EŞİTSİZLİK IRAK
HARİTASINA İÇKİN
Bilal Wahab (Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü’nde Sofer araştırmacısı; Süleymaniye’deki Irak Amerikan Üniversitesi’nde öğretim üyesi; Fulbright bursuyla ABD’de yüksek lisans yapmış ilk Iraklı)
The Cipher Brief,
17.10.2017
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Irak’ın üç parçaya
bölünmesi fikri nereden geliyor?
Irak’ta federalizmin en güçlü destekçisi, senatör olduğu dönemde Joseph
Biden’dı; ancak bu konuda fiilen bir şey yapabilir hale gelmesi başkan
yardımcılığı koltuğuna oturmasıyla.
Biden’ın Leslie Gelb’le birlikte kaleme aldığı görüş yazısı, Irak’ın
parçalanması değil ama federalizmine ilişkin muhtemelen en üst düzey
tartışmaydı ve bu makaledeki politika tavsiyeleri eski Yugoslavya tecrübesine
çok büyük ölçüde dayanıyordu. O dönem Senatör Biden bu projeyi desteklemesi
için Senatoyu ikna bile etmişti. [Z.T.K. 1.5.2006
tarihli “Irak’ta Özerlik Üzerinden Birlik” başlıklı the New York Times
yazısının linki http://www.nytimes.com/2006/05/01/opinion/01biden.html;
3.10.2007 tarihli “Bölünme Değil, Federalizm” başlıklı Washington Post
yazısının linki ise http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/2007/10/02/AR2007100201824.html]
Ancak 2017 yılında başkan yardımcısı olduğunda bu teklifi rafa kaldırıp
statükoyu sürdürmeyi ve sınırların çiğnenemeyeceği ilkesine dayalı ana-akım
Amerikan politikasını benimsedi.
Bu konuyla ilgili yazan diğer kişi, Hırvatistan büyükelçisi olarak yine
bir Bosna bağlantısı bulunan Peter Galbraith’di. Kürtlere çok yakın bir isim.
Irak Anayasası’nın yazım sürecinde 2004-2005’te Kürt liderliğine danışmanlık
yapıyordu ve bugün de (IKBY lideri Mesud) Barzani’ye referandum konusunda
danışmanlık yaptı.
Galbraith’e göre, Irak’ı bir ve bütün tutmak için bu ülkeye para ve
kaynak yollamayı sürdürmek Amerikan çıkarlarına uygun değil. Onun temel
argümanı, kurtarılabilecek olanı -yani Irak Kürdistan’ını- kurtaralım şeklinde.
[IKBY] Zaten özerk bir yapı ve candan
bir Amerikan müttefiki.
Irak’ı
federalleştirme veya etnik-mezhebî çizgide bölme fikri sizce makul ve
sürdürülebilir mi? Biden, fikrini değiştirip bu tür bir federalizmin
uygulanamaz olduğu kanaatine varmış olabilir mi?
Biden’ın hesaplarını neyin değiştirdiğinden emin değilim; ancak istikrar
sorunu zorlu bir mesele ve birçok boyutu var.
Bir boyutu, “bu sistem işler mi?” meselesine dayanıyor. IKBY bir ülke
olarak işleme potansiyeline sahip; zira polis, istihbarat ve etkili bir ordu
olan peşmerge de dahil [güvenlik] kurumlarını
inşa etmiş durumda. Ayrıca gelir getiren bir petrol altyapısına sahip. Yani
devlet olmanın bazı dayanakları var.
Güneydeki Şii bölgesi de -Bağdat merkezli olarak- bir devlet olmanın
dayanaklarına sahip. Ama asıl soru şu: Irak etnik mi yoksa etnik-mezhebî
temelde mi bölünecek? Biri Kürt, diğeri Arap iki ayrı bölge olursa bu sistem
çalışabilir. Ama eğer ki bölünme etnik-mezhebî temelde olursa, yani Şii, Sünni
ve Kürt bölgelerine ayırırsınız bunun işlemesi çok daha zor.
Zira petrol, esasen ülkenin kuzeyinde Kürt ve güneyinde Şii kontrolündeki
iki bölgesinde yoğun olarak bulunuyor. Sünni çoğunluklu batı bölgesi ise daha
ziyade bir çöl. Burada çok az tabii kaynak var; sadece petrol değil su da az.
Dolayısıyla bir Sünni bölgesi kendi başına yaşayabilir mi?
İkinci ve üçüncü boyutlar olan toprak ve insan bir arada tartışılabilir.
Bu üç geniş bölge arasında birbiriyle iç içe geçen birçok nüfus ve toprak
parçası var ve bunları isabetli bir şekilde ayrıştırmak son derece zor
olacaktır.
Bunlar birlik ve bütünlüğü savunanların argümanı. Ama karşı-argüman da
Irak’ın zaten bölünmüş olduğu ve onu bir ve bütün tutmanın düzgünce ayırmaya
çalışmak kadar zor olabileceği yönünde. Nitekim Saddam Hüseyin’in ülkeyi bir ve
bütün tutmayı başarmasının tek yolu bütünüyle kuvvet kullanmasıydı.
Sykes-Picot Anlaşması’yla Irak haritası çizildiğinden bu yana Iraklılık
kimliği giderek daha az müşahhaslaştı. Etnik, kültürel ve coğrafi kimlikler ile
aşiret bağları giderek insanların daha fazla müracaat ettiği aidiyetlere
dönüştü. 2005 Irak Anayasası federalizmi yüceltti ve bu türden bir özerkliğin
mekanizmasını oluşturdu. Ancak Bağdat, farklı bölgelerin federal yetkiye
kavuşmaya çalışmasını mütemadiyen engelledi. Bağdat’ı her kim kontrol ederse
ısrarla federalizmin hayata geçmesini durdurmuştur.
Sonunda federalizmi engellemeye dönük bu girişimler, yıllar içinde
bütüncül bir Irak kimliğini fiilen zayıflatmış oldu. Irak Anayasası, etkili bir
federalizm için gerekli -eyaletler arasında gelir paylaşımı gibi- son derece
iyi ilkelere ve araçlara sahip. 2007’de hazırlanan Bağdat ile IKBY arasında
petrol ve doğalgaz paylaşım kanun taslağı, üzerinden 10 yıl geçtiği halde hala
onaylanmış değil. Geçmişte eğer ülkeyi bölmeyip -bütün Iraklıların lehinde oy kullandığı
Anayasa’ya uygun olarak- barışçıl bir şekilde iktidarı devretme ve ülkeyi
adem-i merkeziyetçi bir şekilde yönetme şansı var idiyse eğer, bu çaba gelinen
aşamada başarısızlığa uğramış durumda. Bu da IŞİD’in Irak’ın merkezî yönetimden
soğutulmuş Sünni bölgelerinin kontrolünü nasıl ele geçirebildiğini ve şimdi de
IKBY’nin bağımsızlık referandumuyla kendi göbeğini kendi eliyle kesme kararını
niçin aldığını büyük ölçüde açıklıyor.
Sizce Kürt
referandumu bu dinamiği nasıl değiştirir? Müzakere şansı biraz olsun kaldı mı
veya önümüzde barışçıl bir yol var mı?
Referandumda neler olduğu konusunda devasa yanlış anlamalar sözkonusu.
Referandumla oynadıkları kumar o denli büyük ki Barzani halkasının dışındaki
insanlar, -hiçbir kanıt olmaksızın- Barzani’nin illaki Amerikalılardan bir
çeşit yeşil ışık almış olması gerektiğine, yoksa bu yola girmeyeceğine iyice
inanmış haldeler. İnsanlara şunu belirtmeliyim ki Amerikalı siyasi liderlerin bağımsızlığı
destekleyici bu tür açıklamalarına inanıp bel bağlamayın; zira ABD’de işler
böyle yürümez.
Anayasa Mahkemesine güvensizlik yaygın olduğundan hâlihazırda Irak
anayasal sisteminde adil bir hakemin yokluğunda, oyuncular arasındaki ilişkiyi
-bu vakada IKBY-Bağdat ilişkisini- tanımlayan şey siyaset ve güç. IKBY her ne
zaman eli güçlense bunu Bağdat aleyhine kullanmakta ve Bağdat da aynısını
IKBY’ye karşı yapmakta. Dolayısıyla Kürtler kendi kendilerine “Biz (ihtilaflı
şehir) Kerkük’e sahibiz ve ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyonda
ortaklarımız var; o halde kaderimizi niçin artık kendi ellerimize almayalım ki”
dediler ve bunu yaptılar.
Referandumun eşiğine gelmek ve herkesin buna inanmasını sağlamak suretiyle
IKBY, ABD’yi ve dünyanın kalanını “Tamam, sizi duyduk. Bağdat’la probleminiz
olduğunu biliyoruz; arabuluculuk yapmak istiyoruz, sadece referandumu
erteleyin” deme noktasına getirerek önemli bir hedefi başardı. Bu, uluslararası
toplumun Erbil’e bir mesajıydı. Bana göre bu, Kürtlerin temel başarısıydı.
Ancak referandumu yapmak ve Washington, Bağdat, Ankara, Tahran ve daha
birçoklarını öfkelendirmek suretiyle kanaatimce bu fırsat kaçırıldı. Şimdi ise
zaten mevcut olan dinamiğe, yani her tarafın kendi nihai müzakere pozisyonunu
güçlendirmek için sahada fiilî gerçeklilikler yaratmaya çalıştığı sürece geri
döndük.
Bölünmüş bir Irak,
bölgedeki Amerikan politikasını sizce nasıl etkileyecektir?
Amerikan politikası hala daha statükoyu destekliyor ve özellikle Irak’ta
IŞİD’le mücadeleye odaklanmış durumda. Bölgesel aktörler ise IŞİD’in ötesine
çoktan geçtiler bile; IŞİD sonrası dönemde ne türden adımlar atacakları
konusunda çoktandır kafa yoruyorlar. Ancak Washington hala daha bu aşamaya
gelebilmiş değil.
Son görüşlerinizi
de alalım…
Irak’ta Sünni sorunu önemli. Eğer ki IKBY Irak’tan koparsa en büyük
kaybeden Sünniler olacaktır. Zira
2007-2008’in aksine Sünniler bugün bütüncül bir liderliğe sahip değiller. Dahası, lider olarak geriye her kim kaldıysa onlar
da kendi topraklarında yaşamıyorlardı; zira çok kısa bir süre evveline kadar Irak’ın
Sünni bölgeleri IŞİD kontrolü altındaydı. Dolayısıyla daha evvel bu bölgede her
kim siyaset yapıyorsa ya Bağdat’a ya da Erbil’e mülteci olarak sığınmak zorunda
kaldı. Bunun bir siyasetçinin itibarını/güvenirliğini nasıl etkileyeceğini
varın siz düşünün. Sonuçta sözkonusu Sünni siyasetçiler, diğer [Kürt ve Şii] bölgeler içinde
erimeye/bir tür işbirliğine müsait hale geldiler. Bu yüzden şu anda kendi
bölgesi dışındaki siyasi aktörlerle saf tutan Sünni siyasiler hakkında “Maliki
Sünni’si” veya “Barzani Sünni’si” gibi ifadeleri sıklıkla duyar hale geldik.
Diğer bir nokta da siyasa hakkında: Eğer ki IKBY Irak’tan koparsa Bağdat,
Tahran’ın bir tür asimilasyonunda çok daha kolay bir hedefe dönüşecek. Irak’ın
bütünlüğünü koruma politikasının temel sebeplerinden biri muhtemelen tam da bu.
Zira kısmen Sünni ve Kürt olan bütüncül bir Irak’ın İran’dan çekip
kurtarılması, kuzeyi koparak ayrılmış %90’ı Şii Arap güney Irak’tan daha mümkün
olacaktır.
Dikkat çekmek istediğim son nokta da hesap verilebilirlik meselesi.
Irak’ın bağımsız veya federal -ama aslında de
facto bağımsız- devletçiklere bölünmesinde kilit meydan okuma, hesap verilebilirliğin
yokluğu olacaktır. Mesela eğer ki IKBY bugün bağımsız olsa şimdiye kadarkinden
çok daha fazla yolsuzluğa meyyal hale gelecektir.
Irak’ın bütüncül bir devlet olarak ayakta kalmakta nasıl başarısız
olduğuna dair her ne isterseniz söyleyin, ama rakip bölgeler arasındaki bu
yatay güç dengesi, her birinde daha yüksek bir hesap verilebilirliği fiilen
sağlamakta. Mesela, Kürt parlamentosunun petrol ve doğalgazda hiçbir
görünürlüğü yok. Eğer ki [IKBY] Tabii
Kaynaklar Bakanlığı bazı verileri açıklamaya karar verirse parlamento da medya
da öğrenebilecek; ama son yedi aydır olduğu gibi bunu yayınlamamayı tercih
edebiliyorlar. Irak merkezî hükümeti bu veriyi istediğinde biraz da olsa
şeffaflık sağlanıyor. Tabii bunun tam tersi de geçerli.
Kısaca,
bölgeler arasındaki bu güç dengesi, fiiliyatta daha fazla bilginin kamuoyuna
mâl olmasına ve tüm sistemin daha hesap verilebilir olarak kalmasına imkân
veriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder