ORTADOĞU’DA DİZİLER ÜZERİNDEN TARİH VE GÜÇ SAVAŞI
Mustafa Beysuni (Lyon
Siyasal Araştırmalar Enstitüsü (IEP)’nde siyaset bilimi doktoru)
Orient XXI, 6.2.2020
Tercüme
ve editoryal katkı: Zahide Tuba Kor
NOT: Bu özet tercüme Fikir
Turu web sitesinde 19.2.2020 tarihinde yayınlanmıştır.
İngilizcesi
“The History of Arab-Turkish Relations as Told on TV Series” başlığıyla
yayınlanan yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ.
NOT:
Blogda yer alan 800 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak
göstermeden blogdaki
yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle rica olunur.
Özet: Ortadoğu’da tarih diziler üzerinden nasıl yeniden
yazılmaya çalışılıyor? Diriliş Ertuğrul’a karşı çekilen Ateş Sultanlıkları
dizisi ne anlatıyor? Diziler üzerinden yaşanan güç çekişmenin arkasında ne
yatıyor? Lyon Siyasal Araştırmalar Enstitüsü’nden siyaset bilimci Dr. Mustafa
Beysuni’nin analizi.
Türk dizileri dünyada Amerikan
yapımlarından sonra en çok ithal edilen, izlenen ve kitleleri etkileyen diziler
konumunda. Özellikle Arap dünyasında muazzam bir izleyici kitlesi var. Farklı
bölgesel vizyonların çatışma alanı haline gelen bölgede Türk dizileri, siyasi
ve dini tartışmaları tetiklediği gibi, son iki yıldır Arap dizi sektörünü iyice
hareketlendirdi.
Arap rejimleri, bir yanda siyasi ve
silahlı İslami gruplara sempatiyi keserek pasif bireysel kurtuluşa odaklanan
tasavvufi hareketleri yaymak, diğer yandan Arap milliyetçiliğini yeniden
canlandırmak, öte yandan sektörde Türkiye’nin etkinliğini kırmak için muazzam
paralar yatırarak dinî, tarihî ve siyasi içerikli yeni diziler çekmeye başladı.
Sadece 2019’da BAE desteği ve
finansmanıyla Suriye’de üç önemli dizi çekildi: Büyük mutasavvıflardan
Muhyiddin İbn Arabi’nin hayatı Makamat el-Aşk ve
Hallac-ı Mansur’un hayatı el-Aşık dizilerine
konu olurken, Müslüman Kardeşler’in ne denli ‘şeytani’ bir örgüt olduğunu
halkın zihinlerine kazımak için de Kurtlar Kocadığında (Indama
Taşeeh ez-Zi’ab) dizisi çekildi.
Türkiye’de en çok tartışma uyandıran BAE
finansmanlı dizi ise (Türkçeye Ateş Krallıkları diye tercüme edilen ancak
kanaatimizce doğrusu) Ateş Sultanlıkları (Mamalik
en-Nar) adlı tarihî dönem dizisi oldu. Memlûklerin son
döneminde Osmanlı’yla mücadelesini konu alan dizi, hem bölgede yayılan Türk
nüfuzunu ve olumlu Osmanlı algısını kırmayı hem Arap milliyetçiliğini yeniden
canlandırmayı hem de Türk dizilerinin ne denli tarihi çarpıtmalarla dolu
olduğunu ifşa etmeyi hedefliyor.
Son aylarda Diriliş: Ertuğrul’un karşısına çıkarılan bu Ateş Sultanlıkları dizisi üzerinden Türk-Arap
rekabetini konu alan birçok yazı kaleme alındı. Bunlardan biri de Fransa’daki
Lyon Siyasal Araştırmalar Enstitüsü (IEP)’nde siyaset bilimi doktoru olan
Mustafa Beysuni’den geldi.
Beysuni, Türk ve Arap televizyon
dizilerinin Ortadoğu’daki halklar ve siyasi güçler tarihini kendi usulleriyle
anlatmakta çılgınlar gibi yarıştığına, mübalağalı bir vatanseverlik vurgusuyla
kendi milletlerinin tarihini parlatırken ötekininkini kötülediklerine değinerek
yazısına başlıyor.
“Suudi pan-Arap MBC kanallarında yayınlanan yeni BAE büyük
prodüksiyonu Ateş Sultanlıkları dizisi,
medya üzerinden siyasi rekabet mantığını gözler önüne seriyor” diyen yazar,
Türkiye ile Arap ülkeleri arasında yükselen ciddi krizin bu dizi üzerinden
okunabileceği görüşünde.
Dizilerle verilen siyasi mesajlar
Beysuni diyor ki “Gerek Türkiye gerekse
Arap ülkelerinde tarihi konular, devlet destekli büyük medya şirketlerince
finanse edilen televizyon başyapıtlarının senaryolarının dayanağı olarak hizmet
ediyor. Siyasi mesajlar, bu dizileri, bölgesel rakipleriyle yarışan rejimlerin
propaganda kampanyasının bir parçası kılıyor. Bunlar, Devletin âlî
menfaatleriyle uyumlu bir tarih versiyonunun popülerleşmesinden son derece
memnun olan hükümetlerin hizmetinde birer yardımcı araç.”
Yazar, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın övgüsüne
mazhar olan Diriliş Ertuğrul dizisinden
bahsederken, 10 Aralık 2014-29 Mayıs 2019 arasında beş sezon devam eden bu
dizinin hem Türkiye’de hem de Arapça konuşan izleyici nezdinde son derece
başarılı olduğunu vurguluyor.
Sosyal ağlarda dizi hakkında yaygın biçimde
yorumlar yapıldığından, birçok gencin Facebook profili olarak Ertuğrul’un
fotoğrafını kullandığından ve Bamsı Alp karakterinin trajik ölümünün Arapça
konuşan izleyicileri üzüntüye gark ettiğinden bahsediyor.
Müslümanların birliğine övgü
Yazar, Ertuğrul rolünü oynayan Engin
Düzyatan’ın popülaritesinin yanı sıra, Arapça dublajının Suriyeli Raşid Assaf
ve Muna Vasıf gibi büyük aktörler tarafından mükemmel bir şekilde
gerçekleştirilmesinin ve internet de dahil birçok mecrada yayınlanmasının
dizinin revaç bulmasında önemli bir rol oynadığına vurgu yapılıyor. “TRT’nin resmî sitesine göre, dizi bölümleri 2017’de 200
milyon web kullanıcısı tarafından online izlenmiş ve 600 bin izleyiciyle Suudi
Arabistan başı çekmiş.” diye de ekliyor.
Beysuni, Diriliş Ertuğrul dizisinin
Ortadoğu’da böylesine büyük bir izleyici kitlesini büyüleyebilmesini “dizideki
yüksek heyecan, tarih, şövalyevari kahramanlık ve ̶İslam-Osmanlı kültür
ve siyasetinin izlerini taşıyan ̶ eğitim boyutunun bir araya gelmesi”ne
bağlıyor
ve şöyle
devam ediyor: “Her şeyden önemlisi, Müslümanların birliğini ̶etnik ve dilsel farklılıkların ötesinde ̶ karizmatik bir liderlik etrafında
abideleştirmesi.”
Öte yanda yazara göre, Arap siyasi
makamları, tematik çeşitlilikleri nedeniyle çok çeşitli zevklere hitap eden
Arapça dublajlı Türk dizilerinin etkisi konusunda endişelerini dillendirmekte
yavaş davrandılar. 2007’de ardı ardına yayınlanmaya başlamalarından itibaren
romantik kurgulara yönelik Arap çılgınlığı sosyal bir olguya dönüştü. Mesela
Türk basınında “Doğu’nun Brad Pitt’i” diye adlandırılan Kıvanç Tatlıtuğ, Arap
izleyiciyi ekranlara çekmekte son derece başarılı olan Nur dizisinde Muhannad
rolünü oynadı.
“Bu dramatik tür; hayat tarzları ve
toplumsal cinsiyet ilişkileri açısından Türkiye genelinde ‘modernite’
modellerini popülerleştirirken muhafazakâr Arap toplumlarını, özellikle de
Körfez monarşilerini muazzam derecede cezbetti.”
Ertuğrul’a Arapların cevabı: “Ateş
Sultanlıkları”
Yazar, Arap hükümetlerinin Türk dizilerine
yönelik sertleşen tavrını şöyle anlatıyor:
“1990’lı yıllardan beri Suudi sermaye
yatırımlarının yoğunlaştığı bir alan olan pan-Arap yayıncılık aracılığıyla
karşı-saldırı gerçekleştirildi. Önce klasik bir sansür biçimi olarak başladı.
Ardından Eylül 2014’te Mısır, Erdoğan’ın Temmuz 2013’te devrilen İslamcı
Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye desteği ve Mareşal Abdülfettah es-Sisi’ye
yönelik düşmanca saldırılarına bir tepki olarak tüm Türk dizilerini yasaklama
kararı aldı. Suudi Arabistan da Mart 2018’de aynısını yaptı: Suudi medya
imparatorluğunun temel direği olan MBC kanalları
Türk dizilerini yayınlamayı durdurdu.”
“Aynı zamanda Arap hükümetleri, Türkiye
karşıtı gündemlerini pekiştirmek üzere tarih içerikli televizyon dizilerinin
yapımını teşvik etti. Arap ve Müslüman dünya içindeki bu medya rekabetinde BAE
başyapıtı Ateş Sultanlıkları 40 milyon
dolarlık bir bütçeyle gösterime girdi. Tunus’ta seçkin Arap aktörlerle çekilen
bu yeni dizi, Mısırlı senaristler Muhammed Abdülmalik ve Ahmed Nada tarafından
kaleme alınıyor ve yönetmenliğini, uluslararası bir teknisyenler ekibiyle iş
birliği içinde, İngiliz-Perulu ikili Peter Webber ve Alejandro Toledo yapıyor.”
Yazara göre “Mısır’ın son Memlûk Sultanı
Eşref Tomanbay’ın hikayesini ve onun Osmanlı Sultanı I. Selim’e karşı
kahramanca duruşunu anlatan” bu diziye eşlik eden “yoğun reklam kampanyası,
sanatsal ekibinin ve siyasal destekçilerin niyetlerini açığa vuruyor.”
Nitekim Genomedia Studios’un
jeneriklerinde şu ifade geçiyor: “Bir imparatorluğa hükmeden
kanlı bir kanun, onları [Osmanlıları] kovalayan bir lanet oldu”. Dizinin
fragmanı da -1517’de Ridaniye Savaşı’nda Osmanlılar tarafından yenilgiye
uğratılan, esir alınan ve asılarak öldürülen- Tomanbay rolündeki Mısırlı yıldız
Halid en-Nebevi’nin heyecanlı sesiyle sona eriyor: “Ey Mısır halkı, direnişiniz bir zaferdir!”
Gaddar bir yabancı ordunun işgaline
direniş
“14 bölüm Memlûk saltanatının çöküş
koşullarını ele alırken, ana vurgu, gerek sahnelerin gerekse diyalogların
seçimi itibarıyla Mısır’ın gaddar bir yabancı ordu tarafından işgali temasına
dayanıyor” diyen Beysuni, yazısına şöyle devam ediyor:
Dizinin senaristlerinden biri “Osmanlı
tarihi, tarihî suçlarla dolu” vurgusuyla “Osmanlı saltanatının nimetlerini
vurgulayan Türk dizileri”ni eleştirirken, BAE’li yapımcı Yasir Harib de Arap
yönetici seçkinlerinin Türkiye’ye karşı husumetini açıkça dile getirdi.
Konuşmasında Harib, bu denli büyük ölçekli bir televizyon yapımının ardındaki
saikleri şu şekilde açıklığa kavuşturdu:
Bu, Türk televizyon yapımlarına bir cevap
[…]. Dizi, Kahire mahallelerinin nüfusunu azaltmak için Osmanlıların
savaşlarındaki barbarlığını belgeliyor […] Çarpıtılan, Osmanlı suçlarının
kasıtlı olarak gizlendiği Arap tarihinin bu dönemine ışık tutacak. Önümüzdeki
sezonlar, karartmacılıklarını ifşa edecek ve önceki yapımlarda melek olarak sunulan
şahsiyetler hakkındaki hakikati gösterecek.
Yazar, bu diziye karşı Ankara’nın
tepkisinin de gecikmediğini belirterek Cumhurbaşkanı danışmanı Yasin Aktay’ın
28 Kasım 2019’da Yeni Şafak’ta yayınlanan yazısından da alıntı yapıyor:
[Ateşin Sultanlıkları] Türk dizilerinin
Arap dünyasında efsane haline gelen etkisini kırmaya dönük hamlenin bir parçası
[…] Zaten dizi de doğrudan doğruya Osmanlı’yı, Osmanlı nezdinde de aslında
bugünün Türkiye’sini açıktan hedef alıyor.
Beysuni diyor ki “Bu önemli Türk
yetkilinin argümanı, milli tarihî olayları ele alan televizyon yapımlarının
milliyetçi imalarını ortaya döküyor. Çünkü Ortaçağ’dan beri Osmanlı
Sultanlığı’nın mirası, Ortadoğu’da bugün her zamankinden daha fazla siyasi ve
entelektüel tartışmaların bir konusu.”
Erdoğan’ın “Osmanlıcılığı”na karşı Arap
milli menfaatleri
Yazar şöyle devam ediyor:
Türk dış politikası, -belirli yerel medya
kuruluşlarına göre- Türkiye’yi yayılmacılık veya hatta ‘sömürgeci’ ihtiraslar
peşinde koşmakla suçlayan Arap hükümetleri için önemli bir stratejik ve
güvenlik meydan okuması. BAE Dışişleri Bakanı Enver Gargaş, 10 Mart 2018’de
attığı bir tweette, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ortadoğu’daki güç dengesini bozan
bölgesel müdahaleciliğinin tehlikelerini şöyle ele almıştı:
Türkiye büyük Arap Devletlerine müdahale
ediyor ve mevcut hükümetleri şiddetle devirmeyi hedefleyen İslamcı hareketleri
destekliyor. Egemenliklerine saygı göstermeyi öğrenmeli.
Yazar, Türkiye’nin Suriye’den Katar’a ve
Libya’dan Müslüman Kardeşler’e kadar birçok meselede Arap dünyasının işlerine
müdahalesinin bilhassa Mısır ve Suudi Arabistan’la ilişkilerinde giderek artan
bir gerilim kaynağı olduğunu belirtiyor. “Kaotik Libya’daki son gelişmeler,
doğalgaz rezervlerinin işletilmesi yarışının bölgesel liderlik rekabetiyle kol
kola gittiği Doğu Akdeniz havzasında düşmanlık iklimini daha da alevlendirdi.”
diye ekliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Libya Ulusal
Mutabakat Hükümeti Başbakanı Fayiz es-Serrac arasında 17 Kasım 2019’da
imzalanan askeri-güvenlik iş birliği ve deniz yetki alanlarının
sınırlandırılmasını içeren mutabakat muhtırasının komşu Mısır’a ve onun
Körfez’deki müttefiklerine meydan okuduğuna, Arap milli menfaatleri aleyhine
Türkiye’nin Ortadoğu’daki güç pozisyonunu artırdığına dikkat çekiyor. “2
Ocak’ta TBMM’den geçen karar uyarınca Türk askeri birliklerinin Libya’ya
konuşlandırılması, Arap ve Müslüman dünyanın bu tarafında oyun değiştirici bir
etki yapacak ki bu da açık bir bölgesel çatışmaya yol açabilir.
Yazara göre Türkiye Cumhurbaşkanı, Arap ve
Müslüman dünyasının çatışma alanlarındaki dış politikasını, eski vilayetlerinde
İslam Hilafetinin ihtişamını yeniden canlandırma iddiasıyla meşrulaştırıyor. 19
Ekim 2019’da TRT World Forum’daki açılış
konuşmasında, kendisine göre Libya, Suriye ve Arap Yarımadası’na büyük
müdahalelerini meşrulaştırıcı bir gerekçe olarak “eski coğrafyamızda
atalarımızın mirası” vurgusu yapmıştı. (…)
Beysuni, televizyon gösterimlerinin büyük
milli kahraman efsanelerinin duygusal sembolizmiyle körüklenerek farklı türlerde
iki zıt tezi desteklediğine dikkat çekiyor: “Bir yanda Osmanlı İmparatorluğu
hatırası yüceltilirken, öte yanda Osmanlı’nın işlediği haksızlık ve
adaletsizlikler açığa vuruluyor ve ezilen Arap halklarının bağımsızlık
mücadelesi kutlanıyor. Bu tarihi dönem dizileri için muazzam paralar harcanması
televizyon üzerinden ‘yumuşak güç’ün önemini gözler önüne seriyor. Ama biz
hangi ‘tarih’ten bahsediyoruz?”
“Ateş Sultanlıkları ve Diriliş Ertuğrul, iki Ortadoğu ‘tarih’i arasındaki
cepheleşmenin bir örneği. Medyaya ilaveten eğitim sistemleri de, Türkiye’nin
Arap dünyasının doğusu ve batısına müdahil olan tavrına giderek daha eleştirel
bakan Arap politikalarını destekliyor ve devletler arasındaki bu cepheleşmede
taraf tutuyor. Bunun bir işareti de Suudi yönetiminin 22 Ağustos 2019’da tarih
ders kitaplarını gözden geçirme kararı almasıydı. Osmanlı İmparatorluğu artık
Müslüman Hilafet olarak görülmüyor, artık çocuklara Arap yarımadasında
‘işgalci’ bir devlet olarak sunuluyor. Söz konusu televizyon dizilerinin
başarılarının ardından bu, Suudi-Türk krizinin bölgesel çetrefilliğinin bir
başka işareti.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder