TRUMP İÇİN KUDÜS,
KÜRESEL KÜLTÜR SAVAŞININ BİR UZANTISI
Ishaan Tharoor (The Washington Post dış politika yazarı; daha evvel Time dergisi kıdemli
editörü ve Hong Kong ile New York muhabiri idi)
Washington Post,
7.12.2017
Tercüme: Zahide Tuba Kor
NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını
veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız
(...)
Başkan Trump, [Amerikan
büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınacağıyla ilgili] açıklamasında Kudüs’ü “kadim
dönemde Yahudi halkının kurduğu başkent” olarak sitayişle niteledi ve ufukta
bir çözümün görünmediği çatışmada “yeni bir yaklaşım” benimseme zamanı geldi
dedi.
Buradaki ironi şu:
Kudüs üzerinden yürüyen tartışmaya eşlik eden asırlık hak iddiasına rağmen
mevcut anlaşmazlık aslında oldukça modern. Daha önceki seküler Siyonist nesil,
sayısız mezhebin ve mutaassıp grubun vatanı olan kutsal şehre ilgi duymamış,
bunun yerine Tel Avivi’i ve yeni İsrail devletinin diğer modern vizyonlarını
inşa etmeye odaklanmıştı. Ancak onlarca yıl süren savaşta bu da değişti [Z.T.K.
1967 Savaşı bu noktada bir dönüm noktasıdır].
İbrani
Üniversitesi’nden Yehoşua Ben-Arieh, the New York Times gazetesine
verdiği demeçte, “Arap-Yahudi çatışması, tırmanarak Kudüs’ün merkezinde olduğu
bir milliyetçi çatışmaya dönüştü. Kudüs üç din için de kutsal olan bir şehirdi;
ancak İsrail toprağında iki ulus –yani Yahudi halkı ve yerel Arap halk–
gelişmeye başladığı andan itibaren her ikisi de Kudüs’e sarıldı. Kudüs’ün
onlara ihtiyaç durmasından çok daha fazla onlar Kudüs’e muhtaçtı.”
Ancak Trump, bu
iddianın topu topu kaç yıllık bir geçmişi olduğuna hiç bakmaksızın, Kudüs’ü sadece
İsrail’in [başkent] yapmasına izin verecek gibi görünüyor. Konuşmasının
hiçbir yerinde, 1967’de İsrail birliklerinin işgal ettiği ve Filistinlilerin de
gelecekteki devletlerinin merkezi olarak gördükleri Arap çoğunluklu Doğu
Kudüs’ün varlığını teslim etmedi. Trump, iki devletli çözüme Amerikan desteğini
inkâr etmemekle birlikte net ve gür bir sesle bunu dillendirmeyip “iki taraf da
kabul ettiği takdirde” herhangi bir çözümü destekleyeceğini belirtmekle
yetindi. Nihayetinde birçok uzmanın vardığı sonuç, bu konuşmanın, sağcı İsrail
hükümetine uzunca bir süredir aradığı şeyi verdiği ve fakat Filistinlilere
hiçbir şey sunmadığı yönünde.
(...) Peki Trump
bunu niçin yaptı? Hep [Amerikan yönetiminin geleneksel
politikalarını/statükoyu] bozucu olmaya hevesli Trump, kalıcı bir barış
anlaşmasını başarmak için geçmişin metotlarından kurtulmak gerektiği iddiasında;
her ne kadar bu türden bir fırlatıp atmanın nasıl işe yarayacağına pek akıl sır
ermese de. Bazı gözlemciler, Trump’ın bu adımla içerideki haddi aşan
çekişmelerden dikkatleri dağıtma amacı taşıdığı iddiasında.
Ama belki de en
basit açıklama ideolojik olan: Trump’ın seçim kampanyasında verdiği sözü
tutması Washington’daki İsrail yanlısı sağcı lobiler tarafından büyük bir
sevinçle karşılandı; ama çok daha büyük bir sevince gark olanlar, İsrail’in
kutsal şehir üzerindeki egemenliğini Kitab-ı Mukaddes’teki kehanetin
gerçekleşmesi olarak gören güçlü Amerikan Evanjelikleriydi. [Z.T.K. İsrail
1967’de Kudüs’ü işgal ettikten sonra 1969’da Mescid-i Aksa’yı ateşe veren kişi de
bir İsrail Yahudi’si değil Avustralyalı bir Evanjalik Hristiyan’dı.]
Sayıları on
milyonlarca olan bu Evanjelikler önemli bir seçmen kitlesi. Temmuz ayında
Netanyahu, Washington’daki bir kitleye şöyle seslenmişti: “Bizim en büyük
dostlarımız Hristiyan İsrail destekçileri” – ki bu sözler, Amerikalı Yahudiler
arasında Netanyahu hükümetinin politikalarına desteğin giderek azaldığının da üstü
örtülü bir itirafıydı aynı zamanda. Trump’ın dindarlık iddialarını kuşkuyla
karşılayarak alaya almak kolay olsa bile Evanjelik hareketin sevgilisi Başkan
Yardımcısı Mike Pence için aynısı söylenemez. Trump’ın konuşması esnasında
Pence’in hemen arkasında duruşu, Evanjelik hissiyata açık bir selam yollamaydı.
[Z.T.K. Mike Pence ile ilgili daha evvel yaptığım bir tercümeyi
okumak için TIKLAYINIZ]
İsrail gazetesi Haaretz’de
Amerikalı Evanjelik aktivist Laurie Cardozo-Moore, “Yahudilik gibi Hristiyanlık
da Mesih’in bir gün Kudüs’te Davud’un tahtına oturacağı inancında” diye yazdı
ve şöyle devam etti: “Bu, (Trump’tan) önceki dört yönetimin politikalarını
tersine çevirmenin bir adımı daha. Yahudi-Hristiyan Amerika Birleşik Devletleri,
bir kez daha ‘İsrail, yine sana döndük!’ diyebilir.”
“Yahudi-Hristiyan”
ABD niyazı Trump için de uygun bir tema. Ekim ayındaki bir konuşmasında Trump
dedi ki “Biz hükümete değil, Tanrı’ya ibadet ediyoruz.” Hayali bir “Neol’e
karşı savaş”tan yakınarak şöyle söyledi: “Biz Yahudi-Hristiyan değerlere karşı
tüm saldırılarımızı durduruyoruz.”
Ancak bu kavram [yani
Yahudi-Hristiyan kavramı] Trump için çok derin bir potansiyele/tesire
sahip. Başkan, kendi platformunu herhangi bir “evrensel değer”e inanmayı açıkça
reddeden, birçok aşamada kana ve toprağa bağlı milliyetçiliğin ve Batılı
kimliğin daha fazla savunulmasıyla dile gelen bir dolu kabilecilik üzerine inşa
etti. Trump için ısrarla “Yahudi-Hristiyan” değerlere vurgu yapmak, gerçekten
de dini inançla pek fazla alakalı olmayıp daha ziyade onun –tekrar tekrar
İslam’ı ve Müslümanları şeytanlaştıran– kendi bölücü siyaset tarzıyla
bağlantılı.
Trump tabii ki
Kudüs’ün statüsü meselesinin ne denli hassas olduğunun farkında; tanıma ve
[büyükelçiliği] taşıma vaadini kararlılıkla sürdürme kararı, bundan sonra
gelebilecek kaosa belki de [kasten] davetiye çıkardığı hissini veriyor.
The Atlantic’ten Peter
Beinart şöyle yazmış: “Tıpkı etnik ve ırki çatışmalar gibi dini çatışmalar da Trump’ın
cazibesinde kritik önemde. Onun Meksikalı Amerikalıların beyaz kızlara tecavüz
edip öldürmesine ihtiyacı var. Keza Afrikalı Amerikalı atletlerin ‘bayrağa
saygı göstermemesi’ne de. Müslümanların bombalar patlatması ve Amerikan
bayraklarını yakmasına muhtaç. Nitekim ABD içinde ve dışında beyaz ve Hristiyan
olmayanlar ne kadar çok tehditkâr görünürlerse barbarları kontrol altına alıp
uzak tutmak için destekçileri Trump’a o kadar çok bel bağlayacak. Eğer ki Trump
bu tehlikeleri türetmek zorunda kalırsa bunu yapacaktır, emin olun. Ancak Kudüs
meselesinde çok daha ileri gidebilir: Tehlikelerin ortaya çıkmasına bizzat
yardımcı olabilir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder