İSRAİL
İLE İRAN ARASINDA YAKLAŞAN ÇATIŞMA
Elliott
Abrams (Amerikan Dış İlişkiler Konseyi (CFR) Ortadoğu
Araştırmaları kıdemli üyesi. Daha evvel George W. Bush yönetiminde Ortadoğu
konusunda milli güvenlik müsteşar yardımcısı ve Reagan yönetiminde BM, insan
hakları ve Latin Amerika konularında dışişleri bakanlığı müsteşarıydı.
“Pressure Points” blogu yazarı ve “Realism and Democracy: American Foreign
Policy after the Arab Spring” kitabının da yazarı)
The
Atlantic, 15.10.2017
Tercüme:
Zahide Tuba Kor
Son birkaç yıldır ABD’de İran tartışmaları çoğunlukla Başkan Obama’nın
müzakere ettiği nükleer anlaşma etrafında dönüyor. Ancak Ortadoğu’da işler daha
farklı.
Bunun nedeni, biz lafla tartışırken İran’ın bilfiil eyleme geçmesi ve
İsrail’in de buna karşı reaksiyon göstermesi. İsrail son beş yılda Suriye’de
tam 100 yeri vurdu; özellikle İran’ın Lübnan’daki Hizbullah’a ileri teknoloji
ürünü malzeme yollama girişimini her fark edişinde bombalamaktan kaçınmadı.
Geçen ay İsrail, (Suriye’nin ortasındaki bir şehir olan) Masyaf’ta kimyasal
silahların ve hassas güdümlü bombaların üretildiğinin söylendiği bir askerî
bölge olan sözde Bilimsel Araştırmalar Merkezi’ni bombaladı. İsrailli en önemli
askerî analizci Alex Fishman’ın belirttiği üzere şimdilerde İran’ın, Devrim
Muhafızlarının konuşlanıp faaliyet yürüteceği Şam yakınlarında bir askerî
havaalanı inşa etmeyi planladığına dair haberler var. Fishman ayrıca Esed
rejiminin Tartus limanında kendi donanma iskelesini İran’a verme
müzakerelerinin devam ettiğini ve İran’ın gerçekten de Suriye’de bir tümen
asker konuşlandırabileceğini yazdı.
Bu tür gelişmeler İsrail için kabul edilemez olup bu mesajı illaki Rusya’ya
ve ABD’ye iletecektir. İsrail savunma bakanının Washington ziyaretinin ardından
Rus savunma bakanı yakında İsrail’i ziyaret edecek. Daha evvel Putin’in İran’ı
durdurması için İsrail’in sarf ettiği çabalar başarısız olmuştu (ki Netanyahu
geçen sene Moskova’yı tam dört defa ziyaret etmişti). Bu da İsrail’in bunu
kendi başına yapması gerektiğini salık veriyor; tabii eğer ki Trump yönetiminde
tartışılan yeni İran politikası, ABD’nin Tahran’ın Ortadoğu’daki askerî
varlığını ve nüfuzunu mütemadiyen genişletmesini durdurma yollarını aramaya
sevk etmezse.
Bunun olup olmayacağını bekleyip göreceğiz. Nükleer anlaşmaya ilişkin
tartışma nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, Washington yönetiminde İran’ın Irak,
Suriye, Lübnan ve bölgenin diğer yerlerindeki artan askerî rolüne karşı konması
gerektiğine dair daha geniş bir uzlaşma ortaya çıkabilir.
ABD her ne sonuca varırsa varsın, eğer ki İran gerçekten de Suriye’de
–kalıcı donanma ve hava üsleri ve büyük bir kara gücüyle tamamlanan– geniş ve
kalıcı bir askerî varlık kurmayı planlıyorsa İsrail hayati kararlar almak
zorunda kalacaktır. Akdeniz’de ve İsrail sınırında bu tür bir İran varlığı hem
bölgedeki askerî dengeyi hem de İsrail’in güvenlik şartlarını temelden
değiştirecektir. Obama’nın kabul ettiği şekliyle nükleer anlaşma[nın
gedikleri var:] İran’ın nükleer programına konan sınırlandırmalar sekiz yıl
içinde sona ermeye başlayacak; dahası Tahran’ın kıtalararası balistik füze
programını şu an daha da geliştirmesi mümkün; nükleer silah araştırmalarını
yürütebileceği [gizli] askerî alanların denetimi de bulunmuyor. Senatör
Tom Cotton’ın da kısa süre evvel dediği gibi, “Eğer ki İran’ın bugün gizli
nükleer programı yoksa bu bir kuşaktır yaşanan bir ilk olacaktır.” Sadece bir
on yıl sonra İsrail, nükleer silahlara ve Suriye’de üslere sahip bir İran’la karşı
karşıya kalabilir; bu da mantıken, İsrail sınırından sadece kilometreler
ötedeki Suriye’ye nükleer silahların yerleştirebileceği anlamına geliyor.
İsrail ordu muhabirlerinin başı olan Fishman, “Eğer ki diplomatik
adımlarımız meyvelerini vermezse İranlılarla bir çatışmaya doğru yol alırız”
diye yazmış. Bu sonuç ve böyle bir ihtimali giderek artıran Tahran’ın adımları,
İran’ın Ortadoğu’da bitmek bilmez hegemonya kurma gayretine karşı yeni bir
politika üzerinde kafa yoran Trump yönetiminden yetkililerin aklından çıkmamalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder