19 Ekim 2017 Perşembe

B.WAHAB: EŞİTSİZLİK IRAK HARİTASINA İÇKİN



EŞİTSİZLİK IRAK HARİTASINA İÇKİN

Bilal Wahab (Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü’nde Sofer araştırmacısı; Süleymaniye’deki Irak Amerikan Üniversitesi’nde öğretim üyesi; Fulbright bursuyla ABD’de yüksek lisans yapmış ilk Iraklı)
The Cipher Brief, 17.10.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Irak’ın üç parçaya bölünmesi fikri nereden geliyor?
Irak’ta federalizmin en güçlü destekçisi, senatör olduğu dönemde Joseph Biden’dı; ancak bu konuda fiilen bir şey yapabilir hale gelmesi başkan yardımcılığı koltuğuna oturmasıyla.
Biden’ın Leslie Gelb’le birlikte kaleme aldığı görüş yazısı, Irak’ın parçalanması değil ama federalizmine ilişkin muhtemelen en üst düzey tartışmaydı ve bu makaledeki politika tavsiyeleri eski Yugoslavya tecrübesine çok büyük ölçüde dayanıyordu. O dönem Senatör Biden bu projeyi desteklemesi için Senatoyu ikna bile etmişti. [Z.T.K. 1.5.2006 tarihli “Irak’ta Özerlik Üzerinden Birlik” başlıklı the New York Times yazısının linki http://www.nytimes.com/2006/05/01/opinion/01biden.html; 3.10.2007 tarihli “Bölünme Değil, Federalizm” başlıklı Washington Post yazısının linki ise http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/2007/10/02/AR2007100201824.html]
Ancak 2017 yılında başkan yardımcısı olduğunda bu teklifi rafa kaldırıp statükoyu sürdürmeyi ve sınırların çiğnenemeyeceği ilkesine dayalı ana-akım Amerikan politikasını benimsedi.
Bu konuyla ilgili yazan diğer kişi, Hırvatistan büyükelçisi olarak yine bir Bosna bağlantısı bulunan Peter Galbraith’di. Kürtlere çok yakın bir isim. Irak Anayasası’nın yazım sürecinde 2004-2005’te Kürt liderliğine danışmanlık yapıyordu ve bugün de (IKBY lideri Mesud) Barzani’ye referandum konusunda danışmanlık yaptı.
Galbraith’e göre, Irak’ı bir ve bütün tutmak için bu ülkeye para ve kaynak yollamayı sürdürmek Amerikan çıkarlarına uygun değil. Onun temel argümanı, kurtarılabilecek olanı -yani Irak Kürdistan’ını- kurtaralım şeklinde. [IKBY] Zaten özerk bir yapı ve candan bir Amerikan müttefiki.

Irak’ı federalleştirme veya etnik-mezhebî çizgide bölme fikri sizce makul ve sürdürülebilir mi? Biden, fikrini değiştirip bu tür bir federalizmin uygulanamaz olduğu kanaatine varmış olabilir mi?
Biden’ın hesaplarını neyin değiştirdiğinden emin değilim; ancak istikrar sorunu zorlu bir mesele ve birçok boyutu var.
Bir boyutu, “bu sistem işler mi?” meselesine dayanıyor. IKBY bir ülke olarak işleme potansiyeline sahip; zira polis, istihbarat ve etkili bir ordu olan peşmerge de dahil [güvenlik] kurumlarını inşa etmiş durumda. Ayrıca gelir getiren bir petrol altyapısına sahip. Yani devlet olmanın bazı dayanakları var.
Güneydeki Şii bölgesi de -Bağdat merkezli olarak- bir devlet olmanın dayanaklarına sahip. Ama asıl soru şu: Irak etnik mi yoksa etnik-mezhebî temelde mi bölünecek? Biri Kürt, diğeri Arap iki ayrı bölge olursa bu sistem çalışabilir. Ama eğer ki bölünme etnik-mezhebî temelde olursa, yani Şii, Sünni ve Kürt bölgelerine ayırırsınız bunun işlemesi çok daha zor.
Zira petrol, esasen ülkenin kuzeyinde Kürt ve güneyinde Şii kontrolündeki iki bölgesinde yoğun olarak bulunuyor. Sünni çoğunluklu batı bölgesi ise daha ziyade bir çöl. Burada çok az tabii kaynak var; sadece petrol değil su da az. Dolayısıyla bir Sünni bölgesi kendi başına yaşayabilir mi?
İkinci ve üçüncü boyutlar olan toprak ve insan bir arada tartışılabilir. Bu üç geniş bölge arasında birbiriyle iç içe geçen birçok nüfus ve toprak parçası var ve bunları isabetli bir şekilde ayrıştırmak son derece zor olacaktır.
Bunlar birlik ve bütünlüğü savunanların argümanı. Ama karşı-argüman da Irak’ın zaten bölünmüş olduğu ve onu bir ve bütün tutmanın düzgünce ayırmaya çalışmak kadar zor olabileceği yönünde. Nitekim Saddam Hüseyin’in ülkeyi bir ve bütün tutmayı başarmasının tek yolu bütünüyle kuvvet kullanmasıydı.
Sykes-Picot Anlaşması’yla Irak haritası çizildiğinden bu yana Iraklılık kimliği giderek daha az müşahhaslaştı. Etnik, kültürel ve coğrafi kimlikler ile aşiret bağları giderek insanların daha fazla müracaat ettiği aidiyetlere dönüştü. 2005 Irak Anayasası federalizmi yüceltti ve bu türden bir özerkliğin mekanizmasını oluşturdu. Ancak Bağdat, farklı bölgelerin federal yetkiye kavuşmaya çalışmasını mütemadiyen engelledi. Bağdat’ı her kim kontrol ederse ısrarla federalizmin hayata geçmesini durdurmuştur.  
Sonunda federalizmi engellemeye dönük bu girişimler, yıllar içinde bütüncül bir Irak kimliğini fiilen zayıflatmış oldu. Irak Anayasası, etkili bir federalizm için gerekli -eyaletler arasında gelir paylaşımı gibi- son derece iyi ilkelere ve araçlara sahip. 2007’de hazırlanan Bağdat ile IKBY arasında petrol ve doğalgaz paylaşım kanun taslağı, üzerinden 10 yıl geçtiği halde hala onaylanmış değil. Geçmişte eğer ülkeyi bölmeyip -bütün Iraklıların lehinde oy kullandığı Anayasa’ya uygun olarak- barışçıl bir şekilde iktidarı devretme ve ülkeyi adem-i merkeziyetçi bir şekilde yönetme şansı var idiyse eğer, bu çaba gelinen aşamada başarısızlığa uğramış durumda. Bu da IŞİD’in Irak’ın merkezî yönetimden soğutulmuş Sünni bölgelerinin kontrolünü nasıl ele geçirebildiğini ve şimdi de IKBY’nin bağımsızlık referandumuyla kendi göbeğini kendi eliyle kesme kararını niçin aldığını büyük ölçüde açıklıyor.

Sizce Kürt referandumu bu dinamiği nasıl değiştirir? Müzakere şansı biraz olsun kaldı mı veya önümüzde barışçıl bir yol var mı?
Referandumda neler olduğu konusunda devasa yanlış anlamalar sözkonusu. Referandumla oynadıkları kumar o denli büyük ki Barzani halkasının dışındaki insanlar, -hiçbir kanıt olmaksızın- Barzani’nin illaki Amerikalılardan bir çeşit yeşil ışık almış olması gerektiğine, yoksa bu yola girmeyeceğine iyice inanmış haldeler. İnsanlara şunu belirtmeliyim ki Amerikalı siyasi liderlerin bağımsızlığı destekleyici bu tür açıklamalarına inanıp bel bağlamayın; zira ABD’de işler böyle yürümez.
Anayasa Mahkemesine güvensizlik yaygın olduğundan hâlihazırda Irak anayasal sisteminde adil bir hakemin yokluğunda, oyuncular arasındaki ilişkiyi -bu vakada IKBY-Bağdat ilişkisini- tanımlayan şey siyaset ve güç. IKBY her ne zaman eli güçlense bunu Bağdat aleyhine kullanmakta ve Bağdat da aynısını IKBY’ye karşı yapmakta. Dolayısıyla Kürtler kendi kendilerine “Biz (ihtilaflı şehir) Kerkük’e sahibiz ve ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyonda ortaklarımız var; o halde kaderimizi niçin artık kendi ellerimize almayalım ki” dediler ve bunu yaptılar.
Referandumun eşiğine gelmek ve herkesin buna inanmasını sağlamak suretiyle IKBY, ABD’yi ve dünyanın kalanını “Tamam, sizi duyduk. Bağdat’la probleminiz olduğunu biliyoruz; arabuluculuk yapmak istiyoruz, sadece referandumu erteleyin” deme noktasına getirerek önemli bir hedefi başardı. Bu, uluslararası toplumun Erbil’e bir mesajıydı. Bana göre bu, Kürtlerin temel başarısıydı.
Ancak referandumu yapmak ve Washington, Bağdat, Ankara, Tahran ve daha birçoklarını öfkelendirmek suretiyle kanaatimce bu fırsat kaçırıldı. Şimdi ise zaten mevcut olan dinamiğe, yani her tarafın kendi nihai müzakere pozisyonunu güçlendirmek için sahada fiilî gerçeklilikler yaratmaya çalıştığı sürece geri döndük.

Bölünmüş bir Irak, bölgedeki Amerikan politikasını sizce nasıl etkileyecektir?
Amerikan politikası hala daha statükoyu destekliyor ve özellikle Irak’ta IŞİD’le mücadeleye odaklanmış durumda. Bölgesel aktörler ise IŞİD’in ötesine çoktan geçtiler bile; IŞİD sonrası dönemde ne türden adımlar atacakları konusunda çoktandır kafa yoruyorlar. Ancak Washington hala daha bu aşamaya gelebilmiş değil.

Son görüşlerinizi de alalım…
Irak’ta Sünni sorunu önemli. Eğer ki IKBY Irak’tan koparsa en büyük kaybeden Sünniler olacaktır. Zira 2007-2008’in aksine Sünniler bugün bütüncül bir liderliğe sahip değiller. Dahası, lider olarak geriye her kim kaldıysa onlar da kendi topraklarında yaşamıyorlardı; zira çok kısa bir süre evveline kadar Irak’ın Sünni bölgeleri IŞİD kontrolü altındaydı. Dolayısıyla daha evvel bu bölgede her kim siyaset yapıyorsa ya Bağdat’a ya da Erbil’e mülteci olarak sığınmak zorunda kaldı. Bunun bir siyasetçinin itibarını/güvenirliğini nasıl etkileyeceğini varın siz düşünün. Sonuçta sözkonusu Sünni siyasetçiler, diğer [Kürt ve Şii] bölgeler içinde erimeye/bir tür işbirliğine müsait hale geldiler. Bu yüzden şu anda kendi bölgesi dışındaki siyasi aktörlerle saf tutan Sünni siyasiler hakkında “Maliki Sünni’si” veya “Barzani Sünni’si” gibi ifadeleri sıklıkla duyar hale geldik.
Diğer bir nokta da siyasa hakkında: Eğer ki IKBY Irak’tan koparsa Bağdat, Tahran’ın bir tür asimilasyonunda çok daha kolay bir hedefe dönüşecek. Irak’ın bütünlüğünü koruma politikasının temel sebeplerinden biri muhtemelen tam da bu. Zira kısmen Sünni ve Kürt olan bütüncül bir Irak’ın İran’dan çekip kurtarılması, kuzeyi koparak ayrılmış %90’ı Şii Arap güney Irak’tan daha mümkün olacaktır.
Dikkat çekmek istediğim son nokta da hesap verilebilirlik meselesi. Irak’ın bağımsız veya federal -ama aslında de facto bağımsız- devletçiklere bölünmesinde kilit meydan okuma, hesap verilebilirliğin yokluğu olacaktır. Mesela eğer ki IKBY bugün bağımsız olsa şimdiye kadarkinden çok daha fazla yolsuzluğa meyyal hale gelecektir.
Irak’ın bütüncül bir devlet olarak ayakta kalmakta nasıl başarısız olduğuna dair her ne isterseniz söyleyin, ama rakip bölgeler arasındaki bu yatay güç dengesi, her birinde daha yüksek bir hesap verilebilirliği fiilen sağlamakta. Mesela, Kürt parlamentosunun petrol ve doğalgazda hiçbir görünürlüğü yok. Eğer ki [IKBY] Tabii Kaynaklar Bakanlığı bazı verileri açıklamaya karar verirse parlamento da medya da öğrenebilecek; ama son yedi aydır olduğu gibi bunu yayınlamamayı tercih edebiliyorlar. Irak merkezî hükümeti bu veriyi istediğinde biraz da olsa şeffaflık sağlanıyor. Tabii bunun tam tersi de geçerli.
Kısaca, bölgeler arasındaki bu güç dengesi, fiiliyatta daha fazla bilginin kamuoyuna mâl olmasına ve tüm sistemin daha hesap verilebilir olarak kalmasına imkân veriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder