ALMANYA İÇİN EN TEHLİKELİ
SEÇENEK: RUSYA
George Friedman (Amerikalı siyaset
bilimci, Stratfor’un kurucusu ve 2015 yılına kadar başkanı, Geopolitical
Futures’ın kurucusu ve yöneticisi)
Geopolitical Futures,
16.10.2017
Tercüme:
Zahide Tuba Kor
Geçtiğimiz hafta büyük Alman şirketlerinin yöneticilerinden bir heyet,
Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin’le bir araya geldi. Bu tür heyetler sıradan
sayılır. (…) Ama nadiren önem arz ederler; hele de Rus-Alman ilişkileri
sözkonusu olduğunda.
İstikrarsız İlişkiler
Almanya için temel iki ilişki vardır. Biri AB’yle, diğeri ABD’yle. Şu
sıralar her ikisiyle de ilişkileri istikrarlı değil. İngiltere’nin AB’den
çıkışı (Brexit), İspanya Krizi, Polonya’yla derin ihtilaflar ve güney
Avrupa’nın çözümsüz iktisadi problemleri AB’nin dokusunu hırpalıyor. Almanlar
ve AB kurumları ise bunların hiçbirinin Birliğin sağlığını temelden tehdit
etmediği iddiasında olup 2008 [Küresel
Kriz]’den yaklaşık on yıl sonra Avrupa’nın son derece mütevazı bir iktisadi
büyüme kaydedebildiği gerçeğine işaret ediyorlar.
Tabii ki Almanlar önlerinde bekleyen tehlikeleri biliyorlar, her ne kadar
Brüksel bunun farkında olmasa da. AB’nin problemlerinin çoğu iktisadi değil
siyasi. Polonya ile Almanya, ulusal kaderini kendi kendine belirleme hakkı ile
AB kuralları[na uyma zorunluluğu]
arasındaki gerilimde kafa kafaya gelmiş durumdalar. Brexit de zaten bununla
alakalıydı. İspanya, bir ulusun doğası ve bir bölgenin ayrılma hakkı
tartışmasına kilitlenmiş haldeyken AB de bir üye devletin içişleri sözkonusu
olduğunda ne tür bir rol oynaması gerektiğini kara kara düşünüyor. Her ne kadar
güney Avrupa’nın problemleri iktisadi olsa da Avrupa’nın asgari bir büyümeyi
dahi zar zor kaydetmesi gerçeği gösteriyor ki bu tür bir büyüme ne
sürdürülebilir ne de bu oranda bir büyüme kıtanın derin yapısal sorunlarını
çözmeye yetebilir. Hal böyleyken AB’nin fiilî lideri olarak Almanya, bir yandan
başarısızlığın sonuçlarını düşünürken diğer yandan [dışarıya] kendinden emin görüntüsü vermek zorunda.
Almanya’nın ABD’yle ilişkileri de bir o kadar istikrarsız ve bu sadece
Başkan Donald Trump’ın kişiliğinden kaynaklanmıyor. Avrupa’nın stratejik ve
iktisadi durumu, –SSCB’nin dağıldığı, Almanya’nın birleştiği ve hayati önemdeki
Maastricht Antlaşması’nın imzalandığı– 1990’ların başlarından bu yana dramatik
bir şekilde değişti; ancak Almanya’nın ABD’yle stratejik ilişkileri değişmedi.
Her ikisi de NATO üyesi ama örgütün misyonu ve finansmanı konusunda radikal
şekilde farklı görüşlere sahipler. Almanya dünyanın en büyük dördüncü
ekonomisi: ancak NATO’ya mali katkısı, iktisadi büyüklüğüyle örtüşmüyor.
Bir de Rusya var. ABD’nin Rusya’ya dönük siyaseti, Demokratlar’ın yoğun
bir Rus karşıtı duruş benimsemesinden bu yana sertleşti ki [bu karşıt duruş] Moskova’yla ilişkileri zaten hep gergin olan
Cumhuriyetçiler’den bile daha yoğundu. Amerikan askerî birlikleri Baltıklar,
Polonya ve Romanya’ya konuşlanırken Ukrayna Krizi iltihaplanmaya devam ediyor.
Bu da AB içindeki yarıkları daha da büyütüyor. Almanya ikinci bir Soğuk Savaş
meraklısı değil; Doğu Avrupa ise çoktandır bir soğuk savaşta olduğuna inanıyor.
Doğu Avrupalılar bu konuda Almanlardan giderek yabancılaşarak Amerikalılarla
daha yakın saf tutuyor. Almanya’nın kilit Doğu Avrupa ülkeleriyle ilişkilerinin
test edildiği bir dönemde bölgede Amerikan politikasının ilave baskısı Alman
çıkarlarına yönelik bir tehdit. Almanya Rus probleminin yatıştırılmasını
istiyor. ABD ve onun Doğu Avrupalı müttefikleri ise bunu başarma yolunun
karşılıklı cepheleşmeden geçtiğini düşünüyor.
Daha Tehlikeli Bir
Seçenek
Uluslararası realite 1991’den bu yana dramatik bir değişimden geçse de
Alman dış politikası aşağı yukarı aynı kaldı. Bu ise Almanya’yı istemediği bir
kararı almaya zorluyor. Eğer ki AB ülkeleri dağılmaya ve Avrupa siyaseti ve dış
politikası kendisininkinden farklılaşmaya devam ederse Berlin yönetimi neler
olacağını düşünmek zorunda. Yine eğer ki ABD, –Almanya’yı Amerikan
düşmanlarıyla yüzleşmek zorunda bırakacak şekilde– Avrupa’nın dinamiklerini
şekillendirmeyi sürdürürse neler olacağı üzerinde kafa yormak zorunda. Bu
sadece Rusya’yla alakalı değil, aynı konuyu İran üzerinden de değerlendirebiliriz.
Almanya istikrarlı iktisadi ortakları olmaksızın ayakta kalamaz. Zira birleştiğinden
bu yana hiç kendi kendine yeterli bir ülke olmadı. Alternatifler keşfetmek
zorunda. Almanya için en bariz alternatif ise ister ittifakla isterse fetih
yoluyla hep Rusya olageldi. Almanya’nın Rusya’nın hammaddelerine ihtiyacı var.
Aynı zamanda Rus piyasası daha sağlam olmalı ki Alman mallarını çok daha fazla
satın alabilsinler. Ancak Rusya, dışarıdan yardım olmaksızın hızlı bir iktisadi
gelişme kaydetmekten aciz durumda ve petrol fiyatlarının tepetaklak olmasıyla birlikte
ekonomisini istikrara kavuşturmak için hızlı bir kalkınma ihtiyacı içinde.
Almanya Rus ekonomisinin başarısına muhtaç olup Rusya’ya sunması gereken şeyler
sermaye, teknoloji ve işletme yönetimi. Bunun karşılığında Rusya da ona hammadde
ve iş gücü sunabilir. Rusya’yla bir işbirliği/hizalanma Doğu Avrupa’yı
Almanya’nın yörüngesine sokabilir. Olayların gidişatına göre ve Almanya’nın
alternatifleri dikkate alındığında, Rus seçeneği pahalı olmakla birlikte
potansiyel olarak son derece kazançlı.
Ancak Almanya’nın Rusya’yla bir problemi var. Daha evvelki her ittifak
veya fetih kalkışması başarısızlığa uğradı. Alman mallarına sağlam bir pazar
yaratmak için Rus ekonomisini takviye etmek hiç şüphesiz iki ülkenin de
faydasına olacaktır; ama bu aynı zamanda Avrupa’daki güçler dengesini
değiştirecektir. Şu an için Almanya askeri açıdan zayıf ve fakat iktisaden
güçlü. Rusya ise askeri açıdan bir dereceye kadar güçlü ve fakat iktisaden
zayıf. Almanya’yla işbirliği/hizalanma Rus ekonomisini güçlendirebilir ve bu
sayede Moskova askeri gücünü dramatik şekilde artırabilir. ABD’den uzaklaşmış
ve Avrupa yarımadasının kalanında askeri gücün önemini azaltmış olarak Almanya,
kendisini eski pozisyonunda bulabilir: Rus gücü karşısında savunmasız/hassas
hale gelmek ve fakat Rusya’ya karşı müttefiksiz kalmak.
Şirket yöneticilerinin Rusya seyahati ezber bozucu bir gelişme olmadığı
gibi Alman politikasında ciddi bir değişime de işaret değil. Ama bu, devam eden
bir sürecin bir parçası. Uluslararası realite Almanya’nın ihtiyaç duyduğundan farklı
bir yöne kayarken Berlin de başka bir yol bulmak zorunda. Kısa vadede ABD
periyodik bir resesyona maruz [Bu konuyla
ilgili daha evvel Friedman’dan yaptığım “ABD’nin Ekonomik Resesyonu ve Dünyaya Muhtemel Yansımaları” başlıklı tercümeyi (26.4.2016) okuyabilirsiniz]
ve Almanya’ya karşı husumet Avrupa’da, bilhassa da Doğu Avrupa’da giderek
artıyor. Çin kendi iç meydan okumalarıyla yüzleşiyor. Berlin’in önünde Rusya’dan
başka çok az seçenek var ve tarihsel olarak bu ülke Almanya için en tehlikeli
seçenek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder