6 Aralık 2017 Çarşamba

D.HEARST: SUUDİ OPERASYONU: KENDİ AYAĞINA ATEŞ ETMEK




David Hearst (Middle East Eye internet sitesi baş editörü; İngiliz Guardian gazetesi eski dış politika başyazarı)
Middle East Eye, 25.11.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız

Suudilerin 25 Mart 2015’te başlattıkları Yemen operasyonunun ismini hatırlıyor musunuz? Kararlılık Fırtınası Operasyonu.
21 Nisan’a gelindiğinde operasyonun resmen sona erdiği ilan edilmişti. Tabii ki bundan sonra hava saldırıları devam etti; hastanelere, okullara ve feci bir olay olarak akıllara kazınan San’a’daki bir düğün merasimine hava saldırıları adı “Umudu Yeniden Tesis” olarak değiştirilen operasyonun artık bir parçasıydı.
2,5 yıl sonra Yemen’in tüm kabilelerinin katlandığı toplu ızdırap hala devam ediyor; ancak Suudilerin bir araya getirdiği kara kuvvetleri koalisyonu dağılma işaretleri veriyor.
Husilerle savaşan Yemenli ve yabancı kara kuvvetleri arasında bölünme işaretleri belirmekte; bu durum Suud öncülüğündeki koalisyonun geleceğini tehdit edebilir.

Sudan
Suud öncülüğündeki 10.000 kişilik yabancı kuvvetlerin büyük kısmı Sudanlı birlikler olup en fazla can kaybına uğrayan da onlar. Sudan’ın başkenti Hartum’a yakın bir üst düzey kaynak, Middle East Eye’a şimdiye kadar Yemen’de 500’ü aşkın Sudanlı askerin hayatını kaybettiğini anlattı.
Sudan gazetesi el-Ahbar, bundan sadece iki ay evvel Sudan ordusunun acil destek gücü komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Hamidati’den bir alıntı yaparak 14’ü subay toplamda 412 askerin bu savaşta can verdiğini haber yaptı.
Sudanlı kaynak, Middle East Eye’a “Bu savaştan geri çekilmemiz konusunda muazzam bir baskı var” dedi.
8000 kişilik bir Sudan birliği kısmen BAE’li subaylarca yönetiliyor. Bu birlik güney Yemen’in yanısıra el-Makha’daki Taiz şehrinin güney ve batısına konuşlanmış durumda.
İçeride Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir de durumdan pişman. Katar’ın 1,22 milyar dolarının ardından Riyad’ın da Sudan Merkez Bankası’na 1 milyar dolar yatırmasıyla elde ettiği can suyunu unutmuş değil. Ancak “paralı askerlerin cumhurbaşkanı” olarak anılmaktan pek hoşlanmıyor ve düşündüğü başka ilişkileri de var.
23 Kasım perşembe günü Beşir, Vladimir Putin’in kapısını aşındıran Arap liderler kafilesinin sonuncusu oldu. Rus lidere ABD’ye karşı korumaya ihtiyacı olduğunu, İran’la çatışmaya karşı çıktığını ve Suriye lideri Beşşar Esed’in iktidarda tutulması politikasını desteklediğini söyledi.
Bu gelişme, casusluktan tutun darbe kalkışmasına kadar farklı şekillerde anlatılan ülke içindeki bir olayın ardından yaşandı. Suudi pasaportu taşıdığı ve BAE’den oturma izni aldığı [haziran ayında] ortaya çıkan Taha Osman Ahmed el-Hüseyin Sudan cumhurbaşkanlığındaki görevinden alındı. Suud ve BAE’yle temaslarını gizli gizli sürdürürken yakalandı.

Islah Partisi
Suudilerin, bütün ülkeyi ele geçirmeye çalışan Husileri geri püskürtmesini bundan 2,5 yıl evvel sevinçle karşılayan Yemenlilerin safında da bir isyan hali baş gösterdi.
Koalisyonun kara gücü olarak kullandığı en büyük Yemenli savaşçılar grubu olan Islah’la Suudi Arabistan’ın ilişkileri en iyi ifadeyle ikircikli olageldi. Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın en yakın ortağı Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid, Müslüman Kardeşler’in Yemen kolu olan bu partiye açıkça düşman.
BAE’liler Sudanlı birlikleri kullanarak Islah Partisi’nin kalesi konumundaki Taiz’i güneyden ve batıdan muhasara altına aldılar ve kuzeyde de Husilerle çarpıştılar.
Ancak Suudiler, tıpkı uluslararası alanda tanınan Yemen Cumhurbaşkanı Abdurrabbu Mansur Hadi gibi, Islah’ın liderliğine Riyad’da ev sahipliği yapıyor. Şu günlerde Riyad’da otel ile hapishanede konaklama arasındaki çizgi giderek bulanıklaşırken benzer bir muamele Yemenli ve Lübnanlı misafirler için de geçerli.
Hadi’ye yakın bir kaynak, Yemen Cumhurbaşkanı’nın tutulduğu şartları “rahat ve nazikçe ama hareket serbestisi yok” diye tanımlamıştı. Dedi ki, ABD’ye tedaviye gitmesine izin verilecek olsa da Yemen’e gidemeyen veya açıklama yapamayan Hadi, fiilen “altın bir kafes”te tutuluyor.
Ancak Yemen’deki bölgesel Islah liderliği hareket serbestisine sahip ve kendi işlerini kendileri yapabiliyor izlenimi veriyorlar. Yemenlilerin nazarında kurtuluştan işgale dönüşen bir harekâtı desteklemenin siyasi bedelini şu an ödediklerini hissediyorlar. Aynı zamanda fiziksel bir bedel de ödüyorlar. BAE’nin liderliğini reddeden bir dizi Islah şeyhi ve âlimi ile Selefiler öldürülmekte veya suikast girişimlerine hedef olmaktalar.
Suikast listesi giderek büyüyor: 7 Aralık 2016’da Islah Partisi’nin liderlerinden Halid Ali el-Armani, 23 Kasım 2017’de Şeyh Abdullah bin Amir bin Ali bin Abdaat el-Kasri, 5 Ocak 2017’de Hadramevt’te Islah Partisi’nin liderlerinden Abdülmecid Batîs (Salih Batîs’la alakalı) ve 17 Ocak 2017’de Medeni Hal Başkan Yardımcısı Muhammed bin Laşgam’a yönelik suikastlar düzenlenmişti.
Suikast teşebbüslerinden kurtulanlar da var: Rahman Camii imamı ve Islah Partisi’nin liderlerinden Şeyh Muhammed Ali el-Naaşri, Hadramevt’te Şibam belediye başkanı Farac Nâci bin Talib, Halid el-Câmii, Taiz’de Islah yetkililerinden Abdülhafız el-Fagî ve al-Dhali’deki askeri liderlerden Arafat el-Halami.
Artık yeter! Üst düzey Islah kaynaklarından biri Middle East Eye’a dedi ki, bölgesel Islah liderliği şimdilerde Husilerle doğrudan müzakerelere başlamaktan bahsediyor. “BAE’liler Islah’a olan husumetlerini hiç saklamıyor. Islah şeyhleri ve âlimleri bir bir suikasta uğruyor ve bu BAE yanlısı milislerce koordine ediliyor. Ayrıca BAE açıkça Taiz’e abluka uyguluyor ve şehirde bize bağlı savaşçılardan desteği çekiyor.”
Kaynak şöyle devam etti: “Sonuç olarak Islah’ın tabandaki birçok üyesi ve bölgesel liderleri bu koalisyonun bedelinin son derece ağır olduğunu hissetmeye başladı, hele de iki sene evvel müdahaleyi destekleyen Yemenliler arasında Suudi Koalisyonun popülaritesi dibe vurmuşken.”
Islah’ın hesabı üç yönlü: Birincisi, Islah yedekte tuttuğu yaklaşık 20.000 tam teçhizatlı savaşçıya sahip; dolayısıyla eğer gerçekleşirse, Husilerle müzakerelere askeri açıdan eli güçlü başlayacağına inanıyor.
İkincisi, bölge liderleri, geri kalan Suudi öncülüğündeki koalisyonun isteklerine aldırmadan Me’rib ve el-Cevf’e çoktan askeri güç yığmaya başladı.
Kaynak dedi ki “Islah, koalisyonun parçası olarak ama karşılığını da alamayarak bugüne kadar kendisini çok feda etti. Aslında biz bu koalisyonun bir parçası olan BAE’nin komplolarına maruz kaldık. Bu nedenle Islah’ın bölge liderleri, koalisyon kararlarından bağımsız olarak, Me’rib ve el-Cevf bölgelerindeki varlıklarını güçlendirerek kendi kararlarını artık kendileri almaya başladı.”
Üçüncüsü, Islah, Husilerin müzakere için kendi nedenleri olabileceğini hesaplıyor. Husiler, eski müttefikleri Yemen diktatörü Ali Abdullah Salih’in çağrısıyla yapılan San’a’daki mitingi bir darbe kalkışması olarak görüyorlar [Z.T.K. Salih’in genel başkanlığını yürüttüğü siyasi parti olan Genel Halk Kongresi’nin 35. kuruluş yıldönümü münasebetiyle yüz binlerce Yemenlinin katılımıyla 24 Ağustos’ta bir miting düzenlenmişti].
Salih reddetse de Husiler onun kırmızı çizgiyi aştığı iddiasında ve bu da iki tarafı savaşın eşiğine getirdi. Salih o dönemden beri sessiz ve şu an yalnızlaşmakta olan bir şahsiyet; ama Husilerin ihanet duygusu dinmiş değil.

Umman
Suudiler, Riyad’daki Islah liderliğine daha fazla önem atfederek [parti] saflarında bir isyan çıkarmaya çalışıyorlar. Veliaht Prens Muhammed bin Selman kısa süre evvel Islah Partisi lideri Muhammed el-Yedumi ile bir araya geldi.
Bu buluşma sosyal medyada alaycı yorumlara yol açtı; zira Prens, bölgenin başka her yerinde Müslüman Kardeşleri “terörist” olarak kabul ediyor.
Ayrıca Suudiler, Cumhurbaşkanı Hadi’nin yardımcısı Korgeneral Ali Muhsin Ahmar’ın başkent San’a yakınlarındaki cephe hatlarına geri dönmesine izin verdi, Abu Dabi’nin itirazlarını umursamadan. General, 2011’de gelişen Arap Baharı’ndan sonra Yemen’de öne çıkan İslamcı güçlere yakınlığıyla biliniyor.
Ancak bunlar, Islah’ın alt kademesi tarafından artık iş işten geçmişken atılan çok gecikmiş adımlar olarak görülüyor.
Yemen’de rekabet eden dış güçler dengesi sanki yeterince karmaşık değilmiş gibi bir de oyuna Umman girdi. Umman da güney Yemen’i kendi arka bahçesi olarak görüyor. BAE’nin Yemen’e ait stratejik limanları ve adaları ele geçirmesinden özellikle endişeli. Katarlı bir diplomat bunu BAE’lilerin “deniz imparatorluğu” olarak nitelemişti, ama Ummanlılar da bundan rahatsız.
Öyle anlaşılıyor ki Ummanlılar, Abu Dabi’nin finanse ve kontrol ettiği milislere karşı çok daha “organize bir mukabele” için Yemen’in güneyindeki –kimisi ayrılıkçı olan– yerel kabile liderleriyle sessiz sedasız temasa geçmiş durumda.
Neticede 32 yaşındaki savunma bakanı Suudi Prens’in bu ilk askeri girişimi taktik ve stratejik bir fiyaskoya dönüştü.

Batılı çevrelerde İran’ın püskürtülmesine öncülük edecek genç reformcu lider olarak yere göğe sığdırılamayan Prens, Yemenlileri kendisine karşı birleştirmeyi başarmış durumda – ki kutuplaşmış bir dünyada bunu becermek öyle her yiğidin harcı değildir. Aslında Prens, kendi ayağına tekrar tekrar kurşun sıkmakta.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder