16 Ocak 2018 Salı

D.HEARST: MISIR’IN SİSİ’Sİ NİÇİN İSRAİL’İN TERCİHİ?



David Hearst (Middle East Eye internet sitesi baş editörü; İngiliz Guardian gazetesi eski dış politika başyazarı)
Middle East Eye, 12.1.2018

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız

Mısır’da bugünlerde telefon görüşmelerini tahmin edebilirsiniz. [Bu yıl yapılacak] Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yarışmak üzere üçüncü bir ağır top ortaya çıktı ve o da eski bir genelkurmay başkanı: General Sami Anan. [Z.T.K. Muhammed Mursi, 2012’de ordunun bir ve iki numarası olan Mareşal Tantavi ile Sami Anan'ı görevlerinden almış ve yerlerine Abdülfettah es-Sisi ile Seyyid Ahmed'i getirmişti.] Mevcut Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi’ye sadık Askeri İstihbarat medyadaki kuklalarına talimat ve bilgi vermek için şu sıralar fazlaca mesai yapıyor. İşte size bunlardan biri:
         – Bunu sizin daha anlayabileceğiniz şekilde basitleştirdik.
         – Evet efendim.
– 3A: Anan, Age (Yaşlılık), Alzheimer. Anladın mı? Anan kelimeleri tekrarlayıp duruyor, çünkü söylediğini unutuyor. Sayın Cumhurbaşkanı [Sisi] ise akıcı şekilde konuşuyor. Anan tekerlekli sandalyede, Sayın Cumhurbaşkanı ise beyaz ay üstünde. Kaddafi gibi. Hayır, Kaddafi’yi unut, Putin gibi. Hatırlıyor musun, at sırtındaki çıplak Putin’i? Gençliğe karşı yaşlılık. Anladın mı?
         – İlgileniyorum efendim.

[Z.T.K. Konunun daha iyi anlaşılması açısından bir not düşmek isterim. Mısır’da Sisi’ye yakın Askeri İstihbarat ile Mübarek’e yakın Genel İstihbarat arasında uzunca bir süredir kıyasıya mücadele var. Yıllardır Sisi ve adamlarının birçok gizli görüşmelerini sızdıranlar hep Mübarek’in Genel İstihbarat’taki adamları. Sisi’ye önümüzdeki seçimlerde rakip olarak çıkmaya çalışanlar da genellikle Mübarek’e yakın isimler.]

Yürüyen bir mevta
Yaklaşık bir sene evvel Sisi’nin yürüyen bir mevta olduğunu yazdığımda adını açıkça koyduğum üçüncü meydan okuyucuydu Sami Anan… [Yazının sonunda] Sisi’yi asasına dayanır halde hayatını kaybeden Kral Süleyman ile kıyaslamıştım [Z.T.K. Süleyman peygamber Yahudi anlayışına göre kraldır]. Kralın vefatını bilen tek canlı, asasını kemiren ağaç kurtlarıydı. [Z.T.K. 2016 Eylül’ünde yayınlanan bu önemli yazının tercümesini okumak için TIKLAYINIZ]
O günden beri Sisi’nin otoritesini tüketen ağaç kurtları iktidar koltuğuna giderek yaklaştı. Kadınlarla uygunsuz görüntülerinin bulunduğu kasetlerle işinin bitirileceği ve kızıyla birlikte yolsuzlukla suçlanacağı kendisine söylendikten sonra başkanlık yarışından çekilen eski Başbakan Ahmed Şefik bunlardan biriydi. [Z.T.K. David Hearst’ün Ahmet Şefik’in nasıl şantajla adaylıktan vazgeçirildiğini anlattığı 9 Ocak tarihli yazısını okumak için TIKLAYINIZ]
Şefik [BAE’de] sürgünde[yken] uzun bir muhtemel destekçiler listesini bir araya getirdi. Bunların ilk ve en önemlisi derin devlettendi: Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi’nden generaller ve –askeri istihbaratçı Yüzbaşı Eşref el-Huli’nin televizyon spikeri Azmi Megahed’e hangi çizgiyi takip edecekleri konusunda talimat verirken kullandığı ifadeyle– Genel İstihbarat’tan “O…lar”.
Şefik kariyerini eski cumhurbaşkanına borçlu olduğundan Hüsnü Mübarek ailesi çevresindeki işadamı elitin ona destek vermesi hiç de sürpriz değil.
Ancak Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın sağ kolu olan Washington merkezli Suudi-Amerikan Halkla İlişkiler Komitesi kurucusu Selman el-Ensari ile Kıpti Kilisesi’nden bir temsilcinin Şefik’e yaptığı ziyaretler asıl ilginç boyut.
Şefik bu süreçte hem seküler hem de İslamcı muhalefetin gözüne girmeye çalıştı. Müslüman Kardeşler’in –birbiriyle görüşmeyi tamamen kesen– reformist kanadı da eski geleneksel kanadı da Şefik’le görüşmekte hiçbir beis görmedi.
Sisi içeriden bir güç denemesiyle daha yüzleşti: dünürü General Mahmud Hegazy. [2014’te] Genelkurmay Başkan[lığına getirilen] Hegazy, kendisini müstakbel cumhurbaşkanı gibi sununca [2017’nin ekim ayında] görevinden alındı.
Hegazy’nin önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmaktan bahsedip bahsetmediği veya daha doğrudan bir yol tutturmaya niyetlenip niyetlenmediği bilinmiyor.

Mesele ekonomi, o kadar
Anan, Şefik, Hegazy... Hepsi de rejimin içinden insanlar. Bırakın hapishanelerdeki 50.000 siyasi mahkûmu, görevinden alınan Müslüman Kardeşler mensubu Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin dahi ardından tek bir damla gözyaşı akıtacak insanlar değiller. Ama artık bunlar mesele değil.
Sisi’nin devam edegelen kötü yönetimi, onların nazarında, [Müslüman Kardeşler gibi] bir siyasi hareketten çok daha büyük bir tehdit. Sisi devletin bizatihi kendisini tehlikeye atıyor. İşler hiç bu denli kötüye gitmiş miydi?
Rahatsızlıklar listesinin başında iktisadi kötü yönetim geliyor; en azıdan destekçisi Suudilerin ve BAE’lilerin endişesi bu yönde. Mısır Merkez Bankası verilerine göre, 2013’ten bu yana Suud, BAE ve Kuveyt Mısır’a 12 milyar dolarlık yardım ve 6,2 milyar dolarlık da doğrudan yatırım için para akıttı. Gerçekte ise bu rakamın çok daha yüksek olması muhtemel.
Dubai Emiri ve BAE Başbakanı Muhammed bin Raşid el-Maktum, sadece ülkesinin iki yılda Mısır’a 14 milyar dolar verdiğini söyleyerek baklayı ağzından kaçırmıştı. Bu bilgi, Cumhurbaşkanı Sisi ile dönemin Genelkurmay Başkanı Kamil Abbas arasındaki –sızdırılan ve doğruluğu ispatlanmış– bir dizi görüşme içinden ayıklanıp çıkarılabilecek toplamda yaklaşık 50 milyar dolarlık diğer yardım rakamıyla da örtüşüyor. 
Bu sızıntıların ortaya dökülmesinden bir ay sonra 2015 Şubat’ında üç Körfez ülkesi Mısır’a ilave bir 15,2 milyar dolarlık yardım sözü vermişti. Buna bir de IMF’den üç yılda aldığı 6 milyar dolarlık borcu eklersek son beş yılda [Sisi rejimine dışarıdan] akan paranın 70 milyar dolara vardığı görülür. Aynı tapelerde Sisi, Körfez’deki bağışçılarıyla “Paraları pirinç kadar bol” diyerek alay ediyordu. Artık Riyad da eskisi gibi düşünmüyor.
Şu soruyu sormakta haklılar: Sisi bunca parayı ne yaptı?
IMF’nin zorlamasıyla geçtiğimiz kasım ayında sabit kurdan dalgalı kura geçilmesi kararı, döviz rezervlerini ekim ayı sonunda 19 milyar dolardan 36,7 milyar dolara getirdi ama bunun bedeli enflasyonun %30’un üzerine çıkması oldu.
(…)
İki sene evvel 8 milyar dolar maliyetle açılan yeni Süveyş Kanalı, bırakın vaat edildiği üzere gelirleri ikiye katlamayı, eski yıllık kârı tutturmakta bile zorlanıyor. [Z.T.K. Sisi bu kanalı, kendisine Cemal Abdünnasır imajı vermek ve bu şekilde toplumda meşruiyetini artırmak için inşa ettirdi, tam da küresel ekonomik kriz derinleşip dünya ticareti daralırken ve dolayısıyla Süveyş’ten geçen gemi sayısı azalırken…]

İstikrarsızlık
Sisi kendi halkını kontrol altında tutmak için çok daha fazla kuvvet kullanmak zorunda kaldı. Dahası, Tahran’ın protestocuları bastırdığı için uluslararası kınamalara maruz kaldığı bir dönemde Mısır, neredeyse İran’da hayatını kaybeden kadar sayıda insanını idam etti, hem de pek bir protesto sesi çıkmadan. Bu, Mısır’ın yakın tarihindeki en büyük kitlesel idamdı.
Daha fazla kuvvet kullandıkça Mısır ordusu ve polisi aralıksız saldırılara uğruyor. Yarı resmî bir kuruluş olan Ahram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi verilerine göre 2014-2016 arasında 1165 silahlı operasyon gerçekleştirildi ki bu da günde bir operasyon demek.
(…)
Bölgesel olarak da, beş yıldır devam eden gizli ve açık askeri müdahalelerine rağmen Mısır, Tobruk’a yerleştirdiği adamı General Halife Hafter’i kullanarak batısındaki Libya’yı güvence altına almayı hala daha başarabilmiş değil. Güney komşusu Sudan’la sınır ve su ihtilafı yüzünden aralarındaki diplomatik husumet giderek tırmanıyor; doğusunda da Sina Yarımadası’ndaki [silahlı grupların] askeri operasyonları çok daha etkili.
Bütün bunlar Şefik’in veya Anan’ın cumhurbaşkanlığına adaylığını Mısır’ın Körfez’deki destekçileri açısından daha cazip kılabilirdi.
Böylelikle onlar cumhurbaşkanlığının kontrolünü, ordu da Mısır’ın kontrolünü sürdürürdü. Ancak eğer ki mahkûmlar serbest bırakılsaydı ve sürgündeki birçok kalifiye Mısırlı ülkesine geri dönmeye başlasaydı ileri bir siyasi adım atılmış olurdu. Bu haliyle sadece Sisi’nin değiştirilmesi Mısır için devrimci bir adım olamaz, birçok bakımdan Mübarek günlerine geri dönüşten ibaret olur.
Ancak bu aynı zamanda Sisi döneminde işlerin ne denli kötüye gittiğinin de bir işareti; hem de Mübarek’in pragmatik despotizmine geri dönüşün dahi bir ilerleme olarak görülmesine yol açacak kadar…
Peki, o halde bu niçin olmadı?

Arap kamuoyunu yumuşatma
Despot Sisi, –seçildiğinde ille de Mısır kamuoyuna yakın olacağı anlamına gelmeyen Şefik’in veya Anan’ın veyahut ordudan yerini alabilecek herhangi bir başka kişinin yapamayacağı şekilde– İsrail, ABD ve Suudi Arabistan adına hala daha şöyle bir rol icra edebilir durumda: Doğu Kudüs’ü İsrail’e teslim etme lehine Arap sokağının görüşünü yumuşatma rolü.
Eğer ki Doğu Kudüs’ü İsrail’e teslim etme politikası büyük bir engelle karşılaşırsa bu, modern Arap devletleri elitlerinden değil Arap sokaklarından gelecektir.
The New York Times’a sızdırılan, Mısırlı bir askerî istihbaratçıyla televizyonda ünlüleri ağırlayan bir program yapımcısı arasındaki konuşmanın hülasası işte tam da buydu. Bu aynı zamanda Mısırlı romancı ve akademisyen Yusuf Zeydan gibi [Mısır rejiminden] imtiyazlı seslerin de bir konusu.
Zeydan’ın tezine göre, Müslümanların üç kutsal mekânından kelime manası itibarıyla da “en uzağı” olan Mescid-i Aksa, aslında Kudüs’ün Harem-i Şerif bölgesinde bulunmuyor ve Kudüs kutsal bir Müslüman şehri de değil.
Kahire’deki İsrail büyükelçiliği Zeydan’a bu görüşlerinden dolayı teşekkür etti. Bu tür görüşlerin şu an Mısır televizyonlarında dillendirilmesi ve yayınlanması da bir tesadüf değil. Diğer herkes gibi o da efendisinin buyruğunu yerine getiriyor.
Bunların hiçbiri işe yaramayacak. Mısır’ın şu an içinde bulunduğu ölüm girdabından kurtulmasının tek yolu kendi liderliğini, egemenliğini, ekonomisini, meclisini ve nihayet demokrasisini düzeltmesinden geçiyor.
Mevcut gidişat nihai zayıflamaya ve en sonunda Arap dünyasının en kalabalık devletinin parçalanmasına yol açacak.

Bir defasında Sisi demişti ki “Biz sahici bir devlet değiliz. Görünüşte/sözde bir devletiz.” Bu söz, onun kendi kendisini gerçekleştiren kehanetlerinden bir diğeri olabilir.

Z.T.K. Cumhurbaşkanı Sisi, Mısır yönetiminin Trump'ın Kudüs kararı konusunda basın üzerinden kamuoyunu manipüle etme çabalarının the New York Times'a sızdırılması üzerine 18 Ocak'ta Genel İstihbarat Başkanı'nı görevinden alıp yerine Genelkurmay Başkanı Abbas Kamel'i atadı. Önümüzdeki süreçte Mübarek'e yakın adamların görev aldığı Genel İstihbarat'ı Askeri İsihbarat'a bağlarsa şaşırmamak gerekir. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder