13 Mart 2020 Cuma

M.BEYSUNİ: ORTADOĞU’DA DİZİLER ÜZERİNDEN TARİH VE GÜÇ SAVAŞI




ORTADOĞU’DA DİZİLER ÜZERİNDEN TARİH VE GÜÇ SAVAŞI

Mustafa Beysuni (Lyon Siyasal Araştırmalar Enstitüsü (IEP)’nde siyaset bilimi doktoru)
Orient XXI, 6.2.2020

Tercüme ve editoryal katkı: Zahide Tuba Kor

NOT: Bu özet tercüme Fikir Turu web sitesinde 19.2.2020 tarihinde yayınlanmıştır. 

İngilizcesi “The History of Arab-Turkish Relations as Told on TV Series” başlığıyla yayınlanan yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ

NOT: Blogda yer alan 800 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle rica olunur.

Özet: Ortadoğu’da tarih diziler üzerinden nasıl yeniden yazılmaya çalışılıyor? Diriliş Ertuğrul’a karşı çekilen Ateş Sultanlıkları dizisi ne anlatıyor? Diziler üzerinden yaşanan güç çekişmenin arkasında ne yatıyor? Lyon Siyasal Araştırmalar Enstitüsü’nden siyaset bilimci Dr. Mustafa Beysuni’nin analizi.

Türk dizileri dünyada Amerikan yapımlarından sonra en çok ithal edilen, izlenen ve kitleleri etkileyen diziler konumunda. Özellikle Arap dünyasında muazzam bir izleyici kitlesi var. Farklı bölgesel vizyonların çatışma alanı haline gelen bölgede Türk dizileri, siyasi ve dini tartışmaları tetiklediği gibi, son iki yıldır Arap dizi sektörünü iyice hareketlendirdi.
Arap rejimleri, bir yanda siyasi ve silahlı İslami gruplara sempatiyi keserek pasif bireysel kurtuluşa odaklanan tasavvufi hareketleri yaymak, diğer yandan Arap milliyetçiliğini yeniden canlandırmak, öte yandan sektörde Türkiye’nin etkinliğini kırmak için muazzam paralar yatırarak dinî, tarihî ve siyasi içerikli yeni diziler çekmeye başladı.
Sadece 2019’da BAE desteği ve finansmanıyla Suriye’de üç önemli dizi çekildi: Büyük mutasavvıflardan Muhyiddin İbn Arabi’nin hayatı Makamat el-Aşk ve Hallac-ı Mansur’un hayatı el-Aşık dizilerine konu olurken, Müslüman Kardeşler’in ne denli ‘şeytani’ bir örgüt olduğunu halkın zihinlerine kazımak için de Kurtlar Kocadığında (Indama Taşeeh ez-Zi’ab) dizisi çekildi.
Türkiye’de en çok tartışma uyandıran BAE finansmanlı dizi ise (Türkçeye Ateş Krallıkları diye tercüme edilen ancak kanaatimizce doğrusu) Ateş Sultanlıkları (Mamalik en-Nar) adlı tarihî dönem dizisi oldu. Memlûklerin son döneminde Osmanlı’yla mücadelesini konu alan dizi, hem bölgede yayılan Türk nüfuzunu ve olumlu Osmanlı algısını kırmayı hem Arap milliyetçiliğini yeniden canlandırmayı hem de Türk dizilerinin ne denli tarihi çarpıtmalarla dolu olduğunu ifşa etmeyi hedefliyor.
Son aylarda Diriliş: Ertuğrul’un karşısına çıkarılan bu Ateş Sultanlıkları dizisi üzerinden Türk-Arap rekabetini konu alan birçok yazı kaleme alındı. Bunlardan biri de Fransa’daki Lyon Siyasal Araştırmalar Enstitüsü (IEP)’nde siyaset bilimi doktoru olan Mustafa Beysuni’den geldi.
Beysuni, Türk ve Arap televizyon dizilerinin Ortadoğu’daki halklar ve siyasi güçler tarihini kendi usulleriyle anlatmakta çılgınlar gibi yarıştığına, mübalağalı bir vatanseverlik vurgusuyla kendi milletlerinin tarihini parlatırken ötekininkini kötülediklerine değinerek yazısına başlıyor.
“Suudi pan-Arap MBC kanallarında yayınlanan yeni BAE büyük prodüksiyonu Ateş Sultanlıkları dizisi, medya üzerinden siyasi rekabet mantığını gözler önüne seriyor” diyen yazar, Türkiye ile Arap ülkeleri arasında yükselen ciddi krizin bu dizi üzerinden okunabileceği görüşünde.

Dizilerle verilen siyasi mesajlar
Beysuni diyor ki “Gerek Türkiye gerekse Arap ülkelerinde tarihi konular, devlet destekli büyük medya şirketlerince finanse edilen televizyon başyapıtlarının senaryolarının dayanağı olarak hizmet ediyor. Siyasi mesajlar, bu dizileri, bölgesel rakipleriyle yarışan rejimlerin propaganda kampanyasının bir parçası kılıyor. Bunlar, Devletin âlî menfaatleriyle uyumlu bir tarih versiyonunun popülerleşmesinden son derece memnun olan hükümetlerin hizmetinde birer yardımcı araç.”
Yazar, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın övgüsüne mazhar olan Diriliş Ertuğrul dizisinden bahsederken, 10 Aralık 2014-29 Mayıs 2019 arasında beş sezon devam eden bu dizinin hem Türkiye’de hem de Arapça konuşan izleyici nezdinde son derece başarılı olduğunu vurguluyor.
Sosyal ağlarda dizi hakkında yaygın biçimde yorumlar yapıldığından, birçok gencin Facebook profili olarak Ertuğrul’un fotoğrafını kullandığından ve Bamsı Alp karakterinin trajik ölümünün Arapça konuşan izleyicileri üzüntüye gark ettiğinden bahsediyor.

Müslümanların birliğine övgü
Yazar, Ertuğrul rolünü oynayan Engin Düzyatan’ın popülaritesinin yanı sıra, Arapça dublajının Suriyeli Raşid Assaf ve Muna Vasıf gibi büyük aktörler tarafından mükemmel bir şekilde gerçekleştirilmesinin ve internet de dahil birçok mecrada yayınlanmasının dizinin revaç bulmasında önemli bir rol oynadığına vurgu yapılıyor. “TRT’nin resmî sitesine göre, dizi bölümleri 2017’de 200 milyon web kullanıcısı tarafından online izlenmiş ve 600 bin izleyiciyle Suudi Arabistan başı çekmiş.” diye de ekliyor.
Beysuni, Diriliş Ertuğrul dizisinin Ortadoğu’da böylesine büyük bir izleyici kitlesini büyüleyebilmesini “dizideki yüksek heyecan, tarih, şövalyevari kahramanlık ve  ̶İslam-Osmanlı kültür ve siyasetinin izlerini taşıyan ̶  eğitim boyutunun bir araya gelmesine bağlıyor ve şöyle devam ediyor: “Her şeyden önemlisi, Müslümanların birliğini  ̶etnik ve dilsel farklılıkların ötesinde ̶  karizmatik bir liderlik etrafında abideleştirmesi.
Öte yanda yazara göre, Arap siyasi makamları, tematik çeşitlilikleri nedeniyle çok çeşitli zevklere hitap eden Arapça dublajlı Türk dizilerinin etkisi konusunda endişelerini dillendirmekte yavaş davrandılar. 2007’de ardı ardına yayınlanmaya başlamalarından itibaren romantik kurgulara yönelik Arap çılgınlığı sosyal bir olguya dönüştü. Mesela Türk basınında “Doğu’nun Brad Pitt’i” diye adlandırılan Kıvanç Tatlıtuğ, Arap izleyiciyi ekranlara çekmekte son derece başarılı olan Nur dizisinde Muhannad rolünü oynadı.
“Bu dramatik tür; hayat tarzları ve toplumsal cinsiyet ilişkileri açısından Türkiye genelinde ‘modernite’ modellerini popülerleştirirken muhafazakâr Arap toplumlarını, özellikle de Körfez monarşilerini muazzam derecede cezbetti.”

Ertuğrul’a Arapların cevabı: “Ateş Sultanlıkları”
Yazar, Arap hükümetlerinin Türk dizilerine yönelik sertleşen tavrını şöyle anlatıyor:
“1990’lı yıllardan beri Suudi sermaye yatırımlarının yoğunlaştığı bir alan olan pan-Arap yayıncılık aracılığıyla karşı-saldırı gerçekleştirildi. Önce klasik bir sansür biçimi olarak başladı. Ardından Eylül 2014’te Mısır, Erdoğan’ın Temmuz 2013’te devrilen İslamcı Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye desteği ve Mareşal Abdülfettah es-Sisi’ye yönelik düşmanca saldırılarına bir tepki olarak tüm Türk dizilerini yasaklama kararı aldı. Suudi Arabistan da Mart 2018’de aynısını yaptı: Suudi medya imparatorluğunun temel direği olan MBC kanalları Türk dizilerini yayınlamayı durdurdu.”
“Aynı zamanda Arap hükümetleri, Türkiye karşıtı gündemlerini pekiştirmek üzere tarih içerikli televizyon dizilerinin yapımını teşvik etti. Arap ve Müslüman dünya içindeki bu medya rekabetinde BAE başyapıtı Ateş Sultanlıkları 40 milyon dolarlık bir bütçeyle gösterime girdi. Tunus’ta seçkin Arap aktörlerle çekilen bu yeni dizi, Mısırlı senaristler Muhammed Abdülmalik ve Ahmed Nada tarafından kaleme alınıyor ve yönetmenliğini, uluslararası bir teknisyenler ekibiyle iş birliği içinde, İngiliz-Perulu ikili Peter Webber ve Alejandro Toledo yapıyor.”
Yazara göre “Mısır’ın son Memlûk Sultanı Eşref Tomanbay’ın hikayesini ve onun Osmanlı Sultanı I. Selim’e karşı kahramanca duruşunu anlatan” bu diziye eşlik eden “yoğun reklam kampanyası, sanatsal ekibinin ve siyasal destekçilerin niyetlerini açığa vuruyor.”
Nitekim Genomedia Studios’un jeneriklerinde şu ifade geçiyor: “Bir imparatorluğa hükmeden kanlı bir kanun, onları [Osmanlıları] kovalayan bir lanet oldu”. Dizinin fragmanı da -1517’de Ridaniye Savaşı’nda Osmanlılar tarafından yenilgiye uğratılan, esir alınan ve asılarak öldürülen- Tomanbay rolündeki Mısırlı yıldız Halid en-Nebevi’nin heyecanlı sesiyle sona eriyor: “Ey Mısır halkı, direnişiniz bir zaferdir!”

Gaddar bir yabancı ordunun işgaline direniş
“14 bölüm Memlûk saltanatının çöküş koşullarını ele alırken, ana vurgu, gerek sahnelerin gerekse diyalogların seçimi itibarıyla Mısır’ın gaddar bir yabancı ordu tarafından işgali temasına dayanıyor” diyen Beysuni, yazısına şöyle devam ediyor:
Dizinin senaristlerinden biri “Osmanlı tarihi, tarihî suçlarla dolu” vurgusuyla “Osmanlı saltanatının nimetlerini vurgulayan Türk dizileri”ni eleştirirken, BAE’li yapımcı Yasir Harib de Arap yönetici seçkinlerinin Türkiye’ye karşı husumetini açıkça dile getirdi. Konuşmasında Harib, bu denli büyük ölçekli bir televizyon yapımının ardındaki saikleri şu şekilde açıklığa kavuşturdu:
Bu, Türk televizyon yapımlarına bir cevap […]. Dizi, Kahire mahallelerinin nüfusunu azaltmak için Osmanlıların savaşlarındaki barbarlığını belgeliyor […] Çarpıtılan, Osmanlı suçlarının kasıtlı olarak gizlendiği Arap tarihinin bu dönemine ışık tutacak. Önümüzdeki sezonlar, karartmacılıklarını ifşa edecek ve önceki yapımlarda melek olarak sunulan şahsiyetler hakkındaki hakikati gösterecek.
Yazar, bu diziye karşı Ankara’nın tepkisinin de gecikmediğini belirterek Cumhurbaşkanı danışmanı Yasin Aktay’ın 28 Kasım 2019’da Yeni Şafak’ta yayınlanan yazısından da alıntı yapıyor:
[Ateşin Sultanlıkları] Türk dizilerinin Arap dünyasında efsane haline gelen etkisini kırmaya dönük hamlenin bir parçası […] Zaten dizi de doğrudan doğruya Osmanlı’yı, Osmanlı nezdinde de aslında bugünün Türkiye’sini açıktan hedef alıyor.
Beysuni diyor ki “Bu önemli Türk yetkilinin argümanı, milli tarihî olayları ele alan televizyon yapımlarının milliyetçi imalarını ortaya döküyor. Çünkü Ortaçağ’dan beri Osmanlı Sultanlığı’nın mirası, Ortadoğu’da bugün her zamankinden daha fazla siyasi ve entelektüel tartışmaların bir konusu.”

Erdoğan’ın “Osmanlıcılığı”na karşı Arap milli menfaatleri
Yazar şöyle devam ediyor:
Türk dış politikası, -belirli yerel medya kuruluşlarına göre- Türkiye’yi yayılmacılık veya hatta ‘sömürgeci’ ihtiraslar peşinde koşmakla suçlayan Arap hükümetleri için önemli bir stratejik ve güvenlik meydan okuması. BAE Dışişleri Bakanı Enver Gargaş, 10 Mart 2018’de attığı bir tweette, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ortadoğu’daki güç dengesini bozan bölgesel müdahaleciliğinin tehlikelerini şöyle ele almıştı:
Türkiye büyük Arap Devletlerine müdahale ediyor ve mevcut hükümetleri şiddetle devirmeyi hedefleyen İslamcı hareketleri destekliyor. Egemenliklerine saygı göstermeyi öğrenmeli.
Yazar, Türkiye’nin Suriye’den Katar’a ve Libya’dan Müslüman Kardeşler’e kadar birçok meselede Arap dünyasının işlerine müdahalesinin bilhassa Mısır ve Suudi Arabistan’la ilişkilerinde giderek artan bir gerilim kaynağı olduğunu belirtiyor. “Kaotik Libya’daki son gelişmeler, doğalgaz rezervlerinin işletilmesi yarışının bölgesel liderlik rekabetiyle kol kola gittiği Doğu Akdeniz havzasında düşmanlık iklimini daha da alevlendirdi.” diye ekliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başbakanı Fayiz es-Serrac arasında 17 Kasım 2019’da imzalanan askeri-güvenlik iş birliği ve deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasını içeren mutabakat muhtırasının komşu Mısır’a ve onun Körfez’deki müttefiklerine meydan okuduğuna, Arap milli menfaatleri aleyhine Türkiye’nin Ortadoğu’daki güç pozisyonunu artırdığına dikkat çekiyor. “2 Ocak’ta TBMM’den geçen karar uyarınca Türk askeri birliklerinin Libya’ya konuşlandırılması, Arap ve Müslüman dünyanın bu tarafında oyun değiştirici bir etki yapacak ki bu da açık bir bölgesel çatışmaya yol açabilir.
Yazara göre Türkiye Cumhurbaşkanı, Arap ve Müslüman dünyasının çatışma alanlarındaki dış politikasını, eski vilayetlerinde İslam Hilafetinin ihtişamını yeniden canlandırma iddiasıyla meşrulaştırıyor. 19 Ekim 2019’da TRT World Forum’daki açılış konuşmasında, kendisine göre Libya, Suriye ve Arap Yarımadası’na büyük müdahalelerini meşrulaştırıcı bir gerekçe olarak “eski coğrafyamızda atalarımızın mirası” vurgusu yapmıştı. (…)
Beysuni, televizyon gösterimlerinin büyük milli kahraman efsanelerinin duygusal sembolizmiyle körüklenerek farklı türlerde iki zıt tezi desteklediğine dikkat çekiyor: “Bir yanda Osmanlı İmparatorluğu hatırası yüceltilirken, öte yanda Osmanlı’nın işlediği haksızlık ve adaletsizlikler açığa vuruluyor ve ezilen Arap halklarının bağımsızlık mücadelesi kutlanıyor. Bu tarihi dönem dizileri için muazzam paralar harcanması televizyon üzerinden ‘yumuşak güç’ün önemini gözler önüne seriyor. Ama biz hangi ‘tarih’ten bahsediyoruz?”
Ateş Sultanlıkları ve Diriliş Ertuğrul, iki Ortadoğu ‘tarih’i arasındaki cepheleşmenin bir örneği. Medyaya ilaveten eğitim sistemleri de, Türkiye’nin Arap dünyasının doğusu ve batısına müdahil olan tavrına giderek daha eleştirel bakan Arap politikalarını destekliyor ve devletler arasındaki bu cepheleşmede taraf tutuyor. Bunun bir işareti de Suudi yönetiminin 22 Ağustos 2019’da tarih ders kitaplarını gözden geçirme kararı almasıydı. Osmanlı İmparatorluğu artık Müslüman Hilafet olarak görülmüyor, artık çocuklara Arap yarımadasında ‘işgalci’ bir devlet olarak sunuluyor. Söz konusu televizyon dizilerinin başarılarının ardından bu, Suudi-Türk krizinin bölgesel çetrefilliğinin bir başka işareti.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder