13 Kasım 2019 Çarşamba

J.COOK: İSRAİL’İN CASUS TEKNOLOJİSİ NASIL HAYATIMIZIN DERİNLİKLERİNE ULAŞTI?





Jonathan Cook (2001’den beri Nasıra'da yaşayan ve Filistin-İsrail çatışmasıyla ilgili üç kitabı bulunan İngiliz gazeteci)
Middle East Eye, 11.11.2019

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Blogda yer alan 800 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle rica olunur.


İsrail’in Filistinlileri bastırmak üzere geliştirdiği dijital çağ silahları, -uzunca bir süredir özgürlüklerini çantada keklik gören Batılı nüfusa karşı- çok daha yaygın aplikasyonlarda kullanılmak üzere hızla değişimden geçiyor.
İsrail bir “startup ulus” statüsüne on yıllar önce geldi. Ancak onun yüksek teknoloji yenilikçisi namının -giderek göz ardı edilmesi zorlaşan- karanlık bir yüzü hep vardı.
Birkaç sene evvel İsrailli analist Jeff Halper, ülkesinin yeni dijital teknolojileri iç güvenlik endüstrisiyle birleştirerek küresel alanda merkezi bir role ulaştığı uyarısında bulunmuştu. Tehlike, yavaş yavaş hepimizin Filistinlilere dönüşecek olmasıydı.
İsrail’in, hesap sorulmayan askeri yönetimi altında yaşayan milyonlarca Filistinliye, açık hava laboratuvarlarında kobay muamelesi yaptığını belirtmişti. Sadece yeni konvansiyonel silah sistemleri değil, aynı zamanda kitlesel izleme/gözetleme ve kontrol araçlarını geliştirmek için de bir deneme tahtasıydılar.
Haaretz gazetesinde kısa süre evvel yayımlanan bir haberde ileri sürüldüğü üzere, İsrail’in Filistinlilere yönelik izleme/gözetleme operasyonu “dünyada kendi türünün en büyüğüydü. Medya, sosyal medya ve nüfusu bir bütün olarak izlemeyi içeriyordu.”

Büyük Birader Ticareti
Ancak işgal altındaki topraklarda başlayan şey asla Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze’yle sınırlı kalmayacaktı. Zira bu yeni ofansif dijital teknolojinin hibrid formlarının ticaretinden kazanılacak çok fazla para ve nüfuz vardı.
Yüzölçümü bakımından küçücük olmakla birlikte İsrail, -dünyanın dört bir yanındaki otoriter rejimlere, Filistinliler üzerinde kullanarak “savaş meydanında test ettiği” silah sistemlerini satmak suretiyle- uzun yıllardır aşırı kârlı silah ticaretinde dünya liderliğini elinde tuttu. Ama bu askeri teçhizat ticareti, şimdilerde saldırgan yazılım piyasasının, yani siber savaş araçlarının gittikçe daha fazla gölgesinde kalıyor.
Bu türden yeni çağ silahları, sadece dış düşmana değil, aynı zamanda vatandaşlarından tutun insan hakları gözlemcilerine kadar içerideki muhaliflere karşı da kullanılmak üzere devletlerin yoğun talebiyle karşılaşıyor.
İsrail kendi yönetimi altındaki nüfusu kontrol ederek ve bastırarak bir dünya otoritesi olduğunu hakkıyla iddia edebilir. Ama bu siber araçların geliştirilmesini kendi bednam güvenlik ve askeri istihbarat birliklerinde yetişmiş olanlara havale etmek suretiyle Büyük Birader teknolojilerinin çoğundan parmak izlerini uzaklaştırmaya çalışıyor.
Ancak İsrail, bu firmalara ihracat lisansı vermek suretiyle üstü kapalı bir şekilde bu tür faaliyetlere izin veriyor ve ülkenin en kıdemli güvenlik yetkilileri çoğunlukla bu çalışmaların içine yakinen dahil oluyor.

Silikon Vadisi’yle gerginlikler
Üniformayı çıkardıktan sonra İsrailliler, Filistinliler üzerinde casusluk yaparak kazandıkları yılların tecrübesini, daha genel aplikasyonlar için benzer yazılımlar geliştiren firmalar kurarak paraya tahvil edebiliyor.
Sofistike izleme teknolojisi kullanan İsrail kaynaklı aplikasyonlar dijital hayatlarımızda giderek yaygınlaşıyor. Kimisi nispeten yararlı, tehlikesiz kullanıma dayanıyor. Trafik sıkışıklığını izleyen Waze aplikasyonu şoförlerin gidecekleri noktaya daha hızlı ulaşmasına, Gett ise müşterilerin telefonla yakındaki taksilere erişimine imkan sağlıyor.
Ancak İsraillilerin geliştirip ürettiği bazı daha gizli kapaklı teknolojiler, orijinal askeri formatına daha sadık.
Ofansif yazılım, hem kendi vatandaşlarına veya rakip devletlere karşı casusluk yapmak isteyen hükümetlere, hem de rakiplerine karşı elini güçlendirmeye veyahut ticari olarak müşterilerini daha iyi istismar ve manipüle etmeye heveslenen özel şirketlere satılıyor.
Bu türden bir yazılım, -milyarlarca kullanıcıyla sosyal medya platformlarına dahil olduğunda- devlet güvenlik kurumlarına potansiyel olarak neredeyse küresel bir erişim sunuyor. Bu da İsrailli teknoloji şirketleri ile Silikon Vadisi arasındaki zaman zaman rahatsız edici ilişkiyi açıklıyor. Yakın dönemde iki çelişen örneğin ortaya koyduğu üzere, Silikon Vadisi bu kötü yazılımı kontrolüne almak için mücadele ediyor.

Cep telefonu “casus yazılımı”
Facebook’un sahip olduğu sosyal medya platformu WhatsApp’ın İsrail’in en büyük izleme/gözetleme yazılımcı şirketi NSO’ya karşı geçen hafta Kaliforniya’da türünün ilk örneği olan bir dava açması gerginliğin göstergesi.
WhatsApp, NSO’yu siber saldırılarla suçluyor. WhatsApp’ın incelediği, sadece Mayıs ayının son iki haftasında NSO, 20 ülkede 1400’ü aşkın kullanıcının cep telefonlarını hedef almış.
NSO’nun casus yazılımı Pegasus, insan hakları aktivistlerine, avukatlara, dini liderlere, gazetecilere ve yardım kuruluşu çalışanlarına karşı kullanılıyor. Reuters, Amerikan müttefiklerinin üst düzey yetkililerinin de yine NSO tarafından hedef alındığını geçen hafta ifşa etti.
Bilgileri olmadan kullanıcıların telefonlarına girdikten sonra Pegasus yazılımı, verileri kopyalıyor ve izlemek için mikrofonu açıyor. Forbes dergisi bunu “dünyanın en mütecaviz mobil casus yazılımı” olarak niteledi. 
NSO Suudi Arabistan, Bahreyn, BAE, Kazakistan, Meksika ve Fas gibi insan haklarını en çok ihlal eden rejimlerin de aralarında olduğu onlarca hükümete lisanslı yazılımları verdi.
Uluslararası Af Örgütü, çalışanlarının da NSO casus yazılımıyla hedef alındığından şikayetçi oldu. Şu an şirkete ihracat lisansı verdiği için İsrail hükümetine karşı dava açılmasını destekliyor.

İsrail’in güvenlik servisleriyle bağlantılar
NSO, -her ikisi de İsrail’in yere göğe sığdırılamayan askeri istihbaratı 8200 Birimi’nin tedrisatından geçmiş- Omri Lavie ve Shaley Hulio tarafından 2010’da kuruldu.
2014’te içeriden bilgi sızdıran muhbirler, sözkonusu birimin cep telefonları ve bilgisayarlarına sızarak Filistinlileri rutin olarak izlediğini ifşa ettiler. Amaç cinsel uygunsuzlukları, sağlık problemleri veya mali zorluklarına dair kanıtlar bularak bunları, Filistinlileri İsrail askeri otoriteleriyle işbirliği yapmaya zorlamak için kullanmaktı.
Askerler şöyle yazdı: Filistinliler “tamamen İsrail istihbaratının casusluk ve izlemesine maruz bırakıldı. Hem siyasi eziyet için, hem de içeriden işbirlikçiler devşirerek ve Filistinlilerin bir kısmını diğerine karşı kırdırarak Filistin toplumu içinde ihtilaflar yaratmak için kullanıldı.”
Her ne kadar İsrailli yetkililer NSO’ya ihracat lisansını verse de bakan Zeev Elkin, WhatsApp’ın heklenmesine “İsrail hükümetinin karıştığı” iddialarını geçen hafta yalanladı. İsrail radyosuna “Herkes bunun İsrail devletiyle alakalı olmadığının farkında” dedi.

Kameralarla izlenme
WhatsApp’ın NSO’ya dava açtığı hafta içinde Amerikan televizyonu NBC, Silikon Vadisi’nin işgalle bağlantılı ihlallere derinden bulaşmış İsrailli startuplarla temasa istekli olduğunu ifşa etti.
Microsoft, karmaşık yüz tanıma teknolojisini daha da geliştirmek için -İsrail ordusunun Filistinlilere baskı uygulamasına yardım eden- AnyVision’a aşırı derecede yatırım yaptı.
AnyVision ile İsrail güvenlik birimleri arasındaki bağ saklanabilir değil. Danışma kurulunda Mossad’ın eski başkanı Tamir Pardo yer alıyor. Şirketin başındaki Amir Kain, geçmişte savunma bakanlığının güvenlik departmanı Malmab’ın başkanı olarak görev yapmış.
AnyVision’ın ana yazılımı olan Better Tomorrow’un takma adı “Google İşgali”. Zira şirket, işgal altındaki topraklarda İsrail ordusunun yaygın gözetleme kameraları ağından kamera görüntülerini araştırıp herhangi bir Filistinliyi hemen teşhis edip izleyebileceği iddiasında.
Etik açıdan apaçık problemli olsa da, Microsoft’un yatırımı, yazılımı kendi programlarına katmayı hedefleyebilir izlenimi uyandırıyor. Bu durum insan hakları örgütlerini oldukça endişelendiriyor.
Amerikan Sivil Haklar Birliği’nden Shankar Narayan, İsrail yönetimi altında yaşayan Filistinlilere oldukça benzer bir geleceğin bizi beklediği konusunda uyardı. NBC’ye verdiği röportajda “Yüz tanıma teknolojisinin yaygın kullanımı özgürlük önermesini alaşağı eder ve ne yaparsa yapsın, herkesin, her an izlendiği bir topluma dönüşmeye başlarsınız” dedi. “Yüz tanıma, kamusal alanlarda tam hükümet kontrolü için muhtemelen en kusursuz araç” diye ekledi.
Harvard Üniversitesi’nde araştırmacı olan Yael Berda’ya göre İsrail, gece gündüz izlemek istediği Batı Şeria’da 200.000 kişilik bir Filistinli listesine sahip. AnyVision tarzı teknolojiler bu muazzam genişlikteki grubu sürekli izlemek için hayati görülüyor.
Eski bir AnyVision çalışanı NBC’ye dedi ki Filistinliler bir deneme tahtası olarak kullanılıyor: “Bu teknoloji dünyanın en zorlayıcı güvenlik çevrelerinden birinde sahada denendi ve biz onu piyasanın kalanına açıyoruz.”

Seçimlere karışmak
İsrail hükümetinin bizzat kendisi, bu casus teknolojileri ABD ve Avrupa’da kullanmaya giderek daha fazla ilgi duyuyor. Zira İsrail işgali, Batı’da ana-akım siyasi söylemde tartışmaların gittikçe daah fazla odağına oturuyor.
İngiltere’de siyasi iklimdeki değişim, eski bir Filistin hakları aktivisti olan Jeremy Corbyn’in muhalefetteki İşçi Partisi’nin genel başkanlığına seçilmesiyle dikkatleri çekti. ABD’de Filistin davasını görünür şekilde destekleyen, Filistin asıllı Rashida Tlaib’in de aralarında olduğu küçük bir grup son dönemde Kongre’ye girdi.
Daha genel olarak İsrail, giderek gelişen ve Filistinlilere zulmetmeyi bırakana kadar -tıpkı ırkçı ayrımcı Güney Afrika modelinde olduğu gibi- İsrail’e boykot çağrısı yapan uluslararası dayanışma hareketi BDS’ten (boykot, tecrit, yaptırım) korkuyor. BDS hareketi birçok Amerikan kampüsünde güçlü bir şekilde büyüyor.
Bu yüzden İsrailli siber şirketler, İsrail hakkında umumi söylemi manipüle etme çabalarına çok daha derinden dalmış durumda; buna yabancı ülkelerin seçimlerine karışmak da dahil.
Manşetlere çıkan iki kötü örnek var. Kendisini “ücret karşılığı çalışan özel Mossad” olarak pazarlayan Psy-Group, geçen sene -FBI’ın 2016 Amerikan başkanlık seçimlerine müdahale soruşturmasını başlatmasının ardından- kapatıldı. The New Yorker’ın haberine göre, şirketin “Kelebek Projesi”, “İsrail karşıtı hareketleri içeriden istikrarsızlaştırıp parçalama”yı hedefliyordu.
Diğer örnek olan Black Cube şirketinin de Barack Obama yönetiminin önde gelen yetkililerini düşmanca izlediği ortaya çıktı. Şirketin İsrail güvenlik servisleriyle yakından bağlantılı olduğu ve bir ara bir İsrail askeri üssüne yerleştiği görülüyor.

Apple tarafından yasaklı
Özel ile kamusal alan ayrımını bulandırmaya çalışan başka İsrail şirketleri de var.
8200 Birimi’nden iki emekli asker tarafından kurulan bir İsrailli veri toplama şirketi olan Onavo, 2013’te Facebook tarafından satın alınmıştı. Apple, kullanıcılarının verilerine sınırsız erişim sağladığının ortaya çıkması üzerine Onavo’nun VPN uygulamasını geçen yıl yasakladı.
Yurtdışındaki BDS aktivistlerini şeytanlaştırmak üzere yürütülen gizli bir kampanyaya başkanlık eden İsrail’in stratejik işler bakanı Gilad Erdan, Haaretz’in haberine göre, bir başka şirket olan Concert’la geçen yıl düzenli olarak toplandı. İsrail’in Bilgi Edinme Özgürlüğü Kanunu’ndan muaf tutulan bu gizli grup, İsrail hükümetinden 36 milyon dolar para aldı. Yöneticileri ve hissedarları İsrail güvenlik ve istihbarat elitiyle sıkı fıkı.
Diğer bir önemli İsrail şirketi Candiru ise adını, insan bedenini gizlice istila edip ardından bir parazite dönüşen küçük Amazon balığından alıyor. Şirket, operasyonlarını gizlilik içinde yürütse de, hekleme araçlarını çoğunlukla Batı’daki yönetimlere satıyor.
Çalışanları neredeyse tamamen 8200 Birimi’nden. İsrail şirketlerinin geliştirdiği umumi ve örtülü teknolojilerin aslında birbiriyle ne denli bağlantılı olduğunun bir işareti, Candiru’nun başkanı Eitan Achlow’un daha evvel taksi hizmeti uygulaması Gett’in başındaki kişi olması.
İsrail’in güvenlik eliti, -tıpkı konvansiyonel silah ticaretinde yaptığı gibi- teknolojilerini ellerinde tutsak Filistinli nüfus üzerinde deneyerek bu yeni siber savaş piyasasından kazanç sağlıyor.
İsrail’in -Filistinlilerin uzunca bir süredir aşina olduğu- mütecaviz ve baskıcı teknolojilerini Batı ülkelerinde yavaş yavaş normalleştirmesi hiç şaşırtıcı değil.
Yüz tanıma yazılımı çok daha sofistike bir ırki ve siyasi fişlemeye/profil çıkarmaya imkan veriyor. Örtülü veri toplama ve izleme, özel ile kamusal alan arasındaki geleneksel sınırları tarumar ediyor. Ve sonuç olarak sanal ortamda kişisel bilgiye ulaşma yarışı, muhalifleri veya -insan hakları grupları gibi- güçlülere hesap verdirmeye çalışanları korkutmayı, tehdit etmeyi ve altını oymayı kolaylaştırıyor.
Bu distopya yayılmaya devam ederse New York, Londra, Berlin ve Paris giderek daha fazla Nablus, el-Halil, Doğu Kudüs ve Gazze’ye benzeyecek. Ve hepimiz, hükmettiklerine karşı siber savaşa girişen bir gözetim devleti içinde yaşamanın ne demek olduğunu anlamaya başlayacağız.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder