2020’NİN YEDİ SIRRI
Yanis
Varoufakis (Yunanistan’ın eski maliye bakanı, MeRA25 partisi lideri
ve Atina Üniversitesi iktisat profesörü)
Project
Syndicate, 28 Aralık 2020
Tercüme:
Zahide Tuba Kor
NOT: Bu tercüme Perspektif web sitesinde 23.12.2020 tarihinde yayınlanmıştır. https://www.perspektif.online/2020nin-yedi-sirri/
İngilizcesi “The Seven Secrets of 2020” başlığıyla yayınlanan yazıyı okumak için TIKLAYINIZ.
NOT:
Blogda yer alan 800 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle rica olunur.
Özet: Bu yıl bizi su altında
sakladığımız hakikatlerle yüzleşmeye zorlayan bir medcezire benziyordu.
2020’den aldığımız bir ders, hükümetlerin devasa güçlerini kullanmamayı tercih
etmesinin sebebinin küreselleşme ile zenginleşenlerin kendi güçlerini
kullanabilmesi olduğuydu.
İskambilden bir ev. Bilinçsizce kabul ettiğimiz bir
dizi yalan. Derin krizler sırasında kesin doğrularımız tam da böyle görünür. Bu
tür dönemler, varsayımlarımızın ne kadar da güvenilmez olduğunu fark etmemizi
sağlayarak bizi şok eder. Bu nedenle 2020 yılı, bizi örtük hakikatlerle
yüzleşmeye zorlayan, hızla geri çekilen bir medcezire benziyordu.
Biz haklı olarak küreselleşmenin ulusal hükümetleri
etkisizleştirdiğini düşünürdük. Devlet başkanları, tahvil piyasaları karşısında
korkudan sinmiş vaziyetteydi. Başbakanlar, ülkelerinin fakirlerini hep
görmezden geldiler, ama Standard & Poor’s gibilerini asla. Maliye
bakanları, Goldman Sachs’ın düzenbazları ve Uluslararası Para Fonu’nun despot
eyalet valileri gibi davrandılar. Medya patronları, petrolcüler ve
sermayedarlar en az küreselleşmiş kapitalizmin sol cenah eleştirmenleri kadar
kontrolün artık hükümetlerde olmadığı konusunda hemfikirdiler.
Derken küresel bir salgın baş gösterdi. Birdenbire
hükümetler pençelerini uzattı ve keskinleşmiş dişlerini gösterdi. Sınırları
kapattılar ve uçakları yere indirdiler, şehirlerimize gaddarca sokağa çıkma
yasakları dayattılar, tiyatrolarımızı ve müzelerimizi kapattılar ve ölüm
döşeğindeki ebeveynlerimizi teselli edip rahatlatmamızı yasakladılar. Kıyamet
kopmadan asla gerçekleşemez sanılan bir şeyi bile yaptılar: spor faaliyetlerini
iptal ettiler.
İlk sır böylelikle ifşa oldu: Hükümetler önlenemez
gücü ellerinde tutmayı sürdürüyorlar. 2020’de keşfettiğimiz şey, hükümetlerin
muazzam güçlerini kullanmamayı tercih etmeleri sayesinde, küreselleşmenin
zenginleştirdiklerinin kendi güçlerini kullanabildikleriydi.
İkinci hakikat, pek çok insanın şüphe duyduğu ama
yüksek sesle dillendiremeyecek kadar çekingen olduğu bir şey: Para ağacı bir
gerçek. Ne zaman şurada burada bir hastane veya bir okul için ödeme yapmaları
istense parasızlıktan dem vuran hükümetler, zorunlu izne ayrılanların
ücretlerinin ödenmesi, demiryollarının kamulaştırılması, havayollarının
devralınması, araba üreticilerinin desteklenmesi ve hatta spor salonları ile
kuaförlere destek sağlanması için bir anda bolca nakit para buluverdiler.
Normalde para ağaçta yetişmiyor, hükümetler işi
oluruna bırakmalı diye itiraz edenler dut yemiş bülbüle döndüler. Mali
piyasalar, devletin harcama çılgınlığı karşısında çileden çıkmak yerine
methiyeler düzdüler.
Yunanistan, bu yıl ifşa olan üçüncü hakikatin mükemmel
bir vaka çalışması: Borç üstlenme uygulaması, en azından zengin Batı’da siyasi
bir karar. 2015’te Yunanistan’ın 320 milyar avroluk (3 trilyon Türk Lirası)
kamu borcu, yalnızca 176 milyar avro (1,6 trilyon Türk Lirası) olan milli
gelirini çok çok aşmıştı. Ülkenin sorunları dünyanın her yerinden ilk sayfa
haberiydi ve Avrupalı liderler parasızlıktan yakınıyordu.
Bugün, kötü bir ekonomiyi daha da beter eden bir
küresel salgının ortasında, 2015 yılına kıyasla kamu borcumuz 33 milyar avro
daha yüksek ve gelirimiz 13 milyar avro daha düşük olmasına rağmen, Yunanistan
artık bir mesele olmaktan çıktı. Avrupalı güçler, Yunanistan’ın iflasıyla on
yıldır uğraşmaya artık yeter diye karar vermiş olmalılar ki Atina’nın
borçlarını ödenebilir olduğunu ilan etmeyi seçtiler. Yunanlar, uluslararası
oligarşiye (kamu veya özel) servetten geriye her ne kaldıysa mütemadiyen
aktaran hükümetleri seçip başa geçirdikleri sürece Avrupa Merkez Bankası,
ülkenin iflasını dikkatlerden uzaklaştırmak için olabildiğince fazla Yunan
devlet tahvili satın almak da dahil ne gerekiyorsa yapacak.
2020’nin açığa çıkardığı dördüncü sır, özel servet
dağlarının girişimcilikle çok az ilgisi olduğuydu. Jeff Bezos, Elon Musk veya
Warren Buffett’ın para kazanma ve piyasalara hâkim olma konusunda becerikliliklerine
şüphem yok. Ancak biriktirdikleri ganimetin yalnızca küçücük bir yüzdesi değer
yaratmanın bir sonucu.
Amerika’nın 614 milyarderinin servetinde Mart ayı
ortasından bu yana yaşanan muazzam artışı bir düşünün. İstifledikleri ilave 931
milyar dolar, kâr üreten herhangi bir yenilikten veya yaratıcılıktan
kaynaklanmış değil. Merkez bankaları mali sistemi -varlık fiyatlarının ve
dolayısıyla milyarderlerin servetinin fırlamasına neden olan- taze basılmış
paraya boğarken bunlar da tabiri caizse uykularında zenginliklerine zenginlik
kattılar.
COVID-19 aşılarının rekor hızda geliştirilmesi, test
edilmesi, onaylanması ve piyasaya sürülmesiyle beşinci sır ortaya çıktı: Bilim,
devlet yardımına bağlıdır ve efektifliği kamusal konumuyla ilgisizdir. Pek çok
yorumcu, piyasaların insanlığın ihtiyaçlarına hızlı bir şekilde yanıt verme
kapasitesini ballandıra ballandıra anlatageldi. Ancak şu ironi kimsenin
gözünden kaçmamalı: Gelmiş geçmiş en bilim karşıtı Amerikan başkanının
-yüzyılın en kötü küresel salgınında bile uzmanları görmezden gelen, yıldıran
ve alaya alan bir başkanın- yönetimi, bilim adamlarına ihtiyaç duydukları
kaynakları sağlamak üzere 10 milyar dolar tahsis etti.
Ancak daha büyük bir sır var: 2020 kapitalistler için mükemmel bir yılken, kapitalizm artık ömrünü tamamladı. Peki, bu nasıl mümkün olabilir? Kapitalizm başka bir şeye dönüşürken kapitalistler nasıl serpilebilir?
Kolaylıkla. Adam Smith gibi kapitalizmin en büyük
havarileri onun istenmeyen sonuçlarını vurgulamışlardı: Tam da kâr amacı güden
bireyler kendilerinden başka hiç kimseye saygı duymadıklarından neticede
topluma hizmet ederler. Şahsi ahlaksızlığı kamusal erdeme dönüştürmenin
anahtarı, kapitalistleri kârlarını azamiye çıkaracak faaliyetler peşinde
koşmaya zorlayan rekabettir. Rekabetçi bir piyasada bu, mütemadiyen fiyatları
düşürürken mevcut malların ve hizmetlerin çeşitliliğini ve kalitesini artırmak
suretiyle kamu yararına hizmet eder.
Kapitalistlerin daha az rekabetle çok daha iyisini
yapabileceklerini görmek zor değil. Bu da 2020’nin ifşa ettiği altıncı sır.
Rekabetten kurtulan Amazon gibi devasa platform şirketleri, kapitalizmin
ölümünde ve yerine tekno-feodalizm benzeri bir şeyin geçmesinde şaşırtıcı
derecede başarılı oldular.
Ancak bu yıl ifşa olan yedinci sır, bir umut ışığını
temsil ediyor. Radikal bir değişimi gerçekleştirmek hiç kolay olmasa da her
şeyin farklı olabileceği artık fazlasıyla net. Bundan böyle her şeyi olduğu
gibi kabul etmemiz için hiçbir neden yok. Aksine, 2020’nin en önemli hakikati,
Bertolt Brecht’in isabetli ve ince aforizmasında yakalanmış: “Her şey olduğu
gibi olduğundan, hiçbir şey olduğu gibi kalmayacak.”
Çoğu kişinin unutmayı tercih edeceği bir yılda gerçekleşen
bu ifşaattan daha büyük bir umut kaynağı düşünemiyorum.