22 Mayıs 2018 Salı

A.ATWAN: “YÜZYILIN ANLAŞMASI” İÇİN HAZIRLIK



“YÜZYILIN ANLAŞMASI” İÇİN HAZIRLIK

Abdülbari Atwan (Arap dünyasının önde gelen gazetecilerinden olup şu an Ra’i el-Yevm haber sitesi genel yayın yönetmeni; daha evvel el-Kuds el-Arabî gazetesi genel yayın yönetmeniydi)
Ra’i el-Yevm, 21.5.2018

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız.

Blogda yer alan 750 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.

Geçtiğimiz hafta Amerikan büyükelçiliğinin işgal altındaki Kudüs’e taşınması kutlamalarının ve İsrail’in Kudüs’ü ebedi başkenti ilan etmesinin kutsanmasının Filistin’in ele geçirilişinin 70. yıldönümüne denk getirilmesi, -eğer işler Trump yönetiminin istediği gibi yolunda giderse- Filistin davasının nihai olarak tasfiyesi anlamına gelecek sözde “Yüzyılın Anlaşması”nı hayata geçirmenin ilk ve en önemli adımıydı.
ABD ve İsrail, büyükelçiliği taşımakta acele ederek ve bunu Nekbe’nin [Büyük Felaket’in] yıldönümüne denk getirerek bu “anlaşma”yı ilan etmeden evvel Arapların ve uluslararası kamuoyunun tepkilerini ölçmek için nabız yoklamış oldu.  Ne yazık ki -kitlesel gösterilerin ardı ardına altı hafta boyunca devam ettiği ve İsrailli keskin nişancıların kurşunlarıyla 100’ü aşkın Filistinlinin can verdiği ve 3000’inin de yaralandığı- Gazze Şeridi’nin dışındaki Filistin topraklarında tepkiler oldukça cılız kaldı. Aynısı Arap ve İslam ülkelerinin başkentlerinden gelen tepkiler için de söylenebilir.
Anlaşmayı önceden pazarlama amacı güden “sızdırma süreci” cuma günü Associated Press haber ajansı üzerinden başlatıldı. İsmi açıklanmayan beş Amerikalı yetkiliye dayandırılan habere göre, Başkan Donald Trump –İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun doğrudan nezaretinde damat Jared Kushner ve “barış” elçisi Jason Greenblatt tarafından kaleme alınan– planını Ramazan’ın ardından Haziran ayı sonuna doğru ilan etmeyi düşünüyormuş.
Büyükelçiliğin taşınmasına ve İsrail’in Gazze’deki katliamına yönelik resmî Arap tepkisi sadece cılız olmakla kalmadı, suç ortaklığı da yapıldı; nitekim ABD’nin gözde Arap müttefiklerinin -özellikle de Mısır, Ürdün ve Körfez ülkelerinin çoğunun- yakında açıklanacak olan Amerikan planının ayrıntılarına vâkıf olduğunu da gösterdi. Tepki olarak acilen Arap zirvesini toplantıya çağırmadılar; Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın topladığı İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesine (Ürdün dışındaki) katılımları da (Kuveyt dışında) Körfez ülkelerinin ekseriyetinin dışişleri bakanıyla temsil edilmesi nedeniyle dikkat çekici bir şekilde düşük düzeyliydi. İsrail’le resmî diplomatik ilişkileri olan Arap devletleri (Mısır ve Ürdün) de yaşananları protesto etmek maksadıyla büyükelçilerini geri çağırmayı veya İsrailli diplomatları kendi başkentlerinden kovmayı göze almadılar; Türkiye, Bolivya, Güney Afrika, İrlanda ve Belçika gibi Arap olmayan devletler bu tür adımlar attığı halde. Bu, önümüzdeki aylarda bazı şok edici gelişmelerin yaşanacağına işaret olabilir.
Bu arada Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi, ABD’nin ricası üzerine, Hamas’ı Büyük Dönüş Yürüyüşünü sonlandırmaya ve Gazze’deki durumu yatıştırmaya ikna etmek ve ayrıca İsrail’le 10 yıllık ateşkes tekliflerini görüşmek için -özel bir uçak yollayıp heyetiyle birlikte el-Ariş havalimanına getirtmek üzere- Hamas lideri İsmail Heniyye’yi Gazze’den Kahire’ye davet etti. Hamas’a mensup bazıları, Gazze üzerindeki ablukayı kaldırmakla sonuçlanacak bir tür anlaşmanın eli kulağında olabileceğini sızdırmaya başladı.
ABD ve Arap vekilleri, Filistinlilere veya daha ziyade Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki liderlerine yönelik havuç-sopa yaklaşımını uyguluyorlar. Sopa, mali yardımları kesmek ve ablukayı pekiştirmek; havuç ise Kudüs’ten ve Geri Dönüş Hakkından vazgeçmeleri ve “anlaşma”ya muhalefet etmemeleri karşılığında İşgal Altındaki Topraklara Araplardan ve Batı’dan nakit para akıtma vaadi.
Sisi’nin beklenmedik ve daha evvel görülmedik şekilde Ramazan ayı boyunca Refah sınır kapısını açma kararı, hayat şartlarının iyileşeceği beklentisiyle halkın öfkesi yatıştırılırken Geri Dönüş Yürüyüşlerinin durdurulacağı veya azaltılacağı bir mutabakatın zeminini hazırlama amaçlıydı. Zira Gazze halkı, Hamas’ın da teşvikiyle Amerikan planına isyan eden, büyükelçilik kutlamalarını berbat eden ve İsrail’in o çirkin terörist yüzünü ifşa eden tek gruptu. Ancak eğer ki Hamas liderliği Arap tabağında sunulan Amerikan havucunu almayı reddederse işler planlandığı gibi gitmeyebilir. Zira Hamas’ın içinde muhalefet bayrağını çeken güçlü bir damar da var.
Şimdiye kadar Trump’ın “anlaşması”nın içeriğine dair sızdırılan ayrıntılar, Mısır’ın Sina Yarımadası’ndan –bir liman ve havalimanı da inşa edilebilecek şekilde belki el-Ariş ve Şeyh Zuveyda şehirleri de dahil edilerek– sahil boyunca 720 km2’lik bir alanı Gazze Şeridi’ne katarak genişletmekten bahsediyor. Karşılığında Mısır, Necef Çölü’nden aynı büyüklükte işgal altındaki bir Filistin toprağını alacak. Bu arada Mısır-Ürdün-Suudi sınır bölgesinde 500 milyar dolarlık yatırım çekecek, bolca işsize iş sağlayacak ve Mısır ekonomisine de ilave dolaylı yatırım çekecek olan ultra modern bir mega şehir olması tasarlanan Neom inşa edilecek. Batı Şeria’ya ise “iktisadi barış”tan ve bir de iyileştirilmiş özerk yönetim şartlarından başkası teklif edilmiyor.
ABD tarafından [Filistin’e] sallanan büyük sopa, eğer ki bu plana razı olmazsa Filistin Yönetimi’ni mali yardımlardan mahrum bırakma tehdidi. Zaten bu yılın bütçesinden 200 milyon dolarlık yardımı dondurmuş ve ayrıca UNRWA bütçesine de 65 milyon doları vermemişti. Ürdün’e Körfez ülkelerinden gelen bütün mali yardımların kesilmesi de aynı hedefe matuftu: Ürdün’e ve orada yaşayan Filistinlilere ya “anlaşma”yı kabul edin yahut sonuçlarına katlanın diye baskı yapmak. Ürdün’ü yalnızlaştırma ve oynadığı rolü önemsizleştirme süreci bir süre evvel başlamıştı ve şimdilerde daha da yoğunlaşıyor.
Bu arada Körfez ülkelerinde, kamuoyu nazarında Filistin halkını -topraklarını İsraillilere satmış ve dolayısıyla desteklenmeyi hak etmeyen bir halk olarak resmetmek de dahil- itibarsızlaştırmaya dönük giderek tırmanan bir medya kampanyası yürütülüyor. İsrail’le ilişkileri normalleştirme sürecine paralel olarak, Körfez’in sosyal medya propagandacılarının “elektronik ordusu”, -tıpkı önde gelen rejim yanlısı yazarlar gibi- bu kontrollü ve koordineli kampanyaya tam kapasite katılım gösteriyor. Bu da Körfez rejimlerinin [psikolojik ortamı hazırlayarak] Trump’ın anlaşmasına yaptıkları katkının bir parçası. Tıpkı İsrail’le ilişkileri normalleştirmeye muhalefetleriyle bilinen beş Suudi erkek ve kadın aktivistin cuma günü tutuklanması gibi, bu türden daha nice adımlar beklenebilir.
Buna bir de direniş ekseninin bölge çapında hedef alınması, Suriye’deki İran mevzilerine İsrail’in savaş uçakları ve füzeleriyle saldırılar düzenlenmesi, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ve diğer dokuz parti liderine yaptırımlar uygulanması ve Hizbullah’ın hem siyasi hem de askeri kanadının “terörist” listesine konması da eklenmeli. Bütün bu icraatlar, Arap ve İslam dünyasının mevcut zayıflığını bir daha tekerrür etmeyecek tarihî bir fırsat olarak değerlendiren ABD’nin “Yüzyılın Anlaşması”nı dayatma adımlarıyla aynı paralelde.
Eğer ki İsrail, Suudilerin kaleme aldığı 2002 Arap Barış İnisiyatifi’ni -tabii ki kilit maddelerini çıkartarak, yani işgal altındaki Kudüs’ün statüsünü çözülmüş sayıp gelecekteki müzakerelerde masadan kaldırarak- kabul ettiğini yakında ilan ederse şaşmamak lazım. Yine mübarek Ramazan Bayramı’ndan sonra Körfez Arapları ile İsrailli yetkililer arasında karşılıklı ziyaretleri görebiliriz.
Görünen o ki önümüzdeki Arap Yazı tamamen farklı bir normalleşme yazı olabilir ve o zehirli anlaşmanın ayrıntıları üzerindeki örtüler kaldırılabilir. Biz bunu açık açık yazıp uyarımızı yaptık. Allah’ım sen şahit ol.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder