4 Şubat 2017 Cumartesi

P.SPEETJENS: 1992 CEZAYİR’İ: YAZA ULAŞAMAYAN İLK ARAP BAHARI


1992’NİN CEZAYİR’İNİ HATIRLAMAK: YAZI HİÇ GÖREMEYEN İLK ARAP BAHARI

Peter Speetjens (20 sene Lübnan’dan yaşamış Hollandalı gazeteci)
Middle Eeast Eye, 9.1.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Cezayir’in bağımsızlığını kazandığı 1962 yılından itibaren düzenlenen ilk çok partili seçimleri İslami Selamet Cephesi (FIS)’nin kazanmasını engellemek amacıyla ordunun 11 Ocak 1992 tarihinde gerçekleştirdiği askeri darbenin 25. yıldönümünü idrak etmek üzereyiz.
Bu seçimler, Arap dünyasında erken bir Cezayir baharının başlangıcı olabilecekken, tam aksine on yıl sürecek zalim ve kirli bir iç savaşı tetikledi. Cinayetler, işkenceler, ortadan kaybolmalar ve bütün bir köyün katliamdan geçirilmesi vakaları iyice sıradanlaştı. Tahminen 150 ila 200 bin insanın canına mâl olan iç savaş, bugün artık tarihin unutulmuş bir safhası.

Cezayir Baharı
Maalesef ki Cezayir çatışması, 2010 yılı sonundan bu yana Arap dünyasında meydana gelen gelişmelerle dikkat çekici bazı paralellikler arz ediyor.
Mesela her şey çok benzer bir şekilde kitlesel gösteriler ve isyanlarla başlamıştı. Petrol fiyatlarının düşmesiyle Cezayir ekonomisi kriz moduna geçmiş, ülkenin hayal kırıklığına uğramış gençleri artan işsizliğe ve fakirliğe karşı 1988’de sokaklara dökülmüşlerdi. Buna bir de ülkenin devasa doğalgaz ve petrol zenginliğinin hiçbir zaman sıradan insanların cebine girmediğine dair ortak inanç eklenmişti. 
Cezayir’in tek siyasi yapısı olan Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN), yüzlerce kişinin öldürüldüğü bu protestolar karşısında, Anayasada bağımsızlıktan bu yana ilk defa çok partili serbest seçimlere izin veren değişiklik yapıldı.
Böylelikle 1989’da İslami Selamet Cephesi (FIS) doğdu. Müslüman Kardeşler’den güçlü bir şekilde etkilenen parti hızla halkın desteğini kazandı. Haziran 1990’da yapılan belediye seçimlerinde kaydettiği başarıyla en büyük siyasi parti haline geldi; Aralık 1991’deki parlamento seçimlerinin ilk turunda da iktidar partisi FLN’den iki kat fazla oy kazandı.
Yönetim orduyla hep sıkı sıkıya bağlantı içinde olduğundan iktidarı/gücü ve ayrıcalıklarını kaybetmekten çok ciddi bir şekilde korkmuştu. Endişelenmeye başlayanlar sadece onlarla da sınırlı değildi.

Batı’nın teşvikleri
Amerikalılar FIS’in Birinci Körfez Savaşı’na açık açık muhalefet etmesinden de Filistin yanlısı duruşundan da hiç memnun değildi.
Ekonomi üzerinde sağlam bir kontrolü olan Cezayir’in eski sömürgecisi Fransa, FIS’in Fransızcayı ve Fransız kültürü ile nüfuzunu kırma söylemine giderek daha fazla öfkelendi.
Böylelikle Washington ve Paris, Cezayir ordusunun 11 Ocak 1992 tarihinde parlamento seçimlerinin ikinci turunu iptal etmesine ve olağanüstü hal ilanına yeşil ışık yaktı. İki ay sonra İslami Selamet Cephesi kapatılarak faaliyetleri tamamen yasaklandı.
Temmuz 2013’te yaşanan Mısır’daki askeri darbeyi ve akabinde Müslüman Kardeşler’in yasaklanmasını dikkate aldığımızda, görünen o ki Mısır ordusu daha evvelki Cezayir Baharını unutmamış.
Dönemin Amerikan Dışişleri Bakanı James Baker daha sonraki yıllarda şöyle diyecekti: “Demokrasiye verdiğimiz destekle kısmen çeliştiğinin farkında olsak da Cezayir’de radikal fundamentalistleri dışlama politikası izledik.”
ABD’nin seçmece demokrasi sevdasının bedelini Cezayirliler çok ağır bir şekilde ödeyeceklerdi. Darbenin ardından on binlerce FIS mensubu ve sempatizanı tutuklandı. Büyük Sahra Çölü’ndeki tevkifhanelere kapatılmayanlar ise ya sürgüne gittiler ya da ellerine silah aldılar.

Esrarengiz GIA’nın ortaya çıkışı
Başlangıçta mücadeledeki etkin grup, FIS’e bağlı olan Silahlı İslami Hareket (MIA) idi. Ancak kısa süre sonra esrarengiz Silahlı İslami Grup (GIA) ortaya çıktı.
En tüyler ürpertici mezalimi yapan, büyük ölçüde, ülkenin başkenti ve çevresinde etkin olan GIA idi. Mesela kafa kesmeler, daha İslam Devleti ortaya çıkıp da kaydettiği bu tür görüntüleri YouTube üzerinden dünyaya servis edip bir şok dalgası yaratmadan çok evvel Cezayir’de bir vakayı adiye haline gelmişti.
Görünüşte İslamcı olmakla birlikte GIA’ya Cezayir gizli servisinin sızdığı bugün artık son derece net. Birçok eski Cezayir istihbarat yetkilisi bunu itiraf etmiş durumda.
Mezalimlerin amacı, ülkedeki İslamcıları kötü göstermek, destek tabanlarını kırmak ve Cezayir halkını ehven-i şer olarak rejime sarılmaya zorlamaktı. Bugün de bazıları, Suriye rejiminin belli ölçülerde İslam Devleti’yle benzer bir oyunu oynadığı iddiasında.
Cezayir rejiminin bakış açısına göre bu stratejinin işe yaradığı iddia edilebilirdi. Zira yavaş yavaş şiddet azalacak ve iç savaş 2002’de en son GIA emiri Antar Zouabri’nin ölümüyle sona erecekti.

Ağır miras
Cezayir hala daha ordu, FLN ve güvenlik birimleri üçgeni tarafından yönetilmekte. Olağanüstü hal 2011’de kaldırılsa da ülkenin temel politikalarını ve nüfuz alanlarını belirleyen onlar.
Cezayir’deki genel durumu açıklayıcı bir ayrıntı da yıllardan beri ülkenin en güçlü adamının İstihbarat ve Güvenlik Departmanının başında bulunan General Muhammed “Tevfik” Mediène olması. 1990’dan 2015’e kadar Cezayir’in istihbarat başkanlığını yürüten Mediène istediği herkesi batırabilir veya çıkarabilir durumdaydı.
Bu arada Cezayir özgürlükler merdiveninde pek de yukarılara tırmanamadı. İfade, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü iyice kısıtlanmış durumdaydı. 2016’da bir gazeteci Cumhurbaşkanı Bouteflika’nın sağlık durumunu, diğerleri de yolsuzlukları sorguladığı için gözaltına alındı.
Cezayir’de yolsuzluklar alıp başını gitmiş durumda. 2010’da Sonatrach skandalı patlak verdi. Ülkenin döviz hâsılatının %98’ini sağlayan Cezayir milli petrol şirketi iktidardakilerle bağlantılı insanlara rüşvet ve komisyonculukta iyice ustalaşmış durumda.
Mesela 8,4 milyar dolarlık bir anlaşmayı kotarmak için bir İtalyan firmasının bahsi geçen şirket yetkililerine 207 milyon dolar ödediği iddia ediliyor. Ülkenin doğusuyla batısını birbirine bağlayan ana otoyolun dünyada şimdiye kadar inşa edilmiş en pahalı yol olduğu söyleniyor.
Buna rağmen, komşuları Tunus ve Mısır halk ayaklanmalarıyla yüzleşirken Cezayir son yıllarda görece sessiz sakin durumda.
Asgari düzeyde siyasi reform ve kamu harcamalarında artış, insanları mutlu edip sokaklardan uzak tutmaya yetmiş gibi görünüyor.
Ama soru şu: Acaba bu ne kadar sürecek? Özgürlükler, adil temsiliyet ve eşit paylaşım konusunda 1980’lerin sonlarından bu yana ülkede pek bir şey değişmiş değil.
Yine 1980’lerdeki gibi petrol fiyatları çakılmış durumda ve Cezayir giderek büyüyen bir ekonomik krizle yüzleşiyor.
2015’te ihracat neredeyse yarı yarıya düşüp yerel para birimi değer kaybederken bütçe açığı neredeyse ikiye katlandı ve genç işsizliği artarak %30’a yaklaştı.
Eğer ki hükümet fakirlerin ayakta durmasını sağlayan sübvansiyonların bazılarını kesmek zorunda kalırsa 11 Ocak 1992 manzarası bir anda yeniden ortaya çıkabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder