İDLİB’DE HEYET TAHRİR EŞ-ŞAM’IN BİR
SONRAKİ ADIMI NE OLACAK?
Ahmad Abazid (Suriye
devrimi, sahada çatışan gruplar ve diğer entelektüel meseleler hakkında birçok
makalesi yayımlanmış Suriyeli bir aktivist ve yazardır.)
Tercüme: Zahide Tuba Kor
NOT: Bu tercüme Al Sharq
Forum web sitesinde 7.10.2019 tarihinde
yayınlanmıştır. https://research.sharqforum.org/2019/10/07/heyet-tahrir-es-samin-bir-sonraki-adimi-ne-olacak/?lang=tr
Makalenin Türkçe PDF’sine, Arapça
orijinaline ve İngilizce tercümesine yine Al Sharq Forum’dan ulaşabilirsiniz.
NOT: Blogda yer alan 800 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden
toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri
kullanmamanız önemle rica olunur.
Özet
Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) örgütü,
İdlib’de giderek tırmanan bir askerî harekâtla ve otoritesinin iç bütünlüğüne
yönelik bir meydan okumayla karşı karşıya. Rusya’nın başlattığı askerî harekât
çerçevesinde -gerek İdlib’in derinliklerine uzanan operasyonlara devam etmesi
gerekse Türkiye’nin Rus teklifine uyarak örgüte baskı uygulama ihtimali- HTŞ
üzerinde giderek artan tehditler yaratıyor. İçeride ise HTŞ ve sivil kolu olan
Kurtuluş Hükümeti, halkın protesto eylemleriyle bir kez daha karşı karşıya;
yine örgüte, lideri Cevlani’ye ve pragmatik siyasetine saldıran ve örgütü mali
yolsuzlukla suçlayan kendi içi ve dışındaki cihadi akımlardan yükselen paralel
bir kampanyayla da yüzleşiyor. HTŞ’nin önünde çeşitli seçenekler var: (i)
düşmanlarının istediği şekilde örgütü lağvetmek, (ii) tıpkı daha evvel yaptığı
gibi yeni dönüşümlere girişmek, (iii) baskılara direnip mevcut örgüt kalıbına
tutunmak. Üçüncü seçenek şu an en muhtemel senaryo gibi görünmekle birlikte,
bölgesel ve uluslararası durum HTŞ’nin halen daha muamma olan geleceğinde
etkili olacak.
Giriş
Ahraru’ş-Şam örgütünün Temmuz 2017’de
yenilgiye uğratılması ve [Türkiye’ye açılan] Babu’l-Heva sınır kapısından
çıkartılmasıyla[1] birlikte HTŞ, İdlib ve kırsalı ile
kuzey Hama kırsalını kapsayan Suriye’nin kuzeybatısında hâkim grup haline
geldi. [Muhaliflere ait] Geçici Hükümete ve Devrimci Akıma bağlı yerel
meclislere alternatif olarak, bölgeye Kurtuluş Hükümeti denilen kendi sivil
kolunu dayattı. Ancak Batı Halep kırsalı HTŞ’nin görece egemenliği dışında,
Zengi hareketinin ve Geçici Hükümetin kontrolünde kaldı. Ayrıca Sukuru’ş-Şam ve
Ahraru’ş-Şam’ın kontrolündeki Zaviye Dağı ve Ğab Ovası bölgeleri ve HTŞ’yi
reddeden sivil hareketlerin aktif olduğu başta Maaratu’n-Numan gibi bazı cepler
de vardı. Bütün bunlar o dönemde HTŞ’nin kırılgan bir hakimiyete sahip olduğu
anlamına geliyordu.
Ahraru’ş-Şam’a saldırarak ve Babu’l-Heva
sınır kapısını kontrol ederek HTŞ, Ankara’nın karşısına kendisini -iş birliği
yapılması gereken sahaya hâkim taraf olarak- yerleştirmek suretiyle, Astana
süreci uyarınca Türkiye’nin İdlib’e müdahale etmesini bekledi. İlk Türk askerî
konvoyu İdlib’e 13 Ekim 2017’de girdi[2] ve konvoya HTŞ eşlik etti. Örgüt,
bölgesel ve uluslararası kabul görmek ve böylelikle terör örgütleri listesinden
çıkabilmek ve -lideri Ebu Muhammed el-Cevlani’nin önce Şam’ın Fethi
Cephesi’nin, ardından HTŞ’nin kurulmasından itibaren izlediği ılımlılığı ispat
etme siyaseti çerçevesinde- İdlib’deki kontrolünü kabul ettirebilmek için bu
adıma oynadı.
Ancak bu pragmatik değişimler ve Astana
sürecinin sonuçları çerçevesinde Türkiye’nin müdahalesini kabul etmesi, HTŞ’nin
daha evvel rakip yerel fraksiyonlara ve -cihatçı literatürde laik ordu olarak
nitelenen- Türk ordusuna karşı kullandığı fetvalar ve cihatçı sloganlarla
çelişiyordu. 2015 Ağustos’unda Nusra Cephesi, Türkiye ve ABD safında savaşa
girmenin caiz olmadığını ilan ederek, Türkiye’nin IŞİD’e karşı müdahalesi
öncesinde Kuzey Halep kırsalından çekilmişti.[3] [Nusra yerine kurulan] Şam’ın Fethi
Cephesi de Fırat Kalkanı Operasyonu’nun başlamasıyla birlikte “herhangi bir
bölgesel taraf altında” savaşmayı yasaklayarak aynı fetvayı tekrarladı.[4] 2017 başında Astana sürecinin ilk
turunun akabinde Şam’ın Fethi Cephesi, savaşmaya ve Astana’nın sonuçlarını
uygulamaya hazırlandıkları suçlamasıyla silahlı gruplara karşı büyük bir savaş
açtı.[5] Ardından Türkiye’ye ait gözlem
noktaları kurulmasını içeren çatışmasızlık anlaşmasının uygulanmasını bir
“ihanet” olarak niteledi[6] ve fetvalarındaki ve
açıklamalarındaki çelişkiler Türkiye’nin İdlib’e müdahalesine günler kalana
kadar devam etti.[7]
Daha sonra HTŞ, Şubat ve Mart 2018’de
bölgedeki kontrolünü neredeyse yitireceği bir saldırıya maruz kaldı. Öyle ki
Tahrir Suriye Cephesi (Ahraru’ş-Şam ve Zengi Hareketi) saldırdığında HTŞ, -çatışmanın
ilk iki haftası içinde- Batı Halep kırsalı ile Güney ve Kuzey İdlib
kırsalındaki mevzilerinin çoğundan geri çekilmek zorunda kaldı.[8] Ancak Türkistan İslam Partisi ile
ittifak içinde bir karşı-saldırıyla bu bölgeleri geri aldı ve iki ay süren
çatışmaların ardından ateşkese varılırken[9] HTŞ, devrimci gruplar karşısında
hâkimiyet kurabileceğini bir kez daha ispatladı.
Daha sonra İdlib ve Hama’da kalan
devrimci gruplar, -Amerikan destek programının kesilmesinin ardından Müşterek
Operasyon Merkezi’nin bir parçası olmuş grupları bünyesine katarak- Türkiye’nin
himayesi altında 29 Mayıs 2018’de Ulusal Kurtuluş Cephesi adıyla yeniden
birleşti.[10] Ancak 1 Ağustos 2018’de
Ahraru’ş-Şam, Sukuru’ş-Şam ve Feylaku’ş-Şam’ın da aralarında bulunduğu
(Ceyşu’l-İzze dışında) bölgedeki bütün muhalif ve Özgür Suriye Ordusu’na bağlı
grupları içerecek şekilde yeniden yapılanmaya gidildi.[11]
Ankara’nın Rus-Türk uzlaşmasını
sonlandırmakla tehdit ettiği diplomatik tırmandırma siyasetinin akabinde, 17
Eylül 2018’de Türkiye ve Rusya devlet başkanları arasında bombardımanı, göçü ve
korkutucu askerî tırmanışı durdurmak üzere İdlib konusunda Soçi’de bir
anlaşmaya varıldı. Anlaşma silahlı grupları tampon bölgeden uzaklaştırmayı ve
terör örgütleriyle savaşı sürdürmeyi öngörüyor,[12] ilan edilen anlaşma maddeleri
-çıkan söylentilerin aksine- HTŞ’nin tasfiyesini içermiyordu. HTŞ, anlaşmayı
tasdik eden ve Ankara’nın çabalarını hoş karşılayan bir bildiri yayımladı[13] ki bu, örgütün söyleminde büyük bir
değişimi ve Türkiye’ye yakınlaşma çabasını gösteriyordu.
HTŞ, İdlib’deki hâkimiyetini
sağlamlaştırmakta ve Kurtuluş Hükümeti üzerinden kurumsal, güvenlik ve iktisadi
ağının inşasını tamamlamakta Soçi Anlaşması’ndan faydalandı. Aynı zamanda
Suriye’nin güneyinde ve ortasında muhasara altındaki yerleşimlerin devrimci
sakinlerinin İdlib’e tehcirinden, böylelikle -ağırlıklı olarak kendisine bağlı-
yerinden edilmiş savaşçıların HTŞ çatısı altında bölgesel bloklar şeklinde
toplanmasından da istifade etti.[14]
Soçi Anlaşması’ndan sonra HTŞ, bölgede
rakip bir otorite kurulmasını engellemek için Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne karşı
savaşını aralıklı çatışmalar şeklinde yeniden başlattı. HTŞ’nin saldırıları
Zengi Hareketine odaklanmıştı; ancak Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne bağlı grupların
ve bölgelerin çatışmalara katılmasıyla savaşın çapı, özellikle de Ğab Vadisi,
Zaviye Dağı ve Kuzey İdlib kırsalına doğru genişledi.
Sonucu belirleyen çatışma 2019 yılı
başında yaşandı; HTŞ, Batı Halep kırsalında Zengi Hareketi’ne topyekûn bir
saldırı başlatarak örgütü dağıttı ve geleneksel kalesi olan bu bölgeden kovarak
Afrin’e gitmelerinin önünü açtı.[15] Her ne kadar Ulusal Kurtuluş
Cephesi, -çatışmaların ilk aşamasında HTŞ’nin Ğab Vadisi, Zaviye Dağı ve Güney
İdlib kırsalı yakınlarındaki önemli mevzilerini almayı başarsa da- Zengi
Hareketi’nin çöküşünün ardından genel olarak savaşmamayı ve mevzilerini
korumayı tercih ederek Ğab Vadisi ve Zaviye Dağı ceplerinde -kuşatma ve tehdit
altında- HTŞ’ye boyun eğdi.[16]
Ulusal Kurtuluş Cephesi ile HTŞ arasında
ateşkes anlaşması 10 Ocak 2019’da imzalandı ki bu aslında HTŞ’nin zaferini ilan
etmesiydi. Anlaşma, -tıpkı rejimle imzalanan yerel uzlaşma anlaşmalarında Şam
hükümetinin dayatılmasını, ağır silahlara el konmasını ve uzlaşmaya karşı çıkan
savaşçılardan isteyenlerin dışarı çıkartılmasını içermesi gibi- Kurtuluş
Hükümeti kurulmasını, savaşçılardan isteyenlerin bölgeden çıkmasını ve fraksiyonların
mevzilerinde kalmasını öngörüyordu. HTŞ zafer bildirisinde İdlib’e bağlı bütün
bölgelerin ve Hama kırsalının Kurtuluş Hükümetine tâbi olduğunu ilan etti.[17]
Hama’da Rus Askerî Harekâtının Etkileri
Bu durum, Mart 2019’da hava
bombardımanıyla start alan ve 6 Mayıs’ta kara harekâtına dönüşen son Rus askerî
harekâtının başlangıcına kadar devam etti. Rus savaş uçaklarıyla destekli rejim
kuvvetleri, başlangıçta -henüz daha silahlı gruplar saflarını yeniden
düzenleyemeden ve Tel Milh ve el-Cubeyn’de karşı saldırıya girişmeden evvel-
Kefr Nebude ve Kal’atu’l-Madik başta olmak üzere birçok mevziyi kontrolü altına
alabildi.[18] 13. Astana toplantısında ateşkes
ilan edilmesine rağmen,[19] günler sonra yeniden başlayan
savaşın ikinci raundunda Rusya ve rejim kuvvetleri, Han Şeyhun şehrine kadar
ulaşarak Kuzey Hama kırsalını tamamen kontrol altına aldı.[20]
Daha evvel HTŞ’nin saldırısına uğrayan
ve Ğab Ovası, Zaviye Dağı ve İdlib’de kısmen dağılan Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne
bağlı silahlı grupların hızlıca toparlanıp birleşmesi ve savaş cephelerinin
büyük kısmının yükünü üstlenmeleri dikkat çekiciydi. Keza, daha evvel- Ulusal
Ordu’ya katıldığı suçlamasıyla insanları tutuklayan- HTŞ’nin karşı çıkıp engel
olmasına rağmen, Afrin ve Fırat Kalkanı bölgesindeki Türkiye destekli Ulusal
Ordu’ya bağlı gruplardan ardı ardına yardım ve desteklerin gelişi de dikkate
değerdi.[21]
HTŞ hasımlarının Ulusal Cephe ve Ulusal
Ordu’ya katılımı ve ayrıca HTŞ’ye bağlı olan el-Hubeyt, Haraş Abidin ve Han
Şeyhun gibi kilit merkezlerin düşmesi[22], örgütün performansının beklentilerin
altında olduğunun -kendi destekçileri nazarında dahi- açıkça görülmesini
sağladı. Her ne kadar HTŞ Hama çatışmalarında 500’den fazla kişinin
öldürüldüğünü açıklasa da[23] bu son savaşlar, örgütün bölgenin
korunmasını üstlenen en büyük askerî kuvvet olduğuna dair -daha evvel devrimci
askerî gruplarla savaşı ve onları dağıtması sırasında kullandığı- eski
iddialarını yıktı. Bu imajın yıkılması, sadece HTŞ’nin yerelde kendisini
dayatma becerisini zaafa uğratmadı, aynı zamanda dışarısı -özellikle de Ankara-
karşısında etkili tek güç imajını da sarstı.
HTŞ’ye Karşı Halk Hareketi
Kuzey Hama kırsalının düşmesiyle
birlikte HTŞ’ye karşı kampanya tırmandı ve devrimci aktivistler, HTŞ’ye, lideri
Cevlani’ye ve sivil kolu olan Kurtuluş Hükümetine karşı sloganlar atarak İdlib
ve kırsalında kitlesel gösteriler düzenlediler. Bu gösterilerin doğrudan
nedenleri arasında Kurtuluş Hükümetinin vergileri arttırmasının ve hizmet
düzeyinde başarısızlığının yanı sıra, elektrik verilen saatleri sınırlandırma
kararı da vardı. Yerinden edilenlerin ve göçmenleri yaşadığı insani kriz,
-özellikle bazı sivil örgütlerin, HTŞ’nin baskısı ve dayattığı haraç nedeniyle[24] veya bağışçıların desteği kesmeleri
yüzünden[25] hizmet alanından ellerini
çekmelerinden sonra- şiddetlendi. Buna bir de HTŞ’ye kendini feshetmesi için
yapılan siyasi baskıları eklemek lazım.
Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne gelince,
cepheye bağlı silahlı gruplar, HTŞ’nin sınır kapılarını ve ticari hareketliliği
kontrol altına almasından sonra kendi kaynaklarının kesintiye uğramasıyla çok
büyük zarar gördüler; tıpkı daha evvel depolarının çok büyük bir kısmını HTŞ’ye
kaptırdıkları gibi. Müşterek Operasyon Merkezi’nin kapatılmasından sonra
örgütün uluslararası ilişkileri Ankara’yla sınırlı kaldı. İdlib’e yönelik Rus
harekâtının başlamasıyla birlikte kuvvetlerini hızlıca toparlamak zorunda kaldı
ve Türkiye’nin desteğinin yanı sıra halktan kampanyalarla bağış toplamaya
yöneldi.[26] Beklenenden daha düşük askerî
performansına ilaveten, HTŞ’ye karşı bütün bu boğucu unsurlar bir araya gelerek
birikti.
Ancak muhalif silahlı grupların HTŞ’yle
bir çatışmaya girmesi uzak bir ihtimal; hele de Rusya ve rejim kuvvetlerinin
böyle bir çatışmadan istifade etmesinden korkulurken ve İdlib’de sürdürülebilir
veya uzun vadeli ateşkes garantisi de HTŞ’nin var olmaması halinde Moskova’nın
saldırmaktan vazgeçme garantisi de bulunmazken…
Cihatçılarla İlişkiler
Öte yandan HTŞ içinden ve dışından,
-Cevlani’yi ve pragmatik politikalarını eleştiren ve mali yolsuzlukla suçlayan-
cihatçıların sesleri yükseldi. Bunların en başında, HTŞ içindeki Halepli
savaşçıları bir araya toplayan Ömer Ordusu komutanı, “Ebu’l-Abd Eşidde”
lakabıyla tanınan Abdulmuin Kahhal geliyordu.[27] HTŞ’ye katılmadan evvel Halep’te
Ahraru’ş-Şam grubunda bulunduğu dönemden bu yana Eşidde, Mısırlı şeri
otoriteler (Ebu Şuayb ve Ebu’l-Yakzan) ile birlikte bir grup oluşturmuş ve daha
sonra HTŞ’ye rakip örgütlere, bilhassa eski örgütü Ahraru’ş-Şam’a karşı savaşma
çağrısının öncüsü olmuştu.
Ebu’l-Abd’ın HTŞ liderliğine karşı
darbesinden sonra, Cevlani’ye yönelik suçlamalarını onaylayan birçok duruş
ortaya çıktı. Mesela eski HTŞ kadısı olan ve hasımları öldürmeyi en şiddetli
şekilde kışkırtan, hatta meşhur “Ahraru’ş-Şam unsurlarını kafalarından vurma”
fetvasını[28] veren Ebu’l-Yakzan el-Mısri, istifa
ettikten sonra Cevlani’nin askerî ihmali ve idari yozlaşma ile ilgili bir
açıklama yayımladı.[29] Ayrıca HTŞ’nin askerî mahkemesinde
kadı olan İssam el-Hatip, Cevlani’yi uluslararası kararlar doğrultusunda
kasıtlı görünen toprakların düşürülmesinden sorumlu olmakla[30] ve eşi Betül Cündiyye de HTŞ’yi
kadınlara karşı cinsel taciz ve istismarla suçladı.[31] Aynı suçlamalara, bir de bu akımın
en önde gelen şeri otoritesi sayılan Mısırlı Talha el-Mesiri’ninkiler eklendi;
Mesiri, Cevlani’yi istifaya davet etti ve muhaliflerinin öldürülmesinden
sorumlu olmakla zımnen itham etti.[32]
Bu son darbe ister ideolojik
kanaatlerden kaynaklansın ister gerçek bir otoriteye sahip olmamanın neticesi,
isterse HTŞ liderliği içindeki kararların etkisi olsun, cihatçı çevrelerde
HTŞ’yi ve liderini artık cihadi bir akım olarak kabul etmeyen genişçe bir
cereyanı yansıtıyor. Bu cereyana Ebu Muhammed el-Makdisi, Ebu Katade
el-Filistini, Hani el-Sibai ve El Kaide gibi geleneksel tüm cihadi Selefi
semboller de dahil. Hatta HTŞ’nin -ister Türkiye’yle ilişkiler konusu olsun,
isterse ateşkese rıza göstermesi veya ılımlı siyasi söylemi olsun- sergilediği
pragmatik davranışlarının kendi verdiği fetvalarla çelişmesinin ardından Nusra
Cephesi’nin kurucularının ve dini otoritelerinin de büyük bir kısmını içeriyor.[33]
Tutuklanmadan evvel yayımlanan görüntülü
konuşmasında[34] Ebu’l-Abd Eşidde, HTŞ’nin aylık
maddi kaynağının 13 milyon dolara ulaştığından, ismini vermediği bir ülkeden
kuruluşu sırasında 100 milyon dolar kadar para aldığından, ayrıca geniş bir
ticari ve iktisadi ağı yönettiğinden, ama askerî açıdan ve hizmet bakımından
bölgeye bir harcama yapmadığından bahsetti. Cevlani’ye muhalefet eden seslerin
uzaklaştırıldığını belirtti ve dedi ki HTŞ, Hama savaşını önceden biliyordu ama
bölgeyi tahkim etmediğinden düştü.
HTŞ, Ebu’l-Abd’ı ve bu videoyu çekmekle
suçlanan, örgüt savunucusu medya aktivisti Ahmed Rahhal’i tutukladı. Bu arada
daha evvel HTŞ mensubu olan bir grup cihatçının örgüt tarafından tutuklanmaktan
ve öldürülmekten korkarak Türkiye’ye doğru kaçtığına dair haberler geldi.[35] Cevlani’nin cihatçılığından şüphe
duyulması, yaşanan dönüşümün bir sonucuydu. İlk başta El Kaide’yle bağlarını
koparıp Nusra’yı, Şam’ın Fethi Cephesi’ne dönüştürdü (28 Temmuz 2016). Bu
dönüşümle birlikte Cevlani ile El Kaide örgütü arasında bir kopuş ve husumet
baş gösterdi. Cevlani, ilişkileri koparma sürecini tamamlamak için El Kaide
lideri Eymen Zevahiri’nin yokluğundan istifade etti. Zevahiri, “Fitne olmaması
için sizinle savaşacağız” (4 Ekim 2017) başlıklı konuşmasında yeniden
bağlantıya geçmek için El Kaide’ye biatın zorunlu olduğunu, bunu terkin haram
bir iş olduğunu açıkladı.[36] Kendisinden kopan örgütün saflarına
geri dönmesinden ümidini kesmesinin ve HTŞ’nin, Hurrasu’d-Din örgütüne
saldırmasının ardından yaptığı müteakip konuşmalarda Zevahiri’nin HTŞ’ye
yönelik söylemi şu nitelemeler etrafında döndü: ahitleri bozan, mücahitlere
ihanet eden, cihadı terk eden, demokratik sürece geçen ve Türk laikliğine boyun
eğen.[37] Bu kopuş, Cevlani’nin -söylemde ve
davranışta değişim sürecine girerek, ılımlılaştığını ispatlamaya çalışarak ve
İdlib’de mikro-hükümet kurma projesini benimseyerek- HTŞ’ye dönüşmesiyle
tamamlandı (28 Ocak 2017). Bu da El Kaide’ye bağlı akımların Cevlani’den
koparak 27 Şubat 2018’de Hurrasu’d-Din örgütünü kurmalarına yol açtı.[38] HTŞ de hemen, -aralarında Nusra
Cephesi’nin dini mercii Ürdünlü Sami el-Uraydi’nin de olduğu, ancak daha sonra
örgüt içinde bölünmeden korkarak serbest bıraktığı- bu yeni örgütün liderlerini
tutuklamaya başladı.[39]
Cevlani, hem tabanında cihadi akımı
temsil noktasında rekabete girmenin tehlikesini hem de cihadi inandırıcılığının
bozulmasını ve eski yoldaşlarının teşkil edebileceği derin güvenlik tehdidini
idrak etti. Bu yüzden Hurrasu’d-Din ve (daha sonraları geriye kalanların
Ensaru’t-Tevhid bayrağı altında toplanacağı) Cundu’l-Aksa gibi paralel cihatçı
örgütlere karşı birçok baskı ve tutuklama kampanyasına girişti. HTŞ’nin
siyasetini ve Soçi Anlaşması’nı reddeden bu paralel örgütler,
“Hurrasu’l-Müminin/Müslümanları Yüreklendirenler” dairesi altında ittifak
kurdular.[40] Bu örgütler HTŞ’nin askerî
üstünlüğünden korkarken, Cevlani de bu örgütlere karşı topyekûn bir kampanyanın
HTŞ unsurlarının bağlılığını ve birliğini etkilemesinden korku duyuyordu. Bu
yüzden iki taraf uzlaştı; HTŞ, kendi şartlarına boyun eğmesi karşılığında
Hurrasu’d-Din’in varlığını kabul etti ve ona silah sağlamayı taahhüt etti.[41] Hurrasu’d-Din, -bölünmesine ve
önemli sayıda insanı saflarına çekememesine veya yeni yabancı gönüllüler
çekmekte El Kaide örgütünü temsilinden yararlanamamasına rağmen- cihatçı
akımlar arasında Cevlani’nin siyasetini reddeden ana tehdit ve alternatif
olarak kaldı.
Yukarıda bahsi geçenlere ek olarak bir
de İdlib’de daha küçük silahlı gruplar var ve çoğu, HTŞ’nin yerel gruplarla
çatışmasından kendisini uzak tutmayı tercih etse de pozisyonları HTŞ’ninkinden
farklılaşıyor. Mesela Arap savaşçılar arasından Ürdünlüler HTŞ ile
Hurrasu’d-Din arasında bölündü ve her iki örgütün liderliğinde de Ürdünlüler
mevcut.[42] Suudi ve Körfez ülkelerinden
savaşçıların çoğu, HTŞ ile Ahraru’ş-Şam arasındaki çatışmalardan bu yana
tarafsız kalmayı tercih etti.[43] Bunda şer’i ofise geldikten sonra
HTŞ’yle açık bir ihtilafa düşen Abdullah el-Muheysini’nin büyük bir etkisi var.[44]
Asyalı savaşçılar arasında da aynı
kırılganlık ve çeşitlilik söz konusu. Mesela Özbek savaşçıların Buhari Taburu,
Ahraru’ş-Şam’a (Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne) yakın sayılıyor. HTŞ, içinde
Türkistanlı bir grubu barındırmakla birlikte, Türkistan İslam Partisi’yle
ilişkisi farklı; daha evvel silahlı gruplara karşı birlikte savaş verseler de
bu parti hiçbir zaman HTŞ’ye biat etmedi. HTŞ ile cihatçı gruplar arasındaki
ihtilaftan sonra veyahut HTŞ ile Ankara arasında keskin bir ihtilafın patlak
vermesi hâlinde pozisyonlarını onunla örtüştürmesi muhtemel değil.
Ilımlılığını ispat ve yerelleşme
politikalarına rağmen HTŞ, Hurrasu’d-Din’le ilişkilerinde ihtilafların baş
göstermesinin ardından, yabancı savaşçılar arasında kendisine bir taban
oluşturmayı arzuladı. Suriyeli olmayan cihatçı liderler ve dini otoritelerden
HTŞ’yi destekleyen beyanlar geldi;[45] ancak bunların büyük bir oranı, son
dönemde HTŞ ve lideri Cevlani’ye ilişkin konumlarını değiştirdi.
Önceki dönemde -ilki Hurrasu’d-Din’den
kopanların bir toplantısını[46] ve ikincisi Ensaru’t-Tevhid
kamplarını[47] hedef alan- İdlib’e yönelik
Amerikan saldırılarına gelince, bu saldırılar bir yandan cihatçı çevrelerde
HTŞ’nin itibarını yitirmesini pekiştirdi, diğer yandan HTŞ’nin terör örgütleri
kategorisi dışında olduğuna ve İdlib’deki hâkimiyetinin uluslararası kabul
görebileceğine dair kanaatini güçlendirdi.
HTŞ’nin yeni ılımlı imajını dışarıda
pazarlamak için başlangıçta yabancı cihatçılarla ilişkilerinden güçlü bir kart
olarak istifade ettiği, kendisini güvenilir bir taraf ve aynı zamanda
kaderleriyle ilgili uluslararası uzlaşmaya varılıncaya kadar onları kontrol
altında tutabilecek bir güç olarak sunduğu vurgulanmaya değer. Ancak HTŞ’nin
pragmatik dönüşümlerine devam etmesi, güvenilirliğini yitirmesi ve cihatçı
çevrelerle ilişkilerinin bozulması, ayrıca son çatışmalarla birlikte üstün
askerî kuvvet imajının yıkılması ve özellikle de el-Kaide’ye bağlı yabancı
savaşçıları hedef alan sessiz suikastlar savaşını sürdürmesi[48] bir arada düşünüldüğünde, örgütün
yabancı savaşçılar kartını kontrol edebilmesini sınırlandırdığı gibi, bu kartı
HTŞ aleyhine de çevirdi.
Rus-Türk Uzlaşıları
İlan edilen Soçi Anlaşması HTŞ’yle
savaşılmasından veya örgütün lağvedilmesinden bahsetmese de “terör örgütleriyle
savaş” maddesi Rusya’nın Hama ve İdlib’de askerî operasyonlarına devam etmesi
için bir bahane oldu. İdlib’de son yatışmanın akabinde toplanan 16 Eylül
tarihli üçlü zirvede “HTŞ’nin bölgedeki varlığını artırması karşısında ciddi
endişe” dile getirilirken “IŞİD’i ve Nusra Cephesi’ni ortadan kaldırmak için iş
birliğini sürdürme” formülü yazıya geçti.[49] Bu da -fiili konumunun bir
yansıması olmasa bile- açıklama düzeyinde Rusya’nın HTŞ’ye karşı operasyonuna
Türkiye’nin onay vermesi anlamına geliyor. HTŞ’nin varlığı İdlib
dosyasında Ankara için bir yük olsa da ve örgütün varlığını veya onunla iş
birliğini veyahut ılımlılaştığını kabul eden hiçbir açıklama yayımlanmasa da
Türkiye, HTŞ’yle çatışmaktan kaçındı ve Türk kontrol noktalarının İdlib’e
girmesi önceliğini örgüt eşliğinde gerçekleştirmeyi tercih etti.
Ankara için HTŞ’yle askerî bir çatışmaya
girmek, İdlib’deki kuvvetlerini ve misyonunu tehlikeye atacağından, bir öncelik
değil gibi görünüyor. Ayrıca savaşçılarının ekseriyeti Suriyeli olan bu örgütle
savaşa tutuşmanın, Türk kuvvetlerinin konuşlandığı İdlib’de yerel halkla ilişkileri
olumsuz etkilemesinden korkuluyor. Böyle bir durum muhaliflerin bölgeyi savunma
imkanını da zayıflatacaktır ki Ankara, HTŞ’yi bitirmenin İdlib’e yönelik Rus
operasyonlarının sonu anlamına geleceğine de inanmıyor.
Hiç şüphesiz Hama çatışmalarında HTŞ’nin
-kendisini İdlib’e hâkim, üstün askerî kuvvet olarak pazarlamasını zaafa
uğratan- askerî performansı, Ankara’nın örgütün gerçek gücü ve etkisi
konusundaki değerlendirmelerini etkiledi. HTŞ’nin Türk baskılarına meydan
okuyabilme gücünü de zayıflattı. Dahası, içeride halkın gösterileri ve cihadi
akımlar ile silahlı grupların öfke ve dargınlığı gibi bir dizi baskıya maruz
kaldı.
Ancak Ankara’nın HTŞ’ye karşı doğrudan
-veya müttefiki olan muhalif savaşçı gruplar üzerinden- bir savaşa kalkışma
ihtimali hâlâ sınırlı; hele de Rusların yeniden operasyon başlatma riski devam
ederken… Ancak Ankara’nın bu son durumu İdlib’de HTŞ’nin ve Kurtuluş
Hükümeti’nin hâkimiyetini zayıflatmak için kullanması mümkün; özellikle de
bölgeye yeni aktörlerin (Ulusal Ordu’nun) girişi ve eski aktörlerin (Ulusal
Kurtuluş Cephesi’nin) yeniden etkili olmasıyla birlikte…
HTŞ içinde bölünmelerin artması ve
Hurrasu’d-Din örgütünün yükselmesi; Ankara ve Washington’ın İdlib’de terörle
savaş kartını yeniden ele alması ve istediğinde Ankara’nın HTŞ’ye daha fazla
baskı uygulaması için faydalı olacaktır.
Sonuç: Beklentiler ve Dönüşüm
HTŞ, ılımlılaştığını ve yerelleştiğini,
El Kaide ve cihadi Selefi fikirle bağını kopardığını, -varlığını ortadan
kaldırmasını gerektirmediği sürece- bölgesel ve uluslararası uzlaşmalara bağlı
kalabildiğini mütemadiyen ispat etmeye çalışıyor. İdlib’de hâkimiyetinin zımni
kabulü karşılığında, kendi bölgesinde yabancı cihatçıları kontrol altında
tutabildiği bahsine oynuyor. Ancak içeride bu hâkimiyetin sarsılması, çıtası
yüksek şartları dikte etme gücünü zayıflatıyor.
HTŞ liderliği, İdlib’de hâkimiyetinin
kabulü ve gücünün değerlendirilmesi noktasında -gerek halk düzeyinde gerek
cihatçı çevrelerde gerekse dışarıda- genel bir geriye gidiş olduğunun farkında.
Özellikle ticari kaynaklar üzerinde tekel kurmasına karşı yerel halkın, muhalif
grupların ve cihadi akımların öfkesi giderek artıyor.
Bu nedenle HTŞ genel imajını düzeltmek
için hemen harekete geçti ve Cevlani, desteklerini kazanmak için din adamları,
tüccarlar ve medya mensupları ile birçok buluşma geçekleştirdi.[50] HTŞ de Hama çatışmalarındaki
kayıpları ve hasımlarının “mücahitlerin safını bölme” girişimleri hakkında
açıklamalar yayımladı ve reformlar yapma ve bir izleme-denetleme komitesi kurma
sözü verdi.[51]
Bununla birlikte HTŞ gücünün de
farkında. Soçi Anlaşması’ndan sonra İdlib’deki kontrolüyle HTŞ, -gerek devrimci
gerekse cihatçı hasımlarının kendisine karşı askerî seçenekten vazgeçtiğini
görerek- (cihatçı bir silahlı grup olarak) askerî güce ve ideolojiye
dayanmaktan İdlib’de yayılan bir iktisadi, kurumsal ve güvenlik ağına dönüştü.
HTŞ, hiçbir zaman halk desteğini kazanamadı. Bu yüzden HTŞ’nin en büyük
korkusu, yerelden yükselen tehditler değil, Türkiye’nin kendisine karşı
tutumunu değiştirmesi veya Rus operasyonunun -kendisini tüketebilecek veya
varlığını tehdit edebilecek şekilde- yeniden başlaması. Bu durumda ılımlılaşma
siyasetinin başarısız olması, HTŞ’yi azami gücünü kullanmaya ve cihatçı ağlarla
ittifaka ve radikal söyleme geri dönmeye sevk edebilir.
Bu nedenle -Türkiye’nin konumunda
kararlı ve keskin bir dönüş yaşanmazsa- HTŞ’nin yakın gelecekte kendisini
lağvetmesi veya yeni bir yapıya dönüşmesi beklenmiyor. Ankara, terör
örgütleriyle savaşı vurgulayan üçlü Astana buluşması çerçevesinde ortak tutum
dışında, son açıklamalarında böyle bir ipucu vermedi. Ankara sınırlı güvenlik
operasyonlarına başvurabilir veya HTŞ liderliğine baskı çerçevesinde iç
ayrılıkları kışkırtabilir; ama İdlib’de Fırat Kalkanı veya Zeytin Dalı gibi bir
askerî harekâta girişmesi uzak bir ihtimal. Bu durumda, ister çatışmasızlık
hâli devam etsin isterse İdlib’deki savaş yeniden başlasın, HTŞ’nin daha da
gerileyeceği, iç bölünmeler yaşayacağı ve örgütü boğma girişimlerinin artacağı
aşikâr.
Kaynaklar
[1] Ahmad
Abazid, “كيف
انهارت حركة أحرار الشام”, Toran Araştırmaları Merkezi,
9.8.2017, http://bit.ly/2koXjw7
[2] “الجيش التركي يعلن بدء إقامة “مراكز
مراقبة” في إدلب السورية”, France 24, 13.10.2017, http://bit.ly/2m1NuF6
[3] “جبهة النصرة: انسحبنا من بعض نقاطنا بريف
حلب”, Eldorar Alshamia, 10.8.2015 http://bit.ly/2kx7RcG
[4] “فتح الشام تحرِّم التعاون مع تركيا
وأمريكا في معارك ريف حلب”, Alsouria.net, 23.9.2016 http://bit.ly/2m40o5s
[7] Akil
Hüseyin, “نازلة
التدخل التركي بين الولاء للكفار والمضطر للمحظور”, Almodon, 9.10.2017, http://bit.ly/2mrGgKF
[10] “11
فصيلًا
عسكريًّا يتوحدون تحت اسم الجبهة الوطنية للتحرير”, Syria TV, 28.5.2018, http://bit.ly/2m1bd8m
[11] “اندماج أكبر الفصائل العسكرية في الجبهة
الوطنية للتحرير”, Syria TV, 1.8.2018, http://bit.ly/2kuSW2F
[12] Anlaşma
maddeleri için bkz. “قمة سوتشي
والفيتو التركي يجنبان إدلب كارثة إنسانية”, Anadolu Ajansı,
19.9.2018, http://bit.ly/2kuj7Xp
[13] “هيئة تحرير الشام توضح موقفها من اتفاق
سوتشي حول إدلب”, Syria TV, 14.11.2018, http://bit.ly/2kCJRVI
[14] “هيئة تحرير الشام تشكل 3 جيوش في إطار
ترتيب صفوفها بالشمال السوري”, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi,
30.9.2018, http://bit.ly/2mTZGbz
[15] “الزنكي ينسحب من كامل مناطق سيطرته غرب
حلب لصالح تحرير الشام”, Syria TV, 5.1.2019, http://bit.ly/2mv6Suh
[16] Firas
Fahham, “أسباب
انهيار الجبهة الوطنية للتحرير والسيناريوهات المتوقعة لشمال سوريا”,
Syria TV, 11.1.2019, http://bit.ly/2m2AkYi
[17] “هيئة تحرير الشام تسيطر على منطقة إدلب
بعد اتفاق وقف إطلاق النار”, France 24, 10.1.2019, http://bit.ly/2m29QpW
[18] Adnan
Ahmed, “معارك
إدلب حماة هجوم معاكس يوجع النظام السوري”, Alaraby Aljadid,
8.6.2019, http://bit.ly/2m9Owi4
[19] Celal
Bakur, “أستانة 13
توافق على وقف إطلاق النار في إدلب”, Alaraby Aljadid, 2.8.2019, http://bit.ly/2kJ2Ttr.
[21] “تحرير الشام تواصل عمليات الاعتقال في جبل
الزاوية بإدلب”, Shaam Network, 30.6.2017, http://bit.ly/2m9PA5w.
[22] Silahlı
gruplara yakın medya kaynakları, HTŞ’nin Han Şeyhun ve komşu Tel en-Nimr
bölgesinden Türk askerî konvoylarının İdlib’in güneyine doğru yola çıkmasından
saatler önce geri çekildiğine ve bunun da konvoyun düşmeden kısa süre evvel Han
Şeyhun’a ulaşmasını engellediğine işaret ediyor. Konuyla ilgili bkz. “تفاصيل الساعات الأخيرة قبيل سقوط خان
شيخون في ريف إدلب” Nedaa Syria, 11.9.2019, http://bit.ly/2mxkUf3
[24] Adnan
Ahmed, “حكومة
الإنقاذ في إدلب ذراع هيئة تحرير الشام لارتكاب الانتهاكات”, Alaraby Aljadid,
24.11.2018, http://bit.ly/2mlkWpW.
[25] Hossam
Cublavi, “تجميد
الدعم الأوروبي يهدِّد استمرار مراكز صحية في إدلب”, Syria TV, 30.7.2019, http://bit.ly/2mmnZhy
[26] “نداء سوريا تحاور المشرف العام على حملة
“ارمِ معهم بسهم”, Nedaa Syria, 23.5.2019, http://bit.ly/2m62MbK
[27] Akil
Hüseyin, “من هو أبو
العبد أشداء آخر مغادري مركب تحرير الشام”, Syria TV, 11.9.2019, http://bit.ly/2mncdUb
[28] HTŞ
ile Ahraru’ş-Şam örgütü arasında Temmuz 2017’deki çatışma sırasında sızan ses
kaydı için bkz. https://twitter.com/abazeid89/status/889097701975093248
[29] Telegram
uygulaması üzerinden Muhammed Naci (Ebu’l-Yakzan el-Mısri) kanalı, https://t.me/mnagui/4830
[30] “الرئيس السابق للمحكمة العسكرية في تحرير
الشام يسرب تفاصيل اجتماع”, Nedaa Syria, 28.9.2019, http://bit.ly/2orcd6O
[32] Telegram
uygulaması üzerinden Talha el-Mesir (Ebu Şuayb el-Mısri) kanalı, https://t.me/abosheab/108
[34] “تراجع الشعبية والفساد الإداري والمالي..
قيادي بارز في هيئة تحرير الشام يصارح الشعب”, Nedaa Syria, 9.9.2019, http://bit.ly/2meLEki
[36] Ahmad
Abazid, “جبهة
النصرة والمرحلة التركية.. تحولات دائمة ومصائر قلقة”, Alaraby Aljadid,
26.10.2017, http://bit.ly/2mzLc0d
[37] “الظواهري يهاجم الهيئة والجولاني ويلمح
لهذا الأمر”, Arabi 21, 28.11.2017, http://bit.ly/2mL84tB ve “الظواهري يفتح النار على النصرة”,
Arabi 21, 6.2.2019, http://bit.ly/2l4GaII
[41] “اتفاق بين تحرير الشام وحراس الدين
بإدلب.. دائم أم مؤقت؟”, Arabi 21, 11.2.2019, http://bit.ly/2l442fc
[42] Ürdünlü
en önemli liderlerden olan HTŞ’nin özel kuvvetler komutanı Ebu Hüseyin el-Ürdüni’nin
asıl ismi Abdurrahman Hüseyin el-Hatib’dir. Filistin asıllı bir Ürdünlü genç
olup Amman’da Ürdün Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğrenciyken 2013’te Suriye’ye
gitti (Araştırmacının özel kaynaklarından bir bilgidir).
Hurras
ed-Din örgütünün en önemli Ürdünlü liderleri şunlardır: Ebu el-Kasım el-Ürdüni,
Sami el-Uraydi ve -örgütü terk edip 2018 sonunda öldürüleceği Deraa’ya gidene
kadar- İyad et-Tubasi (Ebu Culeybib).
[43] Ahmed
Abazid, “جبهة
النصرة والمرحلة التركية.. تحولات دائمة ومصائر قلقة”, Alaraby Aljadid,
26.10.2017, http://bit.ly/2mzLc0d
[44] “عبد الله المحيسني يعلن استقالته من هيئة
تحرير الشام”, Smart News, 11.9.2017, http://bit.ly/2lgNNvr
[46] “القوات الأمريكية تقصف اجتماعًا لقادة
جهاديين في شمال إدلب”, France 24, 1.7.2019, http://bit.ly/2kJdCUJ
[47] “البنتاغون: قواتنا استهدفت منشأة تابعة
للقاعدة في سوريا”, Deutsche Welle, 31.8.2019, http://bit.ly/2mJMJ3D
[48] 26
Nisan 2018 ve 1 Ocak 2019 arasında 45’i yabancı savaşçı olmak üzere toplamda 420
suikast yapıldı. Bkz. “اغتيالات متجددة ضمن محافظة إدلب”, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi,
7.1.2019, http://bit.ly/2mGTaEx;
ayrıca bkz. “الاغتيالات
في مناطق المعارضة خلال الفترة الممتدة من شباط حتى تموز 2019”,
Omran Araştırmalar Merkezi, 17.9.2019, http://bit.ly/2lhVbH5
[49] “البيان الختامي لقمَّة أنقرة يشدِّد على
وحدة سوريا والتمسُّك بمبادئ الأمم المتحدة”, Anadolu Ajansı,
16.9.2019, http://bit.ly/2leIqgo
[50] “الجولاني يعقد اتفاقًا مع مشايخ الأوقاف
في إدلب”, Nedaa Syria, 17.9.2019, http://bit.ly/2kAzSQL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder