KÜRESEL
SALGIN NİÇİN AMERİKA’NIN SAVAŞA BAKIŞINI DEĞİŞTİRMELİ?
Robert D. Kaplan (Avrasya Grubu Direktörü, Yeni Amerikan Güvenliği
Merkezi Kıdemli Araştırmacısı)
Washington Post, 8 Nisan 2020
Tercüme:
Zahide Tuba Kor
NOT: Bu tercüme Perspektif web
sitesinde 12.4.2020 tarihinde yayınlanmıştır.
İngilizcesi “Why Pandemic Should Transform
the Way America Thinks About War” başlığıyla yayınlanan yazının tamamını okumak
için TIKLAYINIZ.
NOT:
Blogda yer alan 800 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak
göstermeden blogdaki
yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle rica olunur.
Spot: Batı dünyasının
kırılganlığını ifşa eden, tarihi değiştirici bir küresel güvenlik krizi olan
pandemi, büyük güç rekabetine tamamen askerî bir yaklaşımın bundan böyle Çin ve
Rusya ile mücadelesinde ABD’nin altını nasıl oyacağını da gösteriyor.
Çin ve Rusya, Covid-19 pandemisinden
ABD’ye mukayeseli bir üstünlükle çıkmaya uğraşıyor. Çin devlet şirketleri
iktisadi şokun ağır yükünü kaldırabilir durumda ve otoriter sistemi de, karantina
politikalarını acımasızca yürürlüğe koyabilmesine imkân verdi. Rusya,
–yıllardır süren yaptırımlar sayesinde– iktisadi modeline, enerji
fiyatlarındaki düşüşü dengelemeye yardımcı olan yüz milyarlarca dolarlık altın
ve rezerv para ile biraz olsun kendi kendine yeterlilik kazandırdı.
Buna mukabil küresel serbest ticarete
dalan ABD ciddi zarara uğradı. Harry S. Truman’dan Barack Obama’ya her Amerikan
başkanı döneminde inşa edilen ve sürdürülen küresel düzen sistemi, –Beyaz
Saray’ın önderliğini kaybetmesi yüzünden– G7 ve Batı öncülüğündeki diğer
kurumların ortak eyleme geçememesi nedeniyle neredeyse yıkılmak üzere.
Çin ve Rusya’nın Savaş Konsepti:
“Kavramsal Kuşatma”
Bu arada Amerikan savunma bütçesinin,
Kongre ve Merkez Bankası’nın ekonomiyi canlandırmak için yığdığı büyük miktarda
borç nedeniyle önümüzdeki yıllar boyunca gitgide daralması muhtemel. Ancak bu,
gerçek problemi gizliyor; –can kayıplarından bizim kadar korkan, doğum oranları
düşük toplumlar olan– Çin ve Rusya, savaşa geleneksel askerî operasyonlardan
çok daha geniş bir perspektifle bakıyor. Bunu ekonomi, siber savaş, propaganda
ve istihbarat bağlamında da görüyor. Ve Covid-19, –Başkan Trump’ın ima ettiği
şekilde Çin tarafından kasıtlı olarak yayılmış olmamakla birlikte–, yine de her
iki otoriter güç için kazara da olsa taktiksel bir zafere dönüşüyor.
Avustralyalı akademisyen ve askerî
stratejist David Kilcullen, Ejderhalar ve Yılanlar: Ötekiler Batı ile
Savaşmayı Nasıl Öğrendi (The Dragons and the Snakes: How the Rest Learned to Fight the West) adlı
yeni kitabında, Çinlilerin ve Rusların yaptıklarını “kavramsal kuşatma” olarak
tanımlayarak, “savaşta olduğumuzu fark ettiğimizde çoktan kaybetmiştik” notunu
düşüyor. Henüz bu noktaya ulaşmasak da, –askeri olmayan ve Batı dünyasının
kırılganlığını ifşa eden, tarihi değiştirici bir küresel güvenlik krizi olan–
pandemi, büyük güç rekabetine tamamen askerî bir yaklaşımın bundan böyle Çin ve
Rusya ile mücadelesinde ABD’nin altını nasıl oyacağını da gösteriyor.
Stratejik avantaj elde etmek için her
türlü aldatmacayı tasvip eden kadim dönemin Çinli filozofu Sun Tzu, kan
akıtmaya girişmenin bizzat bir hesap hatası alameti olduğuna inanıyordu. Pekin
bu tavsiyeyi yürekten benimsedi. Biz Batı tarzı savaşı –ister büyük
konvansiyonel birlikler isterse daha küçük özel harekât kuvvetleri şeklinde
olsun– bir strateji olarak düşüneduralım, aslında bu sadece bir savaş kavramı.
Stratejimiz Dışişleri Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı
ve diğer kurumları içeren gerçek anlamda bir yekpare devlet yaklaşımını
benimsemeli. Ama bununla da kalmamalı. Aynı zamanda devletin güvenlik
politikası, sanayinin ve özellikle yüksek teknoloji şirketlerinin
faaliyetleriyle daha yakından bağlantı içinde olmalı ki, hepsi birden Amerikan
ve Batı hedeflerini ilerletmek için gevşek bir eşgüdüm içinde çalışabilsinler.
Tedarik zincirleri Çin’e daha az bağımlı
hale geldikçe ve Silikon Vadisi –kendi çıkarlarını Washington’ınkiyle daha
uyumlu bir hâle getirerek– ürünlerinin montajını fiilen Amerikan müttefiki olan
ülkelerde yapmak zorunda kaldıkça bu daha da kolay olacak. Biz –şu an yavaş
yavaş geride bıraktığımız, Amerikan şirketlerinin milliyetsizleşme yolunda
ilerlediği küreselleşmiş bir dünyanın aksine– her büyük güçle bağlantılı
kamu-özel sektör işbirliğini destekleyen, daha kopuk bir dünyaya doğru
ilerliyoruz.
Bu, daha sıkı kontrol edilen bürokrasileri
ve devlet kontrolündeki şirketleri ile Çinlilerin ve Rusların zaten ustalaştığı
bir durum. İster kendi hükümetlerinin birer silahı olarak yurtdışında faaliyet
gösteren Gazprom, Rosneft veya Çin Ulusal Offshore Petrol Şirketi olsun,
isterse Batı Avrupa’yı daha fazla Sibirya doğalgazı satın almak için tuzağa
düşürmeye çalışan Rusya ya da ülkeleri Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ne ve 5G ağına
katılmaya sinsice zorlayan Çin olsun, işte bu tam da savaşın yeni yüzü.
Buna karşı cevap, daha fazla kurumlar
arası koordinasyona eşlik eden daha sıkı bir kamu-özel işbirliğinden ziyade,
Amerikan markasının belini doğrultmak, böylece özel sektörün her şeyden evvel
kamuyla çalışmaktan huzurlu hissetmesini sağlamaktır. Bu bağlamda
uluslararasıcılık ve insan haklarını teşvik artık birer seçenek değil,
zorunluluk. Bunlar, –Rusya ve Çin’i köşeye sıkıştırıp savunma pozisyonuna itsek
bile– ittifakları canlandırmamıza imkân vererek lehimize işleyecek.
Yeni Büyük Güç Mücadelesi ve Çağın Ruhu
Kurumlarımızın aldığı darbelere rağmen,
hâlâ mukayeseli olarak güçlü bir konumdayız. Çinliler ve Ruslar, –kendi
liderlerini adeta ömür boyu devlet başkanı ilan etmek suretiyle– Şi Cinping ve
Vladimir Putin yaşlandıkça derinleşen bir kurumsal boşluğa yol açarak farkında
olmadan zayıflıklarını açığa vuruyorlar.
Bu yeni büyük güç mücadelesindeki nihai
muzaffer, çağın gelişen ruhunu her kim yakalarsa o olacaktır. Giderek
kalabalıklaşan ve birbirine bağlı olan bir gezegendeki tüm insanlığın aynı
travmaları yaşaması olgusu, iklim değişikliğinin yanı sıra pandemileri de
içeren gezegen çapında uğursuzluklar çağında, önünde sonunda küresel bir
bilincin ortaya çıkacağı anlamına geliyor. Bu medya odaklı dünyada büyük güçler
arasında statü için sürekli bir mücadele hâli olacaktır. Bu koşullar altında
salt askerî alanda rekabet etmek bizi savunmasız kılacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder