ABD IŞİD’E KARŞI
FAZLA BİR ŞEY YAPAMAZ
Stephen Biddle (George
Washington Üniversitesi Siyaset Bilimi profesörü) ve Jacob L. Shapiro
(Princeton Üniversitesi Siyaset ve
Uluslararası İlişkiler doçenti )
The Atlantic,
20.4.2016
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
2003’te
Irak’ta bir tümen komutanı olan David Petraeus, henüz daha yeni başlamakta olan
çatışmaya atıfla “Söyleyin bana bu nasıl sona erer?” diye sormuştu. O dönem
için iyi bir soruydu, bugün için de öyle. Dikkatler IŞİD’le savaşa çevrili ve
çoğu insan yakın geleceğe odaklanmış durumda: (…)
Bu
gibi savaşlarla ve nasıl sona erebilecekleriyle ilgili elimizde birçok örnek
olay var. Ama maalesef ki çok da cesaret verici türden hikâyeler değil bunlar.
IŞİD tehdidinin daha uzunca bir süre öyle veya böyle bir şekilde devam etmesi
muhtemel. Bu süreçte –eksiklikleri birçok Amerikalıyı rahatsız edecek–
çevreleme ve hasar kontrolüne eşdeğer bir politikaya takılıp kalacağız.
Bu
tarz iç savaşları durdurmak oldukça zordur ve yıllar gerektirir. Veri setleri
bir dereceye kadar farklılaşmakla birlikte bu tarz çatışmaların ortalama ömrü,
7 ila 10 yıl arasındadır; azımsanmayacak bir kısmı ise bir veya daha fazla
nesil devam eder.
(…)
Günümüz Suriye ve Irak’ındakine benzer türde iç savaşlar, çoğunlukla –farklı
yerel savaşçıların dış destekçilerden para, ekipman, eğitim ve akıl aldığı–
karmaşık ve çok-taraflı vekalet savaşları niteliğindedir. Bu dış destek,
savaşçıların askeri düşmanı geriletip dayanmasına imkan verir. Dış
destekçilerin yerel vekillerini desteklerken çoğunlukla kendi jeopolitik
sebepleri vardır ve bu tarz dış destekçilerin çoğuna göre, rakiplerin nüfuzu
altında istikrarlı bir müstakbel devlet düzeni, mevcut kaostan daha beterdir –
dolayısıyla eğer vekilleri toprağın kontrolünü tamamen kaybederlerse,
dışarıdakiler kazanı kaynar tutmak için direnişçi gerillaları desteklemekten
çekinmezler. Ama –rakiplerin istikrarlı bir güç konsolidasyonunu önlemek
amacıyla– tüm tarafların dış destekçilerinin para ve silah akıtmalarının
sonucunda ortaya çıkacak şey, hiçbir tarafın istikrarlı bir devlet yapısı
üzerinde kalıcı bir kontrol sağlayamayacağı uzun ve ezici/öğütücü bir çıkmaz
olabilir (Demokratik Kongo Cumhuriyetini düşünün).
Bu
tarz savaşları sona erdiren şey çoğunlukla karşılıklı tükenme halidir. Savaş
başkenti yakar, serveti yok eder. Savaşı döndüren ekonomileri iyice
tükendiğinde en dirençli savaşçılar dahi sonunda mücadeleyi sürdürmez hale
gelirler. Hatta dış destekçileri de o kadar çok servet akıtırlar ki sonunda bu
projeyi sürdürme heveslerini tamamen kaybederler. İşte bu gerçekleştiğinde
müzakere edilerek bir uzlaşmaya alan açılır ve barış müzakereleri en sonunda
savaşı bitirir. Mesela Angola’da bağımsızlığı müteakip patlak veren iç savaş
tam 19 yıl sürdü; dış desteğin kesilmesinin ve gerek isyancı gerekse hükümet
güçlerinin tükenmesinin ardından 1994’te sona erebildi. (Ne yazık ki çatışmalar
1998’de yeniden başlayacak, ama bu defa dış destek gelmediğinden kısa
sürecekti. Kesintilerle de olsa neredeyse 30 yıl süren savaşın ardından kalıcı
bir uzlaşmaya 2002’de varılmış gibi görünüyor.)
Suriye
ve Irak’ta bu tarz gerçek bir tükenme halinin geçekleşmesi, daha çok vakit
alabilir ve ardında son derece derin hasarlar bırakabilir. Bugüne kadar başta
İran, Rusya, Suudi Arabistan, BAE ve tabii ki ABD olmak üzere çeşitli ülkeler
hep Suriye ve Irak’ta vekilleri destekledi. Bu liste oldukça zengin ülkeleri içeriyor.
Bilhassa İran ve Suud, gerek Suriye gerekse Irak savaşı üzerinden bölgesel beka
mücadelesinde birbirlerinin jeopolitik avantajı ele geçirmesini önlemeyi hayati
görüyorlar. Rusya, müttefiki Esed rejiminin düşmesini engellemek için kendi
birliklerini konuşlandırmaya istekli. Dışarıdaki bütün bu tarafların içerideki
yerel müttefikleri [zaman zaman] gerilemeler kaydettiler; ama dış
destekçilerinin savaşta gördüğü riskler/tehlikeler karşısında sıklıkla maddi
desteklerle kurtarıldılar. Bu yüzden büyük savaşçı taraflardan herhangi birinin
mağlup edilebilmesi, belli bir ölçüde savaş tükenmişliği yaşamasını
gerektiriyor ki büyük dış destekçilerin hiçbirisi henüz o aşamada değil.
O
halde IŞİD’e karşı Amerikan savaşı ne olacak? IŞİD bu savaşta –diğer rakiplerinin
birçoğuna kıyasla– çok daha fazla kendi yağıyla kavruluyor; savaşı büyük ölçüde
kontrolü altındaki bölgelerde iktisadi faaliyetlerden aldığı vergilerle finanse
ediyor. Esed’in veya Nusra Cephesi’nin veya Irak yönetiminin sürdürdükleri
savaşta dışarıdan aldıkları tarzda bir destekten mahrum. Ve IŞİD’in beceriksiz
yönetimi kontrolü altındaki ekonomiyi tahrip ederken diğer savaşan tarafların
birçoğuna kıyasla çok daha çabuk parasını tüketme ihtimali yüksek. Bunun
işaretleri görülmeye başlandı bile. Kasım 2015 sonundan itibaren örgüt,
savaşçılarının maaşlarını yarı yarıya düşürdü. (…)
Ama
asıl problem IŞİD’den çok daha derin. Suriye ve Irak’taki savaşta birbiriyle
kapışan grupların birçoğu tıpkı IŞİD kadar ABD çıkarları için tehlikeli
görünüyor ve yine birçoğu IŞİD’in şu anda Batı’ya karşı cihatçı öncü
birlikleriyle aynı statüye ulaşma arayışında. (…) Bazı ABD müttefiki yerel
vekiller IŞİD’in sözde başkenti Rakka’yı ele geçirip kalesinden bayrağını
indirmeyi başarsa dahi bunun savaşı bitirme, Suriye’yi istikrara kavuşturma ve
Suriye (veya Irak) topraklarından ABD’ye karşı cihatçı terörü temizleme
ihtimali bulunmuyor; aksine bu durum savaşın bir sonraki aşamasını
başlatacaktır – yani IŞİD’in rakipleri, örgütün sahip olduğu statüye erişmek
için yarışa tutuşacaklardır. Taraflar arasında savaşı bitirme ve yeni bir
temsili hükümeti kabul etme konusunda müşterek bir isteklilik/gayret
olmaksızın, IŞİD’e karşı kaydedilen çok büyük bir ilerleme dahi bu çatışmada
ABD’nin çıkarlarını –yani sadece Rakka şehrini ele geçirme değil, aynı zamanda
terör tehdidini, insani krizi ve bölgesel istikrarsızlık tehlikesini
sonlandırmayı– hayata geçirmiş olmayacaktır. Bugünün savaşan taraflarının
tamamının veya en azından büyük bir kısmının savaşı bitirme konusunda müşterek
bir istekliliği ufukta görünmüyor.
Bu
bağlamda savaşı tamamen sonlandırma –ve Amerikan çıkarlarını fiilen hayata
geçirme– noktasında ABD’nin elindeki gerçek kozlar son derece sınırlı. Bugün
Washington’da tartışılan gözde tekliflerin hiçbirisi bunları başarma konusunda
gerçekçi bir umut sunmuyor. Amerikan askeri doktrinine göre, bırakın IŞİD gibi
devletimsi bir yapıyı, bir isyancı grubu dahi yenmek ve tehdit altındaki nüfusu
istikrara kavuşturmak için her 1000 sivile karşılık yaklaşık 20
karşı-isyancının [isyanı bastırmaya çalışan silahlı grubun] mücadeleye
katılması gerekiyor. Bu da demek oluyor ki IŞİD’in elindeki bölgeyi geri
alabilmek için 50 ila 100 bin kişilik iyi eğitimli birlikler lazım. Buna yakın
bir başarı elde etmek için dahi realist bir plan teklif eden hiç kimse yok –
ister böyle bir kuvvet Amerikan birliklerinden oluşsun isterse Iraklılar,
Kürtler, Suudiler, Türkler veya diğerlerinden… Böyle bir nitelikli kuvvetin
yokluğunda, bombardımanlar veya Iraklı veya Kürt müttefiklerin saldırıları,
IŞİD’in başkentinin yakılıp geçilmesine ivme kazandırabilir ve hatta belki
IŞİD’in sırada bekleyen diğer bir askeri örgütle yer değiştireceği günün
gelmesini hızlandırabilir; ama nihayetinde bu tarz sınırlı çabalar savaşı sona
erdiremez.
Amerikalıların
Suriye ve Irak’ta yapabilecekleri en önemli katkı savaş alanında olmayabilir.
Pratik
anlamda Petraeus’un meşhur sorusuna cevap, Amerikan siyaseti için görece
anlamsızdır. Bu savaş da önceki birçoklarının akıbetine uğrayacaksa eğer, demek
oluyor ki müttefik saldırısıyla başkentin ele geçirilmesi şeklinde değil, gerek
yereldeki aktörlerin birçoğunun gerekse dışarıdaki zengin finansörlerinin
karşılıklı tükenişiyle son bulacaktır. Önünde sonunda bu gerçekleşecektir; ama
daha uzun yıllar alacaktır. Gerek istikrara kavuşturucu ve ulus inşasına dayalı
bir çabanın –ki çok az Amerikalı bunu destekliyor– gerekse İranlıların,
Rusların ve Suudilerin uzun vadeli güvenlik kaygılarını yatıştıracak bir
diplomatik başarının yokluğunda, Amerikan çabaları bu esasları
değiştiremeyecektir. Ve bu rezil savaşın bitmesini beklerken Amerikalılara
düşen ise sabretmek ve en az kötü seçenek olan çevreleme siyasetini
uygulamaktır.
Eğer
durum buysa, Amerikalıların Suriye ve Irak’ta yapabilecekleri en büyük katkı,
savaş alanına kesinlikle girmemek olacaktır. Akıllıca bir çevreleme stratejisi;
Suriye ve Irak’taki şiddetin insani yansımalarıyla baş etmede bölgesel güçlere
yardım etme, komşuların bu iki ülkenin kaderini paylaşma riskini sınırlandırma
ve imkan olduğunda da uzun vadeli siyasi uzlaşmaları teşvik etme gibi ciddi
çabaları içermelidir. (…)
Ve
insani yardım, Batı’ya yönelik terör tehdidinin azalmasına yardım edebilir. (…)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder