2017’DE DÜNYADA NELER YAŞANACAK?
Stratfor,
27.12.2016
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
NOT: Stratfor'un kurucusu ve uzun süre başkanlığını yürüten George Friedman'ın 2015'te kurduğu uluslararası sistemle ilgili gelecek öngörülerinde bulunan Geopolitical Futures internet sitesinde geçen sene yayımlanan "2040'ta Doğru: Gelecek Öngörülerimizin Bir Özeti" başlıklı yazının tercümesini okumak için TIKLAYINIZ. Yine "2016'da Dünya" başlıklı öngörüler için de TIKLAYINIZ.
NOT: Stratfor'un kurucusu ve uzun süre başkanlığını yürüten George Friedman'ın 2015'te kurduğu uluslararası sistemle ilgili gelecek öngörülerinde bulunan Geopolitical Futures internet sitesinde geçen sene yayımlanan "2040'ta Doğru: Gelecek Öngörülerimizin Bir Özeti" başlıklı yazının tercümesini okumak için TIKLAYINIZ. Yine "2016'da Dünya" başlıklı öngörüler için de TIKLAYINIZ.
2017’de yaşanacak
karışıklıklar, devredeki çok daha derin güçlerin siyasi tezahürleri. Gelişmiş
ülkelerin çoğunda yaşlanan nüfus ve azalan doğum trendi, teknolojik yenilik ve
buna eşlik eden işgücünün azalmasıyla katmerlendi. Çin’in iktisadi yavaşlaması
da bu dinamikle birleşiyor. Aynı zamanda dünya, on yıllardır kaydettiği tarihi
büyüme rekorunun ardından Çin mallarına talebin azalması meselesiyle baş etmeye
çalışıyor. Çin, ülke içindeki satışları artırma niyetiyle, bir zamanlar ithal
ettiği girdilerin çoğunu üretmek ve montajını yapmak amacıyla yavaş ama emin
adımlarla kendi ekonomisini tedarik zincirine dönüştürüyor. [Z.T.K.
Tedarik zinciri, ürün veya hizmetlerin ürün yaşam döngü süreçlerini kapsayan ve
hammaddeden yola çıkıp son müşterinin eline ulaşana kadar geçen operasyonların,
bilgi akışının, fiziksel dağıtımının ve alışverişin bütününü içeren bir
sistemdir; tedarikçi, üretici, distribütör, perakendeci ve
lojistikçilerden oluşan bir bütündür] Bütün bu faktörler bir araya
geldiğinde, hem küresel ekonomi hem de nihai olarak önümüzdeki on yıllarda
uluslararası sistemin alacağı şekil üzerinde dramatik ve kalıcı etkilere sahip
olacaktır.
Onlarca yıldır
alttan alta sessiz sedasız gelişme gösteren bu eğilimler, sonunda siyaseti
etkileyerek gürültüyle su yüzüne çıktı. Ekonomik sancılar ne kadar uzun sürerse
siyasi tepkiler de o kadar güçlü olur. İşte kapıdaki o gürültülü patlama,
Avrupa ve hala daha tek süper güç olan ABD başta olmak üzere dünya güçlerini
selamlayan milliyetçiliğin gücü diyebiliriz.
Ancak küresel süper
güç, artık kendisini o kadar da süper hissetmiyor. Aslında o artık süper güç
olmaktan yorgun düşmüş durumda. 2001’de topraklarını hedef alan yıkıcı
saldırıyla [Z.T.K. 11 Eylül saldırılarını kastediyor] birlikte
tahriklere kapılıp İslam dünyasında giriştiği savaşlarla fazlaca genişleyerek
kendisini aşırı zorladı ve şimdi de evinin içini tamir etmek amacıyla içe
kapanmak istiyor. Gerçekten de Amerikan Başkanı Trump’ın seçim kampanyasında
işlediği ana tema tasarruftu; yani deniz aşırı sorumluluklardan geri çekilme,
müttefiklerinin kendilerini savunmaları için ellerini daha fazla taşın altına
koymalarını sağlama ve böylelikle ABD’nin artan iktisadi rekabete odaklanması
fikriydi.
Barack Obama bu
temayülü çoktan başlatmıştı. Onun başkanlığı sırasında ABD, Ortadoğu’da uzun
vadeli meydan okumalara odaklanarak aşırı dizginlemeye gitti – ki bu strateji
İslam Devleti’nin yükselişinde görüldüğü üzere zaman zaman Obama’nın aleyhine
işledi. Obama doktrini ile Trump doktrininin ilk evresi arasındaki temel
farklılık, Obama’nın her şeye rağmen küresel düzeni sürdürme mekanizmaları
olarak ortak güvenliğe ve ticarete inanmasıydı. Trump ise uluslararası
ilişkilerin temel kurumlarının en iyimser haliyle kusurlarla dolu, en kötümser
açıdansa Amerikan menfaatlerini boğucu olduğuna inanıyor.
Yaklaşım her ne
olursa olsun, küresel süper güçler için tasarruftan bahsetmek bunu icraata
dökmekten daha kolaydır. Woodrow Wilson’ın dediği gibi “Beğenin beğenmeyin,
Amerikalılar dünya hayatının paydaşları.” ABD’nin idealizm ikonunun bu sözleri,
halihazırda dünyada realizm daha fazla sahiplenilse de kulağa mantıklı geliyor.
Mesela
Washington’ın niyetlendiği şekilde ticari ilişkileri revize etmek on yıllar
evvel gayet mantıklı olabilirdi. Ancak üretimde teknolojik ilerlemenin hızla
mesafe kat ettiği ve ister büyük olsun isterse küçük, ekonomilerin küresel
tedarik zincirine sıkıca bağlı olduğu mevcut ve gelişen küresel düzende artık
savunulabilir değil. Bu da ABD’nin Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması
(NAFTA)’na öyle geniş kapsamlı ve ani değişiklikler yapamayacağı anlamına
geliyor. Ticaret anlaşması yeniden müzakere edilse dahi Kuzey Amerika uzun
vadede daha sıkı ticari ilişkilere sahip olmaya devam edecektir.
Ancak ABD’nin Çin’e
karşı başta maden sektörü olmak üzere seçici ticari engeller çıkarması daha
muhtemel. Pekin’le artan ticari kavga riski dünyanın dört bir yanında
yankılanacaktır. Washington’ın Çin’den ticari tavizler koparmak maksadıyla “Tek
Çin” politikasını sorgulama hevesinin bir maliyeti olacaktır: Pekin, kendi
ticaret ve güvenlik kozlarını ortaya koyarak ABD’yi kaçınılmaz bir şekilde
Pasifiklere çekecektir.
Ancak zaman, ticari
ihtilaflar için uygun değil. Trump kendi ülkesinin iç meselelerine ve Çin
Devlet Başkanı Xi Jinping de 19. Parti Kongresi öncesinde içeride siyasi gücünü
konsolide etmeye odaklanmayı tercih edecektir. Dolayısıyla iktisadi istikrar
reforma ve yeniden yapılanmaya öncelenecektir. Bu da demek oluyor ki Pekin
yönetimi, –Çin şirket borçları tehlikeli noktalara ulaşsa ve etkili araçlar
olarak giderek anlamlarını kaybetse dahi– kredileri ve kamu yatırımlarını
artıracaktır.
2017 Avrupa için de
kritik bir yıl olacaktır. AB’nin temel direkleri olan Fransa’da ve Almanya’da
yapılacak seçimlerden ve yine Avro Bölgesi’nin en büyük üçüncü ekonomisi olan
İtalya’daki muhtemel bir erken seçimden her biri, bir diğerini etkileyecek ve
Avro Bölgesi’nin varlığını tehdit edecektir. Yıllardır yazıp çizdiğimiz gibi AB
önünde sonunda dağılacaktır. 2017 için asıl soru şu: Acaba bu seçimler
dağılmayı ne ölçüde hızlandıracak? 2017’deki seçimleri ister ılımlılar isterse
aşırılar kazansın, Avrupa kendi içinde bölgesel bloklar olarak parçalanmaya
hızla sürüklenecektir.
Avrupa’nın
parçalanması Ruslar için altın bir fırsat olacaktır. Rusya, 2017’de yaptırımlar
konusunda Avrupa’nın birliğini çatlatabilecek ve sınır bölgelerinde nüfuzunu
daha da pekiştirme imkânı elde edecektir. Trump yönetimi, Moskova’yla çatışmayı
yatıştırma çabası çerçevesinde yaptırımları hafifletmeye ve Suriye’de
işbirliğine gitmeye daha meyyal olabilir. Ancak uzlaşmanın da sınırları
olacaktır. Rusya, savunmasını güçlendirmeyi sürdürecek ve siber alandan
Ortadoğu’ya birçok alanda yeni kozlar yaratacaktır. ABD ise Rus yayılmasını
sınırlandırma çabasını sürdürecektir.
Bu stratejinin bir
parçası olarak Rusya, Batı’yla pazarlık için Ortadoğu’da hem yıkıcı hem de
barışı tesis edici roller oynamayı sürdürecektir. Suriye’de barışın sağlanması
kaypaklığını ve zorluğunu korurken Rusya, Amerikan-İran ilişkileri bozuldukça
Tahran’a yakın durmaya devam edecektir. İran seçim yılına girerken ve yeni
Amerikan yönetimi İran’a karşı çok daha tavizsiz bir yaklaşım sergilerken
Tahran’la nükleer anlaşma bir dizi cephede meydan okumalarla karşılaşacaktır.
Buna rağmen karşılıklı menfaatler, nükleer anlaşmanın çerçevesini muhafaza
edecek ve her iki tarafı da Hürmüz Boğazı gibi yerlerde bir çatışmadan
caydıracaktır.
Bu arada
İran-Türkiye rekabeti Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyinde tırmanacaktır. İran kendi
nüfuz alanını savunmaya çalışırken Türkiye sözkonusu bölgede kendi nüfuz
alanını kurmaya ve Kürt ayrılıkçılığını kontrol altına almaya odaklanacaktır.
2017’de askeri operasyonlar İslam Devleti’ni geriletirken buralarda toprak,
kaynak ve nüfuz mücadelesi yerel ve bölgesel menfaat sahipleri arasında
yoğunlaşacaktır. Ancak İslam Devleti askeri olarak zayıflarken gerilla ve
terörist taktiklerini kullanacak ve farklı coğrafyalarda becerikli/iş bilen
toplumsal tabanını saldırılar için harekete geçirecektir.
Aslına bakılırsa
İslam Devleti endişe duyulacak salt bir cihatçı örgüt değil. Şu anda bütün ilgi
ona yoğunlaşmışken el-Kaide sessiz sedasız Kuzey Afrika ve Arap Yarımadası’nda
kendini yeniden örgütlüyor. El-Kaide’nin 2017’de daha aktif olması muhtemel.
Kısmen dünya petrol
üreticilerinin çoğunun vardığı anlaşma sayesinde 2017’de ham petrol fiyatları
az da olsa artacaktır (ancak hiçbir ülkenin petrol üretimini kısma taahhüdüne
tam anlamıyla uymayacağı da aşikâr). Kuzey Amerika’da kayagazı üretiminin
toparlanma hızı, gelecek sene Suudi Arabistan’ın üretim kesintisini artırma ve
uzatma politikasını etkileyen temel faktör olacaktır. Her ne kadar Kuzey
Amerikalı üreticilerin fiyat iyileşmesine mukabelesi ve üretimi artırması vakit
alsa da Suudi Arabistan petrol fiyatlarında önemli bir artışın ihtimal dışı
olduğunu biliyor. Bu da –Suudi ARAMCO şirketinin %5 hissesini 2018’de satışa
çıkarma planı ışığında– Suudi Arabistan’ın petrol arzını dengelemek maksadıyla
ekonomiyi rotasında tutmak için 2017’de piyasalara aktif bir şekilde müdahale
edeceği anlamına geliyor.
Petrol
fiyatlarındaki artış dünyadaki üreticiler için bir rahatlama getirecektir; ama
Venezüella gibi başı iyice dertte olan bir ülke için bu, çok az ve çok gecikmiş
bir adım olabilir. Venezüella’nın borçlarını ödeyememe tehlikesi ufukta
belirmiş durumda; borç ödemeleri için temel ihtiyaç maddeleri ithalinde ciddi kısıtlamalara
gitmek, toplumsal huzursuzlukları tetikleyecek ve iktidar partisi ile silahlı
kuvvetler arasındaki zaten derin olan fay hatlarını açığa çıkaracaktır.
Gelişmiş piyasalar
da enflasyonun geri döneceği 2017’de göze çarpar bir değişimle karşı karşıya
kalacaktır. Bu da merkez bankalarının sıkı para politikası tedbirlerini
benimsemelerine yol açacaktır. Merkez bankalarının piyasayı nakit paraya
boğduğu günler sona eriyor. Yük, artık para politikasını şekillendiren
yetkililerin omzuna binecek ve iktisadi büyümenin ana motoru olarak para
basmanın yerini kamu harcamaları alacaktır. ABD’de para politikasını
sıkılaştırma ve güçlü bir Amerikan doları, 2017 başlarında küresel ekonomiyi
çalkalayacaktır. Bundan en çok etkilenecek ülkeler, dolar cinsinden yüksek
borçlanma riskine girmiş gelişmekte olan piyasalardır. Bu listede Venezüella,
Türkiye, Güney Afrika Cumhuriyeti, Nijerya, Mısır, Şili, Brezilya, Kolombiya ve
Endonezya var. Bu arada Çin para birimi yuan üzerindeki aşağı doğru baskı ve
sürekli azalan döviz rezervleri, Çin’i sermaye akışları üzerindeki kontrolünü
arttırmaya zorlayacaktır.
Piyasalar şu an
sakin seyretse de (…) 2017’de çok daha istikrarsız olacaktır. Avro Bölgesi’ne
yönelik tehditten tutun tırmanan ticari ihtilaflara kadar 2017’de yaşanacak
kargaşalar karşısında yatırımcılar dramatik tepkiler verebilirler. Varlık
fiyatları 2016’nın ilk iki ayında hızlı da olsa dikkat çekici bir sarsıntı
geçirmişti. 2017’de bu hadiseler defalarca tekrarlanabilir.
Serbest ticaretin
baş savunucularından olan İngiltere giderek korumacı bir çizgiye sapan
Avrupa’da nüfuzunu kaybederken ABD de küresel ticaret inisiyatifinden geri
çekiliyor. Genel olarak küresel ticari büyümenin gerilemesi muhtemel; ancak Çin
ve Meksika gibi ihracata bağımlı ülkeler tedarikçilerle/üreticilerle
ilişkilerini korumaya ve yeni pazarlar aramaya çok daha istekli olacaktır.
Büyük ticaret anlaşmalarının yerine ülkeler veya bloklar arasında müzakere
edilen daha küçük ve daha az iddialı anlaşmalar geçecektir. Nihayetinde
Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı ile Transpasifik Ortaklığı, Dünya
Ticaret Örgütü Doha Turu’nun çöküşünden geriye kalan parçalardı.
İktisadi hayal
kırıklığı, tamamı şimdiden sezilemeyen birçok şekilde tezahür edebilir.
Japonya’da hükümet, kritik reformları hayata geçirme ve yaşlanan nüfusunu
değişen küresel şartlara adapte etme noktasında 2017’de çok daha güçlü bir
pozisyonda olacaktır. Brezilya ve Hindistan’da yolsuzluğu ifşa etme ve mücadele
çabaları ivme kazanmayı devam edecektir. Hindistan (…)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder