kazıp çıkarmak, Suudi kraliyet ailesinin kafası çalışan herhangi bir mensubu için akıllara durgunluk verici şekilde tehlikeli. Mesela İngiliz Emperyal onayı olmasaydı Suud ailesi acaba nerede olabilirdi? Kral Abdülaziz müzesinde Trump’ın kılıç dansı yaptığı yerin hemen üst katında bir resim galerisi var ve burada kraliyetin kurucusu kadar dikkat çekici bir İngiliz kadının resmi sergileniyor.
Bu kadın; arkeolog, gezgin, çağının en büyük kadın dağcısı ve emperyal Britanya’nın becerikli bir siyasi memuru olan Gertrude Bell. Bugünkü adı Irak olan Mezopotamya devletinin kuruluşunda ve Arabistan’da desteklenecek kabile liderinin seçiminde büyük bir rol oynamıştı.
Bell, rakip Raşidoğulları kabilesinin merkezi Hail’e gitmiş [Z.T.K. Raşidoğulları, İkinci Suudi Devleti’ni 19. yüzyılın sonuna doğru yıkan Osmanlı’ya yakın Arap Yarımadası’ndaki bir kabile olup Suudilerle baş düşmandı] ve batıdaki Hicazz’da Haşimoğullarıyla [Z.T.K. yani Mekke Şerifi Hüseyin’le] da tanışmıştı. O dönem 40 yaşındaki İbn Suud’un bunlar arasında en iyisi olduğu sonucuna vardı. Bakın Bell, ibn Suud’u nasıl tasvir ediyor:
“Deve semerleri içinde yetişen adamlar arasında yorulmak bilmez bir süvari, yiğitliğinin ispatı olan gayrinizami kuvvetlerin [Z.T.K. bugünkü IŞİD’in yüzyıl evvelki nüvesi ve bir benzeri olan İhvan-ı Necd’i kastediyor!] bir lideri olarak sadece birkaç rakibi bulunduğu söyleniyor. Bu vasıflarına devlet adamlığından anlayan bir asker olma niteliğini de katması onu kabile üyeleri arasında çok daha değerli kılıyor. “Bir devlet adamı” olma vasfı belki de takdir ve tasvibinde nihai nokta.”
Gerçekten de bu bir methiye. Ancak aynı zamanda Suud ailesinin bagajında taşıdığı şey tam da bu.
Petrol servetinin dağıtımına gelince, bu konuda bir kıyaslama yapıldığında Suudi Arabistan Katar’dan daha iyi bir konumda çıkmaz. Katar kişi başına milli gelir bakımından dünyada ilk sırada [Z.T.K. 2016 yılı CIA Factbook verilerine göre 129.700 dolar] olup Suudi Arabistan’daki kişi başı milli gelirin [Z.T.K. 54.100 dolar] yaklaşık üç katına sahip. Katar’da işsizlik neredeyse hiç yok, Suud’da ise işsizlik oranı resmiyette %12 gibi görünse de gayriresmi olarak %25 civarında.
İktidarın babadan tercih edilen oğla geçişi konusunda gelince, Muhammed bin Selman da Kral Selman’ın en büyük oğlu değil, aşikâr şekilde kendi tercih ettiği oğul. Allah muhafaza, komşu aleyhine böyle bir itham, Suud ailesinin en kötü uygulamalarında bir bumerang gibi geri dönebilir.

İki yüzlü Kraliyet
Modern Suudi Arabistan yabancı kadınlara olan düşkünlüğünü bir türlü yenemedi. Kral Abdülaziz’in Gertrude Bell’in tavsiyelerine ihtiyaç duyması gibi, görünen o ki torunu da bir başka yabancı kadının, Ivanka Trump’ın tavsiyelerine muhtaç.
Muhammed bin Selman’ın mevcut medya savaşında elindeki araçlardan biri olan Riyad gazetesi Ivanka’yla özel bir röportaj yaptı. Röportajın önem verdikleri ana sorusu şuydu: Ivanka, Muhammed bin Selman hakkında ne düşündü? Veliaht prensi Suudi, Arap ve Müslüman gençlere “etkili bir rol model” olarak niteledi. Zira Ekselansları “halkına ve ülkesine liderlik, azim ve sevgi” gösteriyordu. Aynı zamanda karizmatikti.
Tabii ki ne Bin Selman ne de Ivanka ataları Abdülaziz veya Bell ile aynı çapta kişiler. Ancak arada 100 yılı aşkın bir zaman dilimi olsa da bu hikâyelerde ortak bir tema var: yöneticilerin dışarının onayını araması.
Ancak bu durum genel olarak tüm kadınlara teşmil edilemez, hele de Suudi kadınlara hiç... Ivanka sahnenin ortasında otururken Suudi kadınlar karanlıkta tutuluyordu.
Aslında gerçek anlamda değişen hiçbir şey yok. Eğer ki kraliyette kadınlarla muhataplık haramsa Bell ve Ivanka da bu kapsamda olmalı. Eğer onlarla konuşmak helalse o halde Suudi kadınlar bu toplantılarda niçin eşit şekilde temsil edilmiyor? Bir kez daha kraliyetin iki yüzü görülüyor: biri Batılı izleyiciler, diğeri içerisi için.

Bin Selman ve Bin Zayid sömürge çağına saplanıp kalmış durumda. Onlar, himaye için haraç ödeyen ve bölge kaynaklarını tüketen kabile yöneticileri. Onlar, kumpas kurabilirler ve devirebilirler; ama idare edemezler ve istikrara kavuşturamazlar. Onların bir bölge vizyonu yok. Gözleri kendilerinden başka kimseyi görmez. İşte tam da bu yüzden altüst ettikleri bölgede önünde sonunda yeni, özerk ve modern bir Arabistan doğacağı konusunda hala iyimserim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder