EĞER RUSYA
TÜRKİYE’YLE GERGİNLİĞİ AZALTMAZSA ER YA DA GEÇ İKİNCİ KIRIM SAVAŞI YAŞANABİLİR
Sergey
Karaganov (Rusya’nın en
tanınmış siyaset bilimcilerinden ve 2001-2013 yılları arasında Rus Devlet
Başkanı Vladimir Putin’in dış politika danışmanı)
Russia
Today TV kanalı, Worlds Apart programı, 4.2.2016
Röportajı yapan:
Oksana Boyko
Deşifre ve tercüme:
Zahide Tuba Kor
2004’te Batı
“Rusya için işler artık bir daha hiçbir zaman eskisi gibi gitmeyecek” demişti;
ama 2016’da Rusya artık eski taahhütlerine/angajman kurallarına geri döndüğünü
ilan etti. (…) 2015 Rus diplomasisi için tarihi bir dönüm noktası oldu. Bu
başarı Rusların kendi stratejik tercihlerinin bir sonucu mu, yoksa son
dönemdeki jeopolitik boşluğun bir neticesi mi?
Bu, stratejik
tercihlerin bir sonucu. 2013-2014’te işlerin eskisi gibi gitmediğini fark
ettik. İlk vuruşu Ruslar yaptı, Kırım ve Donbass’ta isyancıları destek
şeklinde. Bu, Rusların büyük bir darbesiydi. Bunun bir krize yol açacağının
farkındaydık, ama bunun kaçınılmaz olduğunu da biliyorduk. İki yıl sonra
geldiğimiz noktada insanlar oyunun yeni kurallarına alışmaya başladılar.
Uluslararası ilişkileri yüzyıllardır idare eden eski oyunun kurallarını [Z.T.K.
çok kutuplu dünyayı ve denge politikasını kastediyor] Batı, 20 yıl evvel
bozup bir anda kendi kurallarıyla dünyayı yönetmeye kalkıştı.
Biz de bu süreçte
olan bitenden suçlandık, sorumlu tutulduk. Çünkü birincisi biz çok zayıftık. İkincisi
başkalarını memnun etmeye çalıştık, kendimizi kabul ettirme ümidiyle. Bu çok
aptalcaydı.
Rusya’ya sempati
duyan uzmanlara göre, 2014-2015’teki adımlar Rusların, çıkarlarına meydan
okuyan Batı’ya karşı bir tepkisiydi. Bunu Ukrayna için söylüyorlar ama aynısı
Suriye için de söylenebilir. Sizce hala Rusya savunmacı bir modda mı, yoksa
proaktif hale geldi mi?
Ukrayna operasyonu,
Rusya’nın kendi güvenliği için, hayati güvenlik çıkarı olarak gördüğü bir
sahada Batı’nın politikalarına karşı bir reaksiyon olabilir. Suriye ise farklı
bir vaka. Ortadoğu’nun çökmekte olduğunu görerek endişelendik. Ya bu çöküşü
seyredecektik ya da dümene geçip yönlendirecektik. Yine de bunun tam doğru
tercih olduğuna emin değilim, çünkü çok riskli bir operasyon.
Rusya ile Batı
arasında bir tanımlama, kavram kargaşası var. (…) Rusya proaktif
politikalarının yapıcı, Batı için de faydalı olacağına muhataplarını ikna
etmeye çalışıyor mu?
Politikalarımızın
yapıcı ve faydalı olduğu aşikar. Ama problem şu ki bu oyunun Batı’yı ikna edeceğini
sanmıyorum. Batı neler olup bittiğinin farkında, dünyadaki pozisyonunu
kaybediyor, savunmaya geçti; Rusya onlara meydan okuyor ve dünyadaki değişimin
dümenine geçip gidişatı Batı-dışı bir yöne doğru sürüklüyor. (...)
Batılılar Putin’in
iyi bir taktikçi ama kötü bir stratejisyen olduğu iddiasındalar. Yani Rusya ve
Putin’in uzun vadeli vizyonu olmadığını savunuyorlar. Olayların bu denli hızlı
aktığı ve devletler arası ilişkilerin çok-katmanlı olduğu böyle bir dönemde
uzun vadeli stratejilerle hareket etmek mantıklı mı?
Eğer uzun vadeli
stratejiniz yoksa kaybetmeye mahkum olursunuz. Bu tam da bizim birçok
muhatabımızın içine düştüğü durum. Zaman zaman taktik de olsa Rusya’nın uzun
vadeli stratejileri var. 2000’li yılların sonuna doğru dünyada istikrar giderek
azalırken Rusya’nın ordusunu modernize etmek için büyük yatırımlar yapması bir
tesadüf değildi. Şimdi artık herkes bunu niye yaptığımızı anlıyor.
Oyun
değiştiricilerin, bir diğer deyişle “siyah kuğu”ların arttığı söyleniyor ki
buna iyi bir örnek Türkiye ile ilişkiler. Rusya, ordusuna yaptığı gibi,
Türkiye’yle ilişkilerine de çok yatırım yapmıştı; ama tek bir olayla bütün
politikamız tamamen değişti, sadece Türkiye’ye değil, tüm bölgeye yönelik.
Ortadoğu
çıkmazına/bataklığına girdiyseniz bu tarz şeyler yaşamanız kaçınılmazdır. Rus
liderliğinin biraz sakinleşmesini ümit ediyorum. Eğer Türkiye’yle gerginliği
azaltmazsak er ya da geç İkinci Kırım Savaşı yaşanabilir ki bu akılsızca olur.
Bu siyah kuğu
meselesi değil, ama Türkiye’yi cezalandırdıktan sonra gerilimin
yatıştırılmasını düşünmeliyiz. Türkiye büyük oyunun sadece küçük bir parçası,
eğer mevcut çatışmada ona çok fazla yatırım yaparsanız kaybedersiniz.
Diğer bir oyun
değiştirici de mülteci krizi. İki yıl evvel tali bir meseleydi. Ama artık
AB’nin sadece iktisadi değil, aynı zamanda ideolojik temellerini de sarsıyor.
Bu yaşananların ne kadarı Avrupalıların kendilerine olan hayranlıklarının bir
sonucu? Biliyorsunuz kendilerinin başkalarına her daim yardım etmesi gereken
barışçıl, ilerici vs. bir toplum olduğuna inanırlardı...
Bunu söylemek
istemezdim ama Avrupalı komşularımız kaybediyorlar; çünkü AB, postmodern bir
büyük yapı. Hayatta kalmasını ve zenginleşmesini/işlerinin yolunda gitmesini
isterdim. İç ve dış birçok sebep dolayısıyla AB projesi ciddi bir sıkıntı
içinde. Ve maalesef hiç de realist olmayan bir şekilde gerçek dünyaya hiç de
hazır değiller. Rusya’nın yüzleşmesi gereken meydan okumalardan biri, zengin ve
rahat komşumuzun bu özelliğini kaybedebilecek olması. Hatta dağılabilir de.
Milliyetçi veya aşırı solcu hareketler yükselişte. Bu sıkıntıya yol açacaktır.
ABD ve AB ile
güvenlik konusunda uzunca bir süredir tartışma içindeydik. Ama artık Avrupa’da
güvenlik tanımı giderek değişiyor. Tehdit artık sınırlarında değil,
sokaklarında. Bu AB’de güvenliğin tanımını ve ele alınma şeklini değiştirebilir
mi?
Öyle olmak zorunda.
Ama kendi retoriklerinin ve ideolojilerinin esiri olan mevcut Avrupalı elitler
kendilerini realiteye göre yeniden ayarlayabilecekler mi merak ediyorum. Ama bu
en az bir on yıl gerektirecek. İşte bu yüzden AB projesinin geleceğiyle ilgili
ciddi endişelerim var.
(...) Yaşananların
hepsi ABD’nin suçu mu?
Dünyada meydana
gelen olumsuz gelişmelerin asıl sebepleri iç problemlerden kaynaklanıyor. Arap
istikrarsızlığı %80 iç kaynaklıdır; gerçeklerle hiç de uyuşmayan toplumsal ve
demografik süreçlerle alakalıdır.
Amerikan dış
politikasındaki asıl problemin karar alıcıların beceriksizliği olduğunu
söylemiştiniz. Bu beni şaşırttı; çünkü ABD’nin çok güçlü düşünce kuruluşları,
siyaset bilim fakülteleri, çok güçlü diplomatik eğitim programları var.
Entelektüel kaliteyle karar almadaki kalitesizlik arasındaki bu uyumsuzluk
hakkında ne düşünüyorsunuz?
%90 ABD’nin bilerek
dünyayı, özellikle Arap dünyasını ve Avrupa’yı istikrarsızlaştırdığına inanıyor.
%10 ise beceriksizliğine ve stratejik yönelim kaybına dayandırıyor. Ben bu
azınlık grubundanım. Yetenekli, mantıklı insanlar -ki bunlardan çok sayıda var-
yönetici elitten uzaklaştırıldı ve dışlandı. Yaşayan en büyük dış politika
düşünürü ve tam bir deha olan Kissenger neredeyse ötekileştirilmiş durumda. Bir
tarafta Demokrat kanadın liberal müdahalecileri, diğer tarafta
Cumhuriyetçilerin yeni muhafazakarları; her ikisinin de dünyayı
algılaması/bakışı son derece tuhaf.
Amerikan Savunma
Bakanı Ashton Carter bugünün güvenlik atmosferinin çok dramatik bir şekilde
değiştiğini, ABD’nin dünyaya ilişkin yeni bir düşünce ve davranış tarzı
geliştirmesi gerektiğini söyledi. Rus ve Çin karşıtı çevreleme politikasını öne
sürdüğü bir ortamda ABD’de bu yeni düşünceler ne kadar yeni olabilir?
Ashton Carter
realist ekolden. Ama Rusya ile Çin’i aynı anda çevrelemekten bahsetmek çok
aptalca ve ABD için çok tehlikeli. Kendilerine tam aksini öneririm; ya her
ikisiyle de yakınlaşma ya da birini diğerine karşı oynama, tıpkı geçmişte
Kissenger’ın yaptığı gibi. Bu açıklanabilir değil. O yüzden Amerikalı karar
alıcı elitlerin beceriksiz/yetersiz olduğu kanaatindeyim.
Rusya’nın ABD
Büyükelçiliğindeki görevliler Suriye’ye müdahalemiz başladığında Kremlin’in
neyin peşinde olduğunu anlamada ve Washington’a aktarmada çok zorlandılar. Siz
Suriye ve geniş Ortadoğu çatışması konusunda kötümsersiniz, gerilimin onlarca
yıl süreceğini düşünüyorsunuz. Bu yüzden Rusya’nın karşı stratejiler kadar,
hatta ondan daha da fazla, çıkış stratejisinin nasıl olması gerektiği konusunda
epeyce kafa yorması gerektiği kanaatindesiniz. Rusya nelere dikkat etmeli?
1. Kara gücü
kesinlikle yollanmamalı. 2. Büyük güçlerle kesinlikle çatışılmamalı. Umarım
Türkiye’yle bir çatışmadan da kaçınılır. 3. Stratejik akış içinde son derece
taktiksel olmamalısınız. Dengeleme önemli. Teröristlerin veya militanların Rus
topraklarına sızması engellenmeli. Bu tarz sınırlı hedeflerle ancak, bir
zamanlar Sovyetlerin Afgan (ve daha sonra ABD’nin Afgan ve Irak) bataklığına
dönüşmesi gibi bir tehlikenin tekrarlanmasını önleyebiliriz. Bu yüzden
-bazıları pek de hoşlanmasa da- ısrarla bir an evvel çıkış stratejimizin olması
gerektiğine vurgu yapıyorum. Belki bölgede kalmak zorunda kalabiliriz, ama bu
bize pahalıya patlamamalı.
Türkiye’yle
ilişkiler “riskleri dengeleme vs. sınırlama” stratejisinin iyi bir örneği. Bazı
uzmanlar Erdoğan yönetiminin daha önceki hiçbir Türk politikacının girişmediği
bir politikaya yöneldiği, yani Rusya’yla aleni meydan okumayı/çatışmayı göze
aldığı düşüncesinde. Kremlin için Erdoğan’ın ikinci Saakaşvili haline geldiğini
söyleyebilir miyiz?
Yüzyıllardır olduğu
gibi Kremlin’in yine duygularıyla değil soğukkanlılıkla dış politikasını
yürüteceği ümidindeyim. Bu süreçte Rusya’nın duygularıyla hareket etmeye
başladığından biraz endişeliyim. Ümit ederim ki sakinleşiriz. Bu karşılık
vermememiz gerekir anlamına gelmez, hatta yaptığımızdan daha sert bir karşılık
da verebiliriz. Ama bu duygusal olmamalı.
Bir yazınızda
diyorsunuz ki, Rusya’nın kaybedecek hiçbir şeyi yok, ya kazanacak ya da çökecek
ve Putin anladığım kadarıyla sonuna kadar savaşacak/mücadele edecek. Bu,
Türkiye’nin Erdoğan’ı için de geçerli değil mi?
Türkiye
politikasını çok iyi bildiğimi söyleyemem. Ama Türkiye geçmişin Rusya’sına çok
benziyor. Birincisi, onları çok da köşeye sıkıştırmamalıyız; zira onların da
mücadele/savaşçı ruhları var. İkincisi, sınırımızda bir düşmana daha
ihtiyacımız yok, onun davranışlarından tiksinsek dahi.
Sizce Rusya’nın
Türkiye’ye yönelik stratejisi şu anda nedir? Türkiye’yi köşeye sıkıştırıyoruz
ama diplomatik ilişkileri kesmiyoruz.
Haini
cezalandırıyoruz, bir şekilde yeni bir uzlaşma noktasına geleceği
beklentisiyle. Ama bir şekilde kendi kendisini besleyecek daimi/kalıcı karşı
karşıya gelme/çatışma haline varmasından korkuyorum. İkinci bir Kırım Savaşına
gerek yok. Ama buna girmek zorunda da kalabiliriz.
Türkiye’nin çok
önemli bir bölgesel güç olduğu aşikar. Büyük bataklığın/çıkmazın tam da
merkezinde yer alıyor. Sadece Suriye ve Ortadoğu olaylarında değil, Rusya
olaylarında da etkisi var. Türkiye’yle pragmatik ilişkiler uzun vadede
Rusya’nın çıkarına değil mi?
Uzun vadede
Türkiye, Almanya, Polonya ve bütün devletlerle ilişkilerde ılımlılık
çıkarımıza. Ama bazen sonunda iyi bir ilişkiye kavuşmak için sert bir tavır
almak zorunda kalırsınız.
Rusya-ABD
ilişkileri için de bu geçerli. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Önümüzdeki yıllarda
ABD-Rusya ilişkilerinin yapıcı bir ilişkiye dönüşeceğini hiç sanmıyorum.
Amerikalılar üstünlüklerini kaybettiği bir dönemde yeni bir dünya arayışında. Yeni
dünyada ne yapacaklarını henüz bilmiyorlar. Vakit alacak. Umarım nihayetinde
ABD’de realizm galip gelir, ama bunun yakın zamanda olmayacağı kesin. O yüzden
Kremlin’e nükleer kapasitemizi her daim
elde tutmalarını ısrarla ve sürekli tavsiye ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder