30 Mart 2020 Pazartesi

R.KAPLAN: KORONAVİRÜS KORKTUĞUMUZ KÜRESELLEŞME ÇAĞINI AÇIYOR



KORONAVİRÜS KORKTUĞUMUZ KÜRESELLEŞME ÇAĞINI AÇIYOR

Robert Kaplan (Amerikalı stratejist ve jeopolitikçi, Avrasya Grubu direktörü ve Yeni Amerikan Güvenliği Merkezi kıdemli araştırmacısı)
Bloomberg, 20 Mart 2020

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Bu tercüme Perspektif web sitesinde 26.3.2020 tarihinde yayınlanmıştır.

İngilizcesi “Coronavirus Ushers in the Globalization We Were Afraid Of” başlığıyla yayınlanan yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ

NOT: Blogda yer alan 800 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle rica olunur.


Özet: Önümüzdeki on yılda koronavirüs, görme ihtimalimiz olan jeopolitik çalkantıların çoğuna yön veren siyasi, iktisadi ve psikolojik hadise olacak. Küreselleşme 2.0 derinleşecek ve yıllarca bizimle olacak. Sadece miadı dolduğunda, bu yeni versiyon da insanlığın geçtiği bir başka aşama olacak; tarihin sonu değil.

Tıpkı 11 Eylül [2001] saldırıları ve [2008] Büyük Durgunluk gibi, koronavirüs pandemisi de yıllar sonra dahi zihinlerimizde canlılığını koruyacak iktisadi ve jeopolitik bir şok. Aslında bundan daha da fazlası: Koronavirüs, küreselleşmenin ilk aşaması ile ikinci aşaması arasındaki tarihî bir dönüm noktası.
Soğuk Savaş’ın sonuyla başlayıp yakın zamana kadar süren ilk aşamada küreselleşme; serbest ticaret anlaşmaları, küresel tedarik zincirlerinin kurulması, aşırı yoksulluğu azaltırken orta sınıflar oluşturup genişletme, demokrasiyi yayma ve iyice artan dijital iletişim ve küresel hareketlilikle ilgiliydi. Afrika, Balkanlar ve Ortadoğu’daki savaşlar gibi tüm aksaklıklara rağmen, Küreselleşme 1.0, gezegenin birliğini artırma noktasında temelde iyi bir haberdi. İyimserler için elverişliydi.

Küreselleşme 2.0
Küreselleşmenin ikinci aşaması ise farklı. Küreselleşme 2.0; dünyayı kendi gelişen orduları ve ayrı tedarik zincirleri ile büyük güç bloklarına ayırma, baskıcı rejimlerin yükselişi ve Batı demokrasilerinde orta sınıfların endişesiyle birleşen, yerelciliği ve popülizmi doğuran toplumsal ve sınıfsal bölünmeler ile ilgili. Özetle bu, karamsarlara daha yakın olan, yeni ve yeniden ortaya çıkan küresel bölünmelere ilişkin bir hikâye.
Küreselleşmenin ilk aşaması birkaç yıl evvel sona ermeye başlamışken, ikinci aşama bir süredir alttan alta gelişiyor. İki aşama arasında örtüşmeler ve birbirine karışmalar var. Ancak tarihçiler bölümler/dönemler arası kopuşu sever. Koronavirüs, işte tam da küreselleşmenin bu iki aşamasının netleştiği bir anda ortaya çıktı. Ve küreselleşmenin bu ikinci aşamasını belirleyen -uçak seyahatlerinin azalmasından tutun uluslararası konferansların iptallerine, küresel iş kesintilerinden yerli halkın hak ve çıkarlarını koruyan tepkilere kadar bir dizi- ayrışma süreçlerini derinleştiriyor.
Savaşlar gibi devasa krizler, tarihi de ileriye sarar. Belirli bir ülkede normalde beş-on sene alan süreçler artık birkaç yıl içinde gelişecek. İşte size bunun tam bir örneği: Toplumsal barışı petrol ve doğalgaza dayalı İran, Irak, Rusya, Nijerya ve Venezüella gibi ülkelerde koronavirüsün jeopolitik ikincil ve üçüncül dereceden etkileri olacak; zira petrol ve doğalgaz fiyatları kısmen bu virüs yüzünden hızla düşüyor.

Petrol ve Hidrokarbon Savaşları
Çin’in başlangıçta virüsle bağlantılı iktisadi yavaşlamasından kaynaklanan, hidrokarbon piyasasında talebin zayıflaması bağlamında Rusya ve Suudi Arabistan, fiyatları istikrarlı hâle getirmek için petrol üretimini yavaşlatıp yavaşlatmama konusunda tartışmaya tutuştu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’ın gerilimi tırmandırma politikası girişiminin başarısızlığa uğraması, aylarca sürebilecek bir fiyat savaşına yol açtı. Daimi düşük fiyatların iç iktisadi ve siyasi etkileri konusundaki hesap hataları, iki liderin öngördüğünden çok daha fazla sorunlar yaratabilir.
Koronavirüsün yayılmasında bir düğüm noktası olan, önde gelen hidrokarbon üreticisi İran -zaten Amerikan yaptırımlarıyla sarsıntı içinde olsa da- şu anda akut bir kriz içinde. Ancak Devrim Muhafızlarının ve Basic milislerinin yardımıyla İranlı din adamları, iktidarda kalmak için ideoloji ve din uğruna çok sayıda insanı öldürmeye gücü yetebilir ve istekli olduğundan, rejimin çöküşü de yakın değil. İran, -petrol fiyatlarının çöküşünden ve koronavirüsün İran sınırından yayılmasından çok önce zaten başarısızlığın eşiğinde olan komşusu Irak’ın aksine- fazlasıyla kurumsallaşmış bir devlet. Irak’a gelince şimdilerde yıllardır olduğundan çok daha kırılgan vaziyette.
Nicholas Maduro’nun petrole bağımlı Venezüella rejimi de benzer bir durumda. Başkent Caracas ve çevresini yöneten bir petrol ve narkotik devletine dönüştü ve ülkenin başka yerlerinde de çetelerle ittifak kurdu. Şubat ayı ortasında ortalama 60 dolar olan petrolün varil fiyatının 25 doların da altına düştüğü göz önüne alındığında, rejimin, orduyu ve diğer destekçilerini demokratik muhalefetten uzak tutmasını sağlayan rüşvetler için son derece az parası olacak. Halk açlıktan ölmeye devam ediyor. Venezüella dolaylı olarak koronavirüsle bağlantılı bir petrol fiyatı savaşının artçı sarsıntıları yüzünden rejim değişikliği yaşayabilir veya anarşiye düşerek harap olabilir.
Nijerya, tarihsel olarak resmen onaylanmış yolsuzluk çarklarını döndürmek için petrol gelirlerine bağımlı. On yıllardır yapılan korkunç tahminlere rağmen, -siyaset bilimci Samuel Huntington’ın 1968 tarihli Değişen Toplumlarda Siyasal Düzen adlı kitabında tanımladığı bir olgu olan- zayıf kurumsallaşmış sistemlerde yolsuzluğun sosyal ve siyasal bakımdan istikrara kavuşturucu olabileceği gerçeği sayesinde bir ve bütün olarak kaldı.
Cezayir, donuk ve halkının sevmediği bir milli güvenlik devleti olup o da nüfusuna rüşvet dağıtabilmek için gelir ve beka kaynağı olarak hidrokarbonlara bağımlı. Yöneticileri, ülkenin siyasi istikameti konusunda sivil toplum protestocularıyla gergin bir diyalog içine girdi.
Bu vakaların her birinde koronavirüsün doğrudan etkilerinin, gelişmekte olan siyasi dinamiklerle etkileşimi, 2020’li yıllarda tarihin yönünü değiştirebilecek bir gelişme. Jeopolitik bir silkinme süreci işliyor. İnsanlar sokaklarda protesto için kitlesel olarak toplanamadıkları veya toplanmaya çok korktuklarından, bu sürecin zor durumda olan rejimler üzerindeki tüm siyasi etkisini tam olarak yazıya dökebilmemiz için biraz zaman geçmesi gerekiyor. Ancak muhtemeldir ki pandeminin akabinde yurtdışındaki ayaklanmalarda bir artış görülecek.

ABD-Çin Soğuk Savaşı
Küresel salgın ve tepetaklak olan petrol fiyatlarının karşılıklı etkileşimi, pandeminin ikincil ve üçüncül dereceden etkilerinin önemli bir örneği. Başkaları da var. Mesela koronavirüs, Çin’deki otoriter rejim ile ABD’deki popülist yönetim arasındaki şüpheleri yoğunlaştırdı. Bu da her birinde milliyetçiler arasında Amerikan karşıtlığı ve Çin karşıtı duygular olarak yansıdı. Bu durum, iktisadi ayrışmayı derinleştirerek ve yeni ve siyaseten daha sürdürülebilir tedarik zincirlerinin oluşumunu tetikleyerek büyük güç rekabetini daha da alevlendirecek.
Yıllarca bize ABD-Çin rekabetinin Soğuk Savaş’taki ABD-SSCB rekabetinden daha az tehlikeli olduğu söylendi; zira Amerika ve Çin bir savaşa tutuşamayacak kadar iktisaden birbirine dolaşmıştı. Bunu tekrar düşünün. Amerikan şirketleri tedarik zincirlerini Çin’den Asya’daki ve diğer yerlerdeki daha dostane ülkelere kaydırdıkça zaten alttan alta işlemekte olan bir süreç, koronavirüsün yayılmasıyla daha da teşvik edilecek: Yakında her iki ülkenin de -mesela Güney ve Doğu Çin Denizlerinde- daha saldırganca askeri faaliyetler düşünmek için daha büyük bir hareket alanı olacak.
Her ülkenin 5G ağını dünya genelinde satma rekabeti yoğunlaştıkça ilişkiler daha da kötüleşecek; zira özellikle Çin’in Kuşak ve Yol İnisiyatifi, sadece Avrasya’daki kara ve deniz güzergâhlarıyla değil, aynı zamanda yüksek teknoloji koridoruyla da ilgili. Güvensizlik ve yanlış anlaşılmalar arttıkça, ABD-Çin soğuk savaşı, küreselleşme üzerinde daha fazla kırılma etkisi yapacak. Küresel uğursuzluklar -pandemiler, iklimle bağlantılı felâketler, siber saldırılar- çağında, Soğuk Savaş’ın alamet-i farikası olan ideoloji üzerindeki basit, sepya tonlu mücadeleden tamamen farklı olarak çok-boyutlu bir büyük güç rekabetine şahit olmak üzereyiz.
Pandeminin diğer ikincil ve üçüncül dereceden etkilerine gelince, virüsün yayılmasını durdurmak için Kuzey Amerika ve Avrupa kıtaları içindeki sınırlar, güvenlik önemleri artırılarak takviye edilecek. Popülistlerin ve milliyetçilerin teşvikiyle hükümetler, yabancıların girişini daha da kısıtlamakta fayda gördükçe sınırlar böylece kalabilir. On yıllarca Avrupa’nın birliğini ve ABD’ye karşı ahlaki üstünlüğünü yere göğe sığdırmamışken, şimdilerde Avrupa Birliği’ni oluşturan ülkeler, -salgınla derinden sarsılan İtalya’yı temel tıbbi malzemelerden bile mahrum bırakarak- toplu halde kapılarını kapattılar. COVID-19, adeta bir röntgen gibi, resmî açıklamalarının riyakârlığı altında ülkelerin ve milliyetçiliği savunan örgütlerin temel hayatta kalma içgüdülerini ifşa ediyor.
Bir de konunun şu boyutu var: Bir Alman gazetesinin yayınladığı, Amerikan Başkanı Donald Trump’ın bir Alman firması tarafından geliştirilen COVID-19 aşısının münhasır haklarını almak için önemli miktarda para teklif ettiği haberini, hem Amerikan yönetimi hem de şirket şiddetle reddetti. Yine de Avrupalılar şaşkına dönüp öfkelendi ve birkaç gün içinde AB, firmaya 90 milyon dolarlık yatırım yaptığını açıkladı. Başka bir deyişle, ülkelerin -özellikle de popülist heves içindekilerin- hastalığı önleyici yeni aşılara ve ilaçlara erişim için kedi köpek gibi kavga etmelerini bekleyin. Bu pandemi, dünyayı Soğuk Savaş sonrasının küreselleşme ruhuyla bir araya getirmek yerine, hem ABD ile Çin arasındaki hem Atlantik ittifakı içindeki hem de Avrupa Birliği içindeki anlaşmazlık ve bölünmeleri açığa çıkarıyor.

Kırılgan Rejimler ve İstikrarsızlık
Diğer bir kritik konu, salgının Hindistan ve Sahra Altı Afrika’ya yayılma derecesi. Bakteri dostu olan, ancak belirli virüslere ve solunum sistemi bozukluklarına pek de dost sayılmayabilecek sıcak iklimleri sayesinde bu ülkeler, hâlâ mukayeseli bir avantaja sahip olabilirler. Yine de sıcak iklimleri nedeniyle, kaynaşmış bol nüfusları genellikle açık havada ve birbirine yakın temas içinde bulunduğundan, hijyenin ve sağlık tesislerinin göreceli eksikliği karşısında, özellikle risk altında olabilirler. Hastalığın hızla yayılacağını varsayarsak, emtia fiyatlarındaki düşüşle sarsılan ve virüs kaynaklı küresel durgunlukla daha da durumu kötüleşen Afrika’daki kırılgan rejimler iyice istikrarsızlaşabilir. Hindistan’da pandeminin neticesi, -ortaya çıkan komplo teorileri ve şiddet eğilimi ile seçim istikrarsızlığına eşlik eden- dini ve etnik gerilimlerin yoğunlaşması olabilir.
Elbette, bu Küreselleşme 1.0 iyimserlerini neşelendirecek alternatif bir gelecek de var. Başlangıçta milliyetçiler ve popülistler, pandeminin kışkırttığı siyasi ihtilaflardan yararlanabilir; ama koronavirüs krizi -doğal dünyanın başka bir mahvedici olayı, iklim değişikliği ile birlikte- uzun vadede küresel bir bilincin gelişmesine daha fazla yardımcı olabilir. Dünyadaki insanlar aynı travmaları ne kadar çok yaşarlarsa, kitle iletişim araçları ve dijital iletişim yoluyla birbirleriyle temas hâlinde, aynı topluluğa psikolojik olarak daha fazla dalarlar.
Ama bütün bu iyimser senaryolar uzun vade için. Önümüzdeki on yılda koronavirüs, görme ihtimalimiz olan jeopolitik çalkantıların çoğuna yön veren siyasi, iktisadi ve psikolojik hadise olacak. Küreselleşme 2.0 derinleşecek ve yıllarca bizimle olacak. Sadece miadı dolduğunda, bu yeni versiyon da insanlığın geçtiği bir başka aşama olacak; tarihin sonu değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder