1992’NİN
CEZAYİR’İNİ HATIRLAMAK: YAZI HİÇ GÖREMEYEN İLK ARAP BAHARI
Peter
Speetjens (20 sene Lübnan’dan yaşamış
Hollandalı gazeteci)
Middle
Eeast Eye, 9.1.2017
Tercüme:
Zahide Tuba Kor
Cezayir’in
bağımsızlığını kazandığı 1962 yılından itibaren düzenlenen ilk çok partili
seçimleri İslami Selamet Cephesi (FIS)’nin kazanmasını engellemek amacıyla
ordunun 11 Ocak 1992 tarihinde gerçekleştirdiği askeri darbenin 25. yıldönümünü
idrak etmek üzereyiz.
Bu
seçimler, Arap dünyasında erken bir Cezayir baharının başlangıcı olabilecekken,
tam aksine on yıl sürecek zalim ve kirli bir iç savaşı tetikledi. Cinayetler,
işkenceler, ortadan kaybolmalar ve bütün bir köyün katliamdan geçirilmesi
vakaları iyice sıradanlaştı. Tahminen 150 ila 200 bin insanın canına mâl olan
iç savaş, bugün artık tarihin unutulmuş bir safhası.
Cezayir
Baharı
Maalesef
ki Cezayir çatışması, 2010 yılı sonundan bu yana Arap dünyasında meydana gelen
gelişmelerle dikkat çekici bazı paralellikler arz ediyor.
Mesela
her şey çok benzer bir şekilde kitlesel gösteriler ve isyanlarla başlamıştı.
Petrol fiyatlarının düşmesiyle Cezayir ekonomisi kriz moduna geçmiş, ülkenin
hayal kırıklığına uğramış gençleri artan işsizliğe ve fakirliğe karşı 1988’de
sokaklara dökülmüşlerdi. Buna bir de ülkenin devasa doğalgaz ve petrol
zenginliğinin hiçbir zaman sıradan insanların cebine girmediğine dair ortak
inanç eklenmişti.
Cezayir’in
tek siyasi yapısı olan Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN), yüzlerce kişinin
öldürüldüğü bu protestolar karşısında, Anayasada bağımsızlıktan bu yana ilk
defa çok partili serbest seçimlere izin veren değişiklik yapıldı.
Böylelikle
1989’da İslami Selamet Cephesi (FIS) doğdu. Müslüman Kardeşler’den güçlü bir
şekilde etkilenen parti hızla halkın desteğini kazandı. Haziran 1990’da yapılan
belediye seçimlerinde kaydettiği başarıyla en büyük siyasi parti haline geldi;
Aralık 1991’deki parlamento seçimlerinin ilk turunda da iktidar partisi FLN’den
iki kat fazla oy kazandı.
Yönetim
orduyla hep sıkı sıkıya bağlantı içinde olduğundan iktidarı/gücü ve
ayrıcalıklarını kaybetmekten çok ciddi bir şekilde korkmuştu. Endişelenmeye
başlayanlar sadece onlarla da sınırlı değildi.
Batı’nın
teşvikleri
Amerikalılar
FIS’in Birinci Körfez Savaşı’na açık açık muhalefet etmesinden de Filistin
yanlısı duruşundan da hiç memnun değildi.
Ekonomi
üzerinde sağlam bir kontrolü olan Cezayir’in eski sömürgecisi Fransa, FIS’in
Fransızcayı ve Fransız kültürü ile nüfuzunu kırma söylemine giderek daha fazla
öfkelendi.
Böylelikle
Washington ve Paris, Cezayir ordusunun 11 Ocak 1992 tarihinde parlamento
seçimlerinin ikinci turunu iptal etmesine ve olağanüstü hal ilanına yeşil ışık
yaktı. İki ay sonra İslami Selamet Cephesi kapatılarak faaliyetleri tamamen
yasaklandı.
Temmuz
2013’te yaşanan Mısır’daki askeri darbeyi ve akabinde Müslüman Kardeşler’in
yasaklanmasını dikkate aldığımızda, görünen o ki Mısır ordusu daha evvelki
Cezayir Baharını unutmamış.
Dönemin
Amerikan Dışişleri Bakanı James Baker daha sonraki yıllarda şöyle diyecekti:
“Demokrasiye verdiğimiz destekle kısmen çeliştiğinin farkında olsak da
Cezayir’de radikal fundamentalistleri dışlama politikası izledik.”
ABD’nin
seçmece demokrasi sevdasının bedelini Cezayirliler çok ağır bir şekilde
ödeyeceklerdi. Darbenin ardından on binlerce FIS mensubu ve sempatizanı
tutuklandı. Büyük Sahra Çölü’ndeki tevkifhanelere kapatılmayanlar ise ya
sürgüne gittiler ya da ellerine silah aldılar.
Esrarengiz
GIA’nın ortaya çıkışı
Başlangıçta
mücadeledeki etkin grup, FIS’e bağlı olan Silahlı İslami Hareket (MIA) idi.
Ancak kısa süre sonra esrarengiz Silahlı İslami Grup (GIA) ortaya çıktı.
En
tüyler ürpertici mezalimi yapan, büyük ölçüde, ülkenin başkenti ve çevresinde
etkin olan GIA idi. Mesela kafa kesmeler, daha İslam Devleti ortaya çıkıp da
kaydettiği bu tür görüntüleri YouTube üzerinden dünyaya servis edip bir şok
dalgası yaratmadan çok evvel Cezayir’de bir vakayı adiye haline gelmişti.
Görünüşte
İslamcı olmakla birlikte GIA’ya Cezayir gizli servisinin sızdığı bugün artık
son derece net. Birçok eski Cezayir istihbarat yetkilisi bunu itiraf etmiş
durumda.
Mezalimlerin
amacı, ülkedeki İslamcıları kötü göstermek, destek tabanlarını kırmak ve
Cezayir halkını ehven-i şer olarak rejime sarılmaya zorlamaktı. Bugün de
bazıları, Suriye rejiminin belli ölçülerde İslam Devleti’yle benzer bir oyunu oynadığı
iddiasında.
Cezayir
rejiminin bakış açısına göre bu stratejinin işe yaradığı iddia edilebilirdi.
Zira yavaş yavaş şiddet azalacak ve iç savaş 2002’de en son GIA emiri Antar
Zouabri’nin ölümüyle sona erecekti.
Ağır
miras
Cezayir
hala daha ordu, FLN ve güvenlik birimleri üçgeni tarafından yönetilmekte.
Olağanüstü hal 2011’de kaldırılsa da ülkenin temel politikalarını ve nüfuz
alanlarını belirleyen onlar.
Cezayir’deki
genel durumu açıklayıcı bir ayrıntı da yıllardan beri ülkenin en güçlü adamının
İstihbarat ve Güvenlik Departmanının başında bulunan General Muhammed “Tevfik”
Mediène olması. 1990’dan 2015’e kadar Cezayir’in istihbarat başkanlığını
yürüten Mediène istediği herkesi batırabilir veya çıkarabilir durumdaydı.
Bu
arada Cezayir özgürlükler merdiveninde pek de yukarılara tırmanamadı. İfade,
toplanma ve örgütlenme özgürlüğü iyice kısıtlanmış durumdaydı. 2016’da bir
gazeteci Cumhurbaşkanı Bouteflika’nın sağlık durumunu, diğerleri de
yolsuzlukları sorguladığı için gözaltına alındı.
Cezayir’de
yolsuzluklar alıp başını gitmiş durumda. 2010’da Sonatrach skandalı patlak
verdi. Ülkenin döviz hâsılatının %98’ini sağlayan Cezayir milli petrol şirketi
iktidardakilerle bağlantılı insanlara rüşvet ve komisyonculukta iyice
ustalaşmış durumda.
Mesela
8,4 milyar dolarlık bir anlaşmayı kotarmak için bir İtalyan firmasının bahsi
geçen şirket yetkililerine 207 milyon dolar ödediği iddia ediliyor. Ülkenin
doğusuyla batısını birbirine bağlayan ana otoyolun dünyada şimdiye kadar inşa
edilmiş en pahalı yol olduğu söyleniyor.
Buna
rağmen, komşuları Tunus ve Mısır halk ayaklanmalarıyla yüzleşirken Cezayir son
yıllarda görece sessiz sakin durumda.
Asgari
düzeyde siyasi reform ve kamu harcamalarında artış, insanları mutlu edip
sokaklardan uzak tutmaya yetmiş gibi görünüyor.
Ama
soru şu: Acaba bu ne kadar sürecek? Özgürlükler, adil temsiliyet ve eşit
paylaşım konusunda 1980’lerin sonlarından bu yana ülkede pek bir şey değişmiş
değil.
Yine
1980’lerdeki gibi petrol fiyatları çakılmış durumda ve Cezayir giderek büyüyen
bir ekonomik krizle yüzleşiyor.
2015’te
ihracat neredeyse yarı yarıya düşüp yerel para birimi değer kaybederken bütçe
açığı neredeyse ikiye katlandı ve genç işsizliği artarak %30’a yaklaştı.
Eğer ki
hükümet fakirlerin ayakta durmasını sağlayan sübvansiyonların bazılarını kesmek
zorunda kalırsa 11 Ocak 1992 manzarası bir anda yeniden ortaya çıkabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder