David Hearst (Middle East Eye
internet sitesi baş editörü; İngiliz Guardian gazetesi eski dış politika
başyazarı)
Middle East Eye, 25.11.2017
Tercüme: Zahide Tuba Kor
NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını
veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız
Suudilerin 25 Mart
2015’te başlattıkları Yemen operasyonunun ismini hatırlıyor musunuz? Kararlılık
Fırtınası Operasyonu.
21 Nisan’a
gelindiğinde operasyonun resmen sona erdiği ilan edilmişti. Tabii ki bundan
sonra hava saldırıları devam etti; hastanelere, okullara ve feci bir olay
olarak akıllara kazınan San’a’daki bir düğün merasimine hava saldırıları adı
“Umudu Yeniden Tesis” olarak değiştirilen operasyonun artık bir parçasıydı.
2,5 yıl sonra
Yemen’in tüm kabilelerinin katlandığı toplu ızdırap hala devam ediyor; ancak
Suudilerin bir araya getirdiği kara kuvvetleri koalisyonu dağılma işaretleri
veriyor.
Husilerle savaşan
Yemenli ve yabancı kara kuvvetleri arasında bölünme işaretleri belirmekte; bu durum
Suud öncülüğündeki koalisyonun geleceğini tehdit edebilir.
Sudan
Suud öncülüğündeki
10.000 kişilik yabancı kuvvetlerin büyük kısmı Sudanlı birlikler olup en fazla
can kaybına uğrayan da onlar. Sudan’ın başkenti Hartum’a yakın bir üst düzey
kaynak, Middle East Eye’a şimdiye
kadar Yemen’de 500’ü aşkın Sudanlı askerin hayatını kaybettiğini anlattı.
Sudan gazetesi el-Ahbar, bundan sadece iki ay evvel
Sudan ordusunun acil destek gücü komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Hamidati’den
bir alıntı yaparak 14’ü subay toplamda 412 askerin bu savaşta can verdiğini haber
yaptı.
Sudanlı kaynak, Middle East Eye’a “Bu savaştan geri
çekilmemiz konusunda muazzam bir baskı var” dedi.
8000 kişilik bir
Sudan birliği kısmen BAE’li subaylarca yönetiliyor. Bu birlik güney Yemen’in
yanısıra el-Makha’daki Taiz şehrinin güney ve batısına konuşlanmış durumda.
İçeride Sudan
Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir de durumdan pişman. Katar’ın 1,22 milyar dolarının
ardından Riyad’ın da Sudan Merkez Bankası’na 1 milyar dolar yatırmasıyla elde
ettiği can suyunu unutmuş değil. Ancak “paralı askerlerin cumhurbaşkanı” olarak
anılmaktan pek hoşlanmıyor ve düşündüğü başka ilişkileri de var.
23 Kasım perşembe
günü Beşir, Vladimir Putin’in kapısını aşındıran Arap liderler kafilesinin
sonuncusu oldu. Rus lidere ABD’ye karşı korumaya ihtiyacı olduğunu, İran’la
çatışmaya karşı çıktığını ve Suriye lideri Beşşar Esed’in iktidarda tutulması
politikasını desteklediğini söyledi.
Bu gelişme,
casusluktan tutun darbe kalkışmasına kadar farklı şekillerde anlatılan ülke
içindeki bir olayın ardından yaşandı. Suudi pasaportu taşıdığı ve BAE’den
oturma izni aldığı [haziran ayında] ortaya çıkan Taha Osman Ahmed
el-Hüseyin Sudan cumhurbaşkanlığındaki görevinden alındı. Suud ve BAE’yle temaslarını
gizli gizli sürdürürken yakalandı.
Islah Partisi
Suudilerin, bütün
ülkeyi ele geçirmeye çalışan Husileri geri püskürtmesini bundan 2,5 yıl evvel
sevinçle karşılayan Yemenlilerin safında da bir isyan hali baş gösterdi.
Koalisyonun kara
gücü olarak kullandığı en büyük Yemenli savaşçılar grubu olan Islah’la Suudi
Arabistan’ın ilişkileri en iyi ifadeyle ikircikli olageldi. Suudi Veliaht Prens
Muhammed bin Selman’ın en yakın ortağı Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin
Zayid, Müslüman Kardeşler’in Yemen kolu olan bu partiye açıkça düşman.
BAE’liler Sudanlı
birlikleri kullanarak Islah Partisi’nin kalesi konumundaki Taiz’i güneyden ve
batıdan muhasara altına aldılar ve kuzeyde de Husilerle çarpıştılar.
Ancak Suudiler,
tıpkı uluslararası alanda tanınan Yemen Cumhurbaşkanı Abdurrabbu Mansur Hadi
gibi, Islah’ın liderliğine Riyad’da ev sahipliği yapıyor. Şu günlerde Riyad’da
otel ile hapishanede konaklama arasındaki çizgi giderek bulanıklaşırken benzer
bir muamele Yemenli ve Lübnanlı misafirler için de geçerli.
Hadi’ye yakın bir
kaynak, Yemen Cumhurbaşkanı’nın tutulduğu şartları “rahat ve nazikçe ama
hareket serbestisi yok” diye tanımlamıştı. Dedi ki, ABD’ye tedaviye gitmesine
izin verilecek olsa da Yemen’e gidemeyen veya açıklama yapamayan Hadi, fiilen
“altın bir kafes”te tutuluyor.
Ancak Yemen’deki bölgesel
Islah liderliği hareket serbestisine sahip ve kendi işlerini kendileri yapabiliyor
izlenimi veriyorlar. Yemenlilerin nazarında kurtuluştan işgale dönüşen bir harekâtı
desteklemenin siyasi bedelini şu an ödediklerini hissediyorlar. Aynı zamanda
fiziksel bir bedel de ödüyorlar. BAE’nin liderliğini reddeden bir dizi Islah
şeyhi ve âlimi ile Selefiler öldürülmekte veya suikast girişimlerine hedef
olmaktalar.
Suikast listesi
giderek büyüyor: 7 Aralık 2016’da Islah Partisi’nin liderlerinden Halid Ali
el-Armani, 23 Kasım 2017’de Şeyh Abdullah bin Amir bin Ali bin Abdaat el-Kasri,
5 Ocak 2017’de Hadramevt’te Islah Partisi’nin liderlerinden Abdülmecid Batîs
(Salih Batîs’la alakalı) ve 17 Ocak 2017’de Medeni Hal Başkan Yardımcısı
Muhammed bin Laşgam’a yönelik suikastlar düzenlenmişti.
Suikast
teşebbüslerinden kurtulanlar da var: Rahman Camii imamı ve Islah Partisi’nin
liderlerinden Şeyh Muhammed Ali el-Naaşri, Hadramevt’te Şibam belediye başkanı
Farac Nâci bin Talib, Halid el-Câmii, Taiz’de Islah yetkililerinden Abdülhafız
el-Fagî ve al-Dhali’deki askeri liderlerden Arafat el-Halami.
Artık yeter! Üst
düzey Islah kaynaklarından biri Middle
East Eye’a dedi ki, bölgesel Islah liderliği şimdilerde Husilerle doğrudan
müzakerelere başlamaktan bahsediyor. “BAE’liler Islah’a olan husumetlerini hiç
saklamıyor. Islah şeyhleri ve âlimleri bir bir suikasta uğruyor ve bu BAE
yanlısı milislerce koordine ediliyor. Ayrıca BAE açıkça Taiz’e abluka uyguluyor
ve şehirde bize bağlı savaşçılardan desteği çekiyor.”
Kaynak şöyle devam
etti: “Sonuç olarak Islah’ın tabandaki birçok üyesi ve bölgesel liderleri bu
koalisyonun bedelinin son derece ağır olduğunu hissetmeye başladı, hele de iki
sene evvel müdahaleyi destekleyen Yemenliler arasında Suudi Koalisyonun
popülaritesi dibe vurmuşken.”
Islah’ın hesabı üç yönlü:
Birincisi, Islah yedekte tuttuğu yaklaşık 20.000 tam teçhizatlı savaşçıya
sahip; dolayısıyla eğer gerçekleşirse, Husilerle müzakerelere askeri açıdan eli
güçlü başlayacağına inanıyor.
İkincisi, bölge
liderleri, geri kalan Suudi öncülüğündeki koalisyonun isteklerine aldırmadan
Me’rib ve el-Cevf’e çoktan askeri güç yığmaya başladı.
Kaynak dedi ki “Islah,
koalisyonun parçası olarak ama karşılığını da alamayarak bugüne kadar kendisini
çok feda etti. Aslında biz bu koalisyonun bir parçası olan BAE’nin komplolarına
maruz kaldık. Bu nedenle Islah’ın bölge liderleri, koalisyon kararlarından
bağımsız olarak, Me’rib ve el-Cevf bölgelerindeki varlıklarını güçlendirerek
kendi kararlarını artık kendileri almaya başladı.”
Üçüncüsü, Islah,
Husilerin müzakere için kendi nedenleri olabileceğini hesaplıyor. Husiler, eski
müttefikleri Yemen diktatörü Ali Abdullah Salih’in çağrısıyla yapılan
San’a’daki mitingi bir darbe kalkışması olarak görüyorlar [Z.T.K. Salih’in genel
başkanlığını yürüttüğü siyasi parti olan Genel Halk Kongresi’nin 35. kuruluş
yıldönümü münasebetiyle yüz binlerce Yemenlinin katılımıyla 24 Ağustos’ta bir
miting düzenlenmişti].
Salih reddetse de Husiler
onun kırmızı çizgiyi aştığı iddiasında ve bu da iki tarafı savaşın eşiğine
getirdi. Salih o dönemden beri sessiz ve şu an yalnızlaşmakta olan bir
şahsiyet; ama Husilerin ihanet duygusu dinmiş değil.
Umman
Suudiler,
Riyad’daki Islah liderliğine daha fazla önem atfederek [parti]
saflarında bir isyan çıkarmaya çalışıyorlar. Veliaht Prens Muhammed bin Selman kısa
süre evvel Islah Partisi lideri Muhammed el-Yedumi ile bir araya geldi.
Bu buluşma sosyal
medyada alaycı yorumlara yol açtı; zira Prens, bölgenin başka her yerinde Müslüman
Kardeşleri “terörist” olarak kabul ediyor.
Ayrıca Suudiler,
Cumhurbaşkanı Hadi’nin yardımcısı Korgeneral Ali Muhsin Ahmar’ın başkent San’a
yakınlarındaki cephe hatlarına geri dönmesine izin verdi, Abu Dabi’nin
itirazlarını umursamadan. General, 2011’de gelişen Arap Baharı’ndan sonra
Yemen’de öne çıkan İslamcı güçlere yakınlığıyla biliniyor.
Ancak bunlar,
Islah’ın alt kademesi tarafından artık iş işten geçmişken atılan çok gecikmiş
adımlar olarak görülüyor.
Yemen’de rekabet
eden dış güçler dengesi sanki yeterince karmaşık değilmiş gibi bir de oyuna
Umman girdi. Umman da güney Yemen’i kendi arka bahçesi olarak görüyor. BAE’nin
Yemen’e ait stratejik limanları ve adaları ele geçirmesinden özellikle
endişeli. Katarlı bir diplomat bunu BAE’lilerin “deniz imparatorluğu” olarak
nitelemişti, ama Ummanlılar da bundan rahatsız.
Öyle anlaşılıyor ki
Ummanlılar, Abu Dabi’nin finanse ve kontrol ettiği milislere karşı çok daha
“organize bir mukabele” için Yemen’in güneyindeki –kimisi ayrılıkçı olan– yerel
kabile liderleriyle sessiz sedasız temasa geçmiş durumda.
Neticede 32
yaşındaki savunma bakanı Suudi Prens’in bu ilk askeri girişimi taktik ve
stratejik bir fiyaskoya dönüştü.
Batılı çevrelerde
İran’ın püskürtülmesine öncülük edecek genç reformcu lider olarak yere göğe
sığdırılamayan Prens, Yemenlileri kendisine karşı birleştirmeyi başarmış
durumda – ki kutuplaşmış bir dünyada bunu becermek öyle her yiğidin harcı
değildir. Aslında Prens, kendi ayağına tekrar tekrar kurşun sıkmakta.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder