6 Ocak 2017 Cuma

M.RUBIN: TÜRK SUİKASTÇI TAYYİP ERDOĞAN’IN KIŞKIRTMASININ BİR ÜRÜNÜ



TÜRK SUİKASTÇI TAYYİP ERDOĞAN’IN KIŞKIRTMASININ BİR ÜRÜNÜ

Michael Rubin (Amerikan Girişim Enstitüsü Ortadoğu ve Türkiye uzmanı; Amerikan Donanması Askeri Akademisi öğretim üyesi ve Middle East Quarterly dergisinin editörü)
American Enterprise Institute, 21.12.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Andrew Karlov’un, izindeki polis memuru Mevlüt Altıntaş tarafından Türkiye’de öldürülmesi dünyayı şok etti. Müslüman din adamları tarafından kışkırtılan bir kalabalığın İran’daki Rus elçiliğine girip Büyükelçi Alexander Griboyedov’u öldürdüğü 1829 yılından bu yana ilk defa bir Rus büyükelçi suikasta uğradı. 
(...)
Erdoğan suikastı bir sapkınlık, anomali olarak niteleyebilir; ancak pazartesi günkü şiddet Türkiye’nin yeni normali haline gelecek.
Altıntaş bir boşlukta yetişmedi. Beş sene evvel Erdoğan, hedefinin “dindar bir nesil yetiştirmek” olduğunu itiraf etmişti. Altıntaş işte bunun bir ürünü. Erdoğan iktidara geldiğinde o henüz yedi yaşındaydı; tüm eğitim hayatı Erdoğan’ın başbakanlığı altında geçti.
Eğitimin dışında Erdoğan’ın içeride bıraktığı en büyük iz, Türkiye’nin bir zamanlar zinde medyasını devlet propaganda ve komplo motoruna dönüştürmesi oldu. Hizaya gelmeyen gazeteciler kendilerini hapiste buldu veya çok daha kötülerini yaşadı. Altıntaş, okul sıralarından televizyon programlarına, gazete sütunlarından sinemaya kadar her yerde tekrarlanıp desteklenen Erdoğan’ın ısrarlı İslamcı söylemleri ve dünya görüşüyle beslendi. Eğer Altıntaş yaptığı hareketin kahramanca olduğuna inanıyorsa bunun nedeni, Erdoğan’ın konuşmalarında Suriye’de çarpışan el-Kaide bağlantılı Nursa Cephesi’ni İslam’ın şerefinin bir savunucusu olarak tasvir etmesi.
Bunların hiçbiri bizi şaşırtmamalı. Erdoğan, kısa vadeli kazanımları için medya kışkırtıcılığını ve dinî radikalizmi kullanan ilk lider değil; kibritini çaktığı, hızla yayılan bu yangını kontrol altına alamayacağını fark etmesi için artık çok geç.
Suudi Arabistan’ı hatırlayın: Nesiller boyunca Suudi okulları ve televizyonları muhafazakâr İslamcılığı telkin etti, her ne kadar Suudi prensler Riviera’da partiler düzenleseler veya İsviçre’de kayak yapsalar da. Suudi kralları umursamadılar; meşruiyetleri, Haremeyn’in hadimi rolünden geliyordu. 2001’in 11 Eylül’ünde uçak kaçıranların 19’undan 15’inin Suudi olması gerçeğine rağmen sorumluluk almadılar, ama ardından Riyad’daki bombalama dalgasında kendi evlerinde vuruldular. Gelinen noktada Riyad artık İslamcı problemi açık açık kabul ediyor.
Diğer bir örnek de Pakistan: Onlarca yıldır Pakistan eliti radikal dinci medreseleri görmezden geldi. Dinin ülkeyi bir arada tutacak bir tutkal olacağına veya Hindistan’la Afganistan’daki rakipleri bezdirecek bir kadroya ilham vereceğine inandılar. Maliyetleri görmezden geldiler: Nihayetinde bir problem olarak din adamları geri kalmış kırsal alanlarla sınırlıydı.
Ancak bir kez daha yangın kontrolden çıktı. 2007’de silahlı adamlar Başbakan Benazir Butto’yu öldürdüler. 18 ay sonra Pakistan Taliban’ı ülkenin nükleer silah bulunan başkentinden sadece 96 kilometre ötedeki bir alanı istila etti. Bugün Pakistan’ın en büyük şehri ve ticari başkenti olan Karaçi’nin çoğu izinsiz girilmesi yasak bölge statüsünde.
Ardından Suriye geliyor: Cumhurbaşkanı Beşşar Esed, İslamcı radikallerle mücadele eden laikçi bir lider olarak bugün kendini sunsa da aslında uzunca bir süredir bunun zeminini bizzat sağlayan kişi. Ele geçirilen belgeler, Esed’in Suriye’yi [Z.T.K. 2003 Amerikan işgalinin ardından] Irak’a giden yabancı savaşçıların ve intihar bombacılarının metrosuna dönüştürdüğünü gösteriyor. Şu anda Suriye’nin karşı karşıya olduğu şey, Esed’in kendi ürettiği bir krizin geri tepmesi.
Ve tabii ki bir de Filistinliler var: Filistin televizyonu nefreti telkin ediyor. Okullar da silahlar saklanıyor. İntihar bombacıları rağbet görüyor. Bir zamanlar Filistinli liderlerin daha fazla taviz koparma stratejisi olarak gördükleri bu şeyin artık İsrail’den ziyade kendi yaşlı liderliğini tehlikeye atabileceğini kabul ediyorlar.

Diktatörler kibirlidir. Kendilerini tarihin gerçeklerinden muaf görürler. Kısa vadeli kazançları için dini kullanıp kışkırtırlar, uzun vadeli sonuçlarını ise nadiren düşünürler. Ancak şimdiye kadar hiçbir lider bu geri tepme halinden kaçamadı. Eğer tarih bir modelse Türkiye’de şiddet daha yeni başlıyor diyebiliriz ve Erdoğan uğraşıp didinse dahi bunu kontrol altına alamayacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder