TERÖR TEHDİDİYLE DAHA YENİ
YÜZLEŞEN İRAN’IN SUUD’LA SOĞUK ÇATIŞMASI TIRMANABİLİR
Murtaza Hussain (The Intercept’te milli güvenlik, dış politika ve insan hakları
konusunda yazan gazeteci ve yorumcu; daha evvel yazıları the New York Times, the
Guardian ve el-Cezire İngilizce'de yayınlanıyordu)
The Intercept, 8.6.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
(…)
[Z.T.K. Çarşamba
sabahı çifte terör saldırısına maruz kalan İran’ın] Devrim Muhafızları’nın Suudi Arabistan’a ne tür bir misillemede
bulunacağı belirsizliğini korurken bunun illa da Suudi topraklarına bir saldırı
şeklinde gerçekleşmesi gerekmiyor. Yıllardır İran ile Suudi Arabistan,
Ortadoğu’da Suriye, Irak ve Yemen’deki çatışmalarda kanlı bir vekâlet savaşı
yürütüyor. İran bunlardan herhangi birinde Suudi müttefiklerini veya
personelini hedef alarak çatışmayı tırmandırabilir. (…)
(…)
Cihatçılar neden şimdi
İran’ı vuruyor?
İran’da artan terör
tehdidi Ortadoğu’daki çatışmayı tırmandırabilecek bir diğer faktör (…).
Geçtiğimiz on yılda İran terör saldırılarına pek maruz kalmadı; bu
soluklanmanın nedeni, bazılarının iddiasına göre, 11 Eylül saldırılarından sonraki
yıllarda İran’ın el-Kaide liderliğiyle yaptığı eski anlaşmalardan
kaynaklanıyor.
(…) ABD’nin 2001’de Afganistan’ı işgalinin
ardından el-Kaide’nin birçok üst düzey mensubu ve aileleri İran’a sürgüne
kaçtılar ve burada yıllarca Devrim Muhafızları’nın ev hapsi altına yaşadılar.
Bu süreçte terör örgütüyle onları zapteden İranlılar arasında zımni bir
anlaşmaya varıldığı söyleniyor. Buna göre el-Kaide, liderlerinin bu ülkeye
sığınmalarını sürdürme karşılığında, İran içinde herhangi bir saldırı
düzenlemekten kaçındı. Bu dönemle ilgili kısa süre evvel yayınlanan İngiliz
gazeteciler Cathy Scott-Clark ve Adrian Levy’e ait The Exile (Sürgün)
başlıklı kitap, yakın geçmişteki bu tuhaf dönemi İran’da yaşamış eski el-Kaide
mensuplarıyla mülakatlar yaparak belgeliyor; el-Kaidecilerin İran Devrim
Muhafızları’yla ilişkilerini konu alıyor.
Kitabın belirttiği gibi,
sürgünler İran’da görece olumlu bir şekilde karşılandılar. El-Kaide liderleri
ve ailelerinin bu ülkede hayatlarını geçirdikleri yıllarda güvenliklerini ve
gizliliklerini temin eden İran Devrim Muhafızları’ydı. İlişkileri zaman zaman
gerginleşse de İranlılar, el-Kaide sürgünlerini mutlu etmek için nadiren
zahmete girdiler (…).
İran, el-Kaide’yle benzer
anlaşmalara girişmiş tek ülke olmayabilir de. Usame bin Ladin’in Abbottabad
karargâhında ele geçirilen bir mektup bakın neyi içeriyor: İngiliz istihbaratı,
ulaştığı el-Kaide aracılarından, “el-Kaide’nin İngiliz menfaatlerini hedef
almamaya söz vermesi karşılığında Afganistan’dan çekilme” konusunda
İngilizlerle bir anlaşmaya arabuluculuk yapmalarını istemiş. Bu görüşmelerin
nerede geçtiği veyahut el-Kaide’nin bu teklifi meşru kabul edip etmediği konusu
bu yazışmadan kesin olarak anlaşılamıyor.
Yıllardır İran’daki
sürgünler, zaman zaman serbest bırakılıyor veya ülkelerine iade ediliyor ki
bunların bazılarının akıbeti Amerikan hapishanelerini boylamak oluyor. İran’ın,
2015’te Yemen’de rehin alınan bir diplomatının serbest bırakılması
karşılığında, el-Kaide liderliğinden birçok en üst düzey ismi serbest
bıraktığına (bunların da daha sonra Suriye’ye gittiğine) dair haberler
dolaşıyor. Bu manidar değiş tokuş, İran’ın bölgesel cihatçı örgütlere karşı
elinde büyük bir pazarlık kozuyla hareket etmesi olarak görülebilir.
Vanguard of the Imam:
Religion, Politics and Iran’s Revolutionary Guard Corps (İmam’ın Öncü Birliği:
Din, Siyaset ve İran Devrim Muhafızları)
kitabının yazarı, Amerikan Deniz İhtisas Okulu’nda milli güvenlik uzmanı olan
Yrd. Doç. Afshon Ostovar diyor ki “11 Eylül sonrası el-Kaide mensuplarının
İran’a sürgünü gerçekten kafa karıştırıcıydı; zira İran siyasi ve ideolojik
olarak el-Kaide’yle anlaşmazlık içindeydi ve dahası kendi ülkesinde faaliyet
göstermelerine izin vererek devasa bir risk alıyordu.” (…)
Suud’a tam yetki
(…)
Georgetown Üniversitesi
Güvenlik Araştırmaları Merkezi kıdemli araştırmacılarından eski CIA analisti
Paul Pillar diyor ki “Ben bunu en kötü senaryo olarak görüyorum. Ancak İran’ın
Tahran’daki saldırılara bir misilleme olarak Suudi Arabistan’a karşı bir tür
asimetrik saldırı düzenleme ihtimalini göz ardı etmiyorum. Tahran’daki
saldırılar son derece dikkatlice planlanmış bir operasyondu ve ben bunun
planlaması ve hazırlıklarının Trump’ın Riyad ziyaretinden çok önce yapıldığı
kanaatindeyim. Ancak zamanlaması yüzünden eminim ki İran Devrim Muhafızları
arasında bu saldırılara Suud’un da karıştığına içtenlikle inananlar vardır.”
Trump’ın Suudi Arabistan
gezisinin ardından Amerikan yönetiminin Körfez’deki Arap müttefiklerine
Ortadoğu’da saldırganca hareketlere girişmeleri için açık çek verdiği kanaati
yaygın. (…)
Ancak Suudi Arabistan’la
İran arasında filizlenen düşmanlıklar her şeyden çok daha tehlikeli. Bu iki güç
arasında sınırlı da olsa bir silahlı çatışma düzeyine çıkacak herhangi bir
karşı karşıya geliş, küresel iktisadi istikrarı da etkileyecek şekilde petrol
sevkiyatını ve Körfez’deki kritik altyapıyı tehdit edebilir. İşte tam da bu
nedenle ABD, geçmişten beri Suud-İran rekabetini kontrol altına almaya
çalışırken Trump yönetimi altındaki Washington, bedeli her ne olursa olsun
İran’la yüzleşmeye dönük Suudi çabalarını destekleyerek yangına körükle
gidiyor.
Pillar diyor ki “ABD’nin
Körfez bölgesindeki istikrardan ve Suudilerle İranlılar arasında barışçıl
ilişkilerin desteklenmesinden bir menfaati var. Ama bunu yapmak yerine
gerilimleri körüklüyoruz; Trump’ın Suudi Arabistan ziyaretinin ana teması da
zaten buydu. Trump yönetiminin Suudilerin en kötü heveslerine bu denli yeşil
ışık yaktığını görmek çok üzücü.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder