TRUMP ÇAĞINDA
ALMANYA
Joschka Fischer (Almanya eski dışişleri bakanı ve başbakan yardımcısı (1998-2005); Alman
Yeşiller Partisi’nin kurucularından ve liderlerinden)
Project Syndicate,
26.1.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
NOT: Blogda yer alan Joschka Fischer'ın önceki tercümeleri için TIKLAYINIZ.
NOT: Blogda yer alan Joschka Fischer'ın önceki tercümeleri için TIKLAYINIZ.
Donald Trump, artık
ABD’nin 45. başkanı ve görevi devralmasının ardından yaptığı ilk konuşmada,
yönetiminin işleri eski usullerle yürütmeyeceğini toplantıyı izleyen Amerikan
müesses nizamına açıkça ilan etti. Trump’ın “Amerika öncelik” mottosu, Franklin
D. Roosevelt’ten itibaren Demokrat ve Cumhuriyetçi başkanların inşa edip 70
yılı aşkın bir süredir sürdürdüğü Amerikan öncülüğündeki dünya düzeninin terk
edileceğine ve muhtemelen yıkılacağına işaret ediyor.
Eğer ki ABD, öncü
iktisadi ve askeri gücünü terk edip milliyetçiliğe ve izolasyonculuğa kayarsa,
sadece ülkenin kendisini değiştirmekle kalmayıp uluslararası yeni bir düzenin
kuruluşunu da hızlandıracaktır. ABD bir hegemon olmaktan çıkıp birçok büyük
güçten birine dönüşecektir.
ABD İkinci Dünya
Savaşı’ndan bu yana küresel serbest ticaretin lokomotifi oldu. Dolayısıyla dar
milli çıkarlar uğruna korumacılığa kayma veyahut küreselleşmeyi geriye sarma
veya dizginleme çabasının dünya çapında muazzam iktisadi ve siyasi sonuçları
olacaktır. Bu tür bir kaymanın bütün muhtemel sonuçları şimdiden öngörülemez;
ama dünyanın öncü güçlerinin en son içe kapandıkları 1930’larda neler olup bittiğini
hepimiz biliyoruz veya bilmeliyiz.
Mevcut küresel
düzenin temelini oluşturan ittifaklar, çok taraflı kurumlar, güvenlik
garantileri, uluslararası anlaşmalar ve ortak değerler kısa bir süre içinde
sorgulanın hale gelebilir veyahut tamamen reddedilebilir. Eğer ki bu
gerçekleşirse, eski Amerikan Barışı (Pax Americana), bizzat ABD’nin
kendisi tarafından boşu boşuna yıkılmış olacak. Bunun yerine geçecek ortada
hiçbir alternatif de bulunmadığından tüm ibreler yakın gelecekte kargaşa ve
kaosa işaret ediyor.
Eğer ki Washington,
Trump yönetimi altında küresel rolünden el etek çekerse ABD’nin iki eski
düşmanı Almanya ve Japonya en büyük kaybedenler olacaktır. Her iki ülke de
1945’te tam bir hezimeti tatmış ve bundan sonra Machtstaat veya “güç
devleti”nin her türlüsünden vazgeçmişti. Güvenliklerinin ABD tarafından teminat
altına alınması sayesinde tüccar devletlere dönüşmüş ve Amerikan öncülündeki
uluslararası sistemin aktif katılımcıları haline gelmişti.
Eğer ki Trump,
Amerikan güvenlik şemsiyesini kapatıp çekilirse bu iki büyük iktisadi güç çok
ciddi güvenlik problemleriyle karşı karşıya kalacaktır. Japonya’nın kıyıdaki
jeopolitik konumu, teorik olarak, savunma kapasitesini yeniden kendi eline alıp
millileştirmesine imkan verirken, aynı seçenek Doğu Asya’da bir askeri çatışma
ihtimalini ciddi şekilde artırabilir. Bölgede birçok ülkenin nükleer silahlara
sahip olduğu göz önüne alınırsa bu ürkütücü bir ihtimal.
Almanya ise coğrafi
olarak Avrupa’nın tam kalbinde ve savaş döneminden kalma eski düşmanlarla çevrili.
Demografik ve iktisadi bakımından kıtanın en büyük ülkesi. Ancak bu gücünü
büyük ölçüde Amerikan güvenlik garantilerine ve ortak değerler ile serbest
ticarete dayalı çok taraflı, Transatlantik ve Avrupa kurumsal çerçevesine
borçlu. Mevcut uluslararası düzen, Machtstaat ve ona eşlik eden nüfuz
alanını anlamsızlaştırdı.
Japonya’nın aksine
Almanya, teoride kendi savunma politikasını bir kez daha eline alıp
millileştiremez; zira böyle bir adım Avrupa’daki ortak savunma ilkesini
baltalayacak ve kıtayı paramparça edecektir. Unutulmamalı ki İkinci Dünya
Savaşı sonrası kurulan küresel ve bölgesel düzenin amacı, eski düşman güçleri
birbirlerine karşı bir tehdit oluşturmamaları için sisteme entegre etmekti.
Jeopolitik ağırlığı
nedeniyle Almanya’nın perspektifi şu an AB’ninkiyle aynı. Ve AB’nin
perspektifi, hegemonca olmayıp daha ziyade hukuk devleti, entegrasyon ve üye
devletlerin çıkarlarının barışçıl uzlaşmasıyla yakından alakalı. Almanya’nın
sadece coğrafi konumu dahi milliyetçiliği kötü bir fikir kılıyor; ayrıca onun
en temel siyasi ve iktisadi çıkarları, AB’nin güçlü ve başarılı olmasına bağlı,
hele de bu Trump çağında...
Almanya güvenlik
bakımında diğer tüm Avrupalılarla aynı geminin içinde. Fransa’nın güvenliği
Almanyasız sağlanamayacağı gibi, Polonyasız da Almanya’nın güvenliği olamaz.
İşte bu yüzden Almanya ve diğer tüm Avrupa ülkeleri, AB ve NATO bünyesinde ortak savunmaya
katkılarını artırmak için ellerinden gelen her şeyi yapmalılar.
Gücünü finansal ve ekonomik kudretinden alan Almanya, artık bu gücünü AB ve NATO adına sonuna kadar kullanmalı. Maalesef ki
geçmişte (hatta Avro Krizi sırasında dahi) keyfini sürdüğü o sözde “barış temettüsü
(peace dividend)”ne [Z.T.K. savunma harcamalarının azalmasıyla
sağlanan tasarrufa ve iktisadi faydaya işaret ediyor] artık bel bağlayamaz.
Tasarruf hiç şüphesiz bir erdemdir; ancak evi yangın sarmışken ve çökmek
üzereyken başka mülahazalar öncelik kazanmalıdır.
Güvenliğin yanı
sıra Almanya’nın ikinci temel çıkarı küresel serbest ticarettir. Avrupa içi
ticaret fevkalade önemli olmayı sürdürecektir; zira bu, Almanya’nın bir geçim
kaynağı. Ancak ABD’yle ticaret de hayati olmayı sürdürecektir. ABD ile Çin’in bir
ticaret savaşına tutuşması Almanya için hiç de hayra alamet olmaz; zira bu iki
ülke Almanya’nın AB dışındaki en önemli iki ihracat pazarı. Korumacılığın
dünyanın her yerinde küresel sonuçları olabilir.
Trump’ın
başkanlığı, Avrupalılar için arz ettiği bütün bu tehlikelerin yanı sıra,
birtakım fırsatlar da sunuyor. Trump’ın sadece korumacı söylemi dahi Çin ile
Avrupa’yı birbirine yaklaştırdı. Daha da önemlisi, yeni Amerikan yönetimi,
Avrupalılara saflarını birleştirme, gelişme ve jeopolitik güçlerini ve
konumlarını güçlendirme fırsatını sonunda sunmuş oldu.
Avrupalılar sonunda
bir araya gelirlerse eğer, Amerikan karşıtlığından kaçınmalılar. Zira Trump
ABD’nin başkanı olabilir ama ABD’nin bizzat kendisi değil. Kuzey Atlantik
ülkelerinin –Trump’ın yönetimi altında dahi olsa ve önümüzdeki yıllarda daha
nice değişiklikler de yaşansa– her şeye rağmen ortak bir tarihi ve değerler
bütünü var olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder