TÜRKİYE İLE ABD YAKIN TARİHİN EN ÖNEMLİ KRİZİNE GİRMİŞ DURUMDA
Soner Çağaptay
(Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü)
The Cipher Brief, 10.10.2017
Tercüme: Zahide Tuba Kor
NOT: Vakit darlığı nedeniyle aşağıdaki tercümede bazı
cümleleri kelime kelime çevirmek yerine asıl önem arz eden genel manasını verip
geçtiğimi belirtmek isterim.
ABD ile Türkiye’nin karşılıklı vize sınırlamalarını yürürlüğe koymaları ne
denli önemli bir gelişme?
Bence bu son derece önemli bir kriz noktası; muhtemelen
Türk-Amerikan ilişkilerinde yakın tarihin en önemli krizi. En son ikili
ilişkilerin bu denli bir kriz noktasına ulaşması, tahminim [1974] Kıbrıs
harekâtının akabinde Türkiye’ye karşı silah ambargosunun ve yaptırımların
uygulandığı, aşırı Sol ve işçi hareketlerinin ivme kazanmasıyla Amerikan karşıtlığının
iyice yükseldiği 1970’lerin ikinci yarısı olmalı.
(…) Dolayısıyla ilişkiler 1970’lerden beri ilk defa bu
denli ciddi bir krizden geçiyor.
Sizce başlangıçta Amerikan kısıtlamalarına sevk eden şey neydi?
Zannımca Amerikan tepkisi zaman içinde giderek gelişti. Washington,
darbe kalkışmasının akabinde çifte vatandaşlığı olanlar da dahil Amerikan
vatandaşlarının tutuklanmasından rahatsızlık duyup itiraz etti. Türkiye ABD’nin
Amerikan vatandaşlarına hukuki erişimini kabul etmedi. Bardağı taşıran son
damla, konsolosluk çalışanlarının tutuklanması oldu. (…)
Türkiye’nin bu yetkilileri rahatsız etmesinin veya tutuklamasının ardındaki
temel saikler neler? Gülen meselesinin ötesine uzanıyor mu?
Mesele sadece Türkiye’deki Amerikan vatandaşlarının
tutuklanması değil, burada daha büyük bir konu var: Washington yönetiminde
Erdoğan’a bakışın değişmesi ve biriken duygu ve hassasiyetler. Geçen yılki
darbe, güç konsolidasyonu bağlamında, tedricilikten yana olan Erdoğan’ı ortadan
kaldırıp yerine mutlakıyetçi Erdoğan’ı getirdi. Erdoğan, demokratik
denge-denetleme sistemini yavaş yavaş aşındıran, muhalefeti tedricen saf dışı
bırakan veya kendi yönetimi altında ona boyun eğdiren son derece başarılı
Makyavelist siyasetiyle biliniyordu. Ancak darbenin ardından son derece mutlakıyetçi
bir Erdoğan ortaya çıkıverdi. Son 1,5 yılda, darbe öncesindeki 14-15 yılda elde
ettiğinden çok daha fazla güce ulaştı. Tabii ki kısmen bu, darbeyle birlikte
derin bir travma geçirmesinden kaynaklanıyor. Ama kısmen de Erdoğan tarafından
yavaş yavaş ufalanan Türkiye’nin demokrasisinin şimdilerde yine onun tarafından
tamamen altının oyulmasıyla alakalı.
Tedricilikten yana Erdoğan’dan mutlakıyetçi Erdoğan’a
kayışla birlikte Washington’da Türkiye’deki demokrasiye dair görüşler de değişti.
Amerikan vatandaşlarının tutuklanıp avukatlarına erişimlerinin engellenmesi (…)
de buna tuz biber ekti.
Sizce Türk hükümetinin bu adımlarının arkasında seçim hesapları olabilir
mi?
Şu an için değil. (…) Bazıları, daha büyük resimde,
konsolosluk çalışanlarının ve Amerikan vatandaşlarının tutuklamalarını aslında Erdoğan’ın
(…) işadamı Rıza Zarrab’la değiş tokuş yapma isteğine bağlıyorlar. (…)
Ancak bu geri tepebilir. Zira geçmiş 15 yılda ABD,
demokratik ihlalleri hep “Türkiye Erdoğan’dan daha büyüktür” diyerek (…)
görmezden gelirken bu defa Washington farklı bir tepki gösterme kararı aldı.
Washington, bir krizi tetikleyeceğinin bilinciyle,
neredeyse kasıtlı olarak böyle bir adım attı. Ve Erdoğan söz konusu olduğunda ABD
için bir şeyler artık değişti. (…)
Asıl soru şu: 15 yıldır Erdoğan’ın ihlallerini görmezden
gelen ve Türkiye’yle bir krizi her ne pahasına olursa olsun önleyen Washington,
bu defa bir krizi başlatacağını bile bile niçin böyle bir adım attı? Bence bu,
Erdoğan’ın ABD’yle ilişkilerinde çizgiyi aşmak üzere olduğu algısıyla alakalı;
zira ABD, Amerikan misyonlarında çalışan görevlileri tutuklamaktan kaçınmasını
daha evvel ondan istemişti.
Özellikle S-400 füze sistemlerini satın alma anlaşmasıyla birlikte
Türkiye’nin NATO’dan uzaklaştığı, muhtemelen Rusya’ya doğru kaydığında dair
çokça görüş var. Acaba bu konu burada önemli bir rol oynuyor olabilir mi, yoksa
bu aşırı bir yorum mu?
Aslen bu, Erdoğan’a dair değişen görüşle bağlantılı.
Bunun iki yönü var. İlki yukarıda anlattıklarım (…). İkincisi, darbeden evvel
Erdoğan dış politikada [Doğu ile Batı arasında] dengeleme oyununu ustaca
oynadı. (…) Ancak darbe sonrası, denge oyununu maharetle oynayan Erdoğan artık
ortada yok. Belki bu, kısmen Erdoğan’ın darbenin arkasında Gülen’in olduğuna
inanması ve onun da ABD’de bulunmasıyla alakalıdır. Belki ABD’nin darbeyi
kınamakta gecikmesi ve Amerikalı yetkililerin, dönemin Başkan Yardımcısı Joe
Biden’ın, Ankara’ya gelip geçmiş olsun dileklerini iletmesinin haftalar almasıyla
bağlantılıdır. Darbe sırasında ve sonrasında ABD’nin Türkiye’ye tam destek
verdiğine herkes ikna olmuş değil. Bu da Erdoğan’a, Batılı müttefikleriyle ve nahoş
ortaklarla [Rusya, İran gibi ülkeleri kastediyor] ilişkileri maharetle
dengeleme oyununu bırakıp bu nahoş ortaklarla artık daha fazla iş tutacak
şekilde dış politikayı yeniden ayarlamasına imkan verdi.
Size iki örnek vereceğim: Birincisi, İran İslam
Cumhuriyeti’nin genelkurmay başkanı geçtiğimiz günlerde ilk kez Türkiye’yi
ziyaret etti. İkincisi, Venezüella Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun ziyareti
ki bildiğim kadarıyla yakın geçmişte bu ülkeden Ankara’ya hiç ziyaret
gerçekleşmemişti. Problematik ve pragmatik bir karışım olan Türkiye’nin dış
politikasının şimdilerde pragmatikten çıkıp problemli bir hale geldiğine dair
tabii ki Washington’da endişeler var. (…)
Önümüzdeki gidişat nedir? Bu kriz nereye kadar tırmanabilir? Tam kapsamlı bir
krize dönüştüğü takdirde Amerikan çıkarlarını nasıl etkileyebilir? Ve ABD bunu
nasıl yatıştırabilir?
Erdoğan’ın atması gereken asgari adım, Amerikan misyonlarında
çalışanları serbest bırakmasıdır. Bunlar Türk vatandaşı olup diplomatik
dokunulmazlıkları bulunmasa da normal şartlarda ülkeler arasında yabancı
misyonlarda çalışanlara bir tür koruma sağlayan centilmenlik anlaşması vardır.
Zannımca ABD bunun için diretecektir. Washington, eğer bu tür elçilik
görevlileri korunmazsa, yakında Amerikan misyonlarında çalışacak Türk
vatandaşları bulamaz hale geleceğinin farkındadır zannediyorum. Soru şu: Acaba
Türkiye, bu tutukluları serbest bırakmayı kabul edecek ve Amerikan
misyonlarında çalışan başka Türk vatandaşlarını tutuklamamaya söz verecek mi?
Erdoğan böyle bir anlaşmayı kabul edebilir; ancak kaybediyor görüntüsü vermemek
için karşılığında ona da bir şeyler sunulmalı. Unutmayın, son 15 yıldır onun
alamet-i farikası, her daim kazanan, her daim galip kişi olması; dolayısıyla bu
krizden kesinlikle galip gibi sıyrılmalı. İşte bu sağlanabilirse bir anlaşmaya
varılır.
Bence Türkiye’nin konsolosluk çalışanlarını serbest
bırakmayı kabul edeceği ve fakat mağlup görünmeyecek şekilde bunu çerçevelendirileceği
bir anlaşmaya varmamız mümkün. Erdoğan tabii ki bu krizden yaralı çıkacak; zira
15 yıldır Erdoğan’ı idare edip hep çatışmayı önleyen ve ihlallerini görmezden
gelen Washington ilk kez bunu yapmadı. Bu, Erdoğan için önemli bir siyasi
vuruş. Dolayısıyla bu meselede bir çözümümüz olsa bile onun ABD’ye bakışı bir
daha asla eskisi gibi olmayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder