21 Ekim 2017 Cumartesi

G.FRIEDMAN: ALMANYA İÇİN EN TEHLİKELİ SEÇENEK: RUSYA



ALMANYA İÇİN EN TEHLİKELİ SEÇENEK: RUSYA

George Friedman (Amerikalı siyaset bilimci, Stratfor’un kurucusu ve 2015 yılına kadar başkanı, Geopolitical Futures’ın kurucusu ve yöneticisi)

Geopolitical Futures, 16.10.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Geçtiğimiz hafta büyük Alman şirketlerinin yöneticilerinden bir heyet, Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin’le bir araya geldi. Bu tür heyetler sıradan sayılır. (…) Ama nadiren önem arz ederler; hele de Rus-Alman ilişkileri sözkonusu olduğunda.

İstikrarsız İlişkiler
Almanya için temel iki ilişki vardır. Biri AB’yle, diğeri ABD’yle. Şu sıralar her ikisiyle de ilişkileri istikrarlı değil. İngiltere’nin AB’den çıkışı (Brexit), İspanya Krizi, Polonya’yla derin ihtilaflar ve güney Avrupa’nın çözümsüz iktisadi problemleri AB’nin dokusunu hırpalıyor. Almanlar ve AB kurumları ise bunların hiçbirinin Birliğin sağlığını temelden tehdit etmediği iddiasında olup 2008 [Küresel Kriz]’den yaklaşık on yıl sonra Avrupa’nın son derece mütevazı bir iktisadi büyüme kaydedebildiği gerçeğine işaret ediyorlar.
Tabii ki Almanlar önlerinde bekleyen tehlikeleri biliyorlar, her ne kadar Brüksel bunun farkında olmasa da. AB’nin problemlerinin çoğu iktisadi değil siyasi. Polonya ile Almanya, ulusal kaderini kendi kendine belirleme hakkı ile AB kuralları[na uyma zorunluluğu] arasındaki gerilimde kafa kafaya gelmiş durumdalar. Brexit de zaten bununla alakalıydı. İspanya, bir ulusun doğası ve bir bölgenin ayrılma hakkı tartışmasına kilitlenmiş haldeyken AB de bir üye devletin içişleri sözkonusu olduğunda ne tür bir rol oynaması gerektiğini kara kara düşünüyor. Her ne kadar güney Avrupa’nın problemleri iktisadi olsa da Avrupa’nın asgari bir büyümeyi dahi zar zor kaydetmesi gerçeği gösteriyor ki bu tür bir büyüme ne sürdürülebilir ne de bu oranda bir büyüme kıtanın derin yapısal sorunlarını çözmeye yetebilir. Hal böyleyken AB’nin fiilî lideri olarak Almanya, bir yandan başarısızlığın sonuçlarını düşünürken diğer yandan [dışarıya] kendinden emin görüntüsü vermek zorunda.
Almanya’nın ABD’yle ilişkileri de bir o kadar istikrarsız ve bu sadece Başkan Donald Trump’ın kişiliğinden kaynaklanmıyor. Avrupa’nın stratejik ve iktisadi durumu, –SSCB’nin dağıldığı, Almanya’nın birleştiği ve hayati önemdeki Maastricht Antlaşması’nın imzalandığı– 1990’ların başlarından bu yana dramatik bir şekilde değişti; ancak Almanya’nın ABD’yle stratejik ilişkileri değişmedi. Her ikisi de NATO üyesi ama örgütün misyonu ve finansmanı konusunda radikal şekilde farklı görüşlere sahipler. Almanya dünyanın en büyük dördüncü ekonomisi: ancak NATO’ya mali katkısı, iktisadi büyüklüğüyle örtüşmüyor.
Bir de Rusya var. ABD’nin Rusya’ya dönük siyaseti, Demokratlar’ın yoğun bir Rus karşıtı duruş benimsemesinden bu yana sertleşti ki [bu karşıt duruş] Moskova’yla ilişkileri zaten hep gergin olan Cumhuriyetçiler’den bile daha yoğundu. Amerikan askerî birlikleri Baltıklar, Polonya ve Romanya’ya konuşlanırken Ukrayna Krizi iltihaplanmaya devam ediyor. Bu da AB içindeki yarıkları daha da büyütüyor. Almanya ikinci bir Soğuk Savaş meraklısı değil; Doğu Avrupa ise çoktandır bir soğuk savaşta olduğuna inanıyor. Doğu Avrupalılar bu konuda Almanlardan giderek yabancılaşarak Amerikalılarla daha yakın saf tutuyor. Almanya’nın kilit Doğu Avrupa ülkeleriyle ilişkilerinin test edildiği bir dönemde bölgede Amerikan politikasının ilave baskısı Alman çıkarlarına yönelik bir tehdit. Almanya Rus probleminin yatıştırılmasını istiyor. ABD ve onun Doğu Avrupalı müttefikleri ise bunu başarma yolunun karşılıklı cepheleşmeden geçtiğini düşünüyor.  

Daha Tehlikeli Bir Seçenek
Uluslararası realite 1991’den bu yana dramatik bir değişimden geçse de Alman dış politikası aşağı yukarı aynı kaldı. Bu ise Almanya’yı istemediği bir kararı almaya zorluyor. Eğer ki AB ülkeleri dağılmaya ve Avrupa siyaseti ve dış politikası kendisininkinden farklılaşmaya devam ederse Berlin yönetimi neler olacağını düşünmek zorunda. Yine eğer ki ABD, –Almanya’yı Amerikan düşmanlarıyla yüzleşmek zorunda bırakacak şekilde– Avrupa’nın dinamiklerini şekillendirmeyi sürdürürse neler olacağı üzerinde kafa yormak zorunda. Bu sadece Rusya’yla alakalı değil, aynı konuyu İran üzerinden de değerlendirebiliriz.  
Almanya istikrarlı iktisadi ortakları olmaksızın ayakta kalamaz. Zira birleştiğinden bu yana hiç kendi kendine yeterli bir ülke olmadı. Alternatifler keşfetmek zorunda. Almanya için en bariz alternatif ise ister ittifakla isterse fetih yoluyla hep Rusya olageldi. Almanya’nın Rusya’nın hammaddelerine ihtiyacı var. Aynı zamanda Rus piyasası daha sağlam olmalı ki Alman mallarını çok daha fazla satın alabilsinler. Ancak Rusya, dışarıdan yardım olmaksızın hızlı bir iktisadi gelişme kaydetmekten aciz durumda ve petrol fiyatlarının tepetaklak olmasıyla birlikte ekonomisini istikrara kavuşturmak için hızlı bir kalkınma ihtiyacı içinde. Almanya Rus ekonomisinin başarısına muhtaç olup Rusya’ya sunması gereken şeyler sermaye, teknoloji ve işletme yönetimi. Bunun karşılığında Rusya da ona hammadde ve iş gücü sunabilir. Rusya’yla bir işbirliği/hizalanma Doğu Avrupa’yı Almanya’nın yörüngesine sokabilir. Olayların gidişatına göre ve Almanya’nın alternatifleri dikkate alındığında, Rus seçeneği pahalı olmakla birlikte potansiyel olarak son derece kazançlı.
Ancak Almanya’nın Rusya’yla bir problemi var. Daha evvelki her ittifak veya fetih kalkışması başarısızlığa uğradı. Alman mallarına sağlam bir pazar yaratmak için Rus ekonomisini takviye etmek hiç şüphesiz iki ülkenin de faydasına olacaktır; ama bu aynı zamanda Avrupa’daki güçler dengesini değiştirecektir. Şu an için Almanya askeri açıdan zayıf ve fakat iktisaden güçlü. Rusya ise askeri açıdan bir dereceye kadar güçlü ve fakat iktisaden zayıf. Almanya’yla işbirliği/hizalanma Rus ekonomisini güçlendirebilir ve bu sayede Moskova askeri gücünü dramatik şekilde artırabilir. ABD’den uzaklaşmış ve Avrupa yarımadasının kalanında askeri gücün önemini azaltmış olarak Almanya, kendisini eski pozisyonunda bulabilir: Rus gücü karşısında savunmasız/hassas hale gelmek ve fakat Rusya’ya karşı müttefiksiz kalmak.

Şirket yöneticilerinin Rusya seyahati ezber bozucu bir gelişme olmadığı gibi Alman politikasında ciddi bir değişime de işaret değil. Ama bu, devam eden bir sürecin bir parçası. Uluslararası realite Almanya’nın ihtiyaç duyduğundan farklı bir yöne kayarken Berlin de başka bir yol bulmak zorunda. Kısa vadede ABD periyodik bir resesyona maruz [Bu konuyla ilgili daha evvel Friedman’dan yaptığım “ABD’nin Ekonomik Resesyonu ve Dünyaya Muhtemel Yansımaları” başlıklı tercümeyi (26.4.2016) okuyabilirsiniz] ve Almanya’ya karşı husumet Avrupa’da, bilhassa da Doğu Avrupa’da giderek artıyor. Çin kendi iç meydan okumalarıyla yüzleşiyor. Berlin’in önünde Rusya’dan başka çok az seçenek var ve tarihsel olarak bu ülke Almanya için en tehlikeli seçenek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder