ANKARA İLE WASHINGTON ARASINDA VİZELERİN ASKIYA ALINMASININ CİDDİ SONUÇLARI
VAR
James Jeffrey
(ABD’nin eski Irak ve Türkiye büyükelçisi)
The Cipher Brief, 10.10.2017
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Sizce vize sınırlamalarını yürürlüğe koymak ne derece önemli bir gelişme?
Çok ama çok önemli; zira vize işlemlerini askıya almanın,
sadece hükümetler değil, iki ülke arasında her türden rutin iş üzerinde muazzam
bir etkisi olacaktır. Nitekim askerî programlarınızı, silah satışlarınızı,
ticari faaliyetlerinizi, eğitimi, kültürü vs. ihtiva etmekte. Bunun her şey
üzerinde muazzam bir yıkıcı etkisi olacaktır. Kanaatimce Amerikan yönetimi,
eğer ki Türk otoritelerin, bu Türk konsolosluk çalışanını tutuklamasında
cezalandırıcı bir yön olduğunu düşünmeseydi böyle bir adımı atmazdı.
İşin Amerikan kısmını bir kenara bırakırsak, problem,
özellikle darbe teşebbüsü sonrası Fethullah Gülen’le bağlantılı ağları
soruşturma sürecinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetimi altında Türkiye’nin
benimsediği yaklaşımın genişçe bir ağı avlamaya dönük olması. Böyle davranışlara
Erdoğan öncesinde, 1980’ler ve 1990’lar Türkiye’sinden aşinayım. Yani suçsuz
olduğunuz ispatlanana kadar temelde suçlusunuzdur – veya en azından hapse
atılabilirsiniz. Bu, suçsuzluk karinesinin tam tersi. Birileri çıkıp da
suçsuzluğunuzu ispatlayana kadar gözaltına alınıp sınırsız süre hapiste
tutulabilirsiniz.
Bugün Gülen örgütüne yapılan, Michael Flynn ve Stanley
McChrystal’ın Irak’ta el-Kaide’ye yaptıklarının tıpatıp aynısı. Gizli kapaklı
bir örgütünüz varsa –ki Gülenciler bir gizli örgüttür– kimin kimle konuştuğunu
ve kimin kimi tanıdığını çözmeniz lazım. Aslen birçoğu masum olup bunun içine
çekilmiş devasa sayıda insanla karşı kaşıya kalacaksınız.
Dolayısıyla konsolosluk çalışanı, tamamen masum da olabilir,
veya görevi polislerle görüşmek olduğundan ve polis teşkilatına da Gülenciler
iyice sızdığından bu kişi masum olsa bile tahkikat açıp soruşturmak da
gerekebilir. Ancak sorun şu ki Türkiye’de ifadeniz alınıp ve sorgulanıp evinize
yollanmaz, doğruca hapse atılırsınız.
Kim bilir, bu kişi belki gerçekten de suçludur. Son olarak,
bu kişinin hedef alınma nedeni, Türklerin iki davada Amerikalılara bir mesaj
yollamak istemesi de olabilir: Fethullah Gülen’in iadesi davası ve Rıza Zarrab
davası. Zarrab, yarı kamu bankası niteliğindeki Halkbank aracılığıyla Amerikan
yaptırımlarının altını oyma sürecine karışmış İran asıllı bir Türk olup her
nedense aptalca bir şekilde ABD’ye çıkageldi ve tutuklandı. Erdoğan özellikle
bu konuda ısrarcı; zira Halkbank’la ve anlaşılan bu adamla çokça ilişkileri
var. Aslında Erdoğan, takas edilebileceğini açık açık söyledi, mesela
Türkiye’de hâlihazırda gözaltındaki Amerikalı rahip karşılığında Gülen’in ve
belki de Zarrab’ın takası…
Problem şu ki ABD, –istese dahi– ne Zarrab ne de Gülen
davasına müdahale edebilir durumda; zira bunlar yargı denetimi/kontrolü ve
hukuki işlem gerektiren davalar. Yürütme erki yargıyı kontrol edemez.
Bununla birlikte ABD’nin Gülen’le ilgili yapabileceği
çok daha fazla şey var. Dürüst olmak gerekirse, mesela çok daha hızlı ve ciddi
bir soruşturma yapabilirdi. Onlar [Z.T.K. ABD’yi kastediyor],
darbenin elebaşlarıyla Gülen arasındaki temaslara dair zaten bazı oldukça iyi
kanıtlara ulaştılar ve yakın dönemde bunları Türklere de verdiler. Ben kendi
bürokrasimizi biliyorum. Eğer ki biri çıkıp da “Bu davaya 100 savcı verin” ve
“Amerikan Gelir İdaresi (IRS) ve diğer kurumların çoktan araştırmış olduğu
Gülencilerin ABD’deki faaliyetlerine bir son vermek için haydi konunun üzerine
gidelim” dese çok daha fazla şey başarılabilirdi. Sözkonusu meselenin çözüm
yolu da bu.
Ancak bu aşamada ortalığın yatışması için Trump ile
Erdoğan’ın görüşmesi gerekecek.
Sizce Trump Yönetiminin burada murat ettiği hedefler neler? Konsolosluk
çalışanlarının tutuklanmasını kırmızı çizgi mi sayıyor?
Çok ileri gitmeyeceğim. En büyük endişem, Trump’ın bunu
umursamayacak olması.
Tüm vizeleri derhal geri çekme kararı Dışişleri
Bakanlığınca alındı. Bakanlık, alışılageldiği üzere bu tür meselelerde bir
büyükelçinin, özellikle de önemli bir büyükelçinin ağzına bakacaktır. Ancak
zannımca Trump bu konuyu pek de umursamayabilir.
Burada endişelenme nedeni, Türkler eğer ki konsolosluk
çalışanlarımızı canı istediğinde tutuklamaya başlarsa Türkiye’de elçilik olarak
işleyebilme kabiliyetimiz ciddi şekilde darbe alacaktır. Ancak Trump, sadece
“Niçin umursamalıyım ki? Onlar da bataklığın bir parçası değil mi?” demekle
yetinebilir [Z.T.K. Trump’ın seçim vaatlerinden biri “bataklığı
kurutmak”tı; Jeffrey buna atıfta bulunuyor olabilir]. İşte bu adamla
yaşadığımız problem tam da bu: Dünyadaki her liderin verili olarak kabul
ettiklerine kıymet vermiyor.
Trump [konsolosluk görevlisiyle ilgili] “Eee, o
bir Türk; bundan bana ne ki?” diyebilir. Korktuğum şey işte bu. Elçilik
çalışanlarımızı tutuklayamazsınız demek çok da zor olmasa gerek. Onları
sorgulayabilirsiniz, ama tutuklamak zorunda değilsiniz, nihayetinde kaçacak
değiller. (…)
Konu Türkiye olduğunda Trump’ın istediği nedir? Neyi umursar?
Türkiye’yi terörle mücadelede muhtemel bir müttefik
olarak görüyor ve şu an İran’ı çevrelemeye daha fazla odaklanıyor ki bunu
Türkiyesiz yapamazsınız.
Krizin kökenlerine baktığınızda acaba bu, zaten var olan gerginliklerin bir
kabarması mı?
ABD’yle Türkiye’yi birbiriyle bağdaşmaz iki ülke olarak
görmüyorum. Mesela 1959’un ABD ile Küba’sı gibi değiller. Statüko ülkeleri
olarak Türkiye’yle ABD’nin çıkarları temelde örtüşüyor. Ancak Erdoğan’ın –ister
biz olalım isterse Almanya– iç siyasi mülahazalarla Batı’yı kışkırtmak gibi bir
gerçekçi siyasi çıkarı var ve ayrıca aramızdaki –Suriyeli Kürtleri ne
yapacaksınız, Suriye ve İran konusunda ne yapacaksınız gibi– bazı temel
stratejik meseleler dışında, bir de neredeyse kısasa kısas niteliğine bürünen
bütün bu adli nitelikli siyasi ihtilaflar var. Fethullah Gülen, bu kahrolası
adam, ülkemizde olmamalıydı ve aynı şekilde Türkler Zarrab’ın ABD’ye gelmesine
izin vermemeliydi. Şu an bunlar çözülmesi gereken son derece zor meseleler;
zira hükümet, federal savcıların yaptıklarına gerçekten müdahale edemez; bu,
hemen her zaman tutulan bir kural.
Şu an her şey gerçekten berbat bir hal almakta ve [Türklerin]
Amerikan vatandaşı bir konsolosluk çalışanını tutuklama ihtimalleri de her
zaman için var. Zira konsolosluk çalışanlarının dokunulmazlığı, sadece Amerikan
hükümeti için yaptıkları resmî işleri kapsıyor. Mesela birini arabayla çarpıp
ezdiğinizde bu dokunulmazlık kapsamına girmez. Uygulamada, konsolosluk
dokunulmazlığı neredeyse her zaman diplomatik dokunulmazlık gibi muamele görür;
zira hangisi nerede başlar nerede biter net bir sınır çizmek son derece güçtür.
Ama yine de böyle bir ihtimal sözkonusu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder