11 Haziran 2017 Pazar

D.HEARST: KATAR’A KARŞI KAMPANYA BAŞARISIZLIĞA MAHKUM



KATAR’A KARŞI KAMPANYA NİÇİN BAŞARISIZLIĞA MAHKUM?

David Hearst (Middle East Eye internet sitesi baş editörü; İngiliz Guardian gazetesi eski dış politika başyazarı)
Middle East Eye, 7.6.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Bir süredir İslam Devleti (İD) örgütü ve onun atası el-Kaide’ye karşı savaşın kesinlikle Ortadoğu coğrafyasının tek gösterisi olmadığı apaçık görülüyor. Aslında –ve çoğu zaman– teröre karşı savaş tali bir gösteriydi.
Sınırlarını kapatarak ve fiilen muhasara altına alarak Katar’ı dize getirme çabası, aslında hâlihazırda yaşadığımız Batı sonrası (post-Western) dünyada bölge hâkimiyeti için yarışan asıl güçleri açığa kavuşturdu.
Ortadoğu’nun kontrolü için rekabet eden üç bölgesel blok var.
İlki, İran’ın önderlik ettiği ve Irak ile Suriye’deki devlet aktörlerinin yanısıra Irak’taki Şii milisler, [Lübnan’daki] Hizbullah ve [Yemen’deki] Husilerden oluşan devlet dışı aktörler.
İkincisi, Körfez’in mutlak monarşiye dayalı eski rejimleri: Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn’in yanısıra Ürdün ve Mısır.
Üçüncüsü, Türkiye, Katar, Müslüman Kardeşler ve Arap Baharı’nda etkili olan güçlerden oluşan blok.
Bu üç bloklu savaşta Amerika’nın müttefikleri, onun hasımları kadar bölgesel düzenin istikrarını bozuyorlar ve Katar aleyhine başlatılan kampanya bunun en baş örneği.
Suudi Arabistan kendi isteklerini küçük Katar’a dayatmaya kalkışarak stratejik bir hata yaptı. Çünkü bu hamlesiyle, Kraliyeti çepçevre kuşatan komşu ülkelerdeki İran nüfuzuyla mücadele etmek için bel bağladığı bölgesel düzeni altüst etti.
Diğer bir deyişle, nasıl ki Suriye’de İran destekli iç savaş Suud ile Türkiye’yi bir araya getirdiyse Katar çatışması da bunun tam tersini yaptı. Hatta Suud’un bu adımı, –tuhaf bir şekilde– İran, Türkiye ve Sünni siyasal İslam güçleri arasında ortak bir dava inşa edilmesine bile yol açabilir. 
Normal şartlar altında birbiriyle kol kola girmeyecek bu iki güç, Suudi Arabistan’ın gözü kara ve basiretsiz politikaları yüzünden bir araya gelebilir. İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, [İran’da IŞİD saldırılarının olduğu] Çarşamba günü Ankara’daydı.

Pentagon, Trump’ın twitlerinin aksini söylüyor
Suud’un Katar’a karşı seferberliğinde iki oyun değiştirici ortaya çıktı: TBMM’den süratle geçen Katar’daki askerî üsse Türk askerlerini konuşlandırma kararı ve İran Devrim Muhafızları’nın Suudi Arabistan’ı 12 kişinin öldüğü İran meclisine ve Ayetullah Humeyni’nin kabrine yönelik saldırılardan sorumlu tutması
Bunlar Suudi Arabistan’ı yalnızlaştırdı. Suud, daha küçük devletlere efelenebilir; ama yeteri kadar dış askeri destek olmaksızın kendi sınırlarını koruyamaz.
Başkomutanları [Z.T.K. Trump’ı kastediyor] her ne twit atarsa atsın Körfez’deki Amerikan ordusu böyle bir destekten kaçınmak için elinden geleni yapıyor. Belki de bu, Beyaz Saray ile Pentagon’un hafta içinde Katar hakkında niçin bambaşka açıklamalar yaptıklarının nedenlerinden biridir.
(…)
Pentagon’a Avrupa veya en azından kıtanın en önemli devleti Almanya’nın dışişleri bakanı da (…) sözleriyle eşlik etti.
Türkiye’nin TBMM’den geçirdiği kararın hemen ardından Trump, Katar Emiri’yle telefon görüşmesinde arabuluculuk yapmayı teklif etti. Attığı twitlerden sadece 24 saat sonra kendi ordusunun mesajı ona ulaşmışa benziyordu.

Yanlış hesaplar
Suudi Arabistan ve BAE boyunu aşan işlere kalkıştı.
İlk hesap hataları Trump’ın söylemini satın almalarıydı. Trump’ın bir ürününü satın aldığınızda aslında çok daha fazlasını almış olursunuz. Bunun yan etkileri vardır, özellikle de Trump’ın kendi ülkesi içinde yarattığı düpedüz öfke, düşmanlık ve direniş…
Trump’a kimlerin kızgın olduğunu bir gözden geçirirseniz (CIA, Pentagon, Dışişleri Bakanlığı, her türden senatör ve hâkimler) bunun öyle önemsenmeyecek bir şey olmadığını görürsünüz. Bu, sadece Amerikan derin devleti değil (…).
Haberlere konu olan BAE’nin Washington Büyükelçisi Yusuf el-Uteybe, eski Amerikan Savuma Bakanı Robert Gates’i parmağında oynattığı için savunma bakanlığının geri kalanını da kontrol altına alabileceğini düşünerek klasik hatayı yaptı. Sonuç hiç de umduğu gibi olmadı.
Artık Washington’ın en tehlikeli diplomatı olarak anılan Rusya’nın ABD Büyükelçisi Sergey Kislyak, aynı kibirli davranıştan çuvalladı. Bu büyükelçiler lobicilikte gösterdikleri başarıyı dış politika yapımıyla karıştırdılar. Oysaki lobicilik ve dış politika yapımı birbirinden farklı şeylerdir.
İkinci hesap hataları, Katar küçücük bir devlet olduğundan hiçbir büyük gücün onu savunmayacağını varsaydılar. Hem Suud’un hem de BAE’nin Türkiye’de önemli yatırımları var ve bunlardan birini Abu Dabi, Recep Tayyip Erdoğan’ı bir darbeyle alaşağı etmeye çalıştıktan sonra yaptı. Her ikisi de Türkiye’yi satın alabileceklerini sandılar.
Ama tam aksi gerçekleşti. Erdoğan, eğer ki Katar ezilip geçilirse o kampta kalan tek kişi olacağının farkına vardı.
Üçüncü hesap hataları, Katar’la kavgalarının gerçek nedenini ifşa etmeleriydi. Bunun terörü finanse etmekle veya İran’la sıkı fıkı olmakla hiçbir alakası yoktu. Zira BAE hem İran’la muazzam bir ticaret hacmine sahip [Z.T.K. ABD’nin İran’a uyguladığı uluslararası ambargoların en şiddetli döneminde BAE emirliklerinden Dubai ambargonun delinmesinde kilit bir rol oynamıştı] hem de Katar’ı Tahran safında durmakla suçlayan koalisyonun bir parçası.
Arabuluculuk görevini yürüten Kuveyt Emiri’ne bildirdikleri gerçek talepleri el-Cezire’nin kapatılması; el-Arabi el-Cedid, el-Quds el-Arabi ve Huffington Post’un Arapçasını finanse etmeyi durdurması ve Filistinli entelektüellerden Azmi Bişara’yı sınırdışı etmesi.
Bunlar –Arapça olarak– Arap diktatörlerin halklarının okuyup öğrenmesini istemediği hikâyeleri ifşa eden medya organları. Kendi medya organlarını susturmakla yetinmeyerek dünyanın her neresinde olursa olsun kendi despot, rüşvetçi ve yozlaşmış rejimleri hakkında sakıncalı gerçekleri ortaya döken bütün medya organlarının kapısına kilit vurmak istiyorlar.

İsrail mutsuz ekibe katılıyor
HAMAS ve Müslüman Kardeşler bu talepler listesinde 7. sırada geliyor. Bu listeye HAMAS’ın dahil edilmesi de bir diğer hesap hatası; zira ABD bu Filistin hareketi hakkında her ne düşünürse düşünsün Körfez’de büyük bir itibar sahibi.
İşte bu İsrail’in mutsuz ekibe katıldığı nokta. Uteybe’nin hacklenen e-postalarının ifşa ettiği gibi, BAE’liler Netanyahu hükümetiyle canciğer kuzu sarması.
İsrail Başbakanı, gerçek anlamda bağımsız bir Filistin devletine yönelik her türlü ilerlemeyi bastırırken büyük Arap devletlerinin desteğine sahip olduğunu düşünmekte gayet haklı. Bu, Mısır, Ürdün, BAE veya Suudi Arabistan’ın en son istediği şey. Kraliyetler İsrail’le ilişkileri normalleştirmeye o denli hevesli ki bir Suudi yorumcu geçtiğimiz günlerde ilk defa bir İsrail kanalına, Channel 2’ya mülakat verdi.
Mısırlı-Filistinli şair Tamim el-Barguti bununla alakalı Facebook’una çok yerinde bir yorum yazdı:
“İsrail’in Kudüs’ü işgalinin 50. yıldönümünde bir Mısır-Suud-BAE-Bahreyn-İsrail ittifakı oluşuyor ve bir Arap ülkesini, hem de son 20 yıldır Filistin ve Lübnan direnişini ve ayrıca başta (İsrail’in müttefikini deviren ve Kahire’deki Camp David askeri yönetimini tehdit eden) Mısır’daki devrim olmak üzere bütün Arap devrimlerini desteklediği için karadan ve havadan muhasara altına alıyor. Onlar Doha’yı Suriye, Libya, Yemen ve Amerikan üsleri nedeniyle cezalandırmıyor.
Onlar Katar’ı, el-Cezire’nin Irak, Lübnan ve Gazze savaşlarındaki tanıklığı ve 2009, 2012 ve 2014’teki Filistin, 2000 ve 2006’daki Lübnan direnişine destek verdiği için cezalandırıyorlar. Yine onlar, 2011’de Mübarek’in düşüşünden dolayı Doha’yı cezaya çarptırıyorlar.
Macbeth sendromundan muzdarip, eline bulaşmış eski kanı yenisiyle yıkayan bir iflas etmiş ve korkak rütbeli subay ile kral olmak için acele eden ve maliyeti her ne olursa olsun kuzeninin tahta geçmesini engellemeye kararlı bir ergen el ele vermiş de ülkelerinin İsrail stratejik derinliğine dahil olduğunu ilan etmek için 5 Haziran tarihini seçmişler.”
Son hesap hatası mı? Katar, bir Gazze değil. Büyük orduyu sahip dostları var. Houstan’dan daha az nüfusa sahip bu ülke 335 milyar dolar değerinde bir devlet fonuna sahip. Ortadoğu’daki en büyük doğalgaz üreticisi. Exxon şirketiyle ilişkileri var. Suudiler ve BAE’liler Washington’daki tek oyuncu değil. Ve Gazze bile bunca yıldır devam eden muhasara altında yıkılmadı, ayakta.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder